Sosyal medya, sorumluluk ve vicdan

Aydın BOLKAR Köşe Yazısı
14 Ekim 2015 Çarşamba

Aslında bu yazımda ‘yazılım’ konusunu tartışmak istiyordum. Özellikle Volkswagen’in orta segmentte yer alan araçlarında yaptığı yazılım oyunu ile yıllarca Amerika’daki emisyon testlerini nasıl aldattığından bahsedecektim. Buna benzer şekilde hayatımızın her yerinde ortaya çıkan ve hayatımızı şekillendiren yazılımların neler yapabileceği ile ilgili çok ilginç örnekler toparlamıştım.

Cumartesi öğleden sonra yazımı yazmayı planlıyordum.

Cumartesi sabah Ankara’da ülkemin tarihinde gördüğü en büyük terör saldırısı gerçekleşti.

Yazmayı düşündüğüm şeylerin hiçbir kifayeti kalmadı. Orada yaşayan arkadaşlarımdan haber aldıktan sonra ulaşabildiğim her haberi, her içeriği okumaya başladım.

Haber sitelerinin çoğunda problemsiz olan İnternet bağlantısı Twitter ve Facebook’a gelince yavaşlıyor ve hızımız 1990’ların sonlarına dönüyordu.

Bu denli umarsız, bu denli vurdumduymaz, bu denli özensiz olunabileceğini düşünmedim. 2015’in iletişim olanaklarında, bu tip yavaşlatmaların bir fayda getireceğine inanan zihniyet vazgeçmiyordu.

Teknoloji ile haşır neşir olsun olmasın, tüm ortalama üstü Türk İnternet kullanıcılarının telefonlarında kurulu olan standart uygulamalardan biri olan VPN uygulamamı çalıştırdım; hız problemi filan kalmamıştı.

Yazılanları okumaya başladım. İnsanlar herhangi bir ortamda, kimsenin yüzüne bakarak söyleyemeyeceklerini klavyelerinden adeta kusmaya başlamışlardı. Yoğun bir ‘onlar’ ve ‘ama’ edebiyatı yapılmaya başlanmıştı.

İnternet’teki bant genişliğinde daraltmaya gidilmesi problemini VPN ile aşmak mümkündü, peki ya düne kadar aynı ortamda birlikte çalıştığınız insanların paylaşımlarından gördüğünüz vicdan daralmasını nasıl aşacaktık?

Arkadaş listemden onları çıkarmak, takip edilenler arasından bu kişileri yok etmek, sanal dünyada kendi gettomu oluşturmak anlamına gelmiyor muydu? Dijital olarak kafamı kuma gömmüş olmuyor muydum bu şekilde?

İnsana bahşedilmiş en önemli özelliklerin başında ‘unutmak’ duygusunun geldiğine inanırım. Daha doğrusu alışmaya evrilmiş unutmak... Ancak bu şekilde insan, en derin travmaların yarasını sarıp yoluna devam edebiliyor.

Herhalde sosyal medyanın ve İnternet’in tüm bu nobranlığına ve vahşiliğine rağmen yine de vazgeçmeyeceğim en güzel özelliği ise asla ‘unutmaması’… “İstifa edecek misiniz?” sorusuna gülerek cevap verildiğini unutmayacak olması en güzel özelliği bence İnternet’in...

Patlamanın ardından yaptığım bir paylaşımda da dediğim gibi, “Gecenin en karanlık olduğu an hava aydınlanmadan önceki andır.”

Umarım en karanlığı görmüşüzdür.