Şu özür meselesi...

Alber NASİ Köşe Yazısı
2 Aralık 2015 Çarşamba

Türk hava sahasını ihlal ettiği için düşürülen uçakla ilgili Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, “Türkiye’den özür gelmedi” derken, Başbakan Davutoğlu, “Kimse bizden özür beklemesin” dedi.

Ülkeler arası özür deyince akla ilk Türkiye ve İsrail geliyor. 31 Mayıs 2010 yılında iki ülke arasında yaşanan Mavi Marmara krizinden sonra bir de özür konusu ortaya çıkmıştı. Hatırlanacağı üzere İsrailli otoritelerden izin almadan İstanbul’dan yola çıkan, Gazze’deki ablukayı yıkmaya yönelik bir yardım gemisi İsrail kara sularına girmeden önce durdurulmuş ve İsrail’in yaptığı operasyon sonucunda dokuz Türk hayatını kaybetmişti. Türkiye ile İsrail arasında çok uzun süre gündemde kalan özür krizi nedeniyle diplomatik ilişkiler adeta dondurulmuştu. Sonrasında yaşanan gelişmeler durumu daha da işin içinden çıkılmaz hale getirmiş ve iki ülke savaşa girmese de ikili ilişkiler kötü bir hal almıştı.

Geçen hafta son derece bahtsız bir durum meydana geldi. Suriye’de Esad rejimini korumayı kendine misyon edinmiş Rusya’ya ait bir savaş uçağı Türk hava sahasını ihlali sebebiyle Türkiye tarafından düşürüldü.

Teknik açıdan bakıldığında, savaş uçakları normal yolcu uçaklarına göre çok daha hızlı ve çok daha sert manevralarla hareket edebilecek kapasiteye sahiptir. Düşürülme eylemi gerçekleştiği sırada veya düşürme kararı verildiğinde Rus uçağı Türk hava sahasını ihlal etmiş miydi? Rus uçağı düşürüldüğü sırada Türk hava sahasında mıydı? Bu sorular cevap beklerken tüm bilinen 17 saniyelik bir hava sahası ihlali ve kararın muhtemelen angajman kuralları çerçevesinde önceden verilmiş olması gerektiği. Türkiye bu kararı verirken tıpkı İsrail’in yaptığı gibi ileriye dönük bir varsayımda bulunmuş, doğruluğu veya yanlışlığı tartışmalı bir karar vermişti.

Durumlar tam olarak benzemese de neticede Türkiye İsrail’den özür talep etmişti. Bu olaydan sonra da Rusya Türkiye’den özür beklemekte. Türkiye İsrail’den özür beklemekte ne kadar haklıysa, Rusya da Türkiye’den özür beklemekte bir o derece haklı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “üzgünüm” ifadesinin beklenen özrün yerine geçip geçmediği ise önümüzdeki günlerde açıklığa kavuşacak.

Rusya her geçen gün açıkladığı yeni kararlarla vize serbestisinden askeri işbirliğine, Ermeni soykırımını suç sayan tasarıdan Türk ürünlerinin ithalat yasağına kadar birçok yönden misilleme listesini genişletiyor. Türkiye de bu gelişmeler üzerine karşı hamle olasılıklarını tartışmak için pazartesi akşamı bir toplantı düzenledi.

Avrupa’da ise bugünlerde iki önemli konu tartışılmakta; Schengen ve İklim Zirvesi.

Schengen, Avrupa’da 34 ülkenin kendi aralarında pasaport ve hudut kontrolü olmadan, vizesiz gezinmesini sağlayan anlaşma. Paris saldırıları sonrasında bu anlaşmanın askıya alınması Avrupa Birliği hayaline vurucu bir darbe vurur. Ancak hiç şüphesiz ki bu aynı zamanda IŞİD’in en önemli zaferi olur. AB-Türkiye arasındaki görüşmeler ise Ekim 2016’da Türkiye için vize muafiyetinin başlayabileceğini müjdeliyor. Gelinen noktada Suriyeli mülteci göçünün verdiği endişeden kaynaklandığı bariz olan bu kararın hayata geçeceğine olan inanç oldukça düşük.

Paris’teki İklim Zirvesi ise yukarıda sayılan hatta şu anda dünyada var olan sorunlardan, din, milliyet, etnik çatışma, ego savaşlarından çok daha önemli bir konuyu içermekte. İnsanlık doğayı sömürmekte ve yok etme noktasına doğru sürüklemekte. İklim değişikliği doğanın insanlığa verdiği bir tepki çünkü doğa kendi dengesini koruyacak şekilde hareket eder. İnsanoğlu doğanın dengesini koruyacak global tedbirleri almazsa 100 sene içerisinde ne uğruna savaşılacak bir din, bir ülke, ne de birbirinden özür dilemesi istenen insanlar kalacak.