Ve imru amen

Estreya Seval VALİ Köşe Yazısı
24 Şubat 2016 Çarşamba

Amen ne demektir sevgili okurlar? Çoğumuz, herkes amen dediği için, amen diye tekrarlarız ama bu sözcüğün anlamını bilir miyiz?

Amen genellikle bir berahaya (kutsamaya) cevap olarak söylenir ve okunmuş olan kutsamanın onaylandığını belirtir. Ancak amenin kesin anlamı, cevaben söylendiği kutsamanın cinsine bağlıdır.

Berahalar üç sınıfa ayrılır:

1- Tanrı’yı yücelten ve O’na şükran sunan kutsamalar. Böyle bir berahaya amen demek, kişinin, kutsamanın doğruluğuna inandığını tasdik ettiğini gösterir.

 2- Rica ve istek kutsamaları. Berahanın sonunda verilen amen cevabı şu anlama gelir: “Ricamın kabul edilip bağışlanması, Tanrı’nın isteği olsun.”

3- Tanrı’yı hem yücelten, hem de rica içeren kutsamalar. Amen diye cevap veren, hem yüceltmelerin doğruluğuna inandığını, hem de ihtiyaçlarının giderilmesini dilediğini onaylamaktadır.

Peki, başlıktaki “ve imru amen” sözcüklerini nereden biliyoruz? Kadiş duasından, hatırladınız mı? Özellikle yas tutanın okuduğu Kadiş duasından (birkaç tür Kadiş vardır).

Yas tutanın Kadiş’i, ölümle hiç ilgisi olmayan, sadece Aşem öven ve yücelten bir duadır ve hazan, her kutsamadan sonra cemaate “ve imru amen” (ve amen deyin) diye teşvikte bulunur.

Şimdi size çevirmekte olduğum kitaptan çok ilginç bir bölüm anlatacağım. Gerçek olan olayı nakleden, bir doktor…

Doktorun yaşlıca bir hastasının durumu giderek ağırlaşıyor ve organları işlevlerini kaybetmeye başlıyor. Bunun üzerine hastanın oğluna son çare olarak hem çok zor, hem de çok pahalı olan ama hastanın bir altı ay daha yaşamasını sağlayabilecek bir ameliyat öneriyor. Oğul, bu kararı kendisinin veremeyeceğini, rabisine danışması gerektiğini söylüyor. Doktor rabinin olayı nasıl karşılayacağını merak ettiğinden, “Ben de sizinle geleyim, hem rabiye ameliyat hakkında bilgi veririm,” diyor. Öyle yapıyorlar. Rabi, durumu öğrenince hüngür hüngür ağlamaya başlıyor. Ama nasıl bir ağlama! Her gün gördüğü çeşitli ağırlıktaki hastalıklar yüzünden yüreği sertleşen doktor, benzer olayları sıklıkla duyan rabinin bu kadar yumuşak kalpli olmasına şaşırıyor. Rabi sonunda sakinleşiyor ve “Bana 24 saat izin verin. Kararımı size yarın bildireceğim,” diyor. Ertesi gün doktor ile hastanın oğlu yine rabinin evinin yolunu tutuyor. “Tamam,” diyor rabi, “ameliyat edin.” Bunun üzerine doktor, rabiye bu kararı nasıl verdiğini soruyor. Rabi açıklıyor: “Eğer hasta yaşarsa, binlerce kez ‘amen’ deme fırsatı olacak ve her amen dediğinde bir melek oluşacak. Liyakati yüzünden o melekler onu koruyacak ve ömrünü uzatacaklar.”

İster inanın, ister inanmayın sevgili okurlar, hasta, ameliyattan sağ salim çıkıyor ve doktorların tahmininden çok daha uzun bir süre boyunca yaşıyor.

Demek ki, her fırsatta “amen” dememiz gerekiyor sevgili okurlar. Hem dualar sırasında, hem de günlük sohbetlerde. Yediğimiz bir meyve için bir beraha mı okuduk? Amen. Tanrı’yı yücelten ve öven bir kutsama mı duyduk? Amen. Bir yakınımız ya da herhangi biri bize güzel bir dilekte mi bulundu? Amen. Bu arada sevgili babamın bana verdiği berahalar arasında en çok sevdiğim, şudur: “Tanrı karşınıza hep iyi insanlar çıkarsın”. 

Karşımıza iyi insanların çıkması çok önemli. Olgunlaştıkça en önemli niteliklerin zenginlik, gösteriş, eğlence, sağlam ilişkiler değil, öncelikle iyi bir yürek olduğunu anlıyoruz. Kanımca, hayatımıza soktuğumuz kişilerin en başta iyi karakterli, iyiliksever olmasına dikkat etmeliyiz.

Yola çıkarken okumamız gereken Tefilat Adereh (yol duası), ilginç bir bölüm içeriyor:  “Senin ve bizi gören herkesin gözünde iyi görünelim, Senin tarafından ve herkes tarafından sevgi, iyilik ve şefkat görelim”. Demek ki, iyilik görmek için insanların gözünde iyi görünmek gerekiyor. Judeo-Espanyol dilinde bir beraha vardır: “El Dio ke mos mire kon buen ojo”. “Genellikle kendine iyi bak” dileğine cevaben söyleniyor ve “Bize Aşem iyi gözle baksın” anlamına geliyor.

Aşem hepimize iyi gözle baksın, Amen.