Bu hafta ağımıza takılanlar

Geride bıraktığımız hafta Yahudilerin Hanuka Bayramı’na denk geliyordu. Kökeni antik dönemlerde İsrailoğulları’nın Hellen boyunduruğundan kurtulduğu direnişe dayanan bu bayrama, tıpkı ülkemiz Musevilerinin diğer bayramlarına olduğu gibi oldukça yabancıyız. Sosyal medya sayesinde, Yahudi takviminin ülkemizdeki Musevi nüfusça titizlikle idrak edilen özel gün ve bayramları biraz daha görünür olsa da aslında çoğumuz bunlardan pek haberdar değiliz. Çoğunluk olmanın konforuyla azınlık saydığımız gayrimüslim toplulukların kültürel ve dini hayatlarına karşı oldukça ilgisiziz. Mevcut sınırlı ilgi ve bilgi de zaten onları yabancı saymanın bir yansıması olarak sadece turistik düzeyde. Yani diğer bir deyişle başka bir din ya da etnik kimliğe sahip komşumuzu ‘turist’ ya da ‘göçmen’ sayıyoruz içten içe. Mahir Ünsal Eriş – Yeni Yüzyıl

İzak BARON Diğer
16 Aralık 2015 Çarşamba
  • NETANYAHU SÜNNİ ARAP ÜLKELERİNİN DİPLOMASİ KORİDORLARINDA GÜVENLİK ARARKEN KOHEN GİBİ İLERİ DERECEDE ARAPÇA BİLEN, BİR YANDAN DA Şİİ İRAN’A KARŞI CANINI DİŞİNE TAKAN BİR İSTİHBARAT ŞEFİ OLDUKÇA İŞE YARAYACAKTIR

Bazı İsrail gazeteleri, Başbakan Netanyahu’nun Mossad’ın başına Yossi Kohen’i atadığını canlı yayında ilan etmesini eleştirdi. Ma’arvin, Netanyahu’nun kendisinin de geç geldiği töreni, “reality şov”a benzetti. Jerusalem Post, “Oscar gecesi gibi” dedi. Lakabı “manken” olan, eski maratoncu, sahadan yetişme popüler ajanın örgütün başına şaşaayla geçmesini normal karşılamak gerek.

İsrailliler, dış istihbarat örgütünün başının adının dahi gazetelere yazılmasının yasak olduğu dönemden geliyorlar, o yüzden şova yer yer şaşırdılar ama internet çağı, ajanların bile CV’lerini ortalığa seriyor işte!

Babası, İsrail’in kuruluşunda yer alan, sağcı paramiliter grup Irgun’un üyesiydi. Kendisi 1983 yılında, yani 22 yaşındayken Mossad’a katıldı. İsrailliler sahada bilgi toplayan ve daha alt düzeyde ajanları harekete geçiren yetkiliye “katsa” diyorlar, Kohen de katsa olmak üzere yetiştirildi. Avrupa’da bir istasyonun başına atandı. Vazifesi düşman ülkelerden ve terör örgütlerinden ajanları konuşlandırmak, işe almak ve yönetmekti. Bir süre sonra katsa’ların şemsiye örgütü olan Tzomet’in, yani operasyonun başına getirildi. Bu vazifeyi 2006 ile 2011 yılları arasında yürüttü. Yükselerek Mossad’ın başkan yardımcısı oldu. Son durağı ise Netanyahu’nun ulusal güvenlik danışmanlığıydı. Peki Netanyahu neden diğer iki adaydan birini, eski Mossad Başkan yardımcısı Ram Ben-Barak’ı ya da ismi sadece “N” olarak verilen mevcut Mossad başkan yardımcısını değil de kendisine en yakın ismi hususi teşkilatın başına verdi? Sanırız yanıt, başbakanın teşkilattan beklentileriyle ilgili.

Netanyahu kısa süre önce Mossad başkanının gerektiğinde “ikinci bir dışişleri bakanı gibi” davranacağını söylediğinde, aslında Kohen’in bu göreve geleceği kesin gibiydi. Kohen, engel olamasa da ABD’nin İran ile imzalanacak nükleer anlaşmasını reddetmesi için çok uğraştı, bu dönemde Netanyahu’nun ABD’yi de kızdıran dış gezilerinde hep yanındaydı.

İsrail gazetelerinde de çıkan haberlere bakılırsa Kohen ve ekibi son yıllarda nükleer programla ilgili olarak İran’a düzenlenen siber saldırıların da başındaydı.

Netanyahu Sünni Arap ülkelerinin diplomasi koridorlarında güvenlik ararken Kohen gibi ileri derecede Arapça bilen, bir yandan da Şii İran’a karşı canını dişine takan bir istihbarat şefi oldukça işe yarayacaktır.

