Bosnalı kız Sejla Kameric’den

Altı yıl önce ‘Sanat için alan’ sloganıyla hayatımıza giren ve ev sahipliği yaptığı her etkinlikle çağdaş sanatın günlük yaşamımızda daha çok yer edinmesini sağlayan Vehbi Koç Vakfı projesi Arter, Bosnalı sanatçı Sejla Kameric’in ‘Bim Bam Bom Çarpınca Kalp’ isimli Türkiye’deki ilk kişisel sergisini ağırlıyor. Başak Doğa Temür’ün küratörlüğünü yaptığı video, fotoğraf, yerleştirme, heykel gibi birçok disiplinin bir arada bulunduğu sergi, Kameric’in işlerinin bir seçkisini oluşturuyor.

Sanat
27 Ocak 2016 Çarşamba

Esen SABA

 

Dünyanın dört bir yanında, başlangıçtan beri süregelen savaşların olduğunu bilir ya da duyarken, yaşamadan bilemeyeceğimiz gerçekliğini 1992-1995 yılları arasında Bosna’da bulunan ve bu süreçte babasını kaybeden Sejla Kameric; acılarını, anılarını, deneyimlerini, harbin alıp götürdüklerini adeta yüzümüze vuran ve bir punk-rock şarkısının isminden esinlenerek adlandırdığı sergisindeki 36 eseri aracılığıyla anlatıyor.

 

 

 

Sergiden izlenimler

 Sosyal medyada, Taksim’de yürürken veya gazetelerde sürekli karşımıza çıkan, bir camekân arkasında, kendini dikenlerle koruma altına almış, parlak beyaz harflerden oluşmuş ‘Liberty (özgürlük)’ yazısının arkasındaki devasa ayı, serginin en ilgi çekici eserlerinden biri oldu. İngilizcedeki ‘best friend forever (en iyi arkadaş)’ kelimesinin kısaltması olan BFF adını alan yerleştirme, adeta başrolde. Çoğu kişinin fotoğraf çekmek için sıra beklediği ‘BFF’nin materyallerine bakıldığı zaman, oyuncak mağazalarında satılan pelüş hayvanlardan ayrılıyor. Ayının postu tamamen kullanılmış kürk-deri kıyafetlerden oluşmuşken, içi, ikinci el giysi ve plastik şişelerle doldurulmuş.

Bir etkinlik için ürettiği ve havaalanlarında, pasaport gişelerinin üstünde görülen ‘AB/Diğerleri’ ayrımcı ibaresinin bulunduğu tabelaları, Lübliana sokaklarına yerleştirerek oluşturduğu “Biz kimiz?” algısını, projenin fotoğraflarıyla buradaki izleyiciye de aktarıyor.

‘Sınırı Kapatmak’ eseri ise, Kameric’in bir kamusal müdahale projesi. İtalya’daki San Leo ve Marino’daki Chiesanuov arasındaki sınır, 19 Haziran 2002 yılında yarım saatlik kısa bir süre için de olsa kapatılmış ve “sınır olmasa keşke”ye değinilmek istenmişti. İlk kez sanat için bir sınır kapatılmış, daha önce halka duyurulmasına rağmen, sanatçı farklı tepkilere maruz kalmıştı.

‘Embarazada’, İspanyolcada hamilelik, İngilizcede ise utanmak anlamına geliyor. Bu isim altındaki çalışma; sanatçının, çocukluk hatıralarından kalan Pierrot’un (palyaço) kendisinde uyandırdığı saflık ve hüzün duygusunu, hamilelik döneminde tekrar hatırlayarak, 9 aylık iken yüzüne yaptığı Pierrot makyajlı fotoğraflarından oluşuyor. 

Galerideki birinci kat, savaşı en fazla yüzümüze vuran eserlere ev sahipliği yapıyor. ‘Uyursam ikiye katlanacak’ yerleştirmesi en dikkat çekici işlerden biri. İpek kumaştan nevresimler giydirilmiş yorganlar ve yastıkların üzerine gri renkte mürekkeple yazılmış ve dört ayrı kişi tarafından tutulmuş savaş günlüklerinden alıntılar bulunuyor.

‘Kırılgan Ümit Hissi’nde, genellikle savaş filmlerinde gördüğümüz, pencerelerin yüksek sese maruz kalarak patlamasını önlemek için önce çapraz sonra ortadan bir şeritle bantlanmış görüntüsü, tüm gerçekliğiyle karşımızda.

‘Care 1,2 & 3’ çarpıcı bir yerleştirme. Beni en çok etkileyenlerden. Yan yana üç adet koli, savaş sırasında insani yardım olarak gönderilen yardımların bir rekonstrüksiyonu. Birinde tarihi geçmiş dergi ve gazeteler, bir diğerinde, bir kısmının son kullanma tarihi geçmiş konserve yemekler ve bir diğerinde ise mumlar...

