İzmir sinagogları yeniden canlanıyor

“Bir rüyam var”

Rafael ALGRANATİ Toplum
9 Aralık 2015 Çarşamba

Dünyanın hiç bir yerinde - buna Kudüs de dahil - sırt sırta vermiş dört, beş sinagogun bir arada olduğu başka bir yer yok. İzmir bu konuda dünyada tek! Bu sinagogların hepsi de Sefarad ve Osmanlı mimarisinin ve kültürlerinin izlerini taşıyor. Böyle bir hazine dünyanın hiçbir yerinde yok. Biz de bu hazineyi, İzmir Musevi Cemaati’nin gündemindeki birçok hazine değerindeki projeyi Cemaat Başkanı Sami Azar’la konuştuk.

Martin Luther King’in 60 yıl önce söylediği bir söz var: “I have a dream!..” Benim de bir rüyam var. Cemaatimin tarihi değerlerine sahip çıkarak, yüzlerce yıllık gelenek ve görenekleri sürdürerek Yahudiliklerini hissede hissede yaşadıkları, birbirlerine sıkıca kenetlenmiş küçük ama mutlu bir cemaat haline gelmesini düşünüyor ve bunun rüyasını görüyorum. Biliyorum çok zor bir rüya... Ama dünya zor rüyalarını gerçekleştiren insanlarla dolu.

Bugünlerde cemaatin gündeminde olan konular neler?

Gündeme gelen birçok konu var. Bunların en önemlisi, üç ay kadar önce Belediye Başkanlarımızı Prag ve Krakov’a davet etmiştik. Başka davetlilerle birlikte gittik. Büyükşehir Belediye Başkanı gelmedi ancak Konak Belediye Başkanı Sema Pekdaş ve ekibi de bizlerle birlikteydi. Çok güzel bir ziyaret oldu. Hiçbiri gerek Prag’da gerekse Krakov’da bu denli kalabalık birer turizm merkezi ile karşılaşacaklarını tahmin bile etmiyorlardı. Çok etkilendiler.

Biliyorsun İzmir Büyükşehir Belediyesinin ‘İzmir Tarihi ile Buluşuyor’ projesi var. Bu projenin en önemli parçalarından biri sinagoglarımız. Etrafın düzenlenmesi, sinagogların restore edilmesi, bir Yahudi müzesi kurulması ve yapılacak güzel bir tanıtım ile sinagoglarımızın birer çekim merkezi olabileceklerini açıkça görebiliyorum.

Olay şu ki bizim sinagoglarımız asırlardır aynı yerdeler ve ziyaret ettiğimiz bu şehirlerdeki gibi ilgi görmüyorlar. İlgi çekebilmeleri için şehirle birlikte ele alınmaları gerekiyor. Bu nedenle bu projenin içinde yer almayı ve aktörlerinden biri olmayı kabul ettik. Bu projedeki diğer aktörler; Büyükşehir Belediyesi, Konak Belediyesi, İYTE (İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü), Dokuz Eylül Üniversitesi ve Tarkem. Tarkem ticari bir şirket. Yatırım yapmayı hedeflediği bölge de sinagogların bulunduğu Kemeraltı bölgesi. Buraların canlanması, onların da lehine olacaktır. Dolayısıyla onlar da bu işin önemli aktörlerinden. Bir araya gelerek bir lokomotif oluşturmaya, bir çalışma grubu kurulmasına gayret ediyoruz.

Bu dört aktörün görevleri neler? Belirlendi mi?

Şu anda bir çalışma grubu oluşturuluyor. Bu grup için bizden isimler istendi. Birkaç isim önerdik. Büyükşehir Belediyesi bütün altyapı projelerini hazırladı. Altyapı, Büyükşehir Belediyesi’ne ait, diğer küçük semt belediyeleri de zabıta ve temizlik gibi işlerle uğraşırlar. Tarkem birçok proje için öncülük yaptı. Profesyonel oldukları için belediyeyi beklemeden çok hızlı bir şekilde üniversitelere projeler hazırlattı. Biz de mülk sahibi olarak bu grubun bir ayağını temsil ediyoruz. Burada Yahudi kültür merkezi gibi bir kompleksin oluşturulması düşünülüyor. Bu kültür merkezi, biraz önce bahsettiğim müzeyi de, faal olan Algazi, Şalom gibi sinagogları da içine alacak.

Sinyora Sinagogumuz da bunların arasında mı?

Sinyora daha çok toplantı ve kültür faaliyetlerimize ayrılmış bir mabedimiz. Biraz ileride Bikur-Hulim var, birçok yerimiz daha var. Ben bu projeyi dünyada eşi benzeri olmayan olağanüstü güzel bir proje olarak görüyorum.

Algazi Sinagogu

Neden sadece Şalom ve Algazi’den bahsettin? Diğer sinagoglarımız ne olacak?

Oradaki kompleks içinde yıkık durumdaki Hevra, Şalom, Algazi, Sinyora, Foresteros ve Ets-Hayim düşünülüyor. Şu anda zaten aktif olan sinagoglarımızdan daha fazlasını açabilmek için, ne yeterince insanımız, ne de hocamız var. Dolayısı ile kullanmayacağımız sinagogların daha çok kültürel faaliyetlere açılmaları veya müzeye dönüştürülmeleri düşünülüyor. Bunların hepsinin bir şekilde mutlaka kullanılmaları gerekiyor. Geçen sene yaşadık; zaman geliyor, hoca eksiğimiz nedeni ile açmamız gereken sinagogu bile açamaz durumda kalıyoruz. Bir düşün! Bunları restore edip yine sinagog olarak açmaya kalkarsak ne yapacağız? Hiçbir şey.

Bu sinagogların restorasyonu sonraya mı bırakılacak?

Hayır, restorasyonları yapılacak ama işlev değişikliğine gidecek. Yani şu anda kullanılanlar ibadethane olacak, diğerleri ise kültür merkezleri, müze ve sosyal merkezler haline getirilecek.

Bu ne demek? Cemaat o mabedinde dua etmek istese edemeyecek mi?

Türkiye’nin neresinde olursa olsun, bir sinagogumuz restore edildiğinde onu istediğimiz zaman kullanabiliyoruz. Örneğin Bursa’ya gittik, Edirne’ye gittik. El yazması Tora’mızdan birini Edirne Sinagogumuza armağan ettik. İstediğimiz zaman da duaya gidebiliyoruz. Burada da aynı şey olacak. İhtiyacımız varsa tabi ki kullanabileceğiz. Bunu tartışmalarımızda sürekli altını çizerek belirtiyoruz.

Bursa ve Edirne gibi yerlerde belki önceden bir bilgi vermek gerekebilir. Ama İzmir’de durum öyle değil. Vakfımız bütün bu sinagogların tapulu sahibi ve her istediğimizde oraları kullanmaya devam edebileceğiz, değil mi?

Tabii ki! Tapuları bizim, hepsi vakıf adına tescilli binalarımız. Tapularını almamızla birlikte bu yapıların korunmalarının da yolları açılmış oldu. Mesela Ets-Hayim restore ediliyor. Hepsi ayrı ayrı projeler halinde ilerliyor. Şu anda ruhsat alma aşamasına geldik. Belediyeye “gelip bakın ve bize iznimizi verin” diyebilecek aşamadayız. Ondan sonra da çıkıp orası için finansman aramaya başlayacağız.

Biz mi arayacağız finansmanı?

Biliyorsun en baştan beri yanlış anlamalara sebep olan Kiryati Vakfı ile bir takım ilişkilerimiz var. Kiryati Vakfı maalesef yanlış anlaşıldı. Şahsi anlaşmazlıklardan, İngilizce-Türkçe yanlış tercüme hatalarından kaynaklandı. Fakat neticede bizim için çok faydalı olan bir kurum. Kiryati Vakfı şu anda uluslararası bir vakıf haline geldi. Dolayısıyla finansman temini için ulaşabileceği yerler daha da arttı. Onlarla çalışmaya devam ediyoruz. Şu anda gerek Ets-Hayim gerekse Parohet projelerimizin finansmanını onlar sayesinde bulduk. Birincisini Amerikan Büyükelçilik Fonundan, ikincisini de Rothschild Vakfından aldık. Güzel, müşterek çalışmalarımız var. Prag ve Krakov’a gittiğimizde onlar da bizimle geldiler. İlişkilerimiz çok iyi. Arada bir İzmir’e geliyorlar. Birçok konuda bize yardımcı oluyorlar. Örneğin tamamen kendi kaynakları ile tanıtım broşürlerimizi bastırdılar. Dolayısıyla hiçbir şikâyetim yok. Bu yanlış anlamadan gerginlikler oldu ama bunu gerektirecek bir olay yoktu. Buna herkesin rahatlıkla inanmasını istiyorum, hep beraber çalışıyoruz neticede. Elimizdeki diğer bir proje de Alsancak Şaar Aşamayim Sinagogu.

ETS-HAYİM SİNAGOGU RESTORASYONUNDA NEREDEYİZ?

Oraya geçmeden evvel Ets-Hayim’i ve parohetleri de ele alalım…

Haklısın. Ets-Hayim için aldığımız fon 78 bin dolar civarındaydı. Bununla ilk önce binanın desteklenmesini sağladık. Bina çökmek üzereydi, durdurduk. Elimizde kalan parayı da bu binanın restorasyonu için gerekecek projelerin hazırlanmasına harcamaya karar verdik. Amerikan Büyükelçiliği teklifimizi kabul etti. Yani proje değişikliğine gittik ve şimdi hazırlanmakta olan -ki bunlar ciddi bir masraflardır- Ets-Hayim’in mimari projesi, statik, elektrik, mekanik projeleri ve diğer gerekenleri oradan temin ettiğimiz parayla tamamladık. Şu anda projeler bitme aşamasında. Sonuçta 70 küsur bin dolara yakın bir para ile hem binayı destekledik hem de projelerimizi hazırladık. Projelerimiz Anıtlar Kurulunda kabul edildi ve ruhsat aşamasına geldik.

Belediyeden ruhsatlarımızı aldıktan sonra, zamanında bize “siz o aşamaya gelin biz yine bir şeyler yaparız” diyen Amerikan Büyükelçilik Fon yetkilileri ziyaret edeceğiz. Yazılı bir söz değildi ama yine de gidip desteklerini isteyeceğiz.

Bir tahminin var mı? Bu ruhsatlar ne zaman alınabilir?

Elimizdeki fonun bu yılın sonuna kadar müsaadesi var. Şu anda müracaatlar yapılmış durumda ve belediyeden belgelerimizi alacağız. Sonra fon yönetiminden işimizi yaptığımıza dair kontrole gelecekler. Belediyelerin de ruhsat başvurularımızı kabul ettikleri an, bu işler bitmiş olacak.


İzmir Şalom Sinagogu

Geliş amaçları verdikleri fonun nasıl harcandığını saptamak mı?

Tabii... Bu paraları harcadık, hesabını vermemiz lazım. Şunları yaptık, şu harcamalar yapıldı şeklinde düzgün bir muhasebe raporu ile hesabımızı verip, hibe olarak aldığımız fonu tamamlamamız gerekir. Böylece önümüz açılacak. Tekrar onlarla devam etmek istiyoruz. Bize yeni fonlar bulacaklar diye ümit ediyorum.

Dilerim düşündüğün gibi olur. Olmazsa Kiryati Vakfı başka fonlar bulabilir mi?

Kesinlikle. Biz de birçok kişi ve kuruluşla temas kurup projelerimizi anlatıyoruz. Herkes projemize büyük bir ilgi gösteriyor. Dolayısıyla ümitliyiz.

Yurt dışında yaşayan İzmir kökenlilere bir çağrı yapıp katkılarını istemeyi de düşünüyor musunuz?

Düşünüyoruz. Yurt dışında ve İstanbul’da çok başarılı olmuş birçok İzmirli kardeşimiz var. Ancak bu gibi talepleri “Bize para ver, şunları yapacağız” demekle yapamazsınız, yapmamanız gerekir. Bir proje götürmeniz, projenin on liraya mal olacağını, elimizde üç lira olduğunu, oradan ve şuradan üç lira daha topladığımızı, dört lira açığımız olduğunu somut bir şekilde sunmanız gerekir. Ancak o zaman taleplerinize olumlu cevaplar alabilirsiniz. Bu arada bütün bu kaynakların iletişim bilgilerini bulmaya çalışıyoruz. Geçenlerde bir Amerika seyahatimde bunlardan bir-ikisiyle görüştüm. Büyük bir ilgiyle karşılıyorlar. Hatta duydukları hoşlarına gidiyor. Fizibilitesi yapılmış, maliyeti hesaplanmış bir projeyle gidildiğinde çok olumlu sonuçlar alınabileceğini düşünüyorum.

BET-HİLEL MÜZE OLACAK

Bu arada İzmir Büyükşehir Belediyesi yanan ve yıkılan bir sinagogumuzu da ele aldı ve kendi imkânlarıyla restore etti, değil mi?

Bet-Hilel’den bahsediyorsun. Bet-Hilel epey eski. Orada büyük sorunlar yaşandı. Birincisi tapusu bizde değildi. Buna rağmen bir protokolle orayı restore edilmek üzere Büyükşehir Belediyesine verdik. Ruhsatla ilgili ve başka konularda bir takım sıkıntılar oldu. 5-6 sene kadar sürdü bu mesele. Geçtiğimiz aylarda restorasyonunu tamamladılar ve bize teslim ettiler. Karşılıklı yaptığımız protokole göre orayı Rav Hayim Palaçi Müzesi olarak açmak zorundayız. Bunun hazırlıklarını yapıyoruz.