Ali Kayalar

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ali-kayalar/mossadin-yeni-yakisiklisinin-turkiyeyle-ne-alakasi-var-1492117/

 

  • ANNE, BABALARININ KUCAKLARINDA SAHNEDE MUMLARIN YAKILIŞINI İZLERKEN O MİNİCİK KALPLER, GİZLENME İÇGÜDÜSÜ YERİNE GÖĞSÜNÜ GERE GERE “BEN BİR TÜRK YAHUDİSİYİM” DEMENİN İMKÂNSIZ OLMADIĞINI ÖĞRENDİLER

Sevgili kardeşim, biz bu akşam seninle çan, ezan, hazan sesleri eşliğinde bu mumları yakarken çocuklarımızın bizden daha iyi bir dünyada, ötekisi olmayan bir Türkiye’de birbirinden nefret etmeden yetişmesi için bir ilki başlattık. Anne, babalarının kucaklarında sahnede mumların yakılışını izlerken o minicik kalpler, gizlenme iç güdüsü yerine göğsünü gere gere “Ben bir Türk Yahudisiyim” demenin imkansız olmadığını öğrendiler.  Peki ya bizler? Üstümüze her fırsatta kimi çevrelerce giydirilmeye çalışılan “öğrenilmiş çaresizlik” sendromunu yenip, farklı unsurlar dayatılıp sindirilmeye çalışılan korkak Yahudi olmadığımızı haykırdık. Açılan bu yepyeni umut yolu; canım ülkemin renklerini kaybettirmeye çalışanların kulağına “Biz buradayız” diye fısıldadı. Şimdi sıra sende kardeşim, özgürlükler şemti Beşiktaşı’ımızın verdiği bu barış mesajını ülkemin en ücra köşelerine kadar yayasın ki oradaki yurttaşlarım da Türk Yahudisi’nin senden benden farklı olmadığını öğrensin. Senin vereceğin cesaretle aidiyetimizi vurgulayan her bayramımızı İstanbul’un farklı bir kadim semtinde yepyeni mucizelerle kutlayalım. Birbirimizin helalliğini alıp, bu ülkenin ışıklarını beraberce yakalım. Hadi gel kardeşim, uzun bir süredir acı ve gözyaşının hakim olduğu bu coğrafyada Hanuka’yı kutlayan ilk Müslüman çoğunluklu ülke olarak karanlığa yaktığımız bu ışık tüm insanlığımızı aydınlatsın.

Mois Gabay

http://www.radikal.com.tr/yenisoz/turkiye-yahudileri-ilk-kez-sokaga-cikti-1492168/

 

  • RUSYA’DAN TÜRKİYE ÇOK BÜYÜK ÖLÇÜDE DOĞAL GAZ ALIYOR. UÇAK KRİZİ ÜZERİNE RUSYA’NIN DOĞAL GAZ VERMEME RİSKİ VAR… İSRAİL BU KONUDA BİZİ YALNIZ BIRAKMADI. TÜRKİYE YE DOĞAL GAZ İTHAL EDECEĞİNİ AÇIKLADI

Son yıllarda bu Hükümeti de muhalefet partilerini de anlayamıyorum ya da bana bu ülkedeki siyasi partilerin alayı ters geliyor. Dışişlerinde dost- düşman olmaz çıkar ilişkileri olur. Bizde eskiden yapılmayan şey şimdi yapılıyor ve duygusal davranılıyor. Ülkeler arası ilişkiler dost- düşmana getiriliyor. Böylesi bir ülke siyaseti olamaz…

Hadi İktidar yanıldı bu konuda onları uyaran diğer bir muhalefet partisi de yok. Hepsi kendi iç derdinde.

AKP Hükümeti ilk iktidara geldiğinden bu yana ön yargıyla sıkı bir Arap devletleri dostu olarak işe başladı. Arap baharından sonra adeta tüm Arap aleminin abisi, hamisi, hatta Halifesi triplerine girdi. Filistin olaylarında meydanlarda canhıraş gösteriler… Filistin uğruna ağlayanlar bağıranlar yırtınanlar… bununla da yetinmeyip İsrail’in tüm resmi uyarılarına rağmen Mavi Marmara gemisiyle yardım götürme çabaları ve sonuçta İsrail komandolarının bu gemiye baskın yapması istenmeyen ölümler getirmesiyle sonuç buldu.

O zaman da yazmıştım. İsrail açıkça geleni vururuz dediği halde, açıkça uyardığı halde Türkiye insanların kurbanlık koyun gibi gemilere binip gitmesine ses çıkarmadı. Bu sonuçtan hep İsrail sorumlu tutuldu. Yasal olarak bunun sorumlusu kimdi? Bu gemiyle giden insanlar mıydı ?... yoksa bu geminin yola çıkmasına izin verenler miydi ?...

Rusya’dan Türkiye çok büyük ölçüde doğal gaz alıyor. Uçak krizi üzerine Rusya’nın doğal gaz vermeme riski var… İsrail bu konuda bizi yalnız bırakmadı. Türkiye ye doğal gaz ithal edeceğini açıkladı.

Ayrıca düşman gördükleri İsrail .., Rusya krizinde bizi satmadı.

