Türkiye’de tartışmak

Hiç olmadı. Tartışmanın ülkemizdeki karşılığı, kavga etmek ya da kendi fikrini kabul ettirmek… Sözlük anlamı ise “Belli bir konuda karşılıklı olarak, birbirlerine karşıt görüşler öne sürüp bunları savunmak” diyor. Lakin sağ olsunlar “ağız kavgası etmek” gibi ikinci anlam da ilave etmişler…

Bahar FEYZAN Köşe Yazısı
13 Nisan 2016 Çarşamba

Hiç olmadı. Tartışmanın ülkemizdeki karşılığı, kavga etmek ya da kendi fikrini kabul ettirmek… Sözlük anlamı ise “Belli bir konuda karşılıklı olarak, birbirlerine karşıt görüşler öne sürüp bunları savunmak” diyor. Lakin sağ olsunlar “ağız kavgası etmek” gibi ikinci anlam da ilave etmişler…

Eyyyy arkadaş! Türkiye’de el kol lisanını öğrenmediysen, sakın ola tartışma! Yoksa ellerini nereye koyacağın, dış güçler tarafından öğretilir. Zaten bizde ki tartışmalar da ağızla yapılmaz. Ayrıca içerikten ziyade her şey fazlasıyla kişiselleşir. “Yanlış düşünüyorsun” diye tartışma başlatmak adetten sayılırken, daha özenli olmaya gayret edenler “aslında şöyle” diye konuya girerler. Ama vücut dilleri “yanlış düşünüyorsun be adam” diye bağırır. Bir de, ders vermeye kalkanlar olur. ‘Şimdi bizde böyle ama Avrupa’ya bakalım’ diye elini kolunu oynata oynata konuşurlar. Konu siyasete gelirse, ezberlenmiş birkaç cümle dolaptan çıkarılır, tekerleme haline gelen “önceki iktidar sanki çok mu şöyleydi” kalıpları ortaya atılır. Maksat kafalar karışsın!

Tartışan taraflar sıklıkla birbirine “Bir dakika beni dinleyeceksin” der. Amaçları kesinlikle birbirlerini dinlemek değil sadece konuşmaktır. Zaten karşısındakinin ne dediğine de umursamazlar. Önemli olan haklı çıkmaktır. İspat etmektir. Gününü göstermektir. İngilizcede bir üslup olarak hayata geçen “agree to disagree” yani anlaşamadığımıza anlaştık gibi bir durum Türkiye’de yoktur. Anlaşamıyorsak yollarımızı ayırmak şart olsun derler. Grisi olmayan canım ülkem, ya benimlesin ya da değilsin der. Tartışmaların en kral girişi “NASA da kimmiş, o kimmiş, bu kimmiş” diye yapılır. Lakin “Asıl ben kimim” diye sorana hiç rastlayamazsın. Tartışmayı hepimiz insanız, Allah seni karşıma öyle çıkardı, kader böyleymiş gibi kilit cümlelerle bağlamayı becerebilirsen yırttın demektir. Mantıkla açıklamaya kalkarsan dayağı yersin. Genlerimize tartışmanın tanımı farklı kodlanmış işte. Bizde tartışma denince hep bir ezen, bir de ezilen algısı olur. Dolayısıyla sesini yükselten her çığırtkan mazlum zannedilir. Bu arada kadınlara sesleniyorum! Trafikte sakın erkeklerle tartışmayın. Çünkü kimi erkekler araba kullanmakla, libido arasında tuhaf bir bağlantı kuruyor.

Bir de hatırlarsınız, son zamanlarda kutuplaşma kelimesini sıklıkla duydunuz. Aslında hep kutupluyduk. Lakin bu derece su yüzüne çıktığına şahit olduk. Kendimizi daha yakından tanımayı pek sindiremedik. En can sıkıcı yanı, “Kimse tartışamıyor, ülkede kutuplaşma var” diyenlerin bile birbirini ikna etmeye çalışırken zıvanadan çıkması. Ben seveceksem sen de sev! Beraber atlayalım bu uçurumdan işte! Ama ikna edemezse, kendisini başarısız yahut yetersiz sayanlar mı istersin! Böyle keskin haller... Karşındakini dinlemek yerine, onun düşüncelerini okumaya çalışanlar ise benim tahammülümü en fazla zorlayanlar. Onlar gerçeklerden kopuk kafasındaki fikirlerle yaşayan en vahimleri…

Hala kararsızız. Mesela insanı hiçe saymakla, efsaneleştirmek arasında net bir yerde değiliz. Bugün sevdiğimi yarın sevmiyorum. Çünkü tartıştık! Şaka gibi…

Buralarda tartışmaya, aynı fikirde olduğunu söylemek yahut kavga çıkarmak için girersin. Daha çok kaçak dövüş tercih edilir. Tartışmak yerine ‘biraz politik ol’ tavsiyeleri peşinden gelir. İçinde tuta tuta şişersin sonra bir gün senin aniden boşandığını, terk edildiğini, istifa ettiğini yahut üşüttüğünü falan duyarız. Tartışmaktan kaçtığın için, seni zaten yeterince tanıyan olmamıştır. Öylesine bilirler. Velhasıl niye delirdiğin de anlaşılmaz. Arada kaynar gidersin.

Ülke hakkında bir fikrin olsun diye tartışma izlemeye yönelirsin. Haber kanallarından birinde ufuk turuna çıkmak isterken kendini Eminönü dolmuşunda sanırsın. Ufkun açılmaz ama içinde bir dolu sıkıntı penceresi açılır. Siyasetçiler dahil birçoğu fikirlerini değil, karşısındakinin tarafını tartışır. Karşısındakinin fikirlerini demiyorum, en acıklısı da budur. O yüzden kavgalar hiç bitmez. Ağzını açana da, gıyabına da aynı soru yöneltilir. “Sen kimsin?” Bilmem. Sen?

Mesela akşam hanımla ya da patronla tartıştım diyen birine, “Acaba hangi konuyu münazara ettiniz?” diye sorulduğunu gören var mı? Adamın suratı bir karış asık, karısıyla ya da patronuyla kavga ettiğini ifade etmeye çalışıyordur. İyi bir şey değildir yani tartışma! Öyle bilinir.

En meşhuru “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?”la başlardı. 1990’larda milletvekili tekelinde olan bu girizgâh, genelde kavganın fitilini ateşlerdi. Arkasından “Kimsen kimsin” diye tuhaf bir cevap gelir, bir ara mümkünse “Hepimizi Allah yaratmış işte” cümlesinde buluşulurdu. Sosyal medya yükselince, bu gelenek de bize dayanamadı. Ama tartışmalar bu sefer sosyal medya adabınca, laf sokmaya bağlandı. Artık yeni modelimiz lafı gediğine koymak.

Haliyle tartışmak buralarda yetimdir. Kavga etmek ise hanedan…