Bu hafta ağımıza takılanlar

Bizim iktidar da Orta Doğu havasına kapıldıkça başı dumanlı gençlik günlerinden kalma Yahudi karşıtlığını iç politikadaki yaralarına merhem yaptı. Doğrusu; bu düşmanlaştırma siyaseti iki ülke arasındaki ticaret hacminde bir eksilmeye neden olmadı, hatta arttırdı. Olan, Türkiye’nin insani problemleri çözme kabiliyetine oldu. Sonuçta kim kaybetti? Hazır Hükümetimiz İsrail ile ilişki durumunu dostluk olarak değiştirdiğine göre katıksız düşmanlık ile yıkanmış partilileri ferahlatacak, bu yeni duruma hazırlayacak bir kaç argüman paylaşmak isterim: İsrail’i görenler, bu insanların bu toprakları gerçekten de çok istediğine kanaat getirir. Güney Akdeniz’in en işlenmiş toprakları, en bakımlı şehirleri bu ülkede. İsrail, azmedilirse çölün bir vahaya dönüştürülebileceğinin kanıtı. Bu açıdan tüm bölgeye iyi bir örnek. TURGAY OĞUR - MEYDAN

İzak BARON Diğer
30 Aralık 2015 Çarşamba
  • Ø “TÜRKİYE'NİN İNŞA ETTİĞİ HASTANELER, CAMİLER, EVLER GAZZE'DE YÜKSELDİĞİNDE, CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN'IN FİLİSTİN HALKININ YANINDA OLDUĞUNU GÖSTERMEK VE TÜRKİYE'NİN BU KATKISINI GAZZE ZİYARETİ İLE PEKİŞTİRMEK İSTEYECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM.”

Allah'tan Kültür Bakanı Çelik AKP hükümetinin ‘İsrail devleti ve halkı ile dost olduğunu' ilan etti de sizinle söyleşme fırsatı buldum. Yoksa havuz medyası beni herhalde bu kez de MOSSAD ajanı ilan ederdi. Şaka bir yana siz, Erdoğan'ın İsrail üzerinden Gazze'yi ziyaret edeceğini yazdınız. Bu bir tahmin mi, yoksa bilgi mi?

Yapbozun parçalarını birleştirmeye çalıştım. Şöyle ki, Türkiye üç şartından vazgeçmeyecek. Özür yerine geldi, tazminat miktarında bir şekilde anlaşılacağını sanıyorum. Geriye Gazze ablukası kalıyor. İsrail yönünden bakınca, Gazze'ye deniz ablukasını kaldırmayacağını kesin olarak açıkladı. Bu durumda karadan, sınır geçişlerinin kolaylaştırılması ara seçeneği kalıyor. Türkiye için bu geçişler kolaylaştırılırsa yani Türk malları rahatça Gazze'ye girebilirse hem oradaki Gazzelilere Türk yardımları daha rahat ulaşmış olur hem de Türkiye, Gazze'nin yeniden yapılanmasında önemli ve söz sahibi ülke olur. Türkiye'nin inşa ettiği hastaneler, camiler, evler Gazze'de yükseldiğinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Filistin halkının yanında olduğunu göstermek ve Türkiye'nin bu katkısını Gazze ziyareti ile pekiştirmek isteyeceğini düşünüyorum.

 

Sanki yapbozu birleştirmeden fazlası var gibi. Erdoğan'ın İsrail üzerinden Gazze ziyaretini ilişkilerin olağan akışının sonucu gibi görürsek son birkaç yılda yaşananları göz ardı etmiş olmaz mıyız?

Son yıllarda iki ülke ilişkilerinde duygusal kararlar ve iç siyasete dönük açıklamalar öne çıkıyordu. Artık ortak çıkarları öne alan ve pragmatik olmayı zorunlu kılan bir dönemdeyiz. Suriye'den dünyaya taşan olaylara baktığımızda Türkiye'nin, Suriye'nin güneyinde güçlü ve istikrarlı bir müttefike ihtiyacı var. Askeri ve istihbarat alanında işbirlikleri çok önemli. Aynı şekilde İsrail için de.

 

Sizce Mısır üzerinden yapamadığı ziyareti İsrail üzerinden yani otoriteden izin alarak yapması parti tabanı, Gazze halkı ve Hamas için sorun olmaz mı? Nasıl izah edecek hükümet?

İsrail ile görüşmeler olumlu sonuçlanırsa bu gezinin gündeme geleceğini düşünüyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Gazze'yi ziyareti o kadar önemli bir gelişme olacaktır ki, nereden girdiği satır aralarında kaybolacaktır. Üstelik Mısır ile ilişkiler düzelmedikçe başka bir seçenek de yok. Katar Emiri Mısır'dan Gazze'ye giriş yapmıştı. Erdoğan İsrail'den giriş yapan ilk lider olacak eğer gerçekleşirse. İsrail'in bu adıma onay verip vermeyeceği buradaki asıl soru. Bunu da ancak ilişkiler normalleştikten, büyükelçiler göreve başladıktan sonra anlayabiliriz.

Karel Valansi (Doğan Ertuğrul)

http://www.zaman.com.tr/gundem_salom-gazetesi-yazari-karel-valansi-turkiye-arap-ulkelerine-ticarette-israil-limanlarini-kullandi_2335114.html

 

  • Ø BU TÜR SÖYLEMLERİN KAMUOYU NEZDİNDE YARATTIĞI HASARIN KOLAY TELAFİ EDİLEMEYECEĞİNİ DE EKLEMEM GEREK. ÖNEMLİ BİR İSRAİL KARŞITLIĞI MEVCUT. BU DURUM YAHUDİ KARŞITLIĞINA DA DÖNÜŞMÜŞ DURUMDA

“Bu söylemin daha çok iç politikaya yönelik olduğunu düşünüyorum. Bu tür söylemlerin kamuoyu nezdinde yarattığı hasarın kolay telafi edilemeyeceğini de eklemem gerek. Önemli bir İsrail karşıtlığı mevcut. Bu durum Yahudi karşıtlığına da dönüşmüş durumda.

Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu’nun da dediği gibi iki ülke arasındaki görüşmeler sürüyordu. Ancak Orta Doğu’daki son gelişmeler buna hız ve ehemmiyet kazandırdı. Başta Rusya’nın Suriye’ye girişi, İran’ın meşru bölge lideri olarak geri dönmeye hazırlanması ve son olarak Rusya ile yaşanan uçak krizi bunların belli başlıları. Jeopolitik gerçekler baskın gelince iki ülke arasında normalleşme çalışmaları da hız kazandı diyebiliriz.

Diplomatik ilişkilerin donduğu bir dönemde karşılıklı ticaretin tarihi rekorlara gitmesi, içinde bir paradoksu barındırıyor. Bu da aslında tam anlamıyla bir kopma olmadığını gösteriyor. Suriye savaşı nedeniyle Türkiye’nin Arap ülkelerine yönelik ticaretini İsrail limanlarını kullanarak devam ettirebildiğini de unutmamak gerek. Askeri anlaşmalar ve turizm bu durumdan kötü etkilendi, öte yandan ticaret artarak çoğaldı. Değişmeyen tek şey, Filistin konusunun ilişkilerdeki belirleyiciliği oldu.”

Karel Valansi

http://www.noktadergisi.info/karel-valansi-erdogan-gazzeye-gidecek-ama-israilin-bilgisi-ve-onayi-ile.html

 

  • Ø İSRAİL’İ GÖRENLER, BU İNSANLARIN BU TOPRAKLARI GERÇEKTEN DE ÇOK İSTEDİĞİNE KANAAT GETİRİR. GÜNEY AKDENİZ’İN EN İŞLENMİŞ TOPRAKLARI, EN BAKIMLI ŞEHİRLERİ BU ÜLKEDE. İSRAİL, AZMEDİLİRSE ÇÖLÜN BİR VAHAYA DÖNÜŞTÜRÜLEBİLECEĞİNİN KANITI. BU AÇIDAN TÜM BÖLGEYE İYİ BİR ÖRNEK

Bizim iktidar da Orta Doğu havasına kapıldıkça başı dumanlı gençlik günlerinden kalma Yahudi karşıtlığını iç politikadaki yaralarına merhem yaptı. Doğrusu; bu düşmanlaştırma siyaseti iki ülke arasındaki ticaret hacminde bir eksilmeye neden olmadı, hatta arttırdı. Olan, Türkiye’nin insani problemleri çözme kabiliyetine oldu. Sonuçta kim kaybetti?

Hazır Hükümetimiz İsrail ile ilişki durumunu dostluk olarak değiştirdiğine göre katıksız düşmanlık ile yıkanmış partilileri ferahlatacak, bu yeni duruma hazırlayacak bir kaç argüman paylaşmak isterim:

İsrail’i görenler, bu insanların bu toprakları gerçekten de çok istediğine kanaat getirir. Güney Akdeniz’in en işlenmiş toprakları, en bakımlı şehirleri bu ülkede. İsrail, azmedilirse çölün bir vahaya dönüştürülebileceğinin kanıtı. Bu açıdan tüm bölgeye iyi bir örnek.