Arapsaçına dönmüş dışişlerimizi gördükçe, göz göre göre yapılan çocukça hataları izledikçe, üzüntüden yüreğim sıkışıyor. Dış işlerimizde mükemmel eğitimli tecrübeli diplomatlar var ama ne yazık ki ‘’MONŞERLER ‘’diye adeta aşağılanıyor ve sözleri tutulmuyor…

Yasemin Güç

http://www.ekspresgazete.com/?%2Fyazi%2Foku%2F13846

 

  • THEODOR HERZL, MUTLAKA İSRAİL’İN KURULUŞUNA GİDEN VE ORTADOĞU’DA VE HATTA DÜNYANIN HER YERİNDEKİ MİLYONLARCA İNSANIN, BU ARADA BİZLERİN DE HAYATINI ETKİLEMİŞ OLAN GELİŞMELERDE ROLÜ OLAN GÖRÜŞLERİNİN BİR BÖLÜMÜNÜ, İŞTE BURALARDA BİR YERLERDE YAZIYA DÖKTÜ DÜŞÜNCESİNİ ZİHNİMDEN GEÇİRİYORUM

Juden Gasse yani Yahudi Sokağı. Viyana’nın Yahudi mahallesinin giriş noktası. Katolikliğin merkez kilisesine neredeyse bir taş atımlık uzaklıkta yani yakınlıkta.

Belki de bir yönüyle “aldatıcı” bir “Batı çok-kültürlüğü”nün canlı kanıtları gibi duruyorlar Viyana’nın ortasında. Juden Gasse’nin soluk ışıklarında yürürken bu sokağın bir zamanların kimlerin mekanı olmuş olduğunu aklımdan geçiriyorum. Bu sokağı ve çevresini, Sigmund Freud’un adımları arşınlamıştı. Ve diğer Avusturyalı ve Viyanalı büyük Yahudi müzik adamları ve düşünce adamları…

Örneğin, Gustav Mahler, Arnold Schoenberg, Alban Berg, Ludwig Wittgenstein, Max Reinhardt... Hatta “valsin kralı” Johann Strauss bile Yahudi bir büyükbabaya sahip olduğuna göre, buralarda çok kez bulunmuş olmalı…

Budapeşteli olmakla birlikte gazetecilik hayatını Viyana’da sürdürmüş olan ve Siyonizm düşüncesinin başını çekerek, İsrail’in “ideolojik kurucu babası” sayılan Theodor Herzl de mutlaka ömrünün çok büyük bölümünü burada geçirmişti. 18 yaşında gelmişti Viyana’ya. 1904’te öldüğünde Viyana’ya gömüldü; İsrail’in kuruluşundan sonra 1949’a Kudüs’te bugünkü mezarına nakledilene kadar.

Yan gözle İbranice yazılı binaları süzüyorum. Theodor Herzl, mutlaka İsrail’in kuruluşuna giden ve Ortadoğu’da ve hatta dünyanın her yerindeki milyonlarca insanın, bu arada bizlerin de hayatını etkilemiş olan gelişmelerde rolü olan görüşlerinin bir bölümünü, işte buralarda bir yerlerde yazıya döktü düşüncesini zihnimden geçiriyorum.

Yahudilerin Avusturya ve öncesindeki Habsburg, diğer adıyla Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’ndaki rolleri çok büyük ve çok önemliydi.

İkinci Dünya Savaşı’nda başlarına gelen büyük felâketten de paylarını aldılar. Onbinlerce Yahudi’nin, Juden Gasse ahalisinin ömürleri başta Polonya’daki Auschwitz, temerküz kamplarında son buldu.

İkinci Dünya Savaşı başında Hitler’in Nazi Almanya’sı ile “anschluss” yani “ilhak” sonucunda birleşmiş olan ve tüm Nazi günahlarına ortak olmuş olan Avusturya, savaş sonrasında, Yahudilerden özür dileyen ülkelerin başında yer aldı. Yahudi yaşamı, yüzyıllar boyu büyük izler bırakmış olan yeniden kurulmaya başlandı.

Ve yine Avusturya yaşamında büyük izler bırakmaya başladılar. Bunların en başında Bruno Kreisky geldi. Avusturya’nın 1956-1966 arası Dışişleri Bakanı, 1970’ten 1983 Şansölyesi yani Başbakanı. Avusturya tarihinin en başarılı “sosyalist lideri” sayılıyor. Avusturya’ya “Soğuk Savaş” döneminde “tarafsızlık  politikası” ile dünya sahnesinde “büyük moral ve siyasi ağırlık kazandırmış uluslararası kalibrede devlet adamı” tanımlamasıyla tarih siciline ismini kaydettirmişti.

İsrail ile ise yıldızı pek barışmadı. Likud’un tarihi lideri Menahem Begin’i “terörist”, partiyi ise “faşist” olarak nitelemişti. 1980’de Filistin Kurtuluş Örgütü’nü tanımış, Yasir Arafat ile yakın dostluk kurmuştu.

Holocaust, Avusturya’nın yüzünde leke olarak kaldı. Ama “Yahudi rolü”nün devamını, Bruno Kreisky örneğinde olduğu gibi engelleyemedi. Bugün, Avrupa’da canlanmakta olan “milliyetçilik” ve türevleri sayılabilecek cereyanların da AB bölgesinin yaşamaktan kurtulamayacağı büyük altüst oluş sonucunda “ölümsüz” olmayacağını söylerdim.

