Ahmet Altan kalemi

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
25 Kasım 2015 Çarşamba

Ahmet Altan’ın kaleminde, sözünde, zihninde ve yüreğinde var olan, o hiç kimseninkine benzemeyen tarafı, beni her seferinde yeniden, yeniden düşündürür.

Nasıl bir yazardır bu adam?  Nasıl düşünür bu kadar hiç kimselerin düşünemediğini ve nasıl bu kadar güzel, farklı, özgün yazar? 

Her kitabını aldım ve hiçbirini kimselere veremedim bugüne kadar, çünkü hepsinde çizdiğim cümleler, kitabın üstüne aldığım notlar, hatta utanmadan onun yazdıklarına eklediğim cümleler var. Onunla, ‘Yalnızlığın Özel Tarihi’yle tanıştım. Üniversitedeydim o zaman… İnsanların yalnızlık hikâyelerine kimseninkine benzemeyen bir bakış açısıyla yaklaştığı bu kitapla beni çoktan tavlamıştı hem bir okur hem de genç bir kız olarak…

Sonra onu takip etmeyi sürdürdüm. Gece Yarısı Şarkıları, Tehlikeli Masallar, Kılıç Yarası Gibi, Karanlıkta Sabah Kuşları ve belki de her okuyuşumda bambaşka ilhamları bulduğum, yepyeni yazılar yazmak için okudukça güçlendiğim, kendi hikâyelerimi keşfettiğim Kristal Denizaltı… Ardından, İsyan Günlerinde Aşk, Aldatmak, Ve Kırar Göğsüne Bastırırken, İçimizde Bir yer, En Uzun, Gece, Ölmek Kolaydır Sevmekten geldi.

Şimdi de Bir Hayat Bir Hayata Değer…

Kitabı, çıktığı gün aldım. Yine aynı şey oldu içimde, tanıdık ve bir o kadar da taklit edilemez, özenilir ama asla yakalanamaz bir üslup, kimsenin aklına gelemeyecek edebi ve biyograŞk hikâyelerdeki ayrıntılar, bu ayrıntıların kendi iç dünyasındaki yansımaları, kendi küçük ayrıntılarının büyük hikâyelerin içinde yer buluşları… Bunların her iki yönlü, tam bir beraberlik içinde insanı hiç yormadan, sarsmadan hem düşündürerek hem heyecanlandırarak, cümleler halinde akıp gitmesi…

Ahmet Altan’ın konuşmalarında da bu var. O konuştuğu zaman can kulağıyla dinlersiniz onu. Kurduğu cümleler önce edebiyatçı olduğu için midir yoksa Allah vergisi midir; derin, etkileyici, düşündürücüdür ve insanın içine işler. En somut sorundan en hayalci yaklaşıma kadar, verdiği en çarpıcı örnekten en sıradan benzetmeye kadar, kurduğu tüm cümlelerde farklı bir etkileyici taraf vardır onun. Yazılarındaki üslupla sohbetindeki farklılığın tadı aynıdır. Bu sebeple onu dinlemiş ya da okumuşsanız bunun tekrarını istersiniz.

Kitaplarına konu olarak aldığı farklı, tutkulu, kimseye benzemeyen hatta bazen sıra dışı kahramanlara benzer biraz o da… Galiba sanatçıyı gerçek anlamda sanatçı yapan onun sanat yapma kaygısı gütmeden içinden geleni, içinden geldiği gibi anlatabilme becerisidir. Kimisinde bu özellik, beceriden çok Allah vergisi bir meziyet, bir ayrıcalıktır. Ahmet Altan’da benim yakaladığım ve en çok sevdiğim tarafı da bu. Cümle kuruşundaki derinlik ve bunu asla çaba harcamadan yapması, bunu da okurun hemen fark edebilmesi…

Ahmet Altan sizi yormaz, kendi halinize bırakır. Dingin bir denizde onunla beraber yüzersiniz, ama o sükûnet içinde yüzerken aynı denizin deli dalgalı halini de hayal edersiniz.

Okuruna iki duyguyu aynı anda hissettirecek kaç tane kalem var ki bugün edebiyat dünyasında?

Büyük adamların hayatlarına dokunmuş, acı içinde kıvranan kadın hikâyelerinin yer aldığı son kitabında, yazar onun iç dünyasında dolaşmamıza her zaman olduğu gibi izin veriyor.

Hem seçtiği kahramanlarının hayatlarına dokunuyoruz hem de onun arka sokaklarını keşfediyoruz.

Kitabı bir kere okumak yetmeyecektir, emin olun. İkinci hatta üçüncü kere okuduğunuzda kurduğu cümlelerin derinliğine daha çok dalacak ve yeni kitabını sabırsızlıkla beklediğinizi fark edeceksiniz. Çünkü canınız, bir daha bir daha okumak ve altını çizmek isteyecek o şahane cümlelerin.