Berlin’i bir de sporculardan dinleyelim!

14. Avrupa Maccabi Oyunları, tarihi önemi, açılış töreni, çekişmeli karşılaşmaları, kazanılan madalyaları ile çok konuşuldu, konuşulmaya da devam ediyor…

İdil HAZAN KOHