İntikam

Estreya Seval VALİ Köşe Yazısı
11 Kasım 2015 Çarşamba

Akranından öç olan, “yapmayacaksın” şeklindeki bir emri ihlal eder. Yazıldığı gibi (Vayikra 19:18) “Halkının mensuplarına karşı intikam alma ve kin gütme!” Kişi, her ne kadar bu emre karşı gelmekten ötürü kırbaç cezasına çarptırılmasa da, nefret etmek, son derece kötü ruhani bir niteliktir. Doğru olan, kişinin dünyevi meseleler konusunda rahat davranması, her şeyin boş olduğunu ve intikama değmediğini anlamasıdır. Büyük üstat Maimonides böyle yazmış.

İntikam nedir sevgili okurlar? Adamın biri arkadaşına der ki, “Bana küreğini ödünç ver.” Arkadaşı, “vermem” diye cevap verir. Ertesi gün bu kez arkadaşın kendisinin aynı alete ihtiyacı olur. Adama gider ve “Bana küreğini ödünç ver” der. Adam, “Sen bana küreğini ödünç vermedin, ben de vermeyeceğim” der. İşte bu, intikam almaktır. Oysa adamın yapması gereken, küreğini canı gönülden vermesi ve arkadaşı gibi davranmamasıdır. Bu, her konuda böyledir. Kral David’in, Teilim 7:5’te belirttiği gibi: “Eğer dostuma kötülükle karşılık vermişsem, ben ki işkencecilerimi sebepsiz kurtardım, o zaman düşman, canımın peşine düşsün ve yakalasın.”

Akranımız bize gerçekten kastetmişse, bizde fiziksel, parasal ve hatta duygusal zarara neden olmuşsa, bunların telafi edilmesini istemek hakkımızdır. Bu, ‘intikam’ değildir. Uğranılan gerçek zararlardan ötürü bedel talep etmektir. Öç almak, bir olayı düzeltilemez hale getirmektir. Yazının girişinde ele aldığımız Talmud örneğine geri dönecek olursak, küreği istediğimiz kişi, bu aleti bize ödünç vermek zorunda değildir. Bu yüzden bize karşı iyiliksever davranmadı diye intikam almaya hakkımız yoktur.

Konuyu inceleyen Maimonides, öç alan kişinin kırbaç cezasına çarptırılmasına gerek olmadığını kabul etmektedir. Tora’ya karşı gelmenin cezası, genelde otuz dokuz kırbaçtır. Buna karşılık, intikam almak her ne kadar kötü olsa da, yapanın yanına kâr kalır; tabi ki intikam, sözlü olduğu sürece. Yoksa kişinin, akranına bedensel ya da maddi zarar vermesi, elbet tazminat gerektirir. Ancak Rambam’ın ele aldığı vakada, kişi sadece iyilik yapmaktan kaçınmaktadır ve bunun cezası yoktur. Neden dersiniz? Cevap basittir. Bir Talmud ilkesine göre kişi, kişi bir Tora yasağını eyleme geçmeden deldiğinde, kırbaç yemez. Örnek verecek olursak, kişi bir şey yapacağını söyler ve o şeyi yapmazsa, sadece sözünü yerine getirmemiş sayılır. Talmud’da yer alan tartışmada, çoğunluk, konuşmanın ‘eylem’ sayılmadığı görüşündedir. Bu yüzdendir ki yalan yere tanıklık eden ya da laşon ara (kötü konuşma) yapan, kırbaç cezası almaz.

Aynısı, intikam alma konusunda da geçerlidir. Rambam’ın örneğinde, küreği vermeyen kişi, bir şeyi ‘yapmamak’, belki de birkaç söz söylemek suretiyle (“sen bana küreğini vermedin, şimdi de ben vermiyorum” türünden) intikam almaktadır. Kişi, fiziksel bir hareket yapmadığından, kırbaç yemeyi hak etmemektedir.

Rambam’a göre dünyevi meseleler, üstünde durulmaya değmez. Bu yüzden de intikam almaya gerek yoktur. Oysa biri bizi sözleriyle kırdığında, bir yere davet etmediğinde, yardım etmeyi reddettiğinde ya da hak ettiğimizi sandığımız saygıyı göstermediğinde, nasıl da ciddiye alırız! Sadece üzülmekle kalmaz, ilk fırsatta karşılığını da vermeye çalışırız. Ölümlü bir dünyada yaşadığımızı ve uğradığımız haksızlıkların biz buradan göç ettikten sonra hiçbir öneminin kalmayacağını düşünecek olursak, Rambam’a hak vermez miyiz? Biz buraya sadece yaratılışı elimizden geldiğince düzeltmeye geldik. Bir misyonumuz var. “Ama o şöyle dedi, böyle yaptı” türünden boş sözlerle kaybedecek vaktimiz olmamalı.

Seneler önce, yayımlanan ilk Dar Açı yazımda yazmıştım sevgili okurlar. En iyi intikam, iyi yaşamaktır. İlle de size yapılan haksızlıklardan ötürü intikam almak istiyorsanız, dik durun, güzel bir hayat yaşayın ve mutlu -ama gerçekten mutlu- olun. Bundan etkili bir intikam yoktur.

Hepinize iyilikler dilerim.