Purim’in ardından…

Joelle PİNTO Köşe Yazısı
30 Mart 2016 Çarşamba

Çocukken gittiğim anaokulundaki iki Macar çocuğun getirdikleri rengârenk Paskalya yumurtalarını ve çikolatalarını biraz hayranlıkla, biraz da özenerek seyrettiğim sene aynı günlerde bana kırmızı beyaz şekerden yapılan bir sepet gelmişti. İçindeki şekerli tatlıları tavşan şeklindeki çikolatalar kadar sevmemiş olsam da, kırmızı beyaz sepete bayıldım. Tüm çocukluğum boyunca içindeki şekerleri birilerine ikram edip, sabırsızlıkla o kırmızı beyaz sepeti yemeyi bekledim. Dedem çocukluğum boyunca bana o kırmızı beyaz sepeti yolladı. O sepet sayesinde, Purim benim için bayramların en güzeli oldu.

Çocuklar için yapılan kıyafet baloları, şekerler, tatlılar, güzel yemekler… Belki de en neşeli bayramımızdır Purim. Bir de benim sebebini ilk öğrendiğim, ilkokul öğretmenim dünya tatlısı Asiye Hanım’ın ricası üzerine hikâyesini öğrenip sınıfta anlattığım ilk bayramdır. Resimli bir kitaptan öğrenmiştim Kral Ahaşveroş’u, kötü vezir Aman’ı, Yahudileri kurtaran güzel kraliçe Ester’i.

Günümüzdeki çoğu siyasi problemin başlangıç noktası gibi, aslında Purim’in hikâyesinin özeti de kibirdir kanımca. Kendisine baş eğmeyen Mordehay’a kin güdüp, tüm Yahudileri yok etmek için plan yapan kötü vezirin kralı kandırması, Mordehay’ın kuzeni güzel kraliçe Ester’in üç gün oruç tuttuktan sonra habersiz olarak kralın huzuruna çıkarak onu ikna edip Pers İmparatorluğu’ndaki Yahudileri kurtarması bayramın çok hızlı bir özeti. Sonunda Kral Ahaşveroş komplocu kötü veziri ve oğullarını idam ettiriyor. Ancak kaç bin yıl sonra ana fikir hiç değişmemektedir. Gerek bazı ülkeleri yönetenler, gerek ise bazı şirketleri yöneten kişiler günümüzde de kibirleri yüzünden sadece kendi sesini duymak ister ve kendilerine karşı bir fikri savunanların ayağını kaydırmaya çalışır.

***

Kibir, en basit tanımıyla kendini diğerlerinden veya herkesten üstün görmek, başkalarını küçük görmek. Dünya ve teknoloji gelişse de, maalesef kibir her çağa olta atmış durumda. Hatta günümüzde psikolojide ‘Hubris Sendromu’ diye bir terim var, yani kibir sendromu. Psychology Today’de yayınlanan bir makaleye göre Hubris Sendromu, yetki verilen, başa geçen insanlardaki bir karakter değişikliği. Hubris Sendromu’nun belirtileri arasında narsisim, dünyayı (veya şirketi) kendi gücünü ve zaferini gösterebileceği bir arena olarak görme, üçüncü tekil şahısta konuşma, aşırı özgüven, başkalarının fikirlerine, karşıt fikirlere tahammülsüzlük gibi özellikler yer alıyor.

Günümüzde küçük bir şirketi yöneten müdürden, ülkeleri yöneten politikacılara, dernekleri yöneten gönüllülerden, lisedeki ponpon kızlara kadar herkes Hubris Sendromu’na yakalanabiliyor. Benim aklıma ilk anda lüzumundan fazla Hubris Sendromlu kişi geliyor. Bazıları medyadan, bazıları gerçek hayattan tanıdık… Sizin etrafınızdaki Hubris Sendromlu kişiler kimler? “Aklıma kimse gelmiyor” derseniz çok şanslınız, belki de teksiniz.