Yunanistan’ın bize öğrettikleri

Geçtiğimiz aylarda Yunanistan krizi çok konuşuldu. “Sahi ne olacak bu Yunanistan’ın hali yavrum” diye sordu karşı komşu Ayşe Teyze.

Cüneyt DİRİCAN Ekonomi
12 Ağustos 2015 Çarşamba

Geçtiğimiz aylarda Yunanistan krizi çok konuşuldu. “Sahi ne olacak bu Yunanistan’ın hali yavrum” diye sordu karşı komşu Ayşe Teyze, yazın tatile çıkmadan önce. Adalara mı gitmeliydi, magazin sayfalarındaki lahmacunları ile meşhur Çeşme’ye, Bodrum’a mı? Eğer Euro’dan Drahmi’ye geçiş olsaydı, Ayşe Teyze torunları ile gittiği Samos Adasındaki Psili Ammos Plajındaki tavernada taze deniz mezelerine, balığa, çoban salatasına, patates kızartmasına içeçekler dahil 50 Euro civarı bir para vermek yerine 25-35 Euro’ya denk gelecek bir Drahmi fatura ödeyecek, plaj şemsiyeleri, şezlonglar ile dondurmalar bedavaya gelecekti. Ama olmadı. Son dakikada gelen Çipras’ın golü ile nakavt olan Yunan seçmeni Euro’da kalarak, kapitülasyonları kalamarlara tercih etmek zorunda kaldı. Peki, Samos’lu Pisagor’dan bize hangi dersler çıkmıştı bu süreçte? Berlin’deki bizim Bergama’lı Zeus Sunağının fresklerinde savaşan Olympos Tanrıları ve Devler arasında, 300 Spartalı finansal savaşı aslında nerede kaybetmişti? 

 

Yunanistan’ın temel sorunu aslında ülke ekonomisinin KOBİ’ler üzerine kurulu olması ve denizcilik ile turizm gelirleri arasına sıkışmasıydı. 2008 Lehman Biraderlerin tetiklediği global finansal kriz ile navlun gelirlerinde yani deniz taşımacılığında dünya ticaretinin ve GSYİH’nın daralması neticesinde önemli bir düşüş gerçekleşti. Dolar’a karşı yüzde 40’a yakın değerlenen Euro ile rekabet gücünü iyice kaybeden Yunanistan turizmi café, restoran, butik oteller ile nereye kadar dayanabilirdi? Savunma sanayi harcamalarından, adalara AB’nin hibe paraları ile yol yapmaktan vazgeçmeyen, AB’nin en fazla maaş ödeyen emeklilik sistemininden oluşan Thales denklemi bizim TEOG’cular için 4 işlem seviyesinde kalırdı. Burada bizle olan benzerlik şurada. HORECA diye adlandırılan Hotel, Restaurant, Café’ler, özetle esnaf, mikro ve küçük işletmeler bizim ülke gerçeğimiz. Telefon bayisi, bakkal, eczane, büfe, mefruşat, kırtasiye gibi KOBİ’ler ile ekonomiyi bir yere kadar büyütmek mümkün. Patent, global marka, Ar-ge, inovasyonda bir yere kadar gelinebiliyor start-up girişimcilerle. Çoğunun finansal okuryazarlıktan uzak olması ise “Devren Satılık” ilanlarını arttırıyor. Yemeksepeti.com Türkiye’den çıkan sayılı örneklerden. Gerçi, marka ve patent harçları ile KOBİ’lerimizin zaten rekabetçi olabilmesi neredeyse imkansız, keza NICE/NACE kodları ve süreci de yeterli değil ama esas konumuz da bu değil. İnşaat, turizm ve otomotiv sektörlerinden birinin duraksaması, Türkiye’de Yunanistan’ın denizcilik sektörünün durması gibi bir etki yaratabiliyor. Tek fark bizim GSYİH’mız çok daha büyük olduğu için, ekonomi soğusa bile çarklar kayıt dışı ekonominin katkısı ile yine de dönebiliyor.

Kayıt dışılık derken, Yunanistan’ın istatistik verileri ve yönetimi gerçekten Troyka’nın şeffaflık talebini fazlası ile destekleyecek cinsten. İnsan istatistik verilerinin amatörlüğünü ilgili sitelerde gördükçe, gerçekliği ve güncelliği konusunda derin bir şüpheye düşüyor ve IMF, AB nasıl bu verilere istinaden 2008’den sonra bu kadar borç para verebilmiş, eğer bu verilerle verebildiyse bize niye aynı vadelerde ve faiz oranlarında vermiyor, vermemiş diye hayretler içinde insan soruyor. Hadi orada politikalar ortak diyebilirsiniz, kredi kuruluşları nasıl bunları görmemiş yine anlamak zor. TUİK’in deneyimleri danışmanlık olarak bu anlamda kesinlikle Yunanistan’a satılmalı, bilgi ihracının önü açılmalı. Bilgi ihracı derken, ihracat gelirlerini hedefleyen ülkemiz için vergi sisteminde düzeltme ihtiyacı var. Eğer, Yunanlı komşularımıza eğitim ve danışmanlığı Datça Aktur Sitesinde verirseniz ihracat sayılmıyor ve KDV doğuyor, 15 dakikada gittiğiniz Sömbeki’de tavernada anlatırsanız yurtdışında sayıldığınız için ihracat sayılıyor ve KDV doğmuyor. Hizmeti bir Türk firması olarak, Alman adına aynı şekilde verseniz durum yine aynı, ülkeye döviz getirmenizin bu anlamda bir kıymeti yok ve bilgi çağındayız. Bu arada, ‘Ministry of Finance’ sayfasında yeni bakanın yanında hala Varoufakis oturuyor, verilerin güncelliği o kadar yani. Sayfa bir ay önce Euclid’in kreditörlere yazdığı son mektup seviyesinde güncel. Zaman orada durmuş adeta, baharı bekleyen kumrular gibi Doctor Who’nun gelip Dalek’leri yok edeceği günü bekliyor gibi bir izlenim veriyor.