İsrail vatandaşı olan Araplar, ironik ama dünyada tek demokrasiyle yönetilen Araplar. (Yeni yeni Tunus’u da sayabiliriz.) Mecliste partileri var. İsrail pasaportu taşıdıkları için dünyada en rahat dolaşan Araplar da onlar. (İşgal altındaki Filistin topraklarında yaşayan Araplardan söz etmiyorum bu arada.)

İsrail’de de dindarlar, dinsizler, milliyetçiler, sosyalistler var. Siyonistler İsrail’in dindarları değil, milliyetçileri. Ortadoğu’nun milli sporu İsrail karşıtlığının içerideki müptelaları da bu milliyetçiler. Dışarda düşmanlık arttıkça içerde de onların oyları artıyor. İsrail ordusu Filistinlileri bombalarken sevinç gösterisi yapan siviller olduğu gibi uçmayı reddeden savaş pilotları da var.

Turgay Oğur

http://www.meydangazetesi.com.tr/israil-bizim-neyimiz-olur-makale,2195.html

 

  • Ø İSRAİL İLE NEDEN ŞİMDİ ARAYI YUMUŞATMAK İCAP ETTİ? TEK KELİMELİK CEVAP: GAZ.

Gelelim işin reel politik kısmına…

İsrail ile neden şimdi arayı yumuşatmak icap etti?

Tek kelimelik cevap: Gaz.

Rusya ile ipler kopunca gaz ihtiyacımıza bir yedek bulma işi hasıl oldu.

İşte o vakit, İsrail ile arayı düzeltmek lazım geldi.

Levant’taki doğalgazın Türkiye’ye gelmesi hem İsrail’in hem de Rusya’yla krize giren Türkiye’nin çok işine yarayacak.

Zaten ilişkilerin normalleşmesi haberleri çıkınca Levant boru hattı üzerine planlar yapan Zorlu’nun, Enerjisa’nın ve Türkas konsorsiyumunun hisseleri zıpladı.

Olay budur. Görüşmelerin haberini alan İslami kesimi –başta Mavi Marmara mağduru İHH- olmak üzere son derece tedirgin oldu.

Bunun üzerine Hamas lideri Halit Meşal Ankara’ya çağrıldı ve Erdoğan ile fotoğraf verdi. Ki ‘tabana’ söyleyecek bir şey olsun.

Geçiniz.İki kelime: Reel politik.

Ya da…Tek kelime: Gaz.

Ezgi Başaran

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ezgi-basaran/israil-turkiye-hamas-ve-hayatin-gercekleri-1495065/

 

  • Ø NE İSRAİL NE DE TÜRKİYE, KOMŞU OLDUĞU COĞRAFYANIN KENDİLERİNE RAĞMEN ŞEKİLLENDİRİLMESİNE RIZA GÖSTERMİYOR

İsrail’in de Türkiye gibi yanı başındaki oldubittilere razı olmadığı ortada. Tel Aviv yönetimi, Rusya’nın Suriye hava sahasını S-400’lerle kapatmasına razı olmayanlar cephesinde duruyor. Rusya’ya rağmen Şam’da İran ve Esad’ın en kıymetlisi Hizbullah’ın komutanı Kantar’ın kaldığı binanın İsrail jetlerince yerle bir edilmesi, bu gerçeğe işaret ediyor. İsrail Şam’daki bu gövde gösterisiyle Türkiye’yle kurduğu sopasız müzakere masasına bir havuç daha koymuş bulunuyor.

İsrail, S-400’lerin Suriye konuşlandırılmasından 1 hafta sonra ajanslara bir haber sızdırmıştı. Haberde, İsrail pilotlarının daha önce Kıbrıs Rum Kesimi’yle yaptığı ortak tatbikatlar sırasında Rus S-400’lerden kaçma bilgisini keşfettiğini anlatıyordu. Kuvvetle muhtemel İsrail, S-400 tehdidini 3 haftadır ensesinde hisseden Türkiye’ye normalleşme halinde elde edeceği bir avantajı Şam’a yaptığı son saldırıyla göstermek istedi.

Tüm bu gelişmeler, tek bir gerçeğe işaret ediyor. Ne İsrail ne de Türkiye, komşu olduğu coğrafyanın kendilerine rağmen şekillendirilmesine rıza göstermiyor. Sessiz kalındığı takdirde katlanacakları sonuçlar iki ülkeyi de fazlasıyla tedirgin ediyor. Bunun için önlerine konulan engelleri tanımayı da reddediyorlar. Konjonktürün yükselttiği bu ortak korkular, iki ülke arasındaki normalleşmeyi her zamankinden daha fazla mümkün kılıyor.

Tabii bu ortak korkular da “Normalleşme kaçınılmazdır” dememize yetmiyor. Türkiye eski Türkiye değil. Yeni Türkiye’nin Filistin diye bir önceliği olduğunu İsrail gayet iyi biliyor. Ankara, normalleşmenin konuşulduğu hafta HAMAS Lideri Meşal’i en üst düzeyde ağırlayarak İsrail’e bu gerçeği bir kez daha hatırlatma gereği duyuyor. Öyle görülüyor ki gerçekçi bir normalleşme için de İsrail’in evvela Gazze korkusundan taviz vermesi gerekiyor.

Özcan Tikit

http://www.haberturk.com/yazarlar/ozcan-tikit/1171466-ortak-korkular-golgesinde-normallesme

 

  • Ø TÜRKİYE İLE İSRAİL’İN SİYASETEN BİRBİRLERİNDEN UZAKLAŞMALARI, İSRAİL’İN BÖLGEDE ÇOK DAHA FAZLA YALNIZLAŞMASINA YOL AÇTI

Türkiye ile İsrail’in siyaseten birbirlerinden uzaklaşmaları, İsrail’in bölgede çok daha fazla yalnızlaşmasına yol açtı. Gazze’ye uygulanan abluka, bir anlamda İsrail’in kendi çevresine duvar örmesine neden oldu. Bu arada Obama ABD’sinin İsrail’e Filistin konusunda yaptığı baskıları da bu sürece eklemek gerekiyor.

ABD başta olmak üzere geleneksel müttefikleriyle ilişkileri gerilen İsrail, Rusya, GKRY ve Yunanistan eksenine yakınlaştı. Rusya dışındaki diğer iki ülkenin İsrail’in güvenliğine bir katkı sağlayacağı yoktu; bu sadece Türkiye’yi çevreleyerek üzerinde bir baskı oluşturma amacı taşıyordu. Ancak kısa bir süre sonra koşullar değişti.

İran, Suriye’de giderek daha etkin hale geldi ve İsrail’in esas çekindiği oyuncu olan İran, İsrail’e ulaştı. Bunun hemen ardından Rusya Suriye’ye müdahale edince muhtemelen İsrail bir miktar rahatlamıştır.

Ancak bu sefer de İsrail ABD ile Rusya’yı dengeleme siyasetini uygulama imkanını yitirdi, zira Suriye’de ağırlık Rusya’ya geçti. Bu, Rusya’nın İsrail’in de hareket alanını kaplama ihtimaline işaret etti.

Beril Dedeoğlu

http://haber.star.com.tr/yazar/turkiyeisrail-iliskilerinde-normallesme/yazi-1078305

 

  • Ø ERDOĞAN’LA NETANYAHU ARASINDAKİ DUYGULARIN DAHA KATMERLİSİ OBAMA İLE NETANYAHU ARASINDA VAR AMA BU DURUM ONLARIN BİR ARAYA GELEREK BİRTAKIM KONULARI KONUŞMALARINA ENGEL OLMUYOR

TÜRKİYE, İsrail’le ilişkilerini neden normalleştiriyor? Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

SOLİ ÖZEL: Bu “iki yalnız”ın buluşmasıdır. Türkiye de yalnız, İsrail de... İki yalnız bir araya geliyor.

Nasıl yani?

SOLİ ÖZEL: 2010 yılında yani Mavi Marmara trajedisi yaşandığında Türkiye’nin bölgedeki konumu çok farklıydı. Türkiye çok güçlüydü, İsrail ise ciddi şekilde yalnızlaşan bir ülkeydi. Hâlâ da yalnız... Bugün Türkiye de en az İsrail kadar yalnızlaştığı için İsrail–Türkiye yakınlaşması, iki yalnızın buluşmasıdır.

Başka nedenleri de olabilir mi bu yakınlaşmanın?

SOLİ ÖZEL: Önümüzdeki dönemde gerçekleşecek pek çok şeyin İran’ın dünya sistemine meşru bir oyuncu olarak girecek olmasıyla bağlantılı olduğunu düşünüyorum. İran’ın bölgede hegemonik bir ülke olma arzusunu kendileri açısından tehdit olarak gören üç önemli ülke var: BİR: Suudi Arabistan... İKİ: İsrail... ÜÇ: Türkiye... Suudi Arabistan’la İsrail zaten son altı yıldır her konuda anlaşıyor ve müthiş bir yakınlık içinde. İran’ın ağırlığını arttıracak olmasından Türkiye de çok rahatsız.