Cengiz Çandar

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/cengiz-candar/yahudi-sokagindan-ortadogu-ve-abye-bakis-1491542/

 

  • TÜRKİYE VE İSRAİL İÇİN “MECBURİ VE AKLÎ YOL” TAVSİYELERİNE GELİNCE.. ANKARA'DA BUNA TAKILARAK KENDİNİ PARALAYAN YOK!

Ankara-Tel Aviv ilişkilerinin durumu özellikle 'one minute' vakası ve Mavi Marmara'dan bu yana kimse için sır değil. İsrail yaklaşımı, diplomatik ilişkilerin yeniden tesisi için gerekli şartların yerine getirildiği yönünde. Ankara için ise “tam” değil! Arabulucular var ise bunu akılda tutsunlar. “Eksik” denmemesi önemli (!) ama “tamamla” demek. Filistin meselesi Ankara için hâlâ ayrıcalıklı.

Ama şunlar doğrudur; İsrail ve Türkiye arasındaki gerilim düştü veya düşürüldü. 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde-farklı konjonktürün de etkisiyle-İsrail'e çok çatılmadı.

Şu an iki ülke gizli temasları içinde en anımsanan İsrail Dışişleri Direktörü Dore Gold ile Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Sinirlioğlu arasında Roma'da gerçekleşendir. Bunun da artık fazla bir anlamı yok çünkü iki ülke arasındaki bu yoldaki temaslar “hiç” kesilmiş değil. Bunu biliyoruz.

Şimdi muhtemel gelişme, İsrail gizli servisi ile yeni başkanının Milli İstihbarat Teşkilatı ile kuracağı ilişkidir. (Bunun için şöyle bir tahmine izin veriniz; Şubat-Mart 2016'da bu gerçekleşebilir.) Fakat.. MİT Müsteşarı'na yönelik çirkin ve planlı tutumun “silindiğinin de gösterilmesi” gerekiyor.

İki gizli servisin Suriye ve DAEŞ ile müstakbel bölgesel gelişmeler üzerinden istihbarat ilişkileri zaten var. Bunun az veya çok olması fark etmez. Gizli servislerin küslüğü diye birşey yoktur.

Türkiye ve İsrail için “mecburi ve aklî yol” tavsiyelerine gelince.. Ankara'da buna takılarak kendini paralayan yok! Çok zorlarsanız da, “Türkiye'nin Avrupa Birliği ile ilişkilerinde şu sıralar fazla mesai gerektiren çok konu var. Aynısını İsrail'e de tavsiye ederiz” cümlelerini duyabilirsiniz.

Nedret Ersanel

http://www.yenisafak.com/yazarlar/nedretersanel/mit-mossad-kusler-mi-konusuyorlar-mi-2023547

 

  • “HEMEN SONRA, BİZİM İLKOKULUN FAKİRLERİNİ, YANİ OKULA KARDA YALINAYAK GELEN ÇOCUKLARI DÜŞÜNDÜM. VE BU ÇOCUKLARA OKUMA YAZMA ÖĞRETME, ONLARI BESLEME İSTEĞİNİ. NE KADAR ÖNEMLİ BİR DEĞER! VE BU DEĞERLERİ BEN ‘TÜRK ÇOCUKLUĞUM’DA ‘TEMELLEDİM’!”

1946 İstanbul doğumlu Rosie Pinhas, Musevi bir ailenin çocuğu. Notre-Dame de Sion Lisesi’nden mezun olduktan sonra felsefe ve Fransız edebiyatı eğitimi almak üzere Fransa’ya gelmiş. Ardından bu alanlarda öğretmenlik yapmaya İsrail’e giden ve 1984’te Paris’e kesin dönüş yapan Pinhas, Fransız Actes Sud Yayınevi’nde İbranice-Fransızca çevirilerinin sorumlusu. Pinhas’ın Türkçe’den Fransızca’ya yaptığı Sait Faik çevirileri ile Fransızca yazdığı ve Türkçe’ye de çevrilmiş bir kitabı mevcut.

 

Bir Türk Çocukluğu başlıklı kitap projesi önerildiğinde ilk olarak ne hissettiniz? Sizin için ‘Türk çocukluğu’ neydi?

Türk çocukluğumu çok anlattığım için önce konuyu tükettiğimi zannettim. Sonra, ‘Benim için Türk çocukluğu neydi?’ diye düşünmeye başladım. Bu çocukluktan avucumda esaslı olarak ne kalmıştı? Aklıma yine Atatürk geldi, tamamen bilinçaltı ve esaslı, temel bir simge: Bana alfabeyi, okumayı, yazmayı, yani hayatımın temellerini armağan etmiş, kocaman bir ‘Baba ve Yasa figürü’! Tabii bu kadar kocaman bir simgeye ‘korku’ da bağlı. Hemen sonra, bizim ilkokulun fakirlerini, yani okula karda yalınayak gelen çocukları düşündüm. Ve bu çocuklara okuma yazma öğretme, onları besleme isteğini. Ne kadar önemli bir değer! Ve bu değerleri ben ‘Türk çocukluğum’da ‘temelledim’!

