Bu fotoğraf neyin nesi?

Sami AJİ Köşe Yazısı
4 Kasım 2015 Çarşamba

İlk bakışta satışa sunulan yeni bir sitenin maketi gibi duruyor. Veya büyükçe bir sanayii kompleksi.

Bir anlamda her ikisi de diyebiliriz. Tek özelliği bu ‘kampüs’ün yeryüzünde olmaması.

Bu gördüğünüz resim, takriben dünyamızın 400 km üzerinde kurulmuş ve etrafında dönmekte olan uluslararası uzay istasyonudur.

Boyutları da yaklaşık 110 metreye 70 metre; yani bir futbol sahasından biraz daha büyük. Fiili yaşam alanı ise, takriben bir Boeing 747’nin yolcu kabininin hacmine eşit. (En son destek ünitelerinin ilavesi ile hacim yaklaşık yüzde 50 arttırılmış.)

Maliyeti nedir diye sorarsanız, yine dudaklarınız uçuklayacak: 110 milyar doların üzerinde bir rakamdan bahsediliyor. Tahmin edeceğiniz gibi, tek bir devletin böyle bir projenin altından kalkması mümkün değil. ABD ve Rusya’nın başını çektiği, Avrupa Uzay Ajansı, Kanada, Japonya ve birçok değişik ülkenin (toplam 15 devlet) katılımlarıyla meydana gelmiş uluslararası bir konsorsiyum projenin finansmanını sağlıyor. 

Bu istasyonda ilk yaşam 2000 yılında başlamış ve 15 yıldır bir nevi vardiya sistemi ile ilim adamları o istasyona gidip belli bir süre geçiriyorlar. Müspet ilimin hemen her sahasında araştırmalar yapıp geri dönüyorlar.

En son edindiğim bilgilere göre Eylül 2015 itibarıyla dokuz kişi görev yapıyorlarmış.

Ancak yine son haberlere göre, bu istasyona turistik geziler de tertiplenmesi planlanıyor. Tur biletini ödeyebilenler birkaç günlüğüne gidip döneceklermiş. (Yüklü bir ön kayıt listesinden bahsediliyor. Yani, kısa dönemde indirimli bilet beklemeyin.)

Yine de fazla üzülmeyin. İnternete girerseniz, sanal ortamda bu istasyonu gezebilir, her bir astronotla Facebook üzerinden mesajlaşabilir, onların günlük yaşamlarını yakından izleyebilir, hatta şansınız var ise oradakilerle karşılıklı görüşebilirsiniz.

Astronotların ve ilim adamlarının yukarıda kalış süreleri 95 gün ile 215 gün arasında değişiyor.

Peki, bu süre zarfında neler yapıyorlar dersiniz?

Cevabı basit. Aklınıza gelebilecek her konuda araştırma faaliyetlerini sürdürüyorlar. Tıp başta olmak üzere, fizik, biyoloji, metalürji alanlarında, çeşitli deneylerde bulunup yeryüzündeki meslektaşlarıyla paylaşıyorlar.

Beni biraz ilgilendirdiği için olacak, çarpıcı gelen bir örnek vereyim: Uzay istasyonunda bir nevi marul yetiştirmişler. Bir kısmını afiyetle yemişler, bir kısmını da dondurup, dünyaya götürmek üzere saklamışlar. Bu günlerde domates ve biber yetiştirmek için çalışmalara başlamışlar. Bir ileri safhada bazı meyveleri de üreteceklermiş.

Ortaya konan çok önemli bir hedef var. Pek uzak olmayan bir gelecekte önce Ay’da sonra da Mars gezegeninde insanların yaşayabilecekleri mekânların nasıl kurulabileceği hususunda önemli bilgiler ediniyorlar.

İlk bakışta bilimkurgu film gibi geliyor değil mi?

Ama bilimkurgu film hiç değil. Bu projenin 2024 yılına kadar süreceği ve milyarlarca dolar daha para harcanacağı düşünülüyor. Demek ki ortada çok önemli beklentiler ve geleceğe yönelik ciddi planlar var.

Bir anlamda günlük yaşantılarımızın dahi çok daha süratli bir şekilde değişeceğini öngörebiliriz.

Uzay istasyonu ile muhtelif yazıları okuduktan ve bazı videoları izledikten sonra ilim adamlarının müthiş bir ikna kabiliyetine sahip oldukları kanaatine vardım.

Şöyle bir senaryo kurguluyayım: Yıl 1995, uluslararası bir kongrede bir grup ilim adamı bir araya geliyorlar ve devasa bir uzay istasyonu projesi hazırlıyorlar. Bu projenin de maliyetini aşağı yukarı hesaplıyorlar. Ve hiç çekinmeden bu tasarımlarını ilgili devletlerin başkanlarına sunuyorlar.

O dönemlerde ABD başta olmak üzere her ülke kendine has çok ciddi ekonomik ve siyasi problemlerle boğuşmakta.

Ama gelin görün ki sunum yapıldıktan sonra hiçbir devlet başkanı bu projeye “hayır” diyemiyor. Hatta kaynakları zorlayıp bunun gerçekleşmesine imkân tanıyorlar.

Daha da önemlisi yukarıda da belirttiğim gibi birkaç yıl evvel, mevcut tüm güçlüklere rağmen, projenin on yıl daha sürebilmesi için taahhütte bulunuyorlar.

Böylesine geniş vizyon sahibi yöneticilere de hayran olmamak elde değil.

Diğer bir deyimle, medeniyet çizgisini yakalamış ülkeler bu çizgi üzerinde, araştırma ve geliştirmeye daha fazla mali ve beşeri kaynak ayırarak, gittikçe artan süratle geleceğe ilerliyorlar.

Ya diğerleri?