İsrail ile Türkiye arasındaki barışmanın çerçevesi pek belli değil. Türkiye ılımlı mesajlar veriyor ama “henüz anlaşma sağlanmadı” demeyi de ihmal etmiyor. Siz ne düşünüyorsunuz? Nasıl bir mutabakata varılmış olabilir?

SOLİ ÖZEL: Önümüze bir metin çıkmadan şu anki verilerle konuşmak istemiyorum.

Bu barışma nedeniyle hükümet partisi, tabanından tepki alır mı? Gelecek tepkileri siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

SOLİ ÖZEL: Bu işin ahlaki ve duygusal kısmı çok çapraşık. Büyük bir tepki olacak. Ama biraz da mantıklı bakalım: Türkiye, İsrail ile ilişkisi olduğu takdirde mi Filistinlilere yardımcı olabilir, olmadığı takdirde mi? Siz sinirlenip ilişkilerinizi kestiğiniz zaman sizi ilgilendirdiğini söylediğiniz konularda devre dışı kalıyorsunuz. Eğer daha önemli bir hedefin varsa içine sinmeyen birçok duruma rağmen ilişkini sürdürürsün. Diplomasi böyle bir şey... Erdoğan’la Netanyahu arasındaki duyguların daha katmerlisi Obama ile Netanyahu arasında var ama bu durum onların bir araya gelerek birtakım konuları konuşmalarına engel olmuyor. Tahammül ederek bir yerlere varmaya çalışıyorlar.

Bir HAMAS yetkilisinin Türkiye’den sınır dışı edileceği söyleniyor ama bu arada HAMAS Lideri Meşal, Türkiye’de en üst seviyede ağırlanıyor. Nedir bu işin arka-planı?

SOLİ ÖZEL: Meşal’in çağrılmasının anlamı “Biz sizi satmıyoruz” mesajı vermektir. İç kamuoyuna da “Biz İsrail’le konuşuyoruz ama evellallah Meşal’i de burada ağırlıyoruz” demiş oluyorsun.

Ahmet Hakan

http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/ahmet-hakan_131/dis-politikada-7-olay-7-yorum_40030640#

 

  • Ø İSRAİL TARAFI SÖZ KONUSU ANLAŞMAYI KENDİ SIZDIRDI. İÇ KAMUOYLARINDA ANLAŞMANIN NASIL BİR REAKSİYON ALACAĞINI GÖRMEYİ HEDEFLEDİ

Bu noktada, Türkiye-İsrail arasında sona yaklaştığı belirtilen anlaşmaya ilişkin olarak sohbet ettiğimiz bir hükümet yetkilisinin yaptığı kritik bazı değerlendirmeleri kısa başlıklar halinde paylaşmak istiyorum.

1) İki ülke ilişkileri çok daha önce normalleşme trendine girebilirdi. Önce Gezi olayları, ardından 17-25 Aralık süreci İsrail’de “Ak Parti gidiyor” görüşüne neden oldu. Mısır’da yaşanan darbenin ardından kendileri açısından güçlü bölgesel bir ittifak bulduklarını sandılar. Sonra da hem İsrail’de hem de Türkiye’de seçimler süreci yaşandı. 7 Haziran’dan sonra, “Tamam, Ak Parti bitti” diye düşündüler. 1 Kasım sonrası artık 4 senelik bir Ak Parti iktidarı olduğunu gördüler.

2) İsrail tarafı söz konusu anlaşmayı kendi sızdırdı. İç kamuoylarında anlaşmanın nasıl bir reaksiyon alacağını görmeyi hedefledi.

3) Görüşmeler sürüyor. Bize verdikleri bir mesaj çok dikkat çekici. “Siz bizi çok sert eleştiriyorsunuz, anlaşma olduktan sonra da devam ederse kaygısındayız” diyorlar. Biz de onlara açık açık, “Anlaşma olması sizi eleştirmeyiz anlamına gelmez. Bu sizin Gazze’ye ve Filistinlilere tavrınıza bağlı. Oraya yapacağınız operasyona tepki veririz, operasyonun sertliğine göre de tepkimiz sertleşir” diyoruz.

4) Bizim baştan beri üç şartımız vardı ve bunlar devam ediyor. Özür koşulu yerine geldi. Şu anda bizim için iki temel konu var: Tazminat ve Gazze’ye abluka konusu. Tazminat meselesinde komisyon çalışması belli bir noktaya ulaştı.

5) Ablukanın kaldırılması en önemli koşullarımızdan biri. Gazze’ye yapacağımız yardımların hiçbir kısıtlama olmadan geçmesi koşulumuzdan taviz vermeyeceğiz. Burada hiçbir kısıtlamayı kabul edemeyiz.

6) Hamas liderlerinden El Aruri meselesini kendi kamuoylarına dönük, “Bakın biz bu sonucu aldık” demek için çarpıtarak gündeme getirdiler. Aruri konusu İsrailli yetkililerin yansıttığı çerçevede gerçekleşmedi. Hamas tarafı bizim müzakerelerimizden rahatsız değil. Tam tersine, bu anlaşma olması durumunda Türkiye’nin Filistin’e daha çok ve etkin yardım yapacağını biliyorlar. Artık hemen herkes barış görüşmelerinde Hamas’ın olması gerektiği fikrini kabul ediyor. Hamas masada olmazsa İsrail-Filistin barış müzakerelerinin ne anlamı olacak? Başta ABD de karşıydı ama sonra onlar da bu gerçeği kabul ettiler. Hamas lideri Halid Meşal’in Türkiye’ye ziyaretinin zamanlamasında da özellikli bir durum yok. İlk gelişi değil.

7) Anlaşmada doğal gaz başlığı kesinlikle yok. Bizim için anlaşmanın iki temel öğesi tazminat ve Gazze. Doğal gaz konusunun ilgisi yok. İsrail’in, doğal gazını dünyaya pazarlamak için boru hattının Türkiye’den geçmesinde ricacı olması gerek. Türkiye niye ricacı olsun? Ayrıca doğal gazın çıkarıldığı yerlere ilişkin münhasır ekonomik bölge konusu netleşti mi? Bunlar belli olmadan nasıl olacak?

Serpil Çevikcan

http://www.milliyet.com.tr/israil-anlasmasinda-ne-var-ne-yok/siyaset/ydetay/2169620/default.htm

 

  • Ø BİR GÜN HABİB EDİP BENİ ÇAĞIRDI, “EVLADIM, YAZILARIN GAYET İYİ GİDİYOR. YALNIZ, BENİM ÇEVREMDE BAZI İNSANLAR SORUYOR, ‘BU KOHEN SOYADI NE DEMEK?’ DİYE. BEN DE İZAH ETMEKTE ZORLANIYORUM” DEDİ

