Şimdi Musevi Liseli olmak vardı

Mois GABAY Köşe Yazısı
17 Şubat 2016 Çarşamba

8 Şubat Pazartesi. Amerikan Yahudi sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin öğleden sonraki kültür turlarını organize etmek için Ulus Özel Musevi Lisesindeyim. Kimseye sormadan okulun içinde dolanmaya başlıyorum. Musevi Liseli olmanın diğer okullara göre ayrıcalıklarından biri de kaç yıl evvel mezun olursanız olun, bir şekilde yolunuzun okulla tekrardan kesişmesidir. Heyecanla okulun dört bir yanını turluyorum. Ne Amram Oditoryumunda ne de Alber Levi Amfisinde grubu bulabiliyorum. Koridorda Veysel Hocam’a rastlıyorum. “Vay mütercim tercümanım” diye karşılıyor. Seneler hızla akıp geçse de bazı duygular hep aynı. Sarılıp, kucaklaşıyoruz. Amerikalı misafirleri sorduğumda “Noah Oditoryumundalar” diye cevap veriyor. Öğrencilik yıllarımdaki gibi şaşkın şaşkın bakıp bir anlam veremeyince başlıyor anlatmaya. “Moiscim hani şu top oynadığınız alanın altındaki merdivenler vardı ya, biz oraya bir oditoryum ve iki laboratuvar ekledik.” Hızlıca aşağı inip, bu yenilikleri nasıl fark edemediğime hayıflanıyorum. Dışarda beklediğimi fark eden Yahudi Kültürü Eğitim Koordinatörü Sami Levi ve Halka İlişkiler Sorumlusu Greta Mizrahi beni içeri davet ediyor.

Noah Oditoryumuna geldiğimde bu kez bambaşka bir sürprizle karşılaşıyorum. İçimden “Ya Veysel Hoca beni kandırdı, başka bir okula gönderdi, ya da benim mezun olduğum okul bu değildi?” diye geçiriyorum. Bu kadar akıcı bir İngilizceyi en son annemlerle gittiğim Home Coming günlerinde ya da Koç mezunu arkadaşlarımın iş konuşmalarından hatırlıyorum. Öğrenciler konuklarımıza okulumuzu tanıtıp, sorulara cevap verirken Röne Hocam beni fark edip hemen yanına oturtuyor. Sahnenin tam ortasında gençlerimizi dinlerken “Umarım konuklar bana da bir soru yöneltmez diye dua ediyorum.” Nitekim bir gece evvel, havalimanından gelirken gururla “Ben de Musevi Liseliyim, yarın okuluma gideceksiniz” diye anlatmışım. Korktuğum başıma gelmiyor, hatta konuşmanın sonlarına doğru öğrencilerimiz atağa geçiyor. İçlerinden biri cesurca soruyor “Bu ziyaretten beklentiniz nedir?” Ardı ardına gelen akıl dolu sorular konuklarımızı zorluyor. Toplantının sonunda tüm eğitmenlerin gözlerindeki heyecan ve gurur yüzlerindeki tebessüme dönüşüyor. Tanıtım etkinliği Cem Kaston’un kendi bestesi olan ‘Haleluyah’ şarkısını seslendirmesi ile sona eriyor. Bu çocuğu bir kenara kaydedin. İlk kez Ortaköy’deki Hanuka kutlamasında dinlemiştim, yine aynı keyifle geleceğin sanatçısına kulak kabartıyorum. Şarkısı bitince salonda alkış kopuyor. Bir kez daha sloganımıza inanıyorum. Bu okulda yaratıcı ortamda üretken bireyler yetişiyor.   

Toplantı sona eriyor, bu kez öğle yemeğinde sevgili Röne Kaspi Hocamla birlikteyiz. Hay EytanYanarocak’la farklı öğrencilerin numaralarını söyleyip bin bir hınzırlıkla yemekhaneye kaçak girdiğimiz günleri hatırlıyorum. Kim nerede şimdi, neler yapıyor yâd edip gülümsüyoruz. Yıllar ne Röne Hoca’yı ne de Esra Hoca’mı değiştirmiş. İçimde garip duygularla okuldan ayrılırken; Esra Sarı Hocam halen ilk günkü sabrıyla x,y,z kromozomlarını anlatıyor. Uzaklardan selam verip gülümsüyorum: “Ah be hocam, siz haklıymışsınız annemleri fen-matematik sınıfına yazıldığım gün Türkçe-Matematiğe geçmem için ikna etmeye uğraşırken…” Çıkışta meraklı Amerikalılarımız okulumuzun yüzüncü yıl tanıtım kitapları ile otobüse binerken, kareli son moda takım elbiseli, şık giyimli bir bey bizi uğurluyor. Kendisiyle tanışmasak da yaka kartından Vakıf Eş Başkanı İzi Aşkaner olduğunu öğreniyorum. Bir akşam evvel grubumuzla da “Neden cemaatte gönüllüsün?” diye sorduklarında hiç çekinmeden paylaştığım Rafael Torel’in vasiyetini hatırlıyorum. Cemaat içinde yaptığım tüm gönüllülük faaliyetlerinin asıl amacı bir zamanlar katkıları ile bugünleri görebildiğim okuluma bir nebze de olsa borcumu ödeyebilmek. Otobüs Ulus’tan ayrılıp Balat’ın dar yokuşlu sokaklarına doğru ilerlerken içimden son bir kez daha “Şimdi Musevi Lisesinde öğrenci olmak vardı” diyorum. 

Mevcut cemaat yönetimini ister sevin ya da sevmeyin, bir konuda onlara katılıyorum. Ulus Özel Musevi Lisesinde okumak her Türk Yahudi’sinin hakkıdır. Hiçbir kardeşimizin maddi imkânsızlıklar nedeni ile Musevi Liseli olamadığını görmeyeceğimiz bir gelecek için hazırlık yapmalı ve okulumuzun eğitimini daha da iyi bir seviyeye getirene kadar var gücümüzle çalışmalıyız. Sevgili Funda Kara, Musa Karaca ve adını sayamadığım ama bize emeği geçen tüm öğretmenlerimiz, sizleri de en yakın zamanda ziyaret edeceğim. Ülkesine ve toplumuna yararlı nice Musevi Liseli kardeşimizi aramızda göreceğimiz bir gelecek dileğiyle…