Ne gibi hazırlıklar var?

Bir takım objeler bulduk. Rav Palaçi’nin kitaplarını mesela. Onun hayatını anlatan interaktif bir film veya benzeri bir görsel hazırlatacağız. Artı, orasını İzmir Yahudi Mirası Projesi ile birleştirerek Bet-Hilel’in bir başlangıç noktası olmasını istiyoruz. Biliyorsun Bet-Hilel çok küçük bir sinagog. Hemen ötesinde eski Hahamhane binamız da var. Bu nedenle orasını bu projenin kapısıymış gibi düzenlemek ve her şeyi oradan başlatmak istiyoruz.

Bunun için bir süre verildi mi? Bir zorunluluğumuz var mı?

Hayır, ama çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Orası için bir personel istihdam ettik. Şu anda oranın bakımını yapan, ilgilenen sorumlu biri var. Bu gibi yerler boş bekledikçe elden gidiyor. Restorasyonu sırasında bir takım eksikler, yanlışlar da yapılmış. Nitekim on beş gün kadar önce Belediye’den eksikler var mı diye kontrole geldiler. Çünkü sonuçta onlar da bu işleri bir müteahhide yaptırdılar ve üç yıllık bir garanti süreleri var. Kontrolde duvarlarda bir takım çatlaklar ve başka eksikler saptadık. Bunlar tekrar yapılacak. Güvenlik yönünden gerekli gördüğümüz bazı kapıları biz ilave ediyoruz. Güzel bir yer olacak. Müze olacak kadar olmasa da bir Yahudi kültürü turunun enteresan bir başlangıç noktası olabilir. Üstünde devamlı çalışıyoruz.

PAROHETLERİN KORUNMASI ÇOK ÖNEMLİ

Parohetlere gelelim. İlk ciddi proje oydu galiba.

Evet. Avrupa’da Yahudi Müzeleri Birliği isimli bir kuruluş var. Ama sadece müzeler girebiliyor. Kiryati Vakfının en önemli katkılardan biri de, proje o zamanlar henüz fikir halinde iken, şahsi ilişkileri ile bizleri oraya üye kaydetmeyi başarmaları oldu. Bu çok önemli bir olay. Bizden başka üye olabilen proje halinde bir müze yok.

 

Neden önemli? Bize ne fayda sağlıyor?

Oldukça fazla. Birliğin bütün bilirkişileri İzmir’e iki kez heyet olarak geldiler. Her yeri gezdirdik. Sorular sordular, notlar tuttular ve döndüklerinde bir rapor hazırladılar. ‘Şunları yapmanız lazım, bunlara öncelik vermeniz lazım, bir vizyon oluşturmanız lazım, bütün sinagoglarınızın hepsini restore etmenize gerek görmüyoruz, bu halleri ile dolaşılabiliyorlar’ şeklinde bir takım raporlar hazırladılar.

Parohetler Projesi de yine Kiryati Vakfının şahsi ilişkilerini kullanarak Rothschild Vakfına müracaatı ile başladı. Oradan bize ‘Dini Tekstiller Onarımı’ başlığı ile 70 bin pound civarında bir fon temin etti.

Bayan Kiryati önceden gelip görmüş müydü bütün bunları?

Evet, hepsini biliyordu. Bayan Kiryati’nin sanıyorum Sığacık’ta ilgili olduğu bir otel var. O yüzden sık sık İzmir’e geliyordu, her gelişinde kendisini gezdiriyor ve bilgilendiriyorduk. Dünyanın hiç bir yerinde, buna Kudüs de dahil, sırt sırta vermiş dört-beş sinagogun bir arada olduğu başka bir yer yok. İzmir bu konuda dünyada tek! Bunların hepsi de Sefarad ve Osmanlı mimarisinin, kültürlerinin izlerini taşıyor. Böyle bir hazine dünyanın hiçbir yerinde yok. Bunların öneminin biz de farkındaydık ama o kadar kanıksamıştık ki “tamam bu böyledir” diye geçip gidiyorduk. Bayan Kiryati bunu ön plana çıkardı ve bizi itmeye başladı, dolayısıyla bu konuya yöneldik.