Kohen olmak Türk basınında önemli. Bu, dış basında bilinen bir isim taşımak demek, orada bir problem yok. Fakat Türk basınında Kohen olmak bana yük mü oldu, yoksa kredi mi sağladı? Ben meslek hayatına yani profesyonel olarak çalışmaya üniversitedeyken, 1950 yılında başladım, Yeni İstanbul Gazetesi’nde. Çok ciddi ve önemli bir gazeteydi. Sahibi Habib Edip Törehan’dı. Bu zat İsviçre’de yaşamış, çok zengin bir iş adamıydı. Savaş yıllarında Türkiye’den Almanya’ya krom ihraç ediyordu, onun için adı ‘Nazi’ye çıkmıştı. Bir de, eşi Alman’dı; Goebbels ailesinden olduğunu söylerlerdi. Yani ben baltayı taşa vurmuşum. Orada Mustafa Nermi diye bir başyazar ve genel yayın müdürü vardı, çok muhterem bir zattı, o beni gazeteye aldı. Benimle tanışıp biraz konuştuktan sonra, “Dış haberler kısmına birini arıyoruz. Seni Habib Edip Bey’le tanıştırayım” dedi. Ben ‘Habib Edip’ ismini duyunca... Bizim toplumda “Bu adam antisemit” diye konuşmalar vardı, gazetesini boykot ediyorlardı. Neyse, huzura çıktık. Muhteşem bir duruşu vardı adamın. Benimle iyi konuştu, “Bir-iki ay tecrübe edelim sizi, sonra bakarız” dedi. Bir-iki ay iyi geçti, iyi bir performans gösterdim. “Tamam” dedi ve beni dış haberlere getirdi. Fakat ben dış haberler redaksiyonu yapmakla ve tercüme etmekle kalmıyorum. O sıralarda yani Türkiye’nin NATO’ya alınması sürecinde buraya çok önemli insanlar geliyordu. Otel otel dolaşıp bunları buluyor, söyleşiler yapıyordum. İmzam çıkmaya başladı. Bu çok önemli bir olaydı, çünkü Cumhuriyet tarihinde bir ilkim ben. Benden önce imzalı yazı yazan ve profesyonel olarak günlük bir Türk gazetesinde çalışan başka bir Musevi, hatta gayrimüslim olmamıştı. Bir Türk gazetesine girmek kolay değildi. O dönem çok iş aradım. Mesela Anadolu Ajansı ilan vermişti. Lisan bilen birini arıyorlardı. Gittim görüşmeye, adamlar “Harika” dediler. Sonra Ankara’dan “Yok, gayrimüslim olmaz” cevabı geldi. Vatan gazetesi daha uygun görünüyordu; Ahmet Emin Yalman vardı, o da dönme, halden anlar vs. Benimle ilgilendi. Fakat gazetenin sahibi olduğundan, beni başkalarına havale etti, onlar da ‘Kohen’i duyunca pas geçtiler. Yani, hangi kapıyı çalsam... Yıl 1950. Ben de yazılar yazmaya başladım, yazılarım yayımlandı. Bir gün başyazar beni çağırdı: “Sizin yazılarınızı neşrediyoruz, tanışmak isteriz.” Kalktım gittim. Yani bacadan girdim! Gazeteci olmak için kapıları zorladım ve ilk olmanın sıkıntılarını çektim. Düşünsenize, harpten yeni çıkmış dünya, Nazizmin zihniyet olarak kalıntıları duruyor. 21-22 yaşında bir Kohen çıkıyor ortaya, gazeteci olmak istiyor. Haşa huzurdan! Böyle şey olur mu! Zorladık ve başladık. Neyse, röportajlar yapıyorum. Bir gün Habib Edip beni çağırdı, “Evladım, yazıların gayet iyi gidiyor. Yalnız, benim çevremde bazı insanlar soruyor, ‘Bu Kohen soyadı ne demek?’ diye. Ben de izah etmekte zorlanıyorum” dedi. Maksat belli! “Onun için, beraber bir müstear isim bulalım, onu kullanalım bundan sonra, e mi?” dedi. “Neden?” dedim, “Rahat tanınırsınız, kolay olur” dedi. “Hayır!” dedim. Düşünün, koca adam, benim meslek hayatımda ilk haftalarım, “Hayır” diyorum. “Neden?” diye sordu. “Benim babamdan kalan en önemli miras budur, mirasımı reddedemem” deyip kalktım. “Anlıyorum, sizi dostlarınızın karşısında zor duruma düşürmek istemem, müsaade isteyeceğim” dedim. “Yok evladım, dur bakalım, niye sinirleniyorsun” dedi. Babacan bir duruşla oturttu beni ve bir daha bunun sözünü etmedi. Aradan üç-dört ay geçti, beni çağırdı. İsviçre gazetelerini takip ederdi; Almanca gazeteleri göstererek dedi ki “ Bak, İsrail’de ‘kibutz’ diye bir şey varmış, biz bilmiyoruz, bizim basında çıkmıyor. Ne demek bua? Sonra, kadınlar askere alınıyor! Bir İsrail’e gitsene sen... Git, yaz bunları.” Bu, benim ilk dışarıya görevli olarak gönderilmem oldu.

Rita Ender

http://www.agos.com.tr/tr/yazi/13834/turk-basininda-kohen-olmak

 

  • Ø IŞİD’LE MÜCADELEDE UĞRADIĞI ELEŞTİRİLERDEN FETHULLAH GÜLEN MESELESİNİN AMERİKAN KONGRESİ’NDE ELE ALINIŞ ŞEKLİNE, TÜRKİYE’NİN BİRÇOK FARKLI ALANDA İSRAİL LOBİSİNDEN BAZI BEKLENTİLERİ OLUŞTU. VE ANKARA, BU AÇIDAN DA BARIŞMANIN İYİ OLACAĞINA KARAR VERDİ

Türkiye ve İsrail, aralarındaki krizi aşmak için neden adımlar atmaya başladılar, neler etkili oldu, maddeler halinde ele almaya çalışacağım.

1­ Jeostratejik kayma:

Filmi 1 Mart 2013’e sarmak lazım aslında. Zira Amerikan Yönetimi’nden dört üst düzey yetkili, Başkan Barack Obama’nın emriyle o gün İran’la gizli görüşmeler yürütmek için Amman’a indiklerinde, tarih Ankara ve Tel Aviv’i çoktan aynı torbaya koymuştu. İran’ı en büyük ulusal güvenlik tehdidi kabul eden Tel Aviv’le Tahran’la tarihsel olarak rekabet halindeki Ankara’nın birbirleriyle maç yapmayacakları o gün kesinleşmişti. Aynı ay İsrail’i ziyaret eden Obama da, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya Türkiye’den bu yüzden özür diletti.

2010 Mayıs’ında 9 kişinin ölümüyle sonuçlanan Mavi Marmara baskınının yarattığı kriz sürdürülebilir olmadığından. Barışın, çünkü ben bölgede İran eksenli bir hamleye girişiyorum, birbirinize ihtiyacınız olacak, dedi o gün Obama.

Nitekim başta herkesten gizlenen Washington­Tahran görüşmelerinin istikâmeti o senenin eylül ayında iyice berraklaştı.

Böylece Mavi Marmara’dan 5.5 yıl sonra başlayan yumuşamanın tartışmasız en önemli sebebi, İran’ın bölgede artan etkisi oldu.

2­ Suriye krizi:

3­ Rusya etkisi:

4­ Feridun Sinirlioğlu:

İşin uluslararası dengeler boyutu dışında Türk tarafında tek bir kişinin süreçte çok önemli bir rolü oldu. Ankara’nın en iyi gizlenen sırrı o.

Diplomasi çalışan herkesin bildiği ama adını eskitmekten kaçındığı, emekli bir büyükelçinin ifadesiyle “yakın tarihin gördüğü en güçlü Dışişleri Müsteşarı” Sinirlioğlu, bu işin en büyük mimarı oldu.2013’ün başında bana bir Türk yetkili söylemişti. Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanı’yken ortalığı kasıp kavurduğu bir dönem, “Başbakan Erdoğan’ın Dışişleri’nde en çok güvendiği isim Sinirlioğlu” demişti. Leyli okuyan Davutoğlu’nun İstanbul Erkek’ten üç yaş büyük ağabeyidir.

Davutoğlu varken böyleydi. Mevlüt Çavuşoğlu dönemindeki etkisini siz düşünün.

5­ Petrol:

6­ Washington:

Ve son olarak, İran işinden sonra Obama’ya çok kızgın iki ülkenin Washington’daki denge arayışı da, süreçte rol oynayan başka bir unsur oldu.

Daha doğrusu, Türkiye’nin, Obama döneminde etkisi azalsa da İsrail lobisine yakın durma çabası, barışmayı hızlandırdı. IŞİD’le mücadelede uğradığı eleştirilerden Fethullah Gülen meselesinin Amerikan Kongresi’nde ele alınış şekline, Türkiye’nin birçok farklı alanda İsrail lobisinden bazı beklentileri oluştu. Ve Ankara, bu açıdan da barışmanın iyi olacağına karar verdi. Dediğim gibi, birbirlerine bayıldıklarından değil. Şartlar öyle icap etti

Tolga Tanış

http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/tolga-tanis_322/turkiye-ve-israil-neden-barisiyor_40032417

 

  • Ø “MÜSLÜMAN BİR ÜLKEDE” YAŞIYORSANIZ İSRAİL ÜZERİNE KONUŞMAK HER ZAMAN ZORDUR. ÇÜNKÜ “İSRAİL MESELESİ” DENİLEN ŞEY DUYGULARLA, NEFRETLE, İNATLA ÖRÜLMÜŞTÜR

“Müslüman bir ülkede” yaşıyorsanız İsrail üzerine konuşmak her zaman zordur.

Çünkü “İsrail meselesi” denilen şey duygularla, nefretle, inatla örülmüştür. O nedenle İsrail ile ilgili her konuda satır aralarında mesaj verirsiniz yahut sembolik bir dil ile yazarsınız. Dış politika pek çok gelişmekte olan ülkede hâlâ “tabusal bir alandır”. Bazen hükümetin bazen çoğunluğun hoşuna gitmeyen bir şey söylemek kolay değildir. Türk-İsrail ilişkileri de tam olarak tabusal bir alandır.

