Federer´in yeni servis karşılama metodu SABR

ROGER FEDERER, US Open’da tenise yeni bir soluk getirdi. Yeni servis karşılama metodu belki Federer’i ‘Grand slam kazanan en yaşlı tenisçi unvanını’ sağlayamadı ama tenis dünyasına yeni bir tartışma sağladı.

İdil HAZAN KOHEN Spor
17 Eylül 2015 Perşembe

İlk okunuşta kulağa yeni bir grip salgını gibi gelse de aslında bu Roger Federer’in US Open’a damgasını vuran yeni servis karşılama metoduna verilen isim. Açılımı ‘Sneaky Attack by Roger’ olan bu metot, Roger Federer’in Cincinnati’de Djokovic’i, geçtiğimiz hafta düzenlenen US Open’da ise Wawrinka’yı yenmesini sağlayan yeni silahı.

Oldukça heyecanlı ve beklenmedik galibiyetleriyle bizi ekran başında uykusuz bırakan US Open’da Federer’in uyguladığı bu taktik neredeyse sonuçlardan daha çok ilgi çekti diyebilirim. Rakibinin attığı ikinci servisi alışılagelmiş ‘base line’ın arkasında beklemek yerine orta çizginin biraz gerisinde voleye çıkıp atağa geçerek karşılayan Federer’in bu taktiği, Cincinnati’den beri hiç set vermeden 11 maç kazanmasını sağladı. Her şey Federer’in özel çalışmaları sırasında yorulması ve bir an önce korttan çıkmak için uyguladığı bu tekniğin, karşıdaki rakibinin dengesini oldukça bozduğunu fark etmesiyle başladı. Önce kahkaha atarak yaptığı bu vuruşlar antrenörlerinin de oldukça ilgisini çekti. Onların da ısrarı üzerine tekrar ve tekrar deneyip etkili sonucu görmesiyle bu tekniği turnuvalara taşımaya başladı.

Bu taktiği oyununda uygulamak isteyenler olduğu gibi kınayanlar da oldu. Djokovic’in antrenörlüğünü yapan Boris Becker bu tarzı “saygısız” olarak nitelendirirken, İsveçli raket Wawrinka çeyrek finallerde aynı stratejiyi uygulayarak Kevin Anderson’u mağlup etti.

Cincinnati’de Djokovic’i 2-0 yendikten sona US Open’ın en büyük ve haksızlık olmazsa en favori şampiyonu olarak görülen Federer, bu turnuvayı kazandığı takdirde 34 yaşında grand slam kazanan en yaşlı tenisçi olacaktı. Ancak Djokovic’in neredeyse mekanikleşmiş, delinemez oyunu karşısında 6-4, 5-7, 6-4, 6-4’lük bir mağlubiyet aldı. Biz rekor kıranları sanki başarıyı kendimiz elde etmişçesine izlemeyi seviyoruz ancak Federer’in bu ünvanı alması için heyecanımızı bir sonraki grand slam’e kadar saklamamız gerekecek.

Gelelim kadınlara... Bu klasmanda fazla söze gerek yok, Serena’nın kucakladığı bir kupa daha göreceğiz diye düşünürken en büyük sürpriz bayanlardan geldi aslında. Sadece “slice” vurduğu backhandleri’yle eleştirilerin kurbanı olan Roberta Vinci yine insanları, önyargının keskinliğinden utandırdı. Kadınlar sıralamasında dünya 43.’sü olan Vinci, Serena’yı 2-6, 6-4, 6-4 skorla yenerek US Open’ın en büyük sürprizi oldu. Steffi Graff’tan sonra en çok grand slam kazanan kadın olma unvanı elinden kayıp giden Serena Williams “Bu benim için büyük bir hayal kırıklığı oldu” demek dışında bir açıklama yapmadı.

Finalde Flavia Pennetta ile karşılaşan Vinci, 7-6,6-2 set skoruyla galibiyeti Pennetta’ya kaptırsa da uzun zamandır ilk defa Amerikan sahalarında iki İtalyan’ın karşılaşmasını seyretmek nasip oldu. Bunu heyecan yapan belli ki sadece biz değiliz, hem destek vermek hem de bu gururu paylaşmak üzere İtalyan Başbakanı Matteo Renzi’de maçı seyretmek üzere New York’a uçtu. 

Galibiyetin hemen ardından profesyonel tenisi bıraktığını söyleyen Pennetta biraz şaşkınlık yarattıysa da “Bu kararı vermiştim ve bundan daha iyi bir son düşünemiyorum” diye bir açıklamada bulundu. Genelde kumar masalarından aşina olduğumuz “Bu işi en tepedeyken bırakacaksın” cümlesini de böylece korta taşımış oldu…

Önce Djokovic’in aynı sene içerisinde dört farklı kortta dört grand slam ve Olimpiyat şampiyonası alarak ‘Golden Slam’ alma hayali (Bu fırsatı Roland Garros’ta Wawrinka’ya yenilerek kaçırdı ve dünyada bunu alabilen tek kişi Steffi Graff), ardından Federer’in grand slam kazanan en yaşlı tenisçi olma şansı (US Open’da Djokovic’e yenildi) ve Serena’nın Steffi Graff’ın elinde bulundurduğu en çok grand slam kazanan kadın oyuncu olma unvanının kaçıp gitmesini izledik bu sene. Teknik, performans, güç, yaş, hepsi teniste büyük bir etken ama kılpayı kaçırılan bu rekorlar bize insanı barındıran her şeyde olduğu gibi ‘mental ve psikolojik gücün’ yine başı çektiğini gösteriyor…