Bu hafta ağımıza takılanlar

Tanal başka bir mesajında da, “Yahudi Üstün Madalyası”ndan söz ediyordu. Maksat yine aynıydı: “Yahudi”den madalya aldığı için Tayyip Erdoğan´ı kınamak. Türkiye´de, herhangi bir kimseyi kınamak için “Yahudi´den madalya aldı” diyebilirsiniz. Size laf edecek pek az kimse çıkar. “Neye yaradı senin antiemperyalistliğin?” diyen de muhtemelen çıkmaz. “Yahudi”nin kafadan kötü olduğu önkabulünden şüphelenmek, Türk usulü antiemperyalizmin yükümlülükleri arasında değildir. “Amerikan uşağı” olma, yeter. Belirli bir insan grubunu doğuştan sahip olduğu ve değiştiremeyeceği bir kimlik özelliğiyle damgalamak, şişede durduğu gibi durmaz. Şişenin gülsuyu veya içki şişesi olması gayet önemsizdir; hiç fark etmez. ÜMİT KIVANÇ - RADİKAL

İzak BARON Diğer
30 Eylül 2015 Çarşamba
  • DUVARDA ASILI BİR ÇOCUK ELBİSESİ VE YANINDA LADİNO DİLİNDE ‘KAMIZA LARGA PARA VIDA LARGA’ (UZUN BİR ÖMÜR İÇİN UZUN BİR ELBİSE) YAZIYOR. YENİ DOĞAN ÇOCUKLARIN GİYECEĞİ İLK ELBİSENİN TÖRENİ VE ELBİSE GİYDİRİLİRKEN DİLE GETİRİLEN BİR DEYİM BU. İNSANIN KENDİNİ, HAYATINI MÜZEDE SERGİ ŞEKLİNDE GÖRMESİ GARİP BİR DUYGU.

Müzenin son dakikalarında tek başıma aşağıya iniyorum. Burada eski Yahudi kültürüne ait kıyafetler var. Müze sessiz.  Keyfini çıkarıyorum. Her anın... Singer makinesine bakıyorum. Biri çeyizini bağışlamış. Bir köşede gelinle damadın kıyafetleri... Damadın kafasında fes… Taaa Osmanlı’dan kalan bir çiftin düğün kıyafeti karşımda.

Sonra duvarda bir tılsımlar. Tılsımlar nelere kadirmiş... Kıyametler kopmuş meğerse. Vay efendim dinimizde tılsım mı olurmuş. Tevrat’ta yasaklanmasına rağmen, Sefaradlar bir dönem tılsımları taşır olmuş. Tılsım kültürü de zamanla yok olanlardan.

Duvarda asılı bir çocuk elbisesi ve yanında Ladino dilinde KAMIZA LARGA PARA VIDA LARGA (Uzun bir ömür için uzun bir elbise) yazıyor. Yeni doğan çocukların giyeceği ilk elbisenin töreni ve elbise giydirilirken dile getirilen bir deyim bu. İnsanın kendini, hayatını müzede sergi şeklinde görmesi garip bir duygu.

Bir sürü bohça… Gelinlerin bohçaları... Yahudi damatlarına gelinlerine ait fotoğraflar. Hemen bakıyorum benim akrabalarımın resmi var mı? (Yokmuş)

Fotoğraflara bakarken yukardan sesleniyorlar: ”Hadi Riva! Gitme vakti.”  Yavaş yavaş çıkıyorum merdivenleri. Annem girişteki koltukta oturmuş beni bekliyor.

Hepimiz birbirimize bakıyoruz.

“Hadi”.

Böylelikle Zülfaris’teki son kişiler olarak kapıyı kapatırken siliniyoruz.

Böyle bir şeymiş demek…

Özür dilerim Zülfaris…

Buna her azınlık cemaati gibi kendi yağımda kavrulmak için mecburdum.

Burada uzun yıllar yaşayabilmek, var olabilmek için seni sildim.

Seni silerken de biraz kendimi belki de…

Ortak hafızamız yitse de

Sen yine kendine iyi bak…

Riva Hayim

http://www.agos.com.tr/tr/yazi/12836/zulfaris-ten-son-cikanlar-ve-sehirden-silinenler

 

  • İSRAİLLİLER RUS ASKERİ KONUŞLANMASINA İTİRAZ EDERKEN BUNUN İRAN VE HİZBULLAH'IN BÖLGEDEKİ VARLIĞINI GÜÇLENDİRECEĞİ SAVINI DA ÖNE SÜRÜYOR. ANCAK MESELEYE ŞAM AÇISINDAN BAKILDIĞINDA DURUM TEL AVİV YÖNETİMİNİN KORKULARINDAN FARKLI BİR SONUCA İŞARET EDİYOR.

İsrail epey zamandır Suriye krizi ile ilgili iki kırmızıçizgiden bahsediyor:

- Eğer İsrail’e bir roket, havan ya da füze düşerse misilleme yaparım.

- Hizbullah’a silah gönderilmesine izin vermem.

Bu kırmızıçizgiler Putin'e de hatırlatıldı. Putin'in buna itiraz ettiğini sanmıyorum. Bence alarmın nedeni bu iki morarmış çizgi değil. Çünkü İsrail'in bölgedeki iştigali bunların ötesinde. İsrail’in 2013’ten bu yana Suriye sınırında çevirdiği dümenler ve doğrudan belli hedefleri vurması bu çizgilerden taşan eylemler.

İsrail, rüzgârın Suriye yönetiminin aleyhine estiği sıralarda karışmıyor gibi yaparak keyifle izlediği silahlı isyan sürecine 2013’ten itibaren alenen müdahil oldu. Nedeni Hizbullah’ın sahaya inmesine paralel olarak Suriye ordusunun tekrar toparlanmaya başlamasıydı. İsrail çöküşün önlenmesine kayıtsız kalamayıp Kaide’ye bağlı Nusra Cephesi dahil Golan sınırlarında silahlı gruplara destek sundu. Bu destek Suriye'nin kritik askeri tesislerini vurmak, silahlı grupların ilerleyişini kolaylaştıracak şekilde ordu mevzilerini bombalamak, doğrudan mühimmat temin etmek, teknik destek sağlamak ve yaralı savaşçıları tedavi etmek şeklinde kendini gösterdi. Dahası İsrail bu karambolde işgal altındaki Golan Tepeleri’nde petrol çıkarmaya koyuldu.

Haliyle Rusya’nın sahada vaziyet alması İsrail’in dolaylı ya da örtülü operasyonlarını zora sokacak boyutlar taşıyor. İsrail uçakları havalandığında gelişmiş Rus savaş takımlarını yani hava savunma ve radar sistemlerini hesaba katmak zorunda.

İsrailliler Rus askeri konuşlanmasına itiraz ederken bunun İran ve Hizbullah'ın bölgedeki varlığını güçlendireceği savını da öne sürüyor. Ancak meseleye Şam açısından bakıldığında durum Tel Aviv yönetiminin korkularından farklı bir sonuca işaret ediyor. Şöyle ki Suriye yönetimi mevcut krizden yabancı bir elin yardımıyla çıkacaksa bu elin İran değil Rusya olmasını tercih ediyor. Birkaç nedeni var:

-Rusya ile İran'ın Ortadoğu siyasetlerinin oturduğu bağlamlar farklı. Suriyeliler İranlılara müteşekkir olsa da Tahran'ın ileride iç siyasi süreçlere etki edebilecek bir nüfuz kapasitesine ulaşmasını istemiyor. (İranlılar böyle bir niyetlerinin olmadığında ısrarlı.) Rusya'nın ise bu ülkenin iç işlerine ilgisi müttefiklik ilişkisine rağmen sınırlı.

- Moskova'nın uluslararası alanda özellikle BM Güvenlik Konseyi'nde sunduğu garantiler çok kıymetli.

- Rus askeri varlığı caydırıcı etki yaratırken İran askeri varlığı Esat karşıtı cepheyi büyüten bir etkiye sahip.

Elbette bundan bir Rus-Fars rekabeti çıkmayacağı gibi böylesi bir tercih Şam'ın Tahran'a nankörlük edeceği sonucunu da doğurmaz. Rusya ile İran'ın birçok uluslararası ve bölgesel konuda ittifak içinde olduğunu da unutmayalım.