En kötüsü ise faydalı bulduğunuz dış politik bir stratejinin İsrail ile iyi geçinmeyi zorunlu kıldığı konularda yazmaktır. Çünkü popüler siyaset ve popüler algı “İsrail ile her şey kötüdür” basit önermesi üzerine kuruludur. Mesela, bundan birkaç yıl önce Türkiye ve İsrail'in arası bozulunca bunun bazı açılardan Türkiye'nin (hatta bazı açılardan Filistinlilerin) aleyhine olduğunu yazmakta pek çok uzman zorlanmıştı. Temel sorun şudur: Türkiye başta olmak üzere dış politikaya “seçici bakmak” hâlâ yerleşmemiş bir olgudur. Buna göre bir ülke ile a, b konularında sorunlu iken c, d konularında iyi geçinebilirsiniz. Zaten dış politika da bunun için yapılır. Bir ülkenin ikide bir “şu ülke ile konuşmam, filan ülke ile bütün temasımı keserim” demesi başarısızlık alametidir. Mesela bugün Türkiye'nin Mısır, Libya, Yemen, Irak gibi ülkelerle neredeyse “sıfıra yakın” ilişkisi varsa bu bir başarı değildir.

O zaman şunun altını iyi çizmek gerekiyor: Türkiye elbette Arap dünyası ile yakın olmalıdır. Ancak bunun şartı İsrail ile karşıt olmaktan geçmiyor. O nedenle Türkiye'nin -bazı konularda haklı olduğu halde- İsrail ile ilişkileri tamamen koparmasını dün eleştirenlerin haklı olduğu noktalar vardır. Aynı biçimde şu veya bu nedenle hükümet, İsrail ile ilişkileri düzeltiyorsa bunu doğru görmek gerekiyor. Dış politika zaten böyledir: Eldeki imkanlara göre ilişkileri ilk fırsatta tamir etmeye çalışırsınız. Türkiye'nin bugün İsrail ile olan yakınlaşması “zorunluluktan” hatta “çaresizlikten” kaynaklanıyor olsa bile son tahlilde bir yakınlaşmadır ve olumludur. Öte yandan her yakınlaşmanın bir maliyeti vardır. ABD dahil dünyada kimse dış politik süreçlerde tamamen istediğini alamaz. Türkiye'nin İsrail'e yakınlaşması sonucunda verdiği tavizlerin bazılarını kesinlikle eleştirmek gerekiyor ancak buradan kalkarak yakınlaşmayı tamamen yanlış saymak doğru bir hareket olmaz.

Gökhan Bacık

http://www.zaman.com.tr/yazarlar/gokhan-bacik/turkiye-ve-israil-dis-politikada-tabusal-bir-alan_2334338.html

 

  • Ø İSRAİL VE TÜRKİYE’NİN DOĞAL GAZDA İŞBİRLİĞİ YAPMALARI İÇİN İLİŞKİLERİNİ NORMALLEŞTİRMELERİ GEREKMİYOR. PEKİ, EN AZINDAN MAVİ MARMARA KRİZİNİ ÇÖZMELERİ DE Mİ GEREKMİYOR? ASLINA BAKARSANIZ, EVET, GEREKMİYOR. KRİZİ ÇÖZMEYİP, ÇÖZMEK İÇİN İSTEK VE İYİ NİYETE SAHİP OLDUKLARINI BİR “YAKINLAŞMA” HAVASI İÇİNDE BİRBİRLERİNİN KAMUOYLARINA GÖSTERMEKTE MUTABIK KALMALARI YETERLİ

Türkiye’nin doğal gazının yüzde 50’sinden fazlasını ithal ettiği Rusya ile içine girdiği kriz Ankara’ya enerji kaynaklarını çeşitlendirmesinin önemini anımsattığı için yakın geleceğin doğal gaz ihracatçısı İsrail ile ilişkilerini düzeltmesinin önemi de arttı. İsrail’in doğal gazını Türkiye’ye ve Avrupa’ya ihraç etmesi için en makul yolun Kıbrıs karasularından geçecek bir boru hattıyla Anadolu’ya bağlanmak olduğunda neredeyse herkes hemfikir. Bu durumda sormak gerekir: İkili ilişkilerin normalleşmesi İsrail gazının Türkiye’den geçmesinin ön koşulu mudur?

Bu sorunun cevabı “normalleşme”den ne anladığımıza bağlı. Normalleşmeden, iki ülkenin karşılıklı güven esasında ilişki kurarak ekonomik münasebetleri ve siyasi diyaloglarını kurumsallaştırmaları, terörizm ve aşırıcılığa karşı stratejik işbirliğine gitmeleri ve askeri işbirliği yapar hale gelmelerini anlıyorsak, Türkiye-İsrail ilişkilerinde böyle bir normalleşmenin yaşanması için yeni bir dünyanın kurulmasını beklemek gerekebilir.

İsrail ve Türkiye’nin doğal gazda işbirliği yapmaları için ilişkilerini normalleştirmeleri gerekmiyor. Peki, en azından Mavi Marmara krizini çözmeleri de mi gerekmiyor? Aslına bakarsanız, evet, gerekmiyor. Krizi çözmeyip, çözmek için istek ve iyi niyete sahip olduklarını bir “yakınlaşma” havası içinde birbirlerinin kamuoylarına göstermekte mutabık kalmaları yeterli. AKP hükümeti sözcüsü Ömer Çelik’in 20 Aralık’ta İsrail’le kesin bir anlaşmanın olmadığını söylerken, “İsrail devleti ve halkı Türkiye’nin dostudur. Bizim şimdiye kadarki eleştirilerimiz İsrail hükümetinin aşırı ve meşru görmediğimiz davranışlarınadır” diyerek, ılımlı bir tonda konuşması gibi... Mamafih bu üslubun münferit olmakla kalmayıp, yerleşik bir siyasi söyleme dönüşmesi gerekiyor.

Mavi Marmara krizi, patlak verdiği yıl olan 2010’da iki ülke arasında 3,44 milyar dolar olan ticaret hacminin 2014’te 5,83 milyar dolara çıkmasına engel oluşturmadıysa, Türkiye ve İsrail’in doğal gaz konusunda geleceğe şimdiden ortak yatırım yapmaya başlamalarına da engel olmayabilir.

Erdoğan’ın ise daha bir süre Gazze’ye ablukanın kaldırılmasını üçüncü ön koşul olarak tutmaya ihtiyacı olduğu anlaşılıyor. Çünkü kafasında belirli bir tarihte seçim ya da referandumu gerektiren bir anayasal başkanlık rejimine geçiş gündemi var. Bu dönemde Erdoğan, Rusya krizi nedeniyle zor duruma düştüğü için Hamas’ı ve Gazze’yi İsrail doğal gazı için satmış bir lider olarak görülmek istemeyecektir.

Kadri Gürsel

http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2015/12/turkey-israel-why-erdogan-cannot-normalize-ties.html#ixzz3vYeh6aix

 

  • Ø İSRAİL’İN UZUN SÜREDİR TÜRKİYE İLE İLİŞKİLERİNİ DÜZELTMEK İSTEDİĞİ AŞİKAR. MASADA BU MÜZAKERELERİ SÜRDÜREN YETKİLİLERİN TÜRKİYE’NİN ÇIKARLARI VE VİCDANININ SESİNİ DİNLEYEREK ADIM ATTIKLARINI HİÇ AKILDAN ÇIKARMAMALI

Türkiye’ye Gazzeliler’e el uzatacak imkanlar gündeme gelecek gibi görünüyor. Her şey Türk dış politikasının öncelikleri ve Türkiye’nin çıkarları ve vicdanı arasındaki denge doğrultusunda gerçekleşiyor. Vicdanı olan bir dış politika izlendiğini hiç akıldan çıkarmamak ve bundan bir an bile şüphe etmemek gerekiyor.

Kamuoyuna henüz yansımamış gelişmeler, Türkiye ile İsrail arasında sürmekte olan görüşmelerde, Gazzeliler’in etrafındaki karabasanı ortadan kaldıracak ilerlemeleri içeriyor. Şimdilik bunu söylemekle yetineyim.

HAMAS Siyasi Büro Başkanı Halit Meşal ile son dönemde gerçekleşen görüşmelerde de İsrail ile Türkiye arasında sürmekte olan görüşmeler konusunda ortak bir tutum olduğuna dikkat çekmek gerekiyor. Sözün özü, Filistin tarafı da bu görüşmelerden kendi payına olumlu gelişmelerin yaşanacağından emin. Peki sosyal medyaya ne oluyor? Medyaya ne oluyor? Muhalefete ne oluyor?

Diplomasi denen şeyin ne olduğunu bilmiyorlar mı?

Biliyorlar bilmesine de, suyu bulandırsınlar, yeter onlar için.

Türk dış politikasının son dönemde yaşanan bölgesel gelişmeler nedeniyle bazı güncellemelere girmesi doğal. Ancak İsrail ile yaşanan süreci bu çerçevede düşünmemek gerekiyor, bunun da altını çizelim. İsrail’in uzun süredir Türkiye ile ilişkilerini düzeltmek istediği aşikar. Masada bu müzakereleri sürdüren yetkililerin Türkiye’nin çıkarları ve vicdanının sesini dinleyerek adım attıklarını hiç akıldan çıkarmamalı. Ve her adımın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kontrolünde ve talimatları doğrultusunda şekillendiğinden de bir an bile tereddüt etmemeli.

