BİTEN ŞEYLER: Eski İzmir, Han De Kavrikas ve Ayakkabıcı Leoniko

Riva HAYİM Köşe Yazısı 0 yorum
13 Ocak 2016 Çarşamba

BİTEN ŞEYLER: ESKİ İZMİR, HAN DE KAVRİKAS VE AYAKKABICI LEONİKO

(Aile anı defterimden alıntılanmıştır)

-Dede ne albümü bu?

Eski, antika fotoğraflar işte. Bu da o zamandan kalma günlüğüm.. eski İzmir, hatıralar…onlara bakıyordum.

-Bana da anlatır mısın?

Anlatırım. 1920'ler’de İzmir, yaklaşık 120 bin nüfusu olan, 25 bin Yahudinin yaşadığı bir yerdi. Ailemle, Yahudi mahallesi olan Karataş’ta yaşardık. Rumlar daha çok Alsancak tarafındaydı. Başkaydı İzmir o zamanlar. Şimdiki gibi yüksek, ruhunu teslim etmiş apartmanlar değil; iki katlı, Arnavut kaldırımları üzerine sıra sıra dizilmiş iki katlı evler vardı. Arnavut kaldırımlı dar sokaklara bakan evlerin bu balkonlarına kadınlar oturur, karşı komşusuyla Ladino konuşurdu.

Karataş’taki  şimdiki Asansör’ün aşağısındaki  bazı  evlerin arka bahçesi denize açılırdı ve  iskeleleri vardı bu evlerin. Şimdi bu iskelelerin çoğu artık yok.

Bak! Resimdeki EV, çocukluk arkadaşımın evi. Yazları, arkadaşlarımla bu iskelelerde buluşur, denize girer ve balık avlardık. Denizde, en küçüğünden, yunusuna kadar her türde, boyda balık vardı. Arkadaşlarımla denizde “Hazinecilik” diye bir oynardık, en sevdiğim oyundu benim. Büyükler bakmazken en kuytuya gidip, en dibe dalarak, kumdan taş çıkarma yarışıydı bu. Çıkmazdık ki denizden biz!

 

 

-E Çeşmeye gitmez miydin? Hiç?

Giderdik ama sizin gibi otobandan arabayla gidip hemen varmazdık Çeşme’ye. Bir kere günlerce hazırlanırdık yol için. Büyük kamyonlar, aileleri götürmeye gelirdi. Sokaktaki kaldırıma oturur, heyecan içinde o kamyonu beklediğimi hatırlıyorum. Kamyon yanaştı mı eşyalarımızı yükler, arkasındaki banklarda yerimizi alırdık. Çeşme’ye yolculuk günü, her çocuk gibi benim için de bayram demekti. O yol heyecanı hala aklımda... Yol diyorum çünkü 4-5 saat minimum sürerdi oraya varmak. Annem yanına, Çeşme’de kalacağımız süre için yanına önceden hazırladığı yemekleri ve mutfak eşyalarını alırdı. Biz ise yanımıza şilte, çarşaf ve yorganları alırdık. Kamyon, saatler sonra Çeşme’ye vardığında babam hemen kamyondan atlar, kalışımız için ayırdığı odayı kontrol etmeye giderdi. Biz ise eşyaları indirirdik.

Şimdiki gibi Çeşme’de anlamsız lüks otel odaları da yoktu. Zaten Çeşme’ye lüks kavramını kim ithal etti anlamam, kalavaseriyas!

-Hiç mi lüks yoktu Çeşme’de?

Ne lüksü! Kaldığımız oda kocamandı ama içi bomboş olurdu, iki sandalye, bir masa vardı o kadar! Kalacağımız odaya grince, şilteleri yere atar, eşyaları yerleştirirdik. Çeşme’ye “göçümüzün” ilk gününde annem yemekleri hazır edene kadar, arka bahçedeki kuyudan su çeker, suyu kovalara doldururduk.

 

 

-Niye kovalara su doldururdunuz ki?

E su yoktu ki! Çeşme’ye gitmek her ailenin  maddi olarak karşılayabileceği bir şey de değildi. Bu zamanlarda durumu çok  da iyi olmayanlar, ailelerin toplu kaldığı “HAN DE KAVRİKAS” ya da İngilizce “Keçi ahırı” denilen büyük mülklerde kalırdı. Han de Kavrikas’ların mimarisi “U” şeklindeydi ve avlusunda ortak kullanılan tuvalet ve kuyular vardı. Akşamları orada kalanlar, masaları avluya kurar toplu yemek yerlerdi. Kimi akşamlar  masalara rakı konur, Ladino şarkılar söylerlerdi. Bayramlar, düğünler, sonra sünnetler Han de Kavrikas’ların avlularında olurdu. Biz de giderdik, davetiyeye gerek yoktu herkese açıktı o kapılar.

Bak bu Çeşme’de plajdayken. Şimdi Çeşme’de kalmadı böyle yerler.

-Acaba hangi plaj bu?

Şantiye olsa gerek. Mira mira,bak bu da bizim Karataş'taki ev. Hep böyleydi evler,yüksek tavanlı, büyük pencereli, sonra balkon.. Resimde sağdan sola  sayıyorum:  babam,ben ve bir komşumuz.En altta iki kare pencere görünüyor.Gördün mü?

-Evet?

E işte burasının hikâyesi farklı!

 

-Hayalet mi vardı o bodrumda papa?

No.Karataş’taki mahallemizde ayakkabıcı Leon vardı. Üstü başı yırtık içinde sokakta yaşar, ayakkabı tamiri yaparak hayatta kalmaya çalışırdı. O kadar çelimsiz ve ufaktı ki mahalle sakinleri Leon'a Leoniko derdi. Bir gün sokakta yırtık kıyafetleriyle tek başına kaldırıma oturmuş öksüren Leon'u gören annem, ona acıyacak ve onu bodrumumuza getirecek. Getiriş o getiriş…artık  Leon hep bodrumumuzda çalışıp, orada yaşayacak ve mahallenin çocuklarına hep hikayeler anlatacak.

Bu alttaki küçük kapının olduğu yerde mi?

Evet, Karataş’ın  çocuklarına masallar evimizin bodrumundaki bu küçük yerde anlatıldı. Ne evler ne de o insanlar artık hayatta. Bitti yani.

Papa peki bana sen ne anlattın şimdi?

Biten şeyleri…

 

 

1 Yorum