Yunanistan’ın rakamsal dertleri ise tragedyayı susuz getirir, susuz götürür. Yüzde 66’sı değişken faizli 312 milyar Euro borç var, 212 milyar Euro GSYİH var. Yüzde 150 seviyesinde bir kamu borcu / GSYİH oranı Maastricht kriterinin 2,5 katı. Borcun 231 milyar Euro’su uzun, ortalamada 12 yıl vadeli. Mali analizcilerin dilinde bunun teknik adı, resmi iflastır. İşsizlik yüzde 25, enflasyon – yüzde 2,2 seviyesinde, sanayi ve imalat üretimi negatif, bütçenin GSYİH’ya oranı – yüzde 3,5 iken, 1,5 milyar Euro dış ticaret açığına rağmen, 400 milyon Euro Cari Fazla veriyor. Yılbaşından bu yana çoğunluğu portföy yatırımı olmak üzere 2,6 milyar Euro finansal hesap hareketleri ile Tanrıça Afrodit’i terketmiş. Bu rakamları bizimkiler ile kıyaslarsak Cari Açık, enflasyon dışında gayet iyi oranlara sahibiz, ki bu diğer ikisi de bizde yönetilebilir seviyede. Yunanistan’ın brüt dış borcu 434 milyar Euro, parite ile çarpıldığında Türkiye’nin brüt dış borcunun 85 milyar dolar üzerinde.

 

Tabii, Zen Kuşağı Ekol Bey burada muzip sorusunu kendisine yakışır bir şekilde soruyor? Yunanistan krizdeyken, batmışken para birimi devalüe bile olmadıysa, bizim paramız niye Dolar’a Euro’ya karşı değer kaybediyor. Burada iki ana nedeni yine tekrar edebiliriz emekli öğretmen esnaf Salih Amca’ya. Siyasal ve bölgesel belirsizlik üzerine kaymaklı kadayıf banka döviz kredileri. Evet, reel sektörün dış borcu diyenler daha çok ama yukarıda dedik ya istatistiği doğru tutmak kadar yorumlamak da önemli. Türkiye’nin brüt dış borcu artıyor. Rakamın yüksekliği ve yükselişi korkutucu, öte yandan TCMB rezervlerimiz ve hızı yavaşlasa da GSYİH’mız bir emniyet sübabı. Yunanistan’ın sadece 5 milyar Euro rezervi var, yani mahallede olsa veresiye defterini bile kapamıştı Salih Amca.

Özetle, IMF Yunanistan’ın borçlarını çeviremeyeceğini düşünerek yardım yapmayı reddederken, Syriza Suriye’li mültecilerle bizimkinin 10’da biri kadar yüzleşmemişken, bizde panik yapmanın anlamı yok ama risk ve finans yönetiminde gerekli önlemlerin ve takibin yapılmasında fayda var. En önemlisi, KOBİ’lerin kurumsallaşmasına yönelik ekonomiyi ivmelendirecek bir teşvik stratejisi olacaktır. Rakamların yönetimi kadar önemli olan sürdürülebilir büyüme, sadece KOSGEB kredileri veya bölgesel teşvik stratejileri ya da ihracat çalışmaları ile değil, daha makro yapısal kazanımlar ile sağlanabilecektir. KOBİ’lerin harcama yönlü ekonomik katkısı sadece istihdam teşvikleri ile değil, marka, patent, vergi, koçluk, eğitim, yönetim danışmanlığı, finans yönetimi gibi başlıklardaki yapısal kamu destekleri ile kurumsallaşmaya, sermaye piyasalarına doğru yönlendirilmelidir. Robotik, yapay zeka, nesnelerin interneti, nano teknoloji, giyilebilir elektronikler, uzay teknolojileri gibi gelişen alanlara teşvikler verilmeli, kamu işlemlerinde yerli markaların ve sermayeli şirketlerin kullanımının payı arttırılmalı, Afrika gibi gelişen pazarlarda daha çok çalışma yapılmalıdır. Robotlar ile sosyal güvenlik sistemi arasındaki bağın etkileri hesaplanarak hazine ve bütçe yönetimleri projekte edilmelidir. Tesla’nın güneş pillerini ürettiği bir yerde mazotun fiyatını tartışmanın Türk Tarımına katkısı ancak günümüz için geçerlidir. Mesela, uzay turizminin başladığı anda Yunanistan’ın hali ne olacaktır?