Bu hafta ağımıza takılanlar

İyimser havaya rağmen İsrail yönetiminin uzlaşı çabalarını en azından 1 Kasım seçimlerinin sonrasına kadar durdurduğunu belirtmek gerekir. Türkiye’deki son seçimlerden sonra da yazdığım gibi İsrailli siyasetçiler ve karar vericiler arasında şu görüş hâkim: Erdoğan’ın zayıflaması, siyasi emellerinden taviz vermek zorunda kalması ve bir koalisyon hükümetinin kurulması ilişkileri normalleştirme olanağını artıracak. Öte yandan İsrailli yorumcular arasında aksi bir yaklaşım yaygın. Buna göre İsrail’in siyaseten güçlü bir Erdoğan’a ihtiyacı var. Geleceği ve konumu için artık savaş vermeyen, seçimlerden mutlak güçle çıkan, anayasayı değiştirerek daha büyük yetkilere kavuşan bir Erdoğan… Bu görüşe göre Erdoğan ancak böyle bir konumu elde ettiği zaman Türkiye ve İsrail’in iki sene önce üzerinde uzlaştığı ve şu an İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun onayını bekleyen mutabakatları hayata geçirebilir. ARAD NİR – www.al-monitor.com

İzak BARON Diğer
4 Kasım 2015 Çarşamba
  • ERDOĞAN ANCAK BÖYLE BİR KONUMU ELDE ETTİĞİ ZAMAN TÜRKİYE VE İSRAİL’İN İKİ SENE ÖNCE ÜZERİNDE UZLAŞTIĞI VE ŞU AN İSRAİL BAŞBAKANI BENJAMİN NETANYAHU’NUN ONAYINI BEKLEYEN MUTABAKATLARI HAYATA GEÇİREBİLİR

İsrailli turistler bölgede diğer “her şey dâhil” alternatiflerini denedi ama hep hayal kırıklığı yaşadı. Yunanistan’a, Kıbrıs’a, Bulgaristan’a gittiler ama akılları hep Türkiye’de kaldı. Böyle olunca İsrail medyası bir yandan ikili ilişkilerin normalleştirilmesine dönük temasları yakından izlerken, bir yandan da “her şey dâhil endeksi” diye tabir edebileceğimiz bir olay yarattı. Haber ve aktüalite programları habire Antalya ve Bodrum’un popüler tatil mekânlarına gitti, oralarda tatil yapan İsrailli turistleri saydı, personelin İsraillilere karşı tavırlarını gözlemledi ve tüm bu bilgileri derleyerek İsrail halkının Türkiye’yi affetmeye, ilişkilerde yeni bir sayfa açmaya ne kadar istekli olduğunun endeksini çıkardı. Bu endekse bakılırsa eski tatil mekânlarını gerçekten özleyen İsrailliler, Erdoğan’ı sözlü saldırıları için affetme noktasına gelmiş olabilir.

(…) İyimser havaya rağmen İsrail yönetiminin uzlaşı çabalarını en azından 1 Kasım seçimlerinin sonrasına kadar durdurduğunu belirtmek gerekir. Türkiye’deki son seçimlerden sonra da yazdığım gibi İsrailli siyasetçiler ve karar vericiler arasında şu görüş hâkim: Erdoğan’ın zayıflaması, siyasi emellerinden taviz vermek zorunda kalması ve bir koalisyon hükümetinin kurulması ilişkileri normalleştirme olanağını artıracak.

Öte yandan İsrailli yorumcular arasında aksi bir yaklaşım yaygın. Buna göre İsrail’in siyaseten güçlü bir Erdoğan’a ihtiyacı var. Geleceği ve konumu için artık savaş vermeyen, seçimlerden mutlak güçle çıkan, anayasayı değiştirerek daha büyük yetkilere kavuşan bir Erdoğan… Bu görüşe göre Erdoğan ancak böyle bir konumu elde ettiği zaman Türkiye ve İsrail’in iki sene önce üzerinde uzlaştığı ve şu an İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun onayını bekleyen mutabakatları hayata geçirebilir.

Arad Nir

http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2015/10/israet-turkey-normalization-erdogan-poll-tourism-security-is.html#ixzz3qGnr7p6L

 

  • NETANYAHU’NUN İDDİASI TARİHİN KÖTÜYE KULLANILMASININ TİPİK BİR ÖRNEĞİ. KUDÜS MÜFTÜSÜNÜN İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDAKİ ROLÜNÜ ŞİŞİRMEKLE KALMIYOR, AYRICA ALMANYA’NIN HOLOKOST’TA DAİR SORUMLULUĞUNU GÖRECELİ HALE GETİRİYOR

Netanyahu’nun iddiası tarihin kötüye kullanılmasının tipik bir örneği. Kudüs müftüsünün İkinci Dünya Savaşı sırasındaki rolünü şişirmekle kalmıyor, ayrıca Almanya’nın Holokost’ta dair sorumluluğunu göreceli hale getiriyor. Netanyahu en büyük mücadelenin gerçekler için savaşmak olduğunu söylüyor ama bu gerçekleri çarpıtmamız gerektiği anlamına gelmiyor.

Müslümanların Nazilerle ilişkisi oldukça karmaşık. 1941-42’de, Hitler’in birliklerinin Müslüman nüfuslu Kuzey Afrika, Balkanlar, Kırım ve Kafkasya bölgelerine girdiği ve Ortadoğu ve Orta Asya’ya yaklaştığı sırada, Berlin’deki yetkililer İslam’ı politik olarak önemli görmeye başladılar. Fakat Nazilerin İslam’la ilişkisi sadece Müslüman bölgelerinin savaş bölgesi haline gelmesiyle alakalı değildi, daha da önemlisi aynı zamanda Almanya’nın askeri durumunun kötüye gitmesiyle alakalıydı. Hitler’in “yıldırım harekâtı” (Blitzkrieg) stratejisi Sovyetler Birliği’nde başarısız olmuştu. “Savunma Gücü” (Wehrmacht) baskı altında girmeye başlayınca, Berlin’deki stratejistler daha geniş savaş koalisyonları aramaya başladı ve böylece pragmatik davranışlar sergiledi. Müslümanların hamlesi işgal altında Müslüman bölgelerini pasifize edip, inançlı olanları Hitler’in ordularının yanında savaşmak için harekete geçirmekti. Nazi Almanya’sı, sözde ortak düşmanlarına karşı (Britanya İmparatorluğu, Sovyetler Birliği, ABD ve Yahudiler)

“Müslüman dünyası” ile bir ittifak kurmak için önemli girişimlerde bulundu.

(…) Naziler Arap dünyasında büyük bir Mihver taraftarı ayaklanma başlatmayı başaramadı. Hitler’in müttefiki Mussolini Kuzey Afrika’daki savaş bölgesinde, Libya’da, baskıcı bir sömürge rejimi uyguluyordu ve o bölgedeki Müslümanların, en hafif ifadesiyle, Mihver Devletler’e yönelik çekinceleri vardı. Sirenayka’daki en güçlü dini güç olan İslami Senusiye tarikatı, İtalyan yönetimine karşı sömürgecilik karşıtı direnişin lideriydi ve Mihver Devletler’e karşı Montgomery’nin ordusunun yanında savaştı. Ne olursa olsun, Berlin’in Müslümanları özgürleştirme İslam’ı koruma vaadi, savaşın Kuzey Afrika’ya getirdiği şiddet ve yıkımla keskin bir tezat oluşturuyordu. Doğu cephesinde ise durum çok farklıydı. Kırım ve Kuzey Kafkasya’daki Müslümanlar, 18. ve 19. yüzyıldaki çar ilhaklarından beri merkezi devletin karşısındaydı ve Bolşevik egemenliği durumu daha da kötüleştirdi. Müslüman bölgeleri, Stalin’in yönetiminde eşi benzeri görülmemiş politik ve dini zulme maruz kaldılar. Kafkasya ve Kırım’ın işgalinden sonra, çoğu Almanları iyi niyet ve umutla karşıladı. Ama burada da Alman yetkililer ve yerli halk arasındaki ilişki kısa sürede tavsadı. Balkanlardaki durumda buna benzerdi. Sonuç olarak Almanların Müslümanlarla ittifak kurma girişimleri Berlin’deki stratejistlerin umduğu kadar iyi gitmedi. Çok geçe harekete geçmiş ve savaşın şiddetli gerçekleriyle çok fazla yüz yüze gelmişlerdi. Ayrıca Almanlar, Müttefik Devletler’e karşı etkili bir Müslüman ayaklanmasını teşvik etmeyi de başaramadılar. On binlerce Müslüman Alman ordusunda görev almış olsa da, neticede İngilizler, Fransızlar ve Sovyetler Müslüman komşularından yararlanmada daha başarılı oldular: yüz binlercesi Hitler’in Almanya’sına karşı onların ordularında savaştı. Sadece Fransız Kuzey Afrika’dan, neredeyse 250 bin Müslüman Gaulle’ün birliklerine katılıp Avrupa’yı özgürleştirdiler.

David Motadel (Vartan Estukyan)

http://www.agos.com.tr/tr/yazi/13198/carpitilmis-tarih-anlatisini-netanyahu-uydurmadi

 

  • ARTIK VE HELE SİNAGOG’UN DEVREYE GİRMESİ SONRASINDA, YAHUDİ MEZARLIĞI GÖRÜLMEK İSTENEN EN ÖNEMLİ İKİNCİ NOKTADIR YAHUDİLER İÇİN Kİ, BUNDAN DOĞALI OLAMAZ… DOĞAL OLMAYAN SÖZ KONUSU ZİYARETLER SONRASINDA DİLE GELEN OLUMSUZLUKLARDIR

Sinagog’un devreye girdiği Edirne’de, yaşananlar ve gözlemlerimiz tam da yıllardır söylediğimiz gibi;

Edirne’ye can kattı, bir büyük ayıptan kurtulduk…

Edirne Sinagogu, bu şehri dünyaya açmanın veya dünya Yahudilerine bir cazibe merkezi olmanın yolundadır…

İşte bu nedenle, Sinagog’un çevresinde giderek artan otopark sorunu daha da bir çözüm bekler duruma dönüşmüştür…

Sinagog’un, doğu yönündeki kerestecilerden kurtarılması ve o bölgeden çıkarılması sonrasında ortaya çıkan meydan, bir süre için, gelen gidenleri rahatlattı…

Ama oraları şahıs malıdır ve kullanımı konusu bu bağlamda ele alınmalıdır ki; nitekim, tel örgü ile çevrilmiştir…

Keşke bir büyük otopark olsaydı orda ve Yunan’dan gelenler, Pazarkule’ye girdikleri anda, o parka yönlendirilebilseydiler…

(…) Edirnelilerin Maşatlık dediği ve ne yazık ki yıllar içinde talan edilen Yahudi (Musevi) Mezarlığı’na gelince…

Geriye kalan bölümcükte (bir süre önce) temizlik ve düzenleme çalışmaları yapıldığını biliyorduk…

Ama önceki gün bizi arayan Yahudilerden bir tanıdık şikayetlerini iletti ve bakımsızlıktan dem vurdu…

Bu mezarlığa ve Sinagog’a yıllardır götürdüğüm konuklara karşı hep utanmışımdır…

Bir ara Yahudilerin buradaki İbranice mezar taşlarını okuyarak Yöre dergisinde yayınlanacak şekle getirileceğini duyduğumda mutlu olmuştum…

Ama gelsin hayal kırıklığı…

Buna rağmen daima ilgi alanımı içindedir bu mezarlık…

Ünlü yazar Sami Kohen’i ve eşi ile başka konukları götürdüğümde ise, henüz temizlenmiş durumda değillerdi…

Artık ve hele Sinagog’un devreye girmesi sonrasında, Yahudi mezarlığı görülmek istenen en önemli ikinci noktadır Yahudiler için ki, bundan doğalı olamaz…

Doğal olmayan söz konusu ziyaretler sonrasında dile gelen olumsuzluklardır…

Edirneli olarak böylesi değerlendirmeleri duymak istemiyoruz!

Ayhan Tunca

http://www.edirnehaber.org/yazar/5124/snagoga-oto-park-yahud-musev-mezarliina-bakim.html

 

  • “ÇANAKKALE MUHTEŞEMDİ. ÇANAKKALE’DE HERKES BİRBİRİNİ TANIRDI. HERKES KARDEŞTİ, HERKES BİRDİ, HERKES AYNIYDI, BÜTÜNDÜ; FARKLILIK, BÖLÜCÜLÜK YOKTU. EN ÖNEMLİSİ GAYRİMÜSLİM AYRIMI YOKTU”

Yaşına göre son derece genç gösteren ve Çanakkale’den 14 yaşında nişanlandığı için ayrılmak durumunda kalan Eti Kumru Defçioğlu; Çanakkale’den

bahsederken adeta mest olarak “Eski Çanakkale küçük Paris’ti” dedi. Defçioğlu konuşmasına, “Çanakkale muhteşemdi. Çanakkale’de herkes birbirini tanırdı.

Herkes kardeşti, herkes birdi, herkes aynıydı, bütündü; farklılık, bölücülük yoktu. En önemlisi gayrimüslim ayrımı yoktu” diyerek başladı. 1950 ve 1960

yıllarında Çanakkale’nin güzelliklerinden bahseden Defçioğlu şöyle devam etti; “Bahsettiğimiz yıllar çok eski yıllar. Ben Çanakkale’den çok acelem varmış

gibi 14 yaşında nişanlandığım için ayrılmak zorunda kaldım ve İstanbul’a yerleştim.”

“Çoğumuz Çanakkale’de doğup, Çanakkale’de büyüdük. Çanakkale’de çok fazla Musevi kalmadı, neredeyse hepimiz göç ettik. Bugün burada toplanan çoğu

insan birbirini tanır, çoğu insan çocukluk arkadaşıdır. Küçükken sinagogun orada otururduk. Okula da giderdik ama okuldan geldikten sonra asla eve kapanmazdık kimse bizi sokaktan koparamazdı. Sürekli oyunlar oynardık, saklambaçtan ip atlamaya kadar… O zamanlar Çanakkale’de iki tane sinema vardı. Belediyenin ve orduevinin. Oralara giderdik. Ama çok küçüktü Çanakkale, erken saatlerde insanlar evlerine giderdi. O yüzden kız kıza gidilen sinemadan çıkınca mahalleden bir oğlan beklerdik. Kızlar mahalleye tek başlarına gitmezdi. Yaz tatillerinde de şu an ki Belediye Plajı’nın olduğu yerde denize girerdik. Yaz düğünleri olacağı zaman da, öyle şimdiki gibi her yerde dükkânlar ve mağazalar yoktu. Manifaturacılar çok vardı ve onlardan kumaş alır elbiselerimizi kendimiz dikerdik. İki tane de ayakkabıcı vardı. Oradan da ayakkabılarımızı alırdık.”

Buse Yüce

http://www.truvatv.com/?Syf=26&Syz=456311&/Musevilerin-g%C3%B6z%C3%BCnden-Eski-%C3%87anakkale

 

Netten okumalar

 

  • TARİHE İZ DÜŞEN İKONİK 'NAZİ SELAMI VERMEYİ REDDEDEN ADAM' FOTOĞRAFININ HİKAYESİ

http://onedio.com/haber/tarihe-iz-dusen-ikonik-nazi-selami-vermeyi-reddeden-adam-fotografinin-hikayesi-613839

 

  • İSRAİL HAKKINDAKİ 10 ÖLÜMCÜL YALAN – RON DERMER

http://israilblogu.com/2015/10/30/israil-hakkindaki-10-olumcul-yalan/

 

  • İSRAİL'İN DOĞUŞ SERÜVENİ – AARON BARUCH

http://ankarali-40.blogspot.sg/

 

  • MOİZ KOHEN’İN MUNİS TEKİN ALP’E DÖNÜŞMESİ – NECMETTİN ASLAN

http://www.ardahanhaberi.com/yazarlar/necmettin-aslan/moiz-kohen-in-munis-tekin-alp-e-donusmesi/279/

 

  • “ÖNEMSİZ” BİLGİ – ÖMER ÖZKAYA

http://www.gunes.com/yazarlar/omer-ozkaya/onemsiz-bilgi-638608

 

Takılan Tweet’ler

 

rïva ‏@Rivokhay  31 Eki

THY standına ekleyene kadar İspanya kendi basıyormuş gibi Şalom/Ladino eki El Amaneser'e yer veriyor

 

Haliç Ajans ‏@HalicAjans  27 Eki

ELİT MAĞAZASI #ladino 1972

 

 

 

Çetin Kuzu ‏@TurkSports  

Çetin Kuzu Retweetledi: Transfer Merkezi ⚽

Hollanda'da Yahudi kulübü olarak bilinen Ajax'ın maçına İsrailli hakem vermek ne kadar da adil bir karar.

 

mustafa armagan‏@mustafarmagan  1 Kas

İsrail harf devrimi yaptı bizden 20 yıl sonra; biz dinimizin harflerini atarken onlar İbrani harflerine geri döndüler. Kim ileri gitti?

 

Mete Çubukçu ‏@metecubukcu  28 Eki

Suudi prens: Muhtemel bir ayaklanma durumunda İsrail'i destekleyeceğim. ( The Nation gazetesi)