DNA’nın kaşifi Rosalind Franklin Londra sahnesinde

Hollywood’un ünlü aktrisi Nicole Kidman, yeniden çıktığı Londra tiyatro sahnelerinde DNA’nın yapısı üzerinde önemli bulgulara imza atan İngiliz Yahudisi bilim kadını Rosalind Franklin’in yaşam öyküsünü yeniden hayata geçiriyor. 5 Eylül’de sahnelenen ‘Photograph 51’ adlı oyun 21 Kasım’a dek devam edecek.

Kültür
4 Kasım 2015 Çarşamba

Anna Ziegler’in kaleme aldığı ‘Photograph 51’ adlı oyununda Nicole Kidman, 1958 yılında henüz 37 yaşındayken yumurtalık kanserinden yaşamını yitiren Rosalind Franklin’in DNA’nın yapısını keşfetme sürecinde girdiği trajik mücadeleyi tiyatro sahnesine taşıyor. Rosalind Franklin’in ölümünden dört yıl sonra çalışma arkadaşları Maurice Wilkins, James Watson ve Francis Crick tıp alanında Nobel Ödülünü kazandılar. Aralarından Watson günümüzde  halen hayatta.

Oyun ‘Photograph 51’ adını, Wilkins, Watson ve Crick’in onun iznini almaksızın dünyaya tanıttıkları Franklin’in DNA’nın moleküler yapısını gürüntülemeyi başardığı X-ray ışınından alıyor. Çalışma arkadaşları tanıtımı yaptıkları 1953 yılında Rosalind Franklin halen hayattaydı, itibar kazanmak için müdahale edebilirdi, ama bunu yapmadı.

KÖKLÜ BİR AİLENİN KIZI ROSALİND FRANKLİN

Rosalind Franklin sadece zeki bir Yahudi kadın değil, aynı zamanda İngiltere’nin en etkin ve tanınmış ailelerinden birinin kızıydı. Ünlü bir banker olan babası Ellis Franklin akraba evliliği yapmış, kuzini Muriel Waley ile hayatını birleştirmişti. Ellis Franklin’in eniştesi Herbert Samuel, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Filistin Başkomiseri olarak görev yaptı. Ellis Franklin’in kız kardeşlerinden biri İngiliz mandası altındaki Filistin’de yüksek savcı olan Norman Bentwich ile evliydi. Aile bireylerinin her biri Yahudi toplumu kuruluşlarında etkin kişilerdi. İkinci Dünya Savaşının ilk yıllarında Ellis Franklin kızı Rosalind ile okul arkadaşı Anne Piper’in Avrupa’dan kaçan göçmelere yardım girişimlerine destek oldu.

ŞOVENİZM KURBANI MI OLDU?

Rosalind Franklin’in yaşadığı süre içinde değil, ölümünden sonra adından sıkça söz ettirmesi ve ünlenmesi oldukça ilginç. Kızkardeşi Jenifer Glynn 2012’de yayınladığı “My Sister, Rosalind Franklin” adlı kitabında Rosalind’i Paris’te uzun süre yaşamış, sıcak kanlı, meraklı, az ama kaliteli giysilere sahip bir kadın olarak tanıtır.

ABD’li yazar Anne Sayre 1976’da yayınladığı ve tartışmalara yol açan kitabında Franklin’in erkek şovenizminin bir kurbanı olduğunu ileri sürdü. Hatta şovenizmin yanı sıra antisemitizmin kurbanı olduğunu savundu.

Halen Cambridge’de yaşayan bir tarihçi olan Jenifer Glynn kızkardeşinin ölümünden sonra şöyle yazmıştı: “Nobel ödül törenindeki konuşmalarında Crick ve Watson meşum bir şekilde ve utanmadan Rosalind’den hiç bahsetmediler, Wilkins ise çok hafifçe değindi. Eğer Rosalind hayatta olsaydı bunu yapamazlardı. Rosalind, yaşamının son yıllarında Birkbeck College’de bir araştırmacı ekibin başkanlığını yapmaktaydı. Diyelim ki ölmemiş ve 1959 yılı Nobel Ödülünü ıskalamış olsun, 1982 yılında Aaron Klug’un kimya alanında kazandığı Nobel’e muhakkak ortak olurdu.”

Cambridge’de Yahudi biyolog Prof. Ian Glynn’in eşi olan Jenifer Glynn, kardeşi Rosalind’in feministlerin simgesi haline dönüştürüldüğü kanısında. “O bir bilim kadınıydı ve başarıları bu alanda değerlendirilmeli. Kadın hakları mücadelesinin bir metasına dönüştürülmemeli” demekte.

Öldüğü 1958 yılından günümüze Rosalind Franklin’e takdir emaresi olabilecek tek şey, bir zamanlar yaşadığı Fulham Sokağındaki evinin duvarına asılan levhadır. Franklin’in eğitim gördüğü Cambridge Kolejinin yakınındaki pub’da da benzer bir levha yer almakta.

Jenifer Glynn 2008 yılında, kız kardeşinin 50. ölüm yıldönümü vesilesi ile yazdığı bir makalede, “Cambridge’de, Londra, Hollanda ve Belçika’daki birçok üniversite binaları ve laboratuvarları, hatta Chicago’da bir üniversite onun adını taşıyor. Rosalind’in adına ödüller tahsis edildi, kitaplar yazıldı, radyo ve televizyon programları yapıldı. Artık bu türden şeylere daha sık rastlıyorum” diye yazmıştı.

Jenifer Glynn, The Times of Israel’e yaptığı açıklamada, tekstini okuduğu halde Anna Ziegler’in ‘Photograph 51’ adlı oyununu izlemeyeceğini söyledi. “Rosalind’in karakterinin doğru bir resmini yansıtmaksızın bir bilim kadınını feminist bir bakış açısı ile tanıtıyor. Kitabımda yansıttığım gibi, Rosalind narin ve tutkulu bir bilim insanıydı, ilginç ve cana yakın bir kişiydi” şeklinde konuştu.

 

İSRAİL BİLİMİNE HAYRANDI

Jenifer Glynn kız kardeşi Rosalind’in İsrail’e gidip orada bilim insanı olarak çalışmayı zaman zaman aklından geçirdiğini de sözlerine ekledi. “1953’te Rosalind işine az ara verip İsrail’deki aile yakınlarını ve bilim insanlarını ziyaret etti. İsrailli bilimsel araştırmacıların başarılarından ve kurduğu ilişkilerden çok memnun oldu, Ortodoks Yahudilerin yaşam şekli onu cezbederken, Tel Aviv’de gördüğü saygısızlık ve küstahlığa çok şaşırdı” sözleri ile kız kardeşinin farklı bir yönünü ortaya koydu.

Rosalind Franklin, Weizmann Enstitüsünde tanıştığı meslektaşları hakkında ailesine yazdığı bir mektupta şöyle diyordu: “Ziyaret ettiğim bunca laboratuvarda ilginç sohbetler yapabileceğim buradaki kadar çok sayıda  kişilere rastlamamıştım. Bilimsel açıdan bakarsam çalışmalarımı burada sürdürmeye çok meyilliyim. İklimi de şimdilik çok uygun. Ancak sosyal açıdan ırak ve oldukça küçük bir topluluk.”