Fehim Taştekin

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/fehim_tastekin/rus_zokasi_yutulmustur-1438891

 

  • TÜRKİYE'DE, HERHANGİ BİR KİMSEYİ KINAMAK İÇİN “YAHUDİ'DEN MADALYA ALDI” DİYEBİLİRSİNİZ. SİZE LAF EDECEK PEK AZ KİMSE ÇIKAR. “NEYE YARADI SENİN ANTİEMPERYALİSTLİĞİN?” DİYEN DE MUHTEMELEN ÇIKMAZ. “YAHUDİ”NİN KAFADAN KÖTÜ OLDUĞU ÖNKABULÜNDEN ŞÜPHELENMEK, TÜRK USULÜ ANTİEMPERYALİZMİN YÜKÜMLÜLÜKLERİ ARASINDA DEĞİLDİR.

Türkiye'de şu anda hüküm süren iktidar koalisyonu, peşindeki "millet"i Kürt ve Alevi bir iç düşmana karşı seferber etmeye çalışıyor. Çünkü geri geri gidebileceği başka alan kalmadı, sırtı duvara yaslandı.

Elbette başka pek çok insan, başka pek çok mesaj da denk gelebilirdi, bunlar geldi. CHP İstanbul milletvekili Mahmut Tanal, birden göğsünü sıkıştıran muhalefet mesuliyeti ve zihninden taşan vasata kendini bırakıp, şöyle bir tweet atmıştı (yazımına dokunmuyorum):

“Amerika uşağı milletvekili Değilim Yahudi Madalyam yok. Halkımızın vekiliyim. Antiemperyalistim. Yolsuzluk ve hırsızlık yapanların korkulu rüyasıyım.”

Tanal başka bir mesajında da, “Yahudi Üstün Madalyası”ndan söz ediyordu. Maksat yine aynıydı: “Yahudi”den madalya aldığı için Tayyip Erdoğan'ı kınamak.

Türkiye'de, herhangi bir kimseyi kınamak için “Yahudi'den madalya aldı” diyebilirsiniz. Size laf edecek pek az kimse çıkar. “Neye yaradı senin antiemperyalistliğin?” diyen de muhtemelen çıkmaz. “Yahudi”nin kafadan kötü olduğu önkabulünden şüphelenmek, Türk usulü antiemperyalizmin yükümlülükleri arasında değildir. “Amerikan uşağı” olma, yeter.

Belirli bir insan grubunu doğuştan sahip olduğu ve değiştiremeyeceği bir kimlik özelliğiyle damgalamak, şişede durduğu gibi durmaz. Şişenin gülsuyu veya içki şişesi olması gayet önemsizdir; hiç fark etmez. Türkiye'de “Yahudi”ye, “Ermeni”ye, “Rum”a kolaylıkla yönelen ırkçılık, “Arap”ı da es geçmez, bir tabaka aşağıya aynı kolaylıkla yayılır, bu defa “Kızılbaş”a, “Zerdüşt”e sıra gelir... Böyle gider...

Necmettin Erbakan, memleketimiz için “yüzdeee doksan dokuuuz virgül dokuuzuuu Müslüman olaaan!!!” diye haykırmayı pek severdi. O haykırdıkça utancımdan yerin dibine geçerdim. Bir insan, soydaşlarının, dindaşlarının yaptığı katliamlarla, soykırımla, etnik temizlikle böyle nasıl övünür, diye nafile kafa patlatırdım.

Şoku sonra yaşadım: Erbakan, “bir gün herkes bizden olacak, demokrasiye ne lüzum var!” cinsinden faşizan düşüncelere sahip biriydi, fakat onun gibi olmayan ahalimiz de iş “Yahudi”ye, “Ermeni”ye gelince aynı şekilde düşünüp davranıyordu! Soykırım ve etnik temizlikleri gündemimize dahi almadan nasıl senelerce güya siyasetle uğraştığımızı fark ettiğimde yaşadığımın yanında bu, şok bile sayılmazdı elbette.