Saadet Oruç

http://haber.star.com.tr/yazar/israil-ile-gidisat-gazzelilerin-hayatini-kolaylastiracak/yazi-1077959

 

  • Ø BU YÜZDEN İSRAİL İÇİN ANLAŞMADAKİ EN HASSAS NOKTA, HAMAS’IN TÜRKİYE’DEKİ FAALİYETLERİNE SON VERİLMESİ. TÜRKİYE’NİN KIRMIZI ÇİZGİSİ İSE GAZZE AMBARGOSU. İŞTE BU İKİ HASSASİYET DE, ŞU ANDA KARŞILIKLI OLARAK GİDERİLİYOR GİBİ GÖRÜNÜYOR

Zaman kısıtlamasının bir diğer sebebi ise, Rusya. Rusya krizi Ankara’yı enerji kaynaklarını çeşitlendirmeye itti. Liel, Peki ama 4 hafta içinde anlaşma sağlanabilir mi? Zira Türkiye’nin ve İsrail’in kırmızı çizgileri hala ortada duruyor.

Malum, İsrail’in en öncelikli meselesi Hamas. Kudüs’te 100 gündür hemen hemen her gün en az 2­3 saldırı oluyor.

Hatta “3. İntifada”nın başladığı gitgide daha çok zikredilir oldu. Bu yüzden İsrail için anlaşmadaki en hassas nokta, Hamas’ın Türkiye’deki faaliyetlerine son verilmesi. Türkiye’nin kırmızı çizgisi ise Gazze ambargosu. İşte bu iki hassasiyet de, şu anda karşılıklı olarak gideriliyor gibi görünüyor.

Liel, Netanyahu 2013’te Erdoğan’dan özür dilediğinden beri Türkiye’ye bu konuda kolaylık sağlandığını söylüyor. Ona göre Gazze’nin yeniden inşası için Türkiye’ye özel bir rol verilebilir. Hakeza Haaretz gazetesi de geçtiğimiz hafta, “Türkiye silah ve cephanelik taşımayacağına söz verirse, Gazze’ye ambargo kalkacak” diye yazdı. Kaldı ki Hamas için ambargonun kalkması, Türkiye’de faaliyetlerini sürdürmekten çok daha hayati önemde. O nedenle Ankara normalleşmeyle, kaybettiğinden çok daha fazlasını kazanacak gibi görünüyor.

Bununla birlikte Liel, ilişkilerin düzelmesine İsrail’de muhalefetten bazı isimler dışında kimsenin ses çıkarmadığını anlatıyor. Yine telefonda görüştüğüm İsrail’deki Bölgesel Dış Politikalar Enstitüsü (MITVIM) Başkanı Nimrod Goren de, yeni yayınladıkları bir araştırmaya göre İsrail halkının yüzde 44’ünün “Türkiye ile güvenlik işbirliğinin arttırılmasını” istediğini söylüyor.

Liel çok önemli bir ekleme daha yapıyor. “İki tarafın yetkililerinin işi artık bitti. Sıra siyasetçilerde” diyor. Netahyahu’nun anlaşmayı imzalaması için ise Parlamento ya da kabinenin onayına ihtiyacı yok. Türkiye’de ise durum farklı. Özellikle Mavi Marmara’yla ilgisi olan İsrail askerlerine karşı davaların düşürülmesi konusunda, Meclis’in de onayı gerekiyor.

İsrailli diplomat, karşılıklı büyükelçilerin atanmasıyla ilgili ilginç bir notla bitiriyor. Malum şu anda iki ülkenin diplomatik temsilcileri “İkinci Katip” seviyesinde. Liel yeni büyükelçiler atamak yerine, mevcut diplomatların “büyükelçi” olarak terfi edilebileceklerini söylüyor.

Verda Özer

http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/verda-ozer_511/turkiye-israil-4-haftada-anlasmali_40032117#

 

  • Ø TÜRKİYE’NİN SELAMETİ İÇİN, İSRAİL’LE YAPILAN GÖRÜŞMELERİN İSRAİL’E OPERASYON ALANI YARATMAYACAK ÖLÇÜDE ŞEFFAFLAŞMASI VE FARKLI KURUMLAR TARAFINDAN KOORDİNELİ BİR ŞEKİLDE YÜRÜTÜLMESİ GEREKMEKTEDİR

Türkiye’nin üç şartı arasında İsrail açısından en azdan en fazlaya doğru bir önem sırası kurarsak, tazminat, özür ve Gazze ablukasının kaldırılması şeklinde bir tablo çıkar karşımıza. Yukarıda belirttiğim gibi tazminat konusu İsrail tarafı abartsa da müzakerelerin bir garnitürü. İkinci öneme sahip konu olan özür şartı zaten resmi olarak yerine getirildi. Yani İsrail kendisi için zor bir şartı yerine getirdi. Asıl sorun Gazze ablukasının kaldırılması ki bu konuda da İsrail’in aşırı sağından soluna kadar kimse istekli değil.

Diğer bir ifadeyle biz aslında 2010’dan beri büyük çoğunlukla Gazze ablukasının kaldırılmasını veya ablukaya ilişkin nasıl bir formül bulunabileceğini tartışıyoruz. Şahsen İsrail’in Gazze ablukasını tamamıyla kaldıracağını düşünmüyorum. Muhtemelen konusulan ana konu, Türkiye’nin Gazze’ye ve genelde Filistin’e yaptığı yardımlara nasıl ayrıcalıkların tanınabileceği etrafında şekillenmis durumda. Anlaşma olursa Türkiye bu ayrıcalıklarla Gazze ablukasını deleceğini düşünürken, İsrail ise kâğıt üzerinde ablukayı kaldırmadığı iddiasını kamuoyuna satacak.

Müzakereler konusunda Sinirlioğlu ile Ciechanover arasında tesis edilen güven ilişkisinden bağımsız olarak İsrail’in 2010’dan beri başvurduğu ucuz oyunlar sebebiyle Türkiye’nin artık bu müzakereleri ya daha fazla şeffaflaştırması ya da İsrail’in çektigi algı operasyonlarına ön alıcı müdahalelerde bulunması gerekiyor. İsrail bu operasyonlarıyla bir taraftan müzakereleri dinamitledi, bir taraftan hayali mutabakat metnini servis ederek Cumhurbaskanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’nun Halid Meşal’le görüşmesi üzerinden Türkiye’nin müzakere konusunda ciddi olmadığı algısını dış basın ve kamuoyuna pompaladı, diger taraftan ise Türkiye’deki bazı çevrelerin "Türkiye geri adım atıyor" tezviratına zemin hazırladı.

İsrail’le yürütülen görüşmeler salt diplomasinin konusu değil ve meselenin çok güçlü bir siyasi tarafı da var. Türkiye’nin selameti için, İsrail’le yapılan görüşmelerin İsrail’e operasyon alanı yaratmayacak ölçüde şeffaflaşması ve farklı kurumlar tarafından koordineli bir şekilde yürütülmesi gerekmektedir.

Ufuk Ulutaş

http://www.aksam.com.tr/yazarlar/israille-gorusmelerde-yeni-strateji-sart/haber-474900/

 

İSRAİL’LE İLİŞKİLERİN NORMALLEŞMESİ MÜMKÜN MÜ?

http://setav.org/tr/israille-iliskilerin-normallesmesi-mumkun-mu/video/34564

 

  • Ø RABİN BİR YAHUDİ’NİN BİR BAŞKA YAHUDİ’Yİ KATLEDEBİLECEĞİNE İNANMADIĞI İÇİN KURŞUN GEÇİRMEZ YELEK GİYMEK İSTEMEMİŞTİ. NE VAR Kİ BİR YAHUDİ’NİN BİR BAŞKA YAHUDİ’Yİ KATLEDEBİLECEĞİNİ ACI BİR ŞEKİLDE ÖĞRENMİŞ OLDUK VE ARTIK KURŞUNGEÇİRMEZ YELEK DE YETERLİ OLMAYACAK

Tahrikler bu defa da yüksek sesle ve açıkça yapılıyor. Ancak geliyorum diyen tehlike, Başbakan Yitzhak Rabin’in 1995’te uğradığı suikast öncesinden çok daha net görülüyor. Bu defa kimse “Görmedim, duymadım, bilmiyordum.” diyemez. Rabin bir Yahudi’nin bir başka Yahudi’yi katledebileceğine inanmadığı için kurşungeçirmez yelek giymek istememişti. Ne var ki bir Yahudi’nin bir başka Yahudi’yi katledebileceğini acı bir şekilde öğrenmiş olduk ve artık kurşungeçirmez yelek de yeterli olmayacak. İsrail bugün siyasi, toplumsal ve dini bölünmenin kavşağında. Keskin ve şiddetli olan bu bölünmede ülkenin tüm siyasi akımları yer alıyor. Ancak en büyük sorumluluk Başbakan Benjamin Netanyahu’ya ait.