Şansımıza kısa aralıklarla uzun zamandır konuşulan başka gelişmeler de oldu. Belediyenin çalışmaları daha somut safhalara geldi. Belediyenin ilgisi düşüncelerimizi daha da şekillendirdi. Parohetlere gelince Kiryati Vakfı buraları gezmişti. Gerek kitaplarımızı gerek Parohetlerimizi biliyordu ve güzel bir çalışmayla İngiltere’deki Rotschild Vakfından bizlere 70 bin pound gibi bir fon çıkarabildi. Bu para ile Helsinki Üniversitesi Tekstil Koruma ve Restorasyon Bölümü hocaları ve talebeleriyle çalışmak üzere bu işi ele aldık. Dört yıldır sürüyor, bu sene sonuncu senesi. Birinci sene bölümün Tekstil Koruma profesörü geldi. Her tarafı gezdi ve bütün parohetleri inceleyip fotoğrafladı; işlerin nasıl yapılabileceğine dair bir yol haritası çizdi. Onun çizgisinde ikinci ve üçüncü seneleri de geçirdik. Ekonomi Üniversitesi ve Mütevelli Heyeti Başkanı Sayın Ekrem Demirtaş’ın da büyük yardımları oldu. Bize üniversitelerinde çalışma izni verdiler. Helsinki’den, 10-11 öğrenci ile iki hoca geldi ve parohetlerimiz üzerinde titizlikle çalıştılar. Bu arada haklarını vermek lazım; parohetlerimizi ve kitaplarımızı genizalardan çıkarıp ilk müdahaleleri yapan Sara Pardo başkanlığındaki kadınlar kolumuza teşekkür borçluyuz.

Ekonomi Üniversitesinin çalışma yeri sağlaması dışında bir katkısı oldu mu onarıma?

Maddi olarak hayır. Ama talebeleri ve hocaları gelip çalışmalarımızı gözlemlediler. Çünkü üniversitede henüz bir Tekstil Koruma Bölümü yok. Yurt dışından gelen ekip, genelde konservasyona yöneldiler, restorasyona değil. Elimizde 300’ü aşkın dini tekstil parçası var. Bunların aşağı yukarı 30 – 35’i bu seneki çalışmanın sonunda ancak sergilenebilecek duruma gelecek, diğerleri de koruma altına alınacak. Şu anda elden geçirilmiş olan her bir parça, Şalom Sinagogumuzun küçük bir bölümünde sabit rutubet ve klimatize edilmiş bir ortamda, asit ihtiva etmeyen özel kağıtlar ve kartonlar içinde muhafaza ediliyorlar. Bu çalışmalarımızın karşılığını eminim bir gün fazlası ile alacağız.

Bunların hiçbiri mi restore edilemedi?

Çok azı. Yukarıda bahsettiğim 30 küsur tanesi restore edildi ve bu yılsonunda sergilenebilecek duruma gelecekler. Diğerleri konservasyona alınıyor. Çünkü restorasyon oldukça zor ve çok pahalı bir çalışma. Bunlar içinde 150-200 senelik olanlar var. Örneğin aynı ipliğin bulunması gibi çok detaylı çalışmaları gerektiriyor. Fonun bize sağladığı olanaklarla ancak bu kadar yapabildik.

Bugünlerde son defa gelecekler. Otel, uçak paraları ve diğer harcamalarla sanıyorum fonun sonuna geleceğiz. Bu çalışmanın da raporunu vereceğiz. Rotshchild Vakfı ile de ilişkilerimiz çok iyi. Onların da CEO’su geldi. Her tarafı gezdirdik, çalışmaları gördü. Sinagogları gezerken hayran kaldı ve “Bu sinagogları ayağa kaldırmak için bütün dünyadan para bulunur” dedi. Dedi ama...

Proje mi lazım?

Önce proje lazım. Belediyenin istimlakleri bitirip buralara giriş yollarını açması lazım. “Bölgenin ortaya çıkması lazım ki buraya para aktarabilelim” dedi. “Bu hali ile burası için size para verebilecek hiç kimseyi bulamayız” diye eklemeyi de ihmal etmedi.

Bunu yetkililer de, belediye de biliyor değil mi?

Kesinlikle biliyorlar. Ben de birkaç defa tekrarladım. Gerek Büyükşehir’e gerekse Konak Belediyesine birkaç kez söyledim bunları. Şimdi gelen son projelerde ara yolların ve geçitlerin koyulduğu görülüyor. Orasını bir blok halinde ayağa kaldırmak, bir Yahudi kültür merkezi şekline sokmak için uğraşıyorlar. Güzel çalışmalar yürütülüyor.

Bu çalışmalar fiilen ne zaman başlayacak? İstimlaklerin yapılıp yolların açıldığını görebilecek miyiz?

Göreceğiz, ama kesin zamanını bilemiyorum. İstimlaklerin 2016’da başlayacağı söyleniyor.

Gelecek hafta: Şaar Aşamayim ve Bet-İsrael Sinagogu projeleri