 

Diğer öyküleri de göz önüne aldığınızda bu türden bir kitap sizin için ne ifade ediyor?

1950-1960’larda, okuma yazma öğrenip fakirlikten çıkmak, ileriyi görmek çok esaslı değerlerdi. Bunu özledim. Çocukluğumun modern, ileriye bakan, Türk ailelerini özledim. Taşrada beraber ögretmenlik yapan çiftleri, çocuklarını özledim. O senelerin ileri ve modern projelerini özledim. Ayrıca bu kitapta tanımadığım genç bir nesil var. Bosna, Arap, Kürt kökenli olduklarını yazan yeni bir nesil. Benim devremin kozmopolit, azınlık dolu İstanbul’u yok oldu, fakat onun yerini kendini farklı kökenlerle tanımlayan yeni bir gençlik aldı. Benim için bu çeşitlilik yeni bir ümit, yeni bir ufuk! Doğu ile Batı arasında kocaman bir köprü olan, Boğaz gibi akıntı ve enerji dolu bir Türkiye’ye inanmaya ihtiyacım var. Hemen yarın olmasa bile, ben görmesem bile!

 

Bugün Türkiye ile ilişkiniz nedir tam olarak?

İstanbul’a ziyarete her gittiğimde iki akımı bir arada görüyorum, bütün dünyada olduğu gibi: Bir taraftan gerici, kapalı, değişikliği reddeden bir akım; diğer taraftan, kitap, film, gazete, tiyatro, seyahat aşığı, çalışkan, dinamik ve açık bir gençlik. Aynı 1960 senelerinin modern aileleri gibi. Kısacası ‘geçmişe değil, geleceğe özlem’ benimki, tıpkı bu kitapla hissettiğim gibi!

ASLI ULUSOY-PANNUTİ

http://www.parismektuplari.com/bu-ozlem-hayat-boyu-surecek/

 

  • SOSYAL MEDYA SAYESİNDE, YAHUDİ TAKVİMİNİN ÜLKEMİZDEKİ MUSEVİ NÜFUSÇA TİTİZLİKLE İDRAK EDİLEN ÖZEL GÜN VE BAYRAMLARI BİRAZ DAHA GÖRÜNÜR OLSA DA ASLINDA ÇOĞUMUZ BUNLARDAN PEK HABERDAR DEĞİLİZ

Fatih, Bizanslı Yahudilere ‘millet’ statüsü tanıyarak birer makam tahsis etti. Kendi içişlerinde, şeriatlerinde serbest bıraktı. ‘Milletbaşı’ sayılan din adamlarının idam yetkileri vardı. Bu statü, Lozan’da yerini “azınlık” statüsüne bırakana kadar böyle sürüp gitti.

Geride bıraktığımız hafta Yahudilerin Hanuka Bayramı’na denk geliyordu. Kökeni antik dönemlerde İsrailoğulları’nın Hellen boyunduruğundan kurtulduğu direnişe dayanan bu bayrama, tıpkı ülkemiz Musevilerinin diğer bayramlarına olduğu gibi oldukça yabancıyız. Sosyal medya sayesinde, Yahudi takviminin ülkemizdeki Musevi nüfusça titizlikle idrak edilen özel gün ve bayramları biraz daha görünür olsa da aslında çoğumuz bunlardan pek haberdar değiliz. Çoğunluk olmanın konforuyla azınlık saydığımız gayrimüslim toplulukların kültürel ve dini hayatlarına karşı oldukça ilgisiziz. Mevcut sınırlı ilgi ve bilgi de zaten onları yabancı saymanın bir yansıması olarak sadece turistik düzeyde. Yani diğer bir deyişle başka bir din ya da etnik kimliğe sahip komşumuzu ‘turist’ ya da ‘göçmen’ sayıyoruz içten içe. Bunu fırsat bilip biraz Türkiye Yahudilerinden söz etmek isterim. Türkiye Yahudileri dediğimizde sanki homojen, tek tip bir topluluktan söz ediyormuşuz gibi görünse de aslında bu adlandırma biraz yanıltıcıdır.

Kendilerine Cudyo diyen Sefarad Yahudileri, Ladino ya da Cudezmo olarak bilinen bir İspanyolca lehçesi konuşuyorlar. Dilbilgisel yapısı itibariyle bir Latin dili olsa da içinde barındırdığı çok sayıda Türkçe,

İbranice, Fransızca, Arapça ve Slav kökenli kelime ve kalıp barındırıyor. Janet-Jak Esim’in bu dilde söylenmiş çok güzel şarkıları var, merak edenler için önerimdir.

1500’lerin başından itibaren Osmanlı’nın önemli merkezlerindeki varlık ve nüfuzlarını artıran Sefaradlar zamanlar Romanyot Yahudilerini de geçtiler sayıca. Millet statülerinin en yüce makamı sayılan Hahambaşılık da Sefaradlara geçti. 17. yüzyıldan sonra ise Aşkenaz Yahudilerinin düzensiz göçleri oldu Osmanlı’ya. Ama asıl Aşkenaz göçü 19. yüzyılda yoğunluk kazandı. Orta ve Kuzeydoğu Avrupa kökenli olan ve oldukça değişik bir Almanca lehçesi konuşan bu yeni grup, kendileri de birkaç yüzyıl önce dışarıdan gelip yerli olmuş Sefaradlar tarafından yadırganmış, dışlanmıştı. Aralarında çeşitli anlaşmazlıklar, sürtüşmeler bile yaşandı.