Sanatçının birçok festivalde gösterilmiş ve Adana Film Festivalinde en iyi kurmaca film ödülünü alan ‘Ben Aşktan Ne Anlarım Ki’ isimli, ‘öteki’ kavramını vurguladığı, çocuk oyuncuları yetişkin olarak gördüğümüz, mekân olarak kendi evini kullandığı dört kanallı video yerleştirmesi de sergide yer alıyor.

 ‘İsimsiz/Gündüz Düşleri’ video yerleştirmesinde ise, dünyanın dört bir yanından politikacıların siyasi demeçlerinden “Bütün insanlığın iyiliği için, değişim şart!” gibi alışılageldik alıntılar okunuyor.

‘Mavi’; insanların yoğun trafiği ve umursamazlığından ötürü sıkça yaralanan, sakatlanan hatta ölen denizineklerinin 81 fotoğrafından oluşan bir seri.

‘Kırmızı Halı’, evrensel bir kullanıma sahip. Ödül törenlerinde, davetlerde ünün önüne serilen sembolik halı. Sejla Kameric, farklı bir perspektifle yaklaşmış bu olaya. Geri dönüşüm zinciri üzerinden bakış sergileyen sanatçı, ikinci el, kırmızı iç çamaşırından ayakkabıya kadar her tür giyim ürününü toplayarak ‘Bosna Halısını Koruma Derneği’ndeki kadınlarla birlikte dokudu. Yerleştirme büyük bir ilgi görüyor. 

‘Keder’ ilk görüldüğünde tanıdık gelen bir eser. Van Gogh’un ‘Keder’ isimli yağlı boya tablosunun fotoğraf formunda yeniden üretimi. 

‘Kırmızısız Geçen 1395 Gün’ filmi, en uzun soluklu kuşatma olan 1395 günlük Saraybosna kuşatmasını konu alıyor. Sanatçının ‘Kırmızısız Geçen 1395 Gün’, ‘Perşembe’, ‘46’ Glück’, ‘18’50’ ‘Apollo-First War Cinem 14’54’ film gösterimleri salı, çarşamba ve perşembe günleri 11.00/13.30/16.00; cuma, cumartesi ve pazar günleri 12.00/14.30/17.00’da izlenilebilir.

‘Günbatımı’, bir video animasyonu. Bu eserde alevler içerisinde gördüğümüz mekân, Varşova Getto’su. 1943’teki isyanı gösteren tek renkli fotoğraf, o sırada Varşova’da gizlenen Lodzlu Karol Grabski tarafından çekilmiş.

‘Bosnalı Kız’a gelince; sanatçının birçok kopyasından bir tanesi de Arter’de. Sanatçı bu oto portreyi sergilenmesi amacıyla değil, 2003 yılında Saraybosna’da, birçok afiş ve reklam panosu, dergi reklamları, kartpostallar için, propaganda maiyetinde bir proje olarak geliştirdi. Üzerinde yazanlar ise ‘DİŞSİZ...? BIYIKLI...? LEŞ GİBİ KOKUYO...? BOSNALI KIZ!’. Bunları okumak bile insanı kendine kötü hissettiriyor. Bu yazı Kameric tarafından yazılmamış; halkı korumak üzere gönderilen ordudan bir Hollandalı askerin Srebranica’daki kışla duvarına yazdığı ve sanatçının kendi fotoğrafı üzerine yerleştirdiği orijinal bir graffiti. Sanatçı bu yönde oluşturulmuş birçok graffiti içerisinden bunu seçmiş. Bir Bosnalı kız olarak bunu sadece kendisinin anlayabileceğini belirtiyor.

Genellikle gece kulüplerine girilirken bileğe mekânın adının olduğu bir damga basılır. Kameric, toplama kamplarına kapatılanların bileklerine basılan numaraların onda uyandırdığı tutsaklık ve özgürlük duygularını göz önüne alarak Berlin’deki Transmedia elektronik müzik ve yeni medya festivali için ‘Frei’ (özgür) damgasını üretti. Festivale gidenler ‘Frei’ ile damgalandılar.

‘Haziran Her Yerde Haziran’ ise; bir oda formu, katliamı çağrıştıran kırmızı bir ışık, içerisinde tüm duvarları dolduran siyah beyaz fotoğraflar ve yaklaşıldığında sanatçının her gün zamanını geçirdiği odasının dış duvarının üzerindeki sayısız mermi izi...

‘Geriye Kalanlar’, en son karşılaştığım ve beni en etkileyen eser oldu. Bosna Savaşı sırasında tecavüze uğrayan ve bir ormanda beyaz elbisesi içerisinde kendisini asan Ferida Osmanoviç’in Uluslararası Af Örgütünün web sitesindeki fotoğraftan yola çıkılarak hazırlanmış bir video yerleştirmesi. Esere sanatçının kendi yazdığı ‘Birkaç Hikâye İşte’ başlıklı masaldan alıntılar ve sallanan beyaz bir elbise eşlik diyor.

Hayatın gerçeklerini ve savaşın acılarını gösteren bu mükemmel sergi, şubat sonuna kadar muhakkak görülmeli.