Netanyahu İsrail solunu itibarsızlaştırmayı kendine hedef olarak koydu. Her şey 1996-1999 yıllarında Netanyahu’nun ilk başbakanlık döneminde başladı. 1999’da Kudüs’ün Bukharim semtinde bir sinagoga giden Netanyahu, Şas Partisi’nin ruhani liderlerinden haham Yitzhak Kaduri’nin kulağına eğilip “Sol, Yahudiliğin ne olduğunu unuttu.” diye fısıldamıştı ve bu tavrını tüm iktidar dönemlerinde sürdürdü.

Netanyahu’nun verdiği ilhamla “sol” ihanetle eşanlamlı bir kavram hâline geldi ve bu kullanım yaygınlaştı. İnsan hakları örgütlerinin hepsi solcu olarak yaftalanıyor. Solculuğun devletin altını oymayı anlatan kötücül bir kavram olduğuna inandırılan insanlar da solcu olarak tanımlanan her örgüte kuşkuyla bakıyor. Vatan hainliğinin cezası ise herkesin malumu.

(…) Netanyahu, Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin’e karşı yürütülen tahrik kampanyasını yarım ağızla bile kınayabilmiş değil. Geçmişte Knesset üyeliği ve Likud’dan bakanlık yapan, sapına kadar sağcı olan Rivlin yıllarca yerleşimcilerin sevgilisiyken bir gecede vatan haini oldu. “Kan ve ateşle Filistin’i kurtaracağız.” sloganına atfen yakında “Kan ve ateşle Cumhurbaşkanı gönderilmeli.” şeklinde sloganların atıldığını duyabiliriz. Rivlin’in karşıtları şimdilik “Rivlin benim cumhurbaşkanım değil.” sloganıyla yetiniyor.

Peki, bu tahrikçilerin ağzını köpürten nedir? Eskiden kimsenin sola veya siyasi merkeze atfetmeyeceği yavan söylemler bu kesimi çileden çıkarıyor. Bugün parya muamelesi gören Cumhurbaşkanı’nın FKÖ Başkanı Yaser Arafat’la tokalaşmayı reddettiğini anımsatmak gerekir. Yahudiye, Samaria ve Gazze Şeridi’nden yerleşimci tahliye eden de bu cumhurbaşkanı değildi. Cumhurbaşkanı’nın tek yaptığı Gazze’de çile çeken Filistinliler için – silahlı militanlar değil, haşa! – üzüntü ve merhamet ifade etmesiydi.

Shlomi Eldar

http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2015/12/civil-war-president-reuven-rivlin-im-tirzu-left-traitor.html#ixzz3vYiRLeXZ

 

  • Ø “İSRAİL LAİK BİR ÜLKE DEĞİL. ANA PROBLEM BURADA BAŞLIYOR. İSRAİL BİR ŞERİAT ÜLKESİ. İSRAİL’İN ZİHNİNDEKİ DOĞRULAR VE YAPILANMASI, BİZİMKİNDEN ÇOK FARKLI. İSRAİL ÇOK DAHA PARÇALI BİR TOPLUM.”

Uluslararası ilişkiler, maslahatgüzarlık seviyesine indiği zaman, ister istemez yoğunluk düşüyor. İki gruba ayırmak lazım. Bundan önceki İsrail Başkonsolosu Moshe Kamhi bir kokteylde çok güzel bir şey anlatmıştı: “Ben Kasımpaşa’da okudum. Bana bir hocam söylemişti. Denizler geç ısınır, geç soğur. Karalar hızlı ısınır, hızlı soğur.

Ben de İsrail ve Türk devletiyle, İsrail ve Türk halkına aynı benzetmeyi yapıyorum. Hükümetler, karalara benzer. Hızlı ısınırlar, hızlı soğurlar. Halklar da denize benzer. Geç ısınırlar, geç soğurlar.” Bağımsız olarak Türkiye’nin kopması, iki ülke arasındaki ilişkiyi koparmadı. Ama şöyle bir paradigma değişimi var. Türkiye’de, 1960’tan 1970’e, 1970’ten 1980’e kadar gelen İslami okumanın bir tarafında hep Siyonizm, Yahudilik karşıtlığı vardı. Bu, bizim geliştirdiğimiz de bir şey değildi.

(…) İsrail laik bir ülke değil. Ana problem burada başlıyor. İsrail bir şeriat ülkesi. İsrail’in zihnindeki doğrular ve yapılanması, bizimkinden çok farklı. İsrail çok daha parçalı bir toplum. Biz İsrail’le konuştuğumuzda kafamızda bir adam hayal ediyoruz. Onunla konuşuyoruz. Öyle bir şey yok! Rusya’yla da bu hataya düşüyoruz.

İsrail’in o çok parçalı yapısında da kendi içinde kavgalı gruplar var. 1948’den bu yana İsrail’de tek parti hükümeti olmadı. Hep bir koalisyon var. Genellikle de milliyetçi, dindar partiler, kilit ortaklardır. Milli eğitim ve kültür alanına sahip olmak isterler. Bu da halkın eğitimini, ideolojisini çok değiştiriyor. Biz de değişiyoruz artık.

Kadir Has Üniversitesi’nin yaptığı bir dış politika analiz anketi vardı. 2010’dan bu yana Türk halkı, İsrail’i düşman olarak görüyor. Bu oran hiç yüzde 60’ın altına inmedi. Ben bunun bir yönetim metodu olduğunu düşünüyorum. İlişki kurmak, iki ülke hükümeti için de çok politik anlamlar taşıyor. Çünkü Netanyahu’nun da, AKP’nin de bir seçmen tabanı var. Bu seçmene yönelik mesajları var; ama birbirlerine adım atmaktan da çekinmiyorlar bu dönemde. “İsrail’le anlaşıyoruz galiba” dedikten sonra niye Hamas lideri Halid Meşal’i çağırdı Türkiye? Tabana verilen bir mesaj var burada. Onları doğru okumak gerekiyor.

Salih Bıçakçı

http://www.noktadergisi.info/doc-dr-salih-bicakci-turkiye-fabrika-ayarlarina-geri-donuyor.html

 

  • Ø İSRAİL’LE YAŞANANLARIN DANIŞIKLI DÖVÜŞ OLDUĞU ORTAYA ÇIKTI. YANLIŞ DİPLOMATİK ADIMLARIN, EKONOMİK MALİYETİ ARTIYOR

Türkiye; Akdeniz’in doğusunda aralıksız biçimde enerji sondajlarını sürdüren, bu amaçla Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’yle ilişkilerini geliştiren, çok sayıda doğalgaz sahası bulan, Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) konusunda da, bu iki ülkeyle birlikte, Türkiye aleyhine adımlar atan İsrail’den ilk aşamada 8 ila 10 milyar metreküp doğalgaz almaya hazırlanıyor. Kimi uzmanlara göre; İsrail’in toplam üretilebilir doğalgaz rezervi 1 trilyon metreküpü buluyor, yani Türkiye’nin tükettiği doğalgazın beşte biri. Rus doğalgazına olan yüzde 60 bağımlılık, kısa sürede ortadan kalkmayacağından, Türkiye en azından bağımlılık oranını azaltmak için muhtelif seçeneklere yöneliyor. Çünkü Türkiye, elektriğin üçte birini doğalgazdan üretiyor, doğalgazın üçte ikisini Rusya’dan alıyor. Rusya’yla ilişkiler gerginleştiği için de, İsrail, Azerbaycan, Katar ve Kuzey Irak ilk akla büyük gelen tedarikçiler olarak öne çıkıyor.

İsrail de, Mısır’a doğalgaz satışında kimi pürüzler belirdiği için, Türkiye’yi önemli bir pazar olarak görüyor. Hedefi, 2020’de Türkiye’ye 10 milyar metreküp doğalgaz satmak, 25 yıllık anlaşma imzalayarak, Türkiye’yi baştan bağlamak. Bu miktarda doğalgazı bu kadar uzun süre Türkiye’ye getirecek hacimde bir şirketimiz olmadığı için de, çok ortaklı bir yapıyla, çok paydaşlı bir konsorsiyumla doğalgaz ithal etmeyi düşünüyor Türkiye. O yüzden TPAO ve BOTAŞ da işin içindeler. Sabancı Holding’e bağlı Enerji Sa, Zorlu Enerji, Enerji Sa ile konsorsiyum oluşturan TURCAS, İsrail’den doğalgaz ithaliyle ilgileniyorlar. Uluslararası Enerji Ajansı İcra Direktörü olan Fatih Birol’un, Sabancı Üniversitesi bünyesindeki Enerji ve İklim Merkezi’nin onursal başkanı olması, sık sık holding bünyesinde konferanslar vermesi, Sabancı’nın enerji konusuna verdiği önemin kanıtlarından biri.