Yüzyıllar boyunca irili ufaklı göç dalgalarıyla Gürcü Yahudileri, İtalyan Yahudileri, Arap Yahudileri, Kürtçe konuşan Kürdistan Yahudileri gibi birçok Yahudi grubu varlık buldu bu coğrafyada. Hâlâ da bulmaya devam ediyor. Ama bunlar arasında Sefarad ve Aşkenaz gibi iki büyük grupla birlikte üçüncü bir grup olarak sayılması gereken önemli bir topluluk var. Günümüz İstanbul’unun Karaköy’üne adına veren Karay Yahudileri. Kökenleri ile ilgili çok sayıda görüş olsa da, Hazar Yahudilerinden kalan grupların çeşitli Peçenek ve Kuman boylarıyla karışarak varlığını sürdürmesi sonucu günümüze ulaştıkları epey akla yaktın gelen bir görüş. Karay Yahudileri Osmanlı’da da vardılar ve Yahudi Milleti’nden bağımsız olarak bir ‘cemaat’ statüsündeydiler. Ana dilleri Karayca, Kırım Tatarcasına oldukça benzeyen bir Türk-Tatar lehçesidir. Karay Yahudileri mevcut Musevi dini içinde de oldukça ilginç ve özgün bir mezhebi temsil ederler. Talmud’u ve Tevrat dışındaki metinleri kabul etmez, din adamlığını, ruhbanlığı tanımazlar. Bugün, tıpkı Aşkenaz Yahudileri gibi hızla azalan nüfuslarıyla bu topraklardan tamamen silinme tehlikesiyle karşı karşıyalar. Gerçi çoğunluk olma özelliğini hâlâ elinde tutan Sefarad Yahudilerinin de aynı azalıp yok olma tehlikesine karşı güvende olduğunu söylemek fazla iyimser sayılabilir. Sözü Yahudilerin, daha doğru bir ifadeyle Musevilerin ‘Işıklar Bayramı’ Hanuka ile açmıştım. Bunu fırsat bilip biraz Yahudi komşularımızdan bahsettim. Yine Hanuka’yla bitireyim, komşuların geçmiş bayramını kendi usullerince kutlayacağım; “Hag Hanuka Sameah! Hanuka Alegre a todos!”

Mahir Ünsal Eriş

http://www.xn--yeniyzyl-b6a64c.com.tr/makale/cudyolu-yazi-448

 

  • ASLINDA İSRAİL AÇISINDAN EN MANTIKLI PAZARLAMA OLANAĞI VAAT EDEN COĞRAFYA, TÜRKİYE’NİN GÜNEY BÖLGESİDİR. SON YILLARDA İSRAİL’LE YAŞANMAKTA OLAN VE CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN, DAVOS’TAKİ ‘VAN MİNÜT’ ŞOVUYLA İVME KAZANAN GERİLİMLER, PRATİKTE TÜRKİYE’YE İHRAÇ SEÇENEĞİNİ OLANAKSIZ KILIYOR

İsrail, son yıllarda Doğu Akdeniz’de önemli doğalgaz keşifleri gerçekleştirdi. Bu keşifler, çevresindeki Arap ülkeleri nedeniyle genel olarak güvenlik ve özel olarak da enerji güvenliği kaygıları yaşayan İsrail açısından yaşamsal bir gelişme oldu ve enerji tüketiminde doğalgazın payını arttıran yeni bir politikaya yöneldi. Uzun iç tartışmalar sonrasında keşfedilen rezervlerden elde edilecek üretimin yüzde 60’ını ülke içi tüketime ayırıp, kalanını da ihraç etmek yönünde bir irade oluştu.

Aslında İsrail açısından en mantıklı pazarlama olanağı vaat eden coğrafya, Türkiye’nin güney bölgesidir. Son yıllarda İsrail’le yaşanmakta olan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Davos’taki ‘Van minüt’ şovuyla ivme kazanan gerilimler, pratikte Türkiye’ye ihraç seçeneğini olanaksız kılıyor

Türkiye’de Erdoğan, İsrail’de de Netenyahu yönetimlerinin varlığı sürdükçe, bu seçenek mümkün görünmüyor. Ancak her iki yönetim de iç politikaya yönelik ‘keskin’ mesajlar yayınlasa da gerek siyasi düzlemde, gerekse Zorlu, TURCAS, Çalık gibi firmaların, İsrail – Türkiye boru hattı proje savaşımları uzun süredir devam ettiriliyor. Yani ‘Durmak yok; iş tutmaya devam’ politikası devam ediyor. İki ülke kamuoyları da cilalı imaj yöntemleriyle oyalanıyor. Uygun ortamda bir sürprizle doğalgaz boru hattı döşenebilir de.

