2030’a selam olsun!

Bahar FEYZAN Köşe Yazısı
23 Aralık 2015 Çarşamba

Biliyorum 50 yaşına geldin. Muhtemelen kolojenlerin epey azaldı ve sen kesin estetik ameliyatı bile oldun. Şu an kaçıncı kez bıçak altına yattığını düşünmek istemiyorum. Hatta kaç kilo aldığını ve menopoza girip girmediğini hiç merak etmiyorum. Kalbinin arzuladıklarını kavuşmanın hayalini kurmuştun. Cesaret edip oraya gittin mi, bunu bilmek istiyorum. Aşk için, hayallerin için, dolu bir yaşam için aptal gibi görünme riskini göze aldın mı, merak ediyorum.

Hangi ödüllere, çantaya ve eve sahip olduğunla değil, her günün sevimli olmasa da güzelliği görüp göremediğini bilmek istiyorum. Kim olduğun, oralara nasıl geldiğin beni ilgilendirmiyor. Çekinmeden ateşlerin ortasında durup durmadığını merak ediyorum. Nerede, kiminle, ne okuduğun beni ilgilendirmiyor. Diğer her şey bittiğinde, seni ayakta tutan şeyin ne olduğunu bilmek istiyorum. Kendinle yalnız kalıp kalamadığını ve o boş anlarda, sana arkadaşlık eden kendini gerçekten sevip sevmediğini bilmek istiyorum.

2015 yılından 2030 yılına uzanan tünelin diğer ucundaki Bahar’a, Kanadalı Kızılderili Oriah Mountain’in cümleleriyle sesleniyorum. Bu sene, 2030’a giden köprünün henüz ilk tuğlalarını döşemiş sayıldım. Köprünün diğer ucundan görünen manzara nasıl henüz bilmiyorum.

Senenin başında, yazdığın ilk roman Aşk Yolcusu’na konu olan Struma gemisi faciası, ilk kez devlet töreniyle anıldı. İnsanlığa zerre kadar bile olsa hizmet ettiğim için mutluyum.

Nişantaşı’nda sokak ortasından sarman bir yavru kedi sahiplenip, adını Minik koydun… 2010’dan beri televizyonda zar zor çalışma şartların iyice zorlaştığından habercilik artık meslek olmaktan çıktı. Hatta işsiz gazeteci arkadaşlarımla arada buluşup, nerelerde çalışamayacağımızı bol bol konuştuk. Bu yıl Can Dündar, Mit tırlarıyla ilgili bir haber yaptığı için hapse atıldı. Ben bu yazıyı yazarken hala çıkışına dair umutlu bir haber yoktu. Şarkıcı Deniz Seki, sanki tüm memlekete uyuşturucu temin etmiş kadar sorumlu tutuldu, sadece içtiği çoktan unutuldu.

Haziran’daki seçimlerden koalisyon çıktı ancak Devlet Bahçeli’nin katı tutumu sayesinde fırsat pencereden uçup gitti. Kasım’da tekrarlanan seçimlerden AKP tek parti iktidarıyla çıktı. Cumhuriyetle hesaplaşma faslı bitmediğinden artık söylenen sözlerin bile hükmü kalmadı. Özellikle seçimlerden sonra kendini yalnız hisseden kesim, ne siyaset konuşmak istiyor, ne de siyasetçileri izleyip eleştirmek istiyor. Siyaset dili kaba ve anlayıştan yoksun. Ankara’nın kimi beyleri ise hala cehaletten besleniyor.

Bu arada kadınlar hala dövülüyor, eziliyor ve öldürülüyor. Bize şehrin ortasında tekme tokat girişen yok. Ancak bir canlı yayında kitabını anlatsan, “güzel kız dizilerde oynasana” diye kendi erkekliğini senin üzerinde hiç düşünmeden sınayan oluyor.

Bu yıl erkeklerin şifrelerini çözdün. Lakin, “keşke çözmeseydim” dedin…

Tüm dünyayı, hiçbir edebi değeri olmayan “Grinin Elli Tonu” isimli kitabın seksi içeriği sararken, filmini de çektiler. Sen; “bu filmde kadın hep yatıyor” gibi tuhaf bir yorumda bulundun. Fakat asıl idraki, 2015’de ilk kez gittiğin Hollanda’da kazandın. Amsterdam sokaklarında rastladığın “Museum of Prostitution”da, “sado-mazo”nun ciddi bir öğreti olduğunu okudun.

2015,  geçen seneden farklı oldu. Sevgi, insanın içinde parlayan tek güneşmiş, bu yıl kendimi bir öğle vakti sıcağı gibi hissettim. 35 yaş sendromuna girmedim. Kadınlık bir hayata farklı yaşamları sığdırmakmış. Üstelik bunu yüzlerce hormon eşliğinde yapmak çok ürkütücü. Arada “sarışınlığın tutuyor” diyenlere, bunun hormonal olduğunu söylüyorum. Hala aynı fikirde misin? Kalbini, hayata açabildiğin bir yıl oldu. Cesaret meğer ne büyük nimetmiş… Endişelerini dindirmedin ama acıdan geçmeyen hayatın eksik olduğunu kabul edince, onlar kendi gitti.

‘Interstellar’ ve ‘The Martian’ filmlerini çok sevdim. Starwars sonunda senin devrine denk geldi. Başka çektiler mi? 15 yıl sonra teknoloji ne alemde? Hayatın şu an; yazmanın, okumanın, epey konsere ve sinemaya gitmenin yanı sıra eğlenmekle geçiyor. Komik kadınsın ama 50’lerinde daha eğlenceli olmuşsundur… Kinder’i hatırlıyor musun? Sahi ne oldu ona? Komik adamdı. Yaşıyorsa ara bir hatırını sor. İyi biriydi.

2015’de korkunu karşına alıp, dağdan denize atladın. Telefonsuz kaldığın bir haftalık kamp hikayeni Hıncal Uluç köşesine taşıdı. Hıncal’ı çok seviyorsun. Bir çok konsere ve tiyatroya beraber gittiğin, sanatı en çok seven arkadaşın…

Sevgili 2030’daki ben,

2016 yılına nasıl gireceğimi henüz bilmiyorum. Hayat sürprizlerle dolu… Yazacak çok şey var ama kısaca durumlar şimdilik böyle. Eğer okuyorsan, 2015’in Aralık ayındaki Bahar’a birkaç satır karala. Belki zaman denen boyutu aşar ve evrende bir yerlerde kesişiriz.