Hikâye…

Meyzi ADONİ Spor
30 Eylül 2015 Çarşamba

Aslında herkesin anlatacak bir hikâyesi var. Kaç yaşında olursa olsun, onu bulunduğu yerden daha yukarı çeken ya da yerin dibine iten bir olayı, beynine kazınmış anları mevcut. Bazıları bu hikâyeyi yazarak anlatmayı tercih ediyor, birkaçı içine saklayıp sadece yakınlarıyla paylaşıyor. Bazıları ise, dikkat çeken insanlar haline geldikten sonra, geçmişlerini, hikâyelerini anlatıyor ya da başkalarının onlar adına anlatmasına izin veriyor. Spor dünyasında da, hikâyeleri dinleyenleri şaşkına çeviren, “Vay be, nereden nereye…” dedirten çok sayıda insan mevcut…

 

HAPİSTEN BASKET DÜNYASINA

Fenerbahçe’nin bu seneki yeni transferi ve Türk Basketbol Milli Takımının başarılı guardlarından, aslen Amerika doğumlu Bobby Dixon’ın hikâyesini okuyunca ağzım açık kaldı. “İnsan tam anlamıyla dibi görse de, küçücük bir ışık bile onu olduğu yerden kurtarabiliyormuş” dedim kendi kendime. Dixon’ın tüm ailesi uyuşturucu bağımlısıymış ve bir zamanlar kendisi de satıcılık yapmış. Bu sebepten de hapse düşmüş. Hapseden çıktıktan sonra da, tek başına yaşamaya, kendini geçindirmeye çalışmış. Bir halk plajında çalışırken de Bryan McKinny ile tanışması, onu basketbola yöneltmiş. Basketbol çalışmaları tam gaz devam ederken, basketbola devam edeceği okullar aramış fakat kabarık sicili ve geçmişi yüzünden okullar onu kabul etmemiş. Sonunda girebildiği bir okulda sağlık okumaya başlamış ve basketbol yaşantısını sürdürmüş. En sonunda da, kariyerini devam ettirmek için Avrupa’ya gelmiş. İnsanların böyle bir durumdan kurtulması, dibi görmüşken tekrar inanmaya başlaması çok rastlanan bir şey değil belki, fakat Dixon verdiği mücadeleyi kazanmış ve şu an sevdiği işi, en iyi şekilde yapıyor.

MERMİ İZLERİ İLE ANTRENMAN

Şu anda teniste erkeklerde dünya 1 numarası, spor camiasındaki en gözde insanlardan biri olan Novak Djokovic de, küçüklüğünde çok kolay günler geçirmemiş. 1993’te, Yugoslavya’da savaş dönemlerinde, Djokovic aylarca antrenmanlarını bütün duvarları mermi izi olan bir kortta gerçekleştirmiş. İnsanlar zarar görmemek için evden çıkamazken, o her gün aynı azim ve istekle, tehlikelere rağmen bu korta gitmiş ve antrenmanlarına devam etmiş. Belki o zamanlar korksa, risk almasa, bugün bulunduğu yerde olmayacaktı.

HASTALIĞA YENİLMEDEN

Son olarak, herkesin “uzaylı” diye hitap ettiği, yeteneği ile hepimizi mest eden Lionel Messi’nin hikâyesinden bahsetmek istiyorum. Messi de çocukluğunda zor günler geçirmiş. Hormonel bir rahatsızlığı olan Messi, kendi yaşıtları gibi büyüyemiyormuş. Tedavisi için ailesinin paraya ihtiyacı olduğundan ve gerekli parayı Arjantin’de kazanmak zor olduğu olduğundan, İspanya’ya gitme kararı almışlar. Messi, bu dönemlerde, her ne olursa olsun futbolunu ikinci plana atmayarak aynı tempoda çalışmalarına devam etmiş. Barcelona kulübü onu keşfettiğinden beri, o çatı altında oynuyor. Her ne olursa olsun, hastalığına yenilmemiş ve sevdiği işin peşinden gitmiş Lionel. Şu anda da, dünyada en çok konuşulan yıldızlardan biri.

Bobby Dixon, Novak Djokovic, Lionel Messi... Böyle hikâyesi olup, sevdiği şeye tutunarak zor günleri atlatmış insanlar mevcut. Belki de şu an Bobby Dixon aynı işleri yapmaktan yine hapiste, Novak Djokovic kendi halinde yaşayan bir adam ve Messi de futbol kariyerini devam ettiremeyip başka işlere yönelmeye çalışan biri olacaktı. Ama olmadılar. Üçü de, sevdikleri işin peşinden giderek, yılmadılar. Hikâyelerini güzelleştiren kısım da bu zaten. Zor anlara yenilmeden, başımızı dik tutup devam etmek önemli. Ancak o şekilde diğer insanlardan bir farkımız olabilir, o zaman başarılı olabiliriz…