Necdet Pamir

http://www.diken.com.tr/enerji-uzmani-necdet-pamir-pragmatizm-agirlikli-politika-kopma-noktasina-geldi/

 

  • HER MUMA ÜÇ-BEŞ KİŞİNİN ÇAĞRILIYOR OLMASI İNSANLAR ARASINDA BAR-MİTSVA** TÖRENİNDEKİ MUM YAKMA  SEREMONİSİNE BENZETİLMESİNE VE ESPRİLERE NEDEN OLSA DA GÜNÜN ANLAMI, TÜM BUNLARIN ÇOK ÖTESİNDEYDİ

Kutlamanın kamuya açık olması önemliydi. Yahudilerin inanç ve kimlik özgürlüğüne katkı sunmak amacıyla, Türkiye tarihinde önemli bir milat olan bu olaya tanık olmak için Ortaköy Meydanı’na gittik. Beraber gittiğim –devletin tanımlamasıyla Müslüman, aslen ateist- arkadaşımla Ortaköy’e vardığımızda, acaba Menora* koymuşlar mıdır, etkinliğin ne derece görünür olacağı merakı, kurulan sahne ve bir hayli görünür Menora ile mutlu bir sona ulaştı.

Alan beklediğimden kalabalıktı. Bu kadar Yahudi ve destek olmak için meydana gelmiş insanlardaki mutluluk ve az da olsa travmaların getirdiği tedirginlik ortama hakimdi. Benim için bir başka merak konusu da insanların takkeli olup olmayacağıydı. Bir çok insan takke takmayı bir sonraki adıma bırakmış, kafasındaki şapka/kasketlerle duayı etmek için hazır durumdaydı.

Tören, Türkiye’nin vazgeçilmezi protokol konuşmalarıyla başladı. Tüm konuşmalar olumlu, yapıcı, beraber özgürce, gizlenmeden yaşamayı teşvik ediyordu.

Bu konuşmalardan alınan cesaret, kimi kasketlerin çıkmasına, altındaki takkelerin de sahnedeki Menora gibi görünür olmasına yol açtı. Tedirginlik, yerini cesarete bıraktı ve şaşkınlıkla mutluluk hakim oldu. İnsanlar yurtdışında yaşayan çocuklarına internetten bağlanarak veyahut bu tarihi olayı evdeki yaşlı annelerine canlı yayın şeklinde aktarmaya geçmişlerdi. Kimileri gözyaşlarını tutamıyordu.

Konuşmalar bir klasik olarak uzasa da, toplumsal travma, ilk olmanın getirdiği ifade etme arzusu ve tabii ki “protokole saygı” kaçınılmazdı. Her muma üç-beş kişinin çağrılıyor olması insanlar arasında Bar-Mitsva** törenindeki mum yakma  seremonisine benzetilmesine ve esprilere neden olsa da günün anlamı, tüm bunların çok ötesindeydi.

Eli Halegua

http://marksist.org/icerik/Haber/3429/Yahudiler-Hanuka%E2%80%99yi-ilk-kez-sokakta-kutladi

 

  • İSRAİL KAMUOYU NASILDIR BİLMİYORUM AMA YILLARCA “ONE MİNUTE” İLE MOTİVE OLAN HER MUHALİFİ ‘İSRAİL AJANI’ GÖREN KİTLE AÇISINDAN ‘REEL POLİTİĞİN’ KABULLENİLMESİ KOLAY OLMAYACAKTIR

Rusya ile kriz Türkiye’yi AB ve ABD ile hatta İsrail ile yakınlaştırdı.

Mülteci korkusunun da etkisiyle fasıllar açılmaya başlandı. Şanghay’ı filan unutup yeniden yüzümüzü döndüğümüz AB ile yeni bir dönemi başlatıyoruz.

Hadi hayırlısı!

Musul’un, “82’nci vilayet” olacağı hayaline kapılanları üzecek haber dün geldi. Başika kampından askerin bir bölümü çekildi. Yeni mevzilere ‘tahkim’ olacakları söylendi. Bu olay Irak merkezi hükümetiyle de aramızı fena halde bozdu.

Şunu kabul edelim. Türkiye dış politikada sıkıştıkça nefes borusu olarak Batı’ya yöneliyor. İsrail ile ‘normalleşme’ adına Ankara’nın istekli hali dikkate değer.

Nereden nereye değil mi? Biliyorsunuz İsrail, Mavi Marmara gemisini vurup 9 masumu öldürünce ipler kopmuştu. İsrail’in yaptığı, uluslararası sahada silahlı saldırıydı.

Türkiye 3 şart öne sürmüştü: Özür, tazminat ve ablukanın kaldırılması.

İsrail özrü ‘operasyonel hatalardan dolayı’ diledi, yine de kabul ettik.

Tazminatta sanki anlaşma olacak gibiydi, nokta konamadı. Zira ailelerin bir bölümü ikna olmadı.

Kaldı ki İsrail tazminat karşılığı bütün cezai ve hukuki sorumlulukların kalkmasını yani saldırıya karışanların aklanmasını istiyordu.

Gazze’ye abluka ise sürüyor. Eğer tazminat sorunu çözülürse İsrail’in belki Türkiye’nin yardımlarına onay vereceği ve bunun da ablukanın kaldırılışı olarak kabul göreceği söyleniyor.

Türkiye AB ve ABD’den sonra, dış politika sıkışıklığını aşmak için İsrail’le yakınlaşmak istiyor.

İsrail açısından ise Türkiye aynı zamanda yeni doğalgaz pazarı.

İsrail kamuoyu nasıldır bilmiyorum ama yıllarca “one minute” ile motive olan her muhalifi ‘İsrail ajanı’ gören kitle açısından ‘reel politiğin’ kabullenilmesi kolay olmayacaktır.

Bu arada Rusya’nın Türkiye’den istediği 3 şart ile İsrail’e koştuğumuz 3 şart eşdeğer görülmesin.

Uluslararası hukuk açısından İsrail gemiyi vurmakta ne denli haksız ise Türkiye uçağı vurmakta o denli haklı.

Tartışılması gereken, gemi ve uçak vurulması öncesi politikalardır.

Ömer Şahin

http://www.meydangazetesi.com.tr/yurtta-baskanlik-cihanda-ab-israil-rusya-makale,2119.html

 

Netten okumalar

 

  • TEVRAT ÖĞRENMEK İSTEYEN PAPAZIN HİKÂYESİDİR

http://kitapzamani.zaman.com.tr/recai-gullapdan/tevrat-ogrenmek-isteyen-papazin-hikayesidir-553141#

 

  • TÜRKİYE’DE İLK KEZ HANUKA BAYRAMI BİR MEYDANDA KUTLANDI

http://zete.com/turkiyede-ilk-kez-hanuka-bayrami-bir-meydanda-kutlandi/

 

  • YEMEKLERİN, MÜZİĞİN VE YOK OLAN KÜLTÜRÜN PEŞİNDE

http://www.agos.com.tr/tr/yazi/13693/yemeklerin-muzigin-ve-yok-olan-kulturun-pesinde

 

  • İSRAİL’İN KUCAĞINA DÜŞTÜK!.. – MEHMET TÜRKER

http://www.sozcu.com.tr/2015/yazarlar/mehmet-turker/israilin-kucagina-dustuk-1005310/

 

Takılan tweetler

 

asli aydintasbas ‏@asliaydintasbas   14 Ara

Musevilerin Hanuka bayramı, 2bin küsur yıldır var. Ama ilk kez bu kadar 'devletli' kutlamalar ve ilgi var. İsrail'le barışıyoruz. Not edin.

 

cuneyt basaran ‏@cuneytbasaran   14 Ara

İsrail ile ilişkiler normalleşiyormuş. Şartlar yerine gelmiş. Enerji dahil ticaret yeniden başlıyabilirmiş. Reel politik böyle birşey!

 

Bilgehan Alagöz ‏@Balagoz   14 Ara

Bölgede oluşan yeni güç dengesi içinde Türkiye-İsrail yakınlaşması kaçınılmaz görünüyor.Ortaköy'deki Hanuka Kutlaması bunun bir sinyali.

 

ivo molinas ‏@basyazar  13 Ara

Ortaköy meydanında Türkiye'de ilk kez Hanuka Bayramı kutlandı.Teşekkürler Türkiye'm.

 

Av. Murat Hazinedar ‏@MHazinedar  13 Ara

İstanbul'da bir ilki daha gerçekleştirdik! Musevi yurttaşlarımız ile Ortaköy Meydanı'nda Hanuka mumlarımızı yaktık.

 

Savaş Genç ‏@savasgenc  14 Ara

Devlet ilk defa açıktan Musevi varandaşlarımızın Hanuka bayramını kutluyor. İsrail ile yakınlaşma yararlıdır diyor.

 

Mustafa Akyol ‏@AkyolMustafa  13 Ara

#HanukaOrtakoyde, iyi bir adım. Tüm Yahudi vatandaşlarımızın Hanuka Bayramı kutlu olsun:

 

David H Gevis ‏@hidirgevis  11 Ara

Amerikalı dostlarımın yarıdan fazlası yahudi ve hepsi de facebook paylaşımlarında, #Trump denilen müslüman düşmanını yerin dibine batırıyor

 

soL Haber Portalı ‏@solhaberportali  8 Ara

'Van minüt' tezek oldu, yakıldı: İsrail ile Türkiye arasında doğalgaz görüşmeleri

http://haber.sol.org.tr/dunya/netanyahu-turkiye-ile-ust-duzey-dogalgaz-gorusmeleri-yapildi-138786

 

Ahmet K. Han ‏@Ahmet_K_Han  14 Ara

İsrail ile bir "gaz" başlayan stratejik olarak anlamsız küslük, jeopolitik konjonktür üzerinde gazlanarak bitmeye çok yakın duruyor...

 

Mustafa Akyol ‏@AkyolMustafa  6 Ara

Filistin'in hesabını Türk Yahudilerinden sormak, hem haksızlık hem cehalet. Pakistan'ın Bangladeş'e zulmünün hesabını Türklere sormak gibi.

 

Haliç Ajans ‏@HalicAjans  9 Ara

Sinema Yeni Melek - ANNE FRANK #Beyoğlu (#ladino 1964)