Önleyici mi, tetikleyici mi?

Riva ŞALHON Köşe Yazısı
24 Şubat 2016 Çarşamba

'Y ılanın başını ezmek’ diye bir deyim var. Olası bir durumu, tedbirle büyümeden bertaraf etmek anlamında kullanılıyor. İyi bir şeymiş gibi duyulsa da, oldukça baskıcı bir tarafı da var bu deyimin. Bu düşünceye sahip olanların başını ezdikleri yılandan daha tehlikeli olduğuna dair bir şüphe oluşuyor insanda. Demode bir faşizm anlayışı barındırıyor. Farklı düşünenleri tehdit olarak algılayan, bireysel haklarını elinden almaya çalışan, hatta eleştirel, analitik düşünceden hoşlanmayan bir düşünce tarzı.

Tehdidin daha küçükken başını ezme anlayışı ulusların tarihinde pek çok kere yaşandı. Uluslararası siyasette buna önleyici hareket deniyor. Bazı hareketler ‘tercih’ bazıları ise gereklilik olarak icra ediliyor. Öncelikle olumlu sonuçlanmış ve gereklilik sınıfına giren örnekler vereyim. İsrail’in 1967’de Mısır Hava Kuvvetleri’ne düzenlediği önleyici hava saldırısı, hem uçakları hem de havaalanlarını yok ederek uzun ve yıpratıcı bir savaşı engellediği için olumlu bir aksiyondu. Başka bir örnek olan 1981’de İsrail’in Irak’taki Osirak adlı nükleer tesisi bombalaması başta istilacı sanılsa da sonradan keskin bir öngörü olarak kabul edildi.

Gelelim kötü örneklere. ABD’nin 2002’de onaylanan Irak’ı istila kararı, Irak’ın nükleer bir tehdit oluşturduğuna dair verilere dayanıyordu. Ancak nükleer ve biyolojik silahlara rastlanmaması, bu önleyici hareketin gereksiz olduğunu kanıtladı. Ve bugün içinde olduğumuz Ortadoğu kaosunu bu harekete bağlamak çok da yanlış olmaz. Suriye ve Irak topraklarını elinde tutan IŞİD, muhtemelen o insanların akrabaları tarafından kurulan bir örgüt. ABD o yıllardaki misyonunu övünerek ansa da, bugünkü terör ve mülteci krizinin ilk doğuran taraf olduğunu düşünmelidir. Irak Savaşı için, ‘önleyici’ olacağına ‘tetikleyici’ olmuş bir hareket diyebiliriz.

Kötü örnekleri bu sefer Şin Bet’in eski patronu Ami Ayalon’un Gatekeepers adlı belgeselde verdiği örneklerle çoğaltalım: “Biz Şeyh Yasin’i öldürünce Hamas daha ılımlı bir hal almadı. Aynı şekilde biz Abbas Musavi’yi saf dışı bırakıp yerine Nasrallah geçince Hizbullah tehdidi azalmadı.”

Bir tehdidi ‘ortadan kaldırmak’ gerektiğine baştaki otoriteler karar veriyor. Uygulayıcı insanlar da sorgulamıyor. Haklı veya haksız taraf aramıyorlar. Örneğin ‘Keskin Nişancı’ adlı filmde, Chris Kyle umursamazca hedeflerini öldürüyor. Filmde, Irak’ın işgalinin haksız bir davranış olduğuna dair en ufak bir ipucu yok. Filmi izleyen Amerikan halkı, filmin bitiminde saygı duruşuna geçiyor gözleri yaşlar içinde.

Bu örnekler tabii ki fazlasıyla büyük çaplı. Hâlbuki baş ezmek hepimizin her gün farklı düşünceyi ortadan kaldırmak için her seviyede yaptığı bir eylem. “Ya benim gibi olacaklar, ya da yok olacaklar” tarzı bir düşünce. Önyargılı yaklaşımın eyleme dönüşen hali…

Hâlbuki baş ezme, bazen gerçekten tehlikeyi yok etse de bazen daha güçlü daha baş edilmez bir hale dönüştürebiliyor. Bu yüzden ben, her ne kadar iyi örnekleri var ise de, baş ezmek yerine tehdidi kucaklamak ve yumuşatmak gerektiğine inananlardanım…