Özlediğim bir yazarla yeniden

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
2 Mart 2016 Çarşamba

Bazı yazarları özlersiniz.

Bir yerlerde rastlayıp hayat üzerine sohbet etmek, iki satırının altını çizip onun geçtiği yollardan yeniden geçmek ya da bir televizyon programında onun görüşlerini dinlemek size iyi gelir.

Ama bu yaptıklarınız, onun kalemine duyduğunuz özlemi yine de gidermez. Ta ki yeni kitabı yayınlanıncaya kadar. İşte o zaman özleminizi giderme fırsatı bulursunuz. Kitabını okumak, onunla karşılıklı oturup konuşmadan sohbet etmek gibi mucizevi bir iş olur.

Ben de Mario Levi’yi böyle özlemiştim. ‘Bu Oyunda Gitmek Vardı’ ile yeniden okudum Mario Levi’yi…

Tanıştığımız için, onunla edebiyat üzerine, roman ve öykü üzerine konuşmuşluğum olduğu için;  nasıl yazdığını, yazarken nelerden yola çıktığını az da olsa bildiğim için tanıdıktır bana, yakındır. Samimidir benimle kalemi…

Kendi yaşanmışlıklarından ve hayallerinden yola çıkarak yarattığı roman kahramanları, bana hep birilerini hatırlatır. İkinci kitabı olan ‘Bir Şehre Gidememek’ i yazılış tarihinden epey geç okumuştum. Öğrencilik sürecimde nasıl olup da kaçırdığımı hiç bilmediğim bu kitap, bana yeni bir üslubu, farklı bir gözlem ve hissediş yeteneğini göstermişti, sözcüklerle oynayabilmenin nasıl kişisel bir kabiliyet olduğunu da… Kitabın adından da belliydi bu: Bir Şehre Gidememek, ne demekti acaba?

Mario Levi’de başkalarında merak etmediklerinizi merak edersiniz. O size; şehrin, insanların, ilişkilerin, aşkların başka yüzlerini de gösterir. Sakince, yavaş yavaş anlatır onları. Siz de onları yorulmadan okurken ani bir değişimle renklenir, şaşırırsınız.

Sonra okuduğum eseri, ‘Madam Floridis Dönmeyebilir’ de İstanbul’da yaşayan azınlıkların geniş topluma uyum sağlama zorluklarını anlatıyordu. Kalabalıklar içinde o kalabalığın en canlı renklerinin nasıl matlaştırıldığının hüznünü yaşıyordunuz kitabı okurken…

‘En Güzel Aşk Hikâyemiz’, yine adına vurulup içini merak ettiğim bir kitaptı. Birçok aşk yaşayan ve içinden en güzelini seçmek zorunda kalan bir yazar hayal etmiştim kitabı alırken… Okuduğumda bu seçimin çokluğa değil, öz oluşa ait olduğunu anlamıştım. Sonra,  ‘İstanbul Bir Masaldı’ geldi. Bu şehirde yaşamış bir Yahudi ailesinin hikâyesiydi.  Son kitabı, ‘Size Pandispanya Yaptım’ iki yıl önce yayımlandı.

İsimlere tutularak aldığım kitaplar, her zaman aynı hazzı ve mutluluğu vermez okurken ama Mario Levi’de yapılan yolculuk için isimler şahane başlangıçlar oluyor hep… Bütün kitaplarının adlarını alt alta yazıp bakın, hemen hepsini almak isteyeceksiniz. Çok hoş bir ayrıntı bu bana göre. İncelikli bir bakış, başkalarında olmayan bir fark ediş meziyeti ve başka düşünüş…

Tam ne zamandır yazmıyor, derken yine o yaratıcı, merak uyandırıcı, heyecan verici isimlerden biriyle karşılaştım kitapçıda: ‘Bu Oyunda Gitmek Vardı’.

Bir oyun bilirsiniz, kuralları arasında gitmek ve kaybolmak vardır. Hayat gibi…

Ya da bir oyun oynanırken ondan bıktığınızda onu bırakıp gitmek istersiniz. Gidemediğinizde hayıflanırsınız hala oyunun içinde olduğunuz ve onu oynamak zorunda kaldığınız için… Yine hayat gibi…

Bu oyun somut olabilir gerçek oyun gibi, soyut olabilir, oyuna benzeyen hayat gibi…

İşte başlığın gücü burada…

Sizin hayal kurmanıza, kitap hakkında tahminde bulunmanıza müsaade ediyor. Kapağı başka, içi bambaşka…

Bazı kitapların adları, yazarın imzası gibi…

İçi ise sizin hayatınızdan kesitlerle dolu.

İşte bu sebeple o yazarı okumayı özlüyorsunuz.