Ana fikir: İsrail’le yaşananların danışıklı dövüş olduğu ortaya çıktı. Yanlış diplomatik adımların, ekonomik maliyeti artıyor. Emperyalizme taşeronluk yapmak, bağımsızlığı, egemenliği ve bütünlüğü tartışmaya açıyor.

Barış Doster

http://odatv.com/israille-yasananlar-danisikli-dovus-mu-2812151200.html

 

  • Ø TÜRKİYE İLE İSRAİL İLİŞKİLERİNİN NORMALE DÖNMESİ, FİLİSTİNLİLER İÇİN KARŞI ÇIKACAK BİR DURUM DEĞİL. ZİRA TÜRKİYE'NİN FİLİSTİN DAVASINI SAVUNMASI İSRAİL'LE İLİŞKİLERİN İYİ OLDUĞU 2010 ÖNCESİ DÖNEMDE DE VARDI. YANİ TÜRKİYE, İSRAİL İLE BOZUŞTUKTAN SONRA FİLİSTİN'LE YAKINLAŞMADI Kİ, ŞİMDİ İSRAİL'LE ARAYI DÜZELTİNCE FİLİSTİN DAVASINI SATSIN

Ve gelelim Hamas meselesine.

1-Türkiye'de Hamas'ın bir bürosu ya da ofisi yok ki kapatılsın.

2-Salih El Aruri, Türkiye'den sınır dışı edilmedi çünkü zaten Türkiye'de ikamet etmiyordu.

3-Gerçekten Hamas endişeli mi bu durumdan? Şunu söyleyebiliriz resmi bir açıklamaları olmadı. Üstelik tam da bu süreçte Hamas lideri Halit Meşal, Türkiye'deydi, Meşal'in ziyareti aslında söz konusu algıyı oluşturmaya çalışanlara net bir mesajdı.

Peki hala "Türkiye Filistin davasını satıyor" diyen var mı? Varsa onlara da şunları hatırlatalım.

1-Bu soru aslında Filistinlilere sorulmalı. Hamas'ın böyle bir endişesi yok. Türkiye'nin İsrail'le yakınlaşmasına öyle sanıldığı gibi sert bir şekilde karşı falan değiller. Resmi açıklamaları olmadı ama yetkililer aracılığıyla "Türkiye'nin dış politika kararlarına saygı duyarız" sözleri söylendi.

2-Bundan rahatsızlık duyacak bir Filistinli varsa o da Mahmut Abbas. Çünkü yıllardır İsrail'e karşı Türkiye'yle ilişkilerini bir siyasi argüman olarak kullanabiliyordu. Türkiye ile İsrail normalleşirse bu Abbas için siyasi bir kayıp olabilir.

3-Türkiye ile İsrail ilişkilerinin normale dönmesi, Filistinliler için karşı çıkacak bir durum değil. Zira Türkiye'nin Filistin davasını savunması İsrail'le ilişkilerin iyi olduğu 2010 öncesi dönemde de vardı. Yani Türkiye, İsrail ile bozuştuktan sonra Filistin'le yakınlaşmadı ki, şimdi İsrail'le arayı düzeltince Filistin davasını satsın.

Taha Dağlı

http://www.aktuel.com.tr/yazar/mustafa-taha-dagli/2015/12/28/israil-meselesine-hurriyet-bakisi

 

Netten okumalar

 

  • İSRAİL, TÜRKİYE’NİN ŞARTLARINI SAĞLAYABİLİR Mİ?

http://m.amerikaninsesi.com/a/israil-turkiye-nin-sartlarini-saglayabilir-mi/3116628.html

 

  • 'TÜRKİYE VE İSRAİL'İ YAKINLAŞTIRAN UNSURLAR VAR'

http://m.amerikaninsesi.com/a/turkiye-ve-israil-i-yakinlastiran-unsurlar-var/3117639.html

 

  • ‘ANLAŞMADA GÜVEN SORUNU KİLİT ROLDE’

http://www.milliyet.com.tr/-anlasmada-guven-sorunu-kilit/dunya/detay/2169929/default.htm

 

  • "İSRAİL İÇİN EN İYİ PAZAR TÜRKİYE"

http://www.agos.com.tr/tr/yazi/13796/israil-icin-en-iyi-pazar-turkiye

 

  • 'DOST İSRAİL'İN OTORİTESİNİ TANIMAK! – ERHAN BAŞYURT

http://www.ozgurdusunce.net/dost-israil-in-otoritesini-tanimak-makale,196.html

 

  • İSRAİL İLE ANLAŞMA ‘GÖMLEK DEĞİŞİMİ' Mİ? – SAVAŞ GENÇ

http://www.zaman.com.tr/yorum_israil-ile-anlasma-gomlek-degisimi-mi_2334548.html

 

  • İSRAİL VE ENERJİ DENKLEMİ - SADIK ÜNAY

http://www.sabah.com.tr/yazarlar/perspektif/sadik-unay/2015/12/26/israil-ve-enerji-denklemi

 

  • İSRAİL AÇILIMININ ARKASI – OKAY GÖNENSİN

http://www.serbestiyet.com/yazarlar/okay-gonensin/israil-aciliminin-arkasi-651372

 

  • 2015: ORTADOĞU – SOLİ ÖZEL

http://www.haberturk.com/yazarlar/soli-ozel/1171985-2015-ortadogu

 

  • BELGESELDE YAHUDİLİK VE İSRAİL – MURAT TÜRKER

http://m.bianet.org/biamag/toplum/170524-belgeselde-yahudilik-ve-israil

 

  • LADINO ÖĞRENİYORUM – DERS 2

https://ladinoogreniyorum.wordpress.com/2015/12/22/2-ders/

 

  • İRANLI YAHUDİLERE ÜLKEYİ TERKETMELERİ İÇİN ABD'DEN ASTRONOMİK TEŞVİK

http://www.haberdar.com/dunya/iranli-yahudilere-ulkeyi-terketmeleri-icin-abd-den-astronomik-tesvik-h11141.html

 

  • DENEY BAHANESİYLE BİNLERCE ÇOCUĞU ÖLDÜREN BİR NAZİ DOKTORU: ÖLÜM MELEĞİ MENGELE

http://onedio.com/haber/deney-bahanesiyle-binlerce-cocugu-olduren-bir-nazi-doktoru-olum-melegi-mengele-646486

 

  • WHATSAPP’TAN İSRAİL BOYKOTÇULARINA SERT CEVAP

http://israilblogu.com/2015/12/23/whatsapptan-israil-boykotcularina-sert-cevap/

 

  • SEFARAD MUTFAĞI

http://www.egetelgraf.com/sefarad-mutfagi/

 

  • YAHUDİ SOYKIRIMI [HOLOKOST] FAİLLERİ ÜZERİNE GÖRÜŞLER-1/2 – ÜMİT KURT

http://www.serbestiyet.com/yazarlar/umit-kurt/yahudi-soykirimi-holokost-failleri-uzerine-gorusler-1-650035

http://www.serbestiyet.com/yazarlar/umit-kurt/yahudi-soykirimi-holokost-failleri-uzerine-gorusler-2-651385

 

  • TÜRKİYE'YE İSRAİL DOĞAL GAZ BORU HATTI MI? KÖTÜ BİR FİKİR – DANİEL PİPES

http://tr.danielpipes.org/16378/turkiyeye-israil-dogal-gaz-boru

 

  • GÜNEYDEKİ ÜLKEYE ZEYTİN DALI – İBRAHİM TÜRKMEN

http://www.aksiyon.com.tr/diplomasi/guneydeki-ulkeye-zeytin-dali_553401

 

Takılan tweetler

 

Karel Valansi ‏@karelvalansi  28 Ara

"Sevişelim ama kimse bilmesin" İsrailli eski bir diplomatın sözleriyle Türkiye'nin İsrail ile kurmak istediği ilişki. Ezelden beri böyleydi.

 

nazli ilicak ‏@Notredamedesion  24 Ara

Rusya ile Türkiye'nin arasının bozuk olmasını dert edinmeyin. Bunca ağır söz ve ideolojik birikime rağmen İsrail'le dost olabildiysek..

 

Erman Yaşar ‏@ermanyasar  28 Ara

1982 yılının sıcak bir yaz gecesi, isviçre'nin almanya sınırı, hastane lojmanı, musevi asıllı kadın, gizemli tarot falı.

 

Mehmet Akif Özdemir ‏@ma_ozdemir  24 Ara

"Helal ve Koşer neredeyse aynı şey" #Viyana'da Musevi gönüllüler #mülteciler'e Koşer yiyecek yardımı yapmış.

 

Bir Türk Yahudisi ‏@TurkiyeYahudisi 28 Ara

Bizlerle beraber Hanuka mumu yakan ortaköyün imamına tacizde bulunuyorlarmış. dinler arası diyalog bizde bu kadar..

 

Sibel Yükler ‏@sipesipik  24 Ara

Tokat Yahudiler sokağı. Çok eskiden sinagog ve kilise yan yanaymış. Rum, Yahudi ve Ermenilerin mahallesi Erenler'de