Ümit Kıvanç

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/umit_kivanc/yerli_ve_milli___son_kalkisma-1438307

 

  • BU ALGI ÖNCE İSRAİL-TÜRKİYE İLİŞKİLERİNDE YAŞANAN SARSINTILAR, KRONİK SORUNLARINI ÇÖZMEKTE YAŞADIĞI SIKINTILAR VE DEMOKRASİSİNDEKİ TIKANIKLIKLAR YÜZÜNDEN ZAMAN İÇİNDE DEĞİŞTİ.

Türkiye yeni dünya düzeninde önce güneyinde, sonra da Doğu’sunda ortaya çıkan stratejik, yani aslında zihinsel boşluğu doldurabilecek hamleler yaptı ve başarılı oldu. Sorunları çözmedi tabii ki ama dünya siyaset sahnesindeki değerini koruyabildi. Her istediğini elde edemese de temel çıkarları görmezden gelinmemesi gereken ülkeler kategorisi içinde kaldı.

11 Eylül saldırılarıyla zihinler bir kez daha karışınca Türkiye de kendini yeni duruma göre ayarladı. Coğrafyasından çok siyaset yapış biçimini aşama aşama kullanmaya başladı. 2002 seçimleriyle iktidara taşınan AK Parti’nin yönettiği Türkiye’nin yarattığı emsal, uyguladığı politika dünya siyaset sahnesindeki yeni anlatısı oldu. Kendisi için belki de el yordamıyla bir hikaye yazdı.

İslam ve demokrasiyi bir araya getiren, Batılı ama Batıcı olmayan, sorun yaratan değil sorun çözen, güvenlik tüketen değil güvenlik üreten bir ülke olarak algılandı. Ekonomik performansı, çatışma çözüm potansiyeli, siyasi üslubu dışarıdan bakanları etkiledi. Akademik cemaat Türkiye çalışmaya, gazeteler ve dergiler Türkiye’yi olumlamaya başladı.

Ancak bu algı önce İsrail-Türkiye ilişkilerinde yaşanan sarsıntılar, kronik sorunlarını çözmekte yaşadığı sıkıntılar ve demokrasisindeki tıkanıklıklar yüzünden zaman içinde değişti. Bu yazının kaleme alındığı Toronto’da bile Türkiye markasının bir kaç yıl önceki değerine sahip olduğunu söylemek imkansız.

Türkiye’nin kendisini değiştirmesi, üslubunu ve demokrasisini rayına oturtması gerektiğine şüphe yok. Belli başlı sorunları konusunda da atılım yapması şart. Fakat asıl yeni bir hikaye bulması, kendini dünya siyaset sahnesinde anlatması gerekiyor. Mülteci trajedisi de kendisine bu imkanı veriyor. Ülkesinde barındırdığı 2 milyondan fazla insana karşı gösterdiği insani tutumu sürdürmesi, eksiklerini gidermesi ve yaptıklarını dünyaya göstermesi lazım.

Mensur Akgün

http://haber.star.com.tr/yazar/anlatacak-bir-hikayeniz-olmali/yazi-1057766

 

  • BEN YAHUDİ OLDUĞUMU HİÇ İNKÂR ETMEDİM. BUGÜN HÂLÂ, GİTTİĞİM HİÇBİR YERDE TÜRKÇEYİ İYİ KONUŞMAK İÇİN KENDİMİ KASMIYORUM. HEP DİYORLAR, “NERELİSİNİZ?” “İSTANBULLUYUM” DİYORUM. “AMA NEREDEN GELDİNİZ?” HERKES BİR YERDEN GELİYOR YA... DİYORUM Kİ, “YEDİ SOYUM İSTANBULLU.” “AMA OLMAZ Kİ, BAŞKA TÜRLÜ KONUŞUYORSUNUZ.” “E, ÇÜNKÜ BEN YAHUDİ’YİM.

“Tabii. Ben ortaokulu Ortaköy’de okudum. O zaman çok Yahudi vardı. Hatta Ortaköy’de öksüzler yurdu vardı, ‘Orphelinat’, bina hâlâ duruyor. Bizim sınıfta öksüzler yurdundan üç kişi vardı: Eliza Zeytinci, Eliza Nasi, Liza Haver. Ayrıca bir Eliza daha vardı.”

-       Eliza ismini sadece Yahudiler mi kullanıyordu?

“O zaman Ermeniler, Rumlar, Türk okullarında yoktu ki... Bir biz vardık. Ama ne olduğumuzu da bilmiyorduk. Sorun yoktu, hiç sorun yoktu. Şunu hatırlıyorum: Harp zamanı, tarih bilemeyeceğim, ya üçüncü sınıftayım ya da dördüncü... Öğretmenimiz, Atatürk’ün ilk öğretmenlerinden. Ekmeği vesikayla yiyoruz. Hamursuzu da bize ‘kal’ (sinagog) veriyordu. Bana öğretmenim dedi ki, “Eliza, gel, bir şey söyleyeceğim.” “Efendim?” “Sizin hamursuz yaklaşıyor. Ben hamursuzu çok severim, bana getir.” Eve geldim ki, nasıl getireyim, hesaplı veriyorlar. Vesikayla veriliyor, yani sayılı, ama öğretmen hamursuz istiyor, birimizin payı gidecek... O kadar iç içeydik, ayrım yoktu.”

-       Okulda Eliza olmak zor değildi yani?

“Hayır.”

-       Sonra, hayatınızın başka dönemlerinde isminiz Eliza olduğu için zorluk yaşadınız mı?

“Hiç. Çünkü ben Yahudi olduğumu hiç inkâr etmedim. Bugün hâlâ, gittiğim hiçbir yerde Türkçeyi iyi konuşmak için kendimi kasmıyorum. Hep diyorlar, “Nerelisiniz?” “İstanbulluyum” diyorum. “Ama nereden geldiniz?” Herkes bir yerden geliyor ya... Diyorum ki, “Yedi soyum İstanbullu.” “Ama olmaz ki, başka türlü konuşuyorsunuz.” “E, çünkü ben Yahudi’yim.” “Olsun, zararı yok. Ben de Laz’ım.”

13-15 sene kocamla hastanelere gidip geldik, orada yaşadık neredeyse. Doktorlar da sordu, hemşireler de, hasta bakıcılar da, hasta yakınları da… Hiçbirinden bir tepki görmedim. Belki içlerinde vardı ama bana karşı göstermediler. Bir tek, bir Sabahat Hanım vardı, hasta yakını. Ondan şöyle bir tepki gördüm. Benim kocam diyalize giriyordu fakat o sırada zatürree oldu. Zatürree tedavisi için Amerikan’da (Amerikan Hastanesi) yatıyordu ve bir ay boyunca oradan sedyeyle diyalize gidip geldik. Sabahat Hanım duramadı, patladı ve dedi ki “Söyle bakalım, nereden buluyorsunuz bu paraları da Amerikan Hastanesi’nde yatıyor kocan?” “E” dedim, “kocam 55 sene çalıştı.” “Olmaz! İsrail’den mi yardım görüyorsun?” “Yok” dedim ve çok çok sakin bir şekilde, “Sana bir şey soracağım” dedim, “Sen Müslümansın Sabahat Hanım, senin kocan da çok hasta. Mısır size yardım ediyor mu? Müslüman çünkü.” “Ne münasebet!!!” E, bana da ne münasebet! Yemin ediyorum... Bir de Nurten Hanım vardı, iyi sıhhatte olsun, o çok kızdı. “Ne diyorsun Sabahaaat Hanım! Elif Hanım (Eliza zor geliyordu, ondan Elif diyordu bana) senden Türk’tür.” “Nurten Hanım” dedim, “Allah aşkına bağırma, bak” dedim ve çıkardım kimliğimi. “Bak Sabahat Hanım, burada ne yazıyor?” “Türk yazıyor.” E başka? Senin ki de pembe, benimki de pembe. Böyle yani, hiç inkâr etmedim. Geçen gün de şöyle bir şey oldu: Burada yeni bir bakkal dükkânı açıldı. Benimki kapandı, ben de onunla anlaşma yaptım. Kızı geldi; 18 yaşında, kibar bir genç kız. “Eliza Hanım siz nereden geldiniz?” dedi. “Biz Türk’üz” dedim. “Evet ama bir yerden geldiniz.” “Bilmiyor musun? Biz 500 sene evvel İspanya’dan buraya göç etmişiz. Dedem, büyükdedem, büyük büyükdedem buralı.” “Ooo, çok olmuş sizin gelişiniz” me dicho (Yahudi İspanyolcasında ‘dedi bana’). Haberi yok. Kim suçlu? Ben kimseyi suçlamıyorum.”

-       Oğlunuzun ismini seçerken bu anlattıklarınızı bilmeniz etkili oldu mu? Onun adını nasıl seçtiniz?

“Eşim seçti. Babasının ismini, Joseph adını koymak istiyordu. Ben oğlumu çok zor elde ettim. “Allah bana oğlumu verdi ya, ismini ne yaparsan yap” dedim. Sonra, “Joseph okulda biraz zor olacak” dedim, “Öyle!” dedi. Peki... Sonraaa, 80’lere yakın olaylar başladı ya, talebeleri vuruyorlardı, sokağa çıkmak yasak, bilmem ne... Sanki bugün gibi. “E” dedi, “ben oğlumun ismini değiştireceğim.” Sonra bir gün geldi, “Ben Almelek’le (sekreteri) gittim, Almelek şahit oldu ki çocuk kendini Joseph ismiyle rahat hissetmiyor. Adını Yusuf koyduk.” “İyi yaptın.” Ve Joseph ismini çıkardılar, Yusuf oldu. Yossi Yusuf. Biz zaten ona Yossi diyorduk, çocuk kendini Yossi diye biliyordu. Yusuf diye hiç çağırmadık. O yüzden, oğlumun beni tanıyan arkadaşları da ona Yossi der, konuşmalarımızı hiç bilmeyenler Yusuf der. Askerlikte ‘Yusuf’u kullandı ama biliyorlardı ki Yahudi’dir. Fakat çok şükür, hiç sorun olmadı. Çok iyi bir askerlik yaptı, inan. Diyorum, Allah rast getirir. Önemli olan inkâr etmemek.”

-       Neden?

“İnkâr daha zor. İnkâr oldu mu bir nevi yalan var işte. Ve, yalanı muhafaza etmek kolay değil. Kimse için, hiçbir zaman kolay değil.”

Rita Ender (Eliza Pinhas ile söyleşisinden)

http://www.agos.com.tr/tr/yazi/12811/turkceyi-iyi-konusmak-icin-kendimi-kasmiyorum

 

  • İSRAİL MAKAMLARI NETANYAHU’NUN PUTİN İLE GÖRÜŞMEYE GİDECEĞİNİN ABD’YE ÖNCEDEN HABER VERİLDİĞİNİ ÖZEL OLARAK VURGULAMA İHTİYACI HİSSETTİLER.

İsrail’in İran ile ilgili yakın tehdit algısı ise, özellikle bu ülkenin (Suriye’deki Esad rejiminin de müttefiki olan) Lübnan Hizbullah’ı ile olan yakın bağlarından kaynaklanıyor. Netanyahu İran ve Suriye’ye yönelik Rus askerî desteğinin ve silah yardımının son tahlilde Hizbullah’ın işine yaramayacağına dair güvence isteyecek. Suriye rejiminin Hizbullah’a yönelik silah sevkiyatını engellemek amacıyla İsrail’in zaman zaman Suriye topraklarında bombardımana giriştiği biliniyor. Rus askerî birliklerinin bu ülkedeki sayısı artarken ve Suriye hava savunma sistemlerinin güçlendirileceği açıklanmışken İsrail, alıştığı bu hareket serbestîsinin devam edip etmeyeceğini sorguluyor. “Yanlışlıkla” dahi olsa, Rus ve İsrail orduları arasında istenmeyen bir durumun ortaya çıkmasını engelleyecek bir mekanizma da herhâlde düşünülüyordur.

İsrail makamları Netanyahu’nun Putin ile görüşmeye gideceğinin ABD’ye önceden haber verildiğini özel olarak vurgulama ihtiyacı hissettiler. Bu sadece ABD yönetiminin onayı dışında bir şey yapmıyoruz mesajı değil, aynı zamanda Suriye krizinin ABD-Rusya ikilisi tarafından yönetildiğinin, diğer küresel ve bölgesel güçlere de bundan böyle fazla bir manevra alanı kalmadığının farkındayız demek anlamına geliyordu.

İsrail bunu farkeden tek ülke olmasa gerek ki, Suriye meselesine müdahil bölgedeki diğer ülkeler de Moskova ile temas arayışında. Şu sıralar Moskova’ya giden liderlerin listesine bakmak bu açıdan yeterince açıklayıcı.

Tolga Bilener

http://www.taraf.com.tr/yazarlar/netanyahu-moskovada/

 

Netten okumalar

 

  • KİTLELERİ AZGINLAŞTIRMAK! – NAZIM ALPMAN

http://www.birgun.net/haber-detay/kitleleri-azginlastirmak-89643.html

 

  • HOLOKOST MÜZESİ'NDEN KATLİAM İÇİN ERKEN UYARI – FATİH GÖKHAN DİLER

http://www.agos.com.tr/tr/yazi/12844/holokost-muzesi-nden-katliam-icin-erken-uyari

 

  • KAYBOLMUŞ BİR DİLDEN ŞARKILAR, YAHUDİCE – LADİNO ŞEHİR MÜZİĞİ

http://www.cafrande.org/kaybolmus-bir-dilden-sarkilar-yahudice-ladino-sehir-muzigi/

 

  • ZAMAN VE MEKÂN İÇİNDE MUSEVİLİK – MURAT YAYKIN

http://www.birgun.net/haber-detay/zaman-ve-mekan-icinde-musevilik-89649.html

 

  • TEL AVİV 1: DİZENGOFF SEA RESİDENCE, LA LA LAND BEACH CLUB, OLD TRAİN STATİON, VİCKY CRİSTİNA

http://mushaboom8.blogspot.com.tr/2015/07/tel-aviv-1-dizengoff-sea-residence-la.html

 

  • TEL AVİV - 2: BENEDİCT ALL ABOUT BREAKFAST, JAFFA, FALAFEL, SOKAK LEZZETLERİ, SPİCEHAUS

http://mushaboom8.blogspot.com.tr/2015/07/tel-aviv-2-benedict-all-about-breakfast.html

 

  • I WOULD NEVER CALL JERUSALEM (KUDÜS) BEAUTİFUL OR COMFORTABLE OR CONSOLİNG. BUT THERE'S SOMETHİNG ABOUT İT THAT YOU CAN'T TURN AWAY FROM.*

http://mushaboom8.blogspot.com.tr/2015/07/i-would-never-call-jerusalem-kudus.html

 

  • NOT DEFTERİM: TEL AVİV'DEN SON NOTLAR, BREZİLYA FÖNÜ, ŞEFTALİLİ SÜT, YAZ SAYIKLAMALARI, MAGGİE DARLİNG, TRESO PEÇETELER

http://mushaboom8.blogspot.com.tr/2015/07/not-defterim-tel-avivden-son-notlar.html

 

Takılan Tweet’ler

 

ishak ibrahimzadeh ‏@ishak5723  22 Eyl

Sn MVekilim @MTanal bu akşam Kipur/Kefaret günümüz, hataları dostça onarma & birliktelik zamanı, umarım siz de hatayı görebildiniz, sevgiler

 

ivo molinas ‏@basyazar  20 Eyl

@MTanal Sayın vekilim,'yahudi madalyası' diye bir madalya yok, ama velev ki var, sorun nedir??

 

Emre Kongar ‏@emrkongar  

Algı terörü nedir? Lobisi mi var, lobi mi terör yapıyor? Ermeni,Yahudi ve Rumların bunla ilişkisi nedir? ANLAYAMADIM!

 

yetvart danzikyan ‏@yozgatedirnetra  20 Eyl

adam "yerli ve milli" diyor, muhalefet "biz yahudi ödülü almadık" diyor, ağla sevgili yurdum..