What is Matrix?

“Ne o?” diye sorsak Neo’ya nasıl bir cevap verir bu piyasalardaki anomalilere, bilse bilse “The Wachowskis (Kardeşler)” bilir. Anomaliler enflasyondan ve kurdan, GSYİH ve kur ilişkisinde ve insan kaynağı yönetiminde…

Cüneyt DİRİCAN Ekonomi
13 Ocak 2016 Çarşamba

İlk anomalimiz enflasyondan ve kurdan

2013 yılı başından bu yana, yıllık ortalamada yüzde 8, üç yıllık toplamda yaklaşık yüzde 24 olan enflasyon oranımıza karşılık, aynı döneme göre Türk Lirası’nın dolar karşısındaki değer kaybı yüzde 70.

“Satın Alma Gücü Paritesi” kuramına göre, iki ülke kurları/pariteleri arasındaki fark, ilgili ülkelerin enflasyon oranlarından hareketle hesaplanır. O zaman, aradaki bu yaklaşık üç katı farkı nasıl açıklayabiliriz?

 Aynı kuramdan hareketle hesaplanan Big Mac Endeksi, Ocak 2016 itibarı ile TL’yi –yüzde 30 değersiz gösteriyorsa, The Economist’in hamburger endeksi piyasadan daha doğru bir fiyatlama yapıyor diyebilir miyiz? Yoksa enflasyon endeksimizde gıda fiyatlarının etkisi yaklaşık yüzde 25 iken, hamburgerin etkisi daha mı düşük? Big Mac Endeksi dolar kurunu 2,08 TL gösterirken piyasaların 3,25 ve üzerini konuşuyor olması aslında ekonomistler ile traderlar arasındaki farktan kaynaklanıyor. Bir tarafta pozisyon taşıyan, taşıdığı pozisyondan kâr hedefi bulunan, pozisyonunu hedge etmek (dengeye getirmek) zorunda olan veya pozisyon kapatmak zorunda kalan ya da margin call (teminat tamamlama çağrısı) yiyen foreksçiler, onlara ek olarak vadeli ithalat ödemelerini yapmak zorunda olan kahraman şirket finansçıları, spekülatif olarak paradan para kazanan yatırımcılar, daha da önemlisi yıllardır sorunun asıl kaynağı olan döviz kredileri ile açık pozisyon taşıyan kreditörler ile trenin son vagonuna atlayan karşı komşu Ayşe Teyze ile emekli esnaf Salih Amca, kendim ettim kendim buldum şeklinde kuru yukarıya taşıyorlar. FED, Çin, Draghi, Putin diye kuru yukarı taşıdıkça, döviz bazında ithalatı ile üretmediği veya gereksiz tükettiği için yabancı mallara ihtiyaç duyan ülkemiz, kur maliyetinin yarattığı maliyet enflasyonu nedeni ile sarmala dolanıyor, zeytinyağlı yaprak sarma dolma yerine, doymamış yağlarla dolgun fast food’larla pahalı bir şekilde doymaya çalışıyor. CNNMoney haberine göre, TL’nin sadece bu sene değer kaybı dolar karşısında yüzde 20 iken, bu sene enflasyonumuz yüzde 8,8 ise, faizlerin kaba bir matematikle en az yüzde 20 artıyor olması gerekmekte. Yani, politika faizindeki üst bandın yüzde 10 yerine en az yüzde 12 yapılması (200 baz puan artış) gerekiyor ki, yıllık olarak dolar bazında aynı faiz getirisine (kur nedeni ile anaparadaki kayıp dikkate alınmaksızın) sahip olunsun. Bu durumda, nisan ayındaki TCMB başkanlık seçimi sonrasında ve bu ay yapılacak Para Politikası Kurulu toplantısında faizlerin yönünü kestirmek için Finans Doktoru olmaya gerek yok. Hele, 2016’da FED faizleri iki kez mi, dört kez mi arttıracak tartışmaları da varken.

İkinci anomali GSYİH’da ve kur ilişkisinde

 2023 yılında 2 trilyon dolarlık büyüklük hedefine sahip olan 800 milyar dolarlık ekonomimizin, dolar cinsinden yıllık olarak her sene yüzde 12 büyümesi durumunda, 2,5 katına çıkarak bu hedefi yakalaması mümkün. Bu senaryo gerçekleşirse, Dolar/TL kurunun her sene yüzde 10 değer kaybetmesi halinde, o günkü ekonomik büyüklüğümüz ise bugünkünün TL cinsinden beş katı oluyor. Çin’in bu sene daralan ekonomisinin yüzde 7 büyüyebildiğini hatırlatmak lazım. Bu meyanda geriye kur etkisi kalıyor. GSYİH’mız 2023 yılına kadar TL cinsinden her sene yüzde 10 büyürse, kurun 2,5 TL olması halinde yine 2 trilyon dolar hedef tutuyor. Bu TL’nin dolar karşısında değer kazanması ve sabit kalması demek. Bunun olması ise, katma değerli ve yüksek teknolojili ürünler ve daha da önemlisi danışmanlık gibi bilgi hizmetlerinin ihracı ile ülkeye, faiz karşılığı gelen sıcak paradan daha fazla döviz getirebilmek ile mümkün.

Üçüncü anomali ise insan kaynağı yönetiminde

OECD’nin istatistiklerine göre, haftalık çalışma saatinde 49 saat ile OECD ülkelerinin açık ara önündeyiz. OECD Bettter Life Index ortalamasına göre bir çalışanın sosyal hayatına ayırdığı vakit yüzde 61 iken, bu ülkemizde ancak yüzde 13 seviyesinde. Bu kadar çalışıp, GSYİH’da hala 17.nci sırada kalıyorsak, aradaki farkın adı performans yönetim sistemlerinde ‘verimlilik’. OECD PISA endeksine göre, eğitim başlıklarında ortalamanın altında olduğumuz biliniyor. Kurumsal hayata girdiğinde telafisi desek, profesyonellerin ve çalışanların kurumsal gelişim kapsamında işyerinde aldıkları kurumsal eğitimlerde, World Economic Forum’un Global Rekabetçilik Endeksindeki sıralamamız 140 ülke arasında 80, yedi üzerinden değerlendirmede 3,9 ortalama ile medyan 4.09 iken. Yani, bir önceki paragrafın gerçekleşmesi için Cem Yılmaz’ın dediği gibi “Eğitim şart”. Botswana, Zambiya gibi sıralamada önümüzde olan ülkelerdeki, kurumsal gelişim alanında yapılan çeşitli zirvelerdeki ödül törenlerini gördükçe, Matrix’deki bu anomaliyi Neo değil ancak ‘Dünyayı Kurtaran Adam’ Cüneyt Arkın çözer.

Son anomali ise, yine dünyadan

Meşhur FED ile bitirelim. Bilançolarındaki hazine kâğıtlarının miktarında (2,461 Trilyon dolar) son iki senedir bir azalma yokken, 1-5 yıl arası vadeli kâğıtlarının miktarı artıp, üzeri vadelerdeki kâğıtların toplamı ve genel toplam aynı kalıyorsa, bu hazine kâğıtlarının vadesi acaba gelmiyor mu, diye düşünüyor insan.

Bu durumu açıklayacak bir senaryo var, o da TWIST’in devam ettiği, yani açık piyasa işlemleri ile FED bilançosunda taşıdığı kâğıtları, repo-ters repo işlemleri ile değiştiriyor. Özetle, bilançoyu daraltmadan ve değiştirmeden varlık alımlarına devam yani. 05 Ağustos 2015 tarihli “Deja vu or nightmare on Wall Street” yazımızda ifade ettiğimiz gibi, FED faiz artışında mecburdu. Dolar emisyonun arttığı göz önüne alınırsa, dolar bolluğa devam ama faiz artışı ile paranın maliyetinde artış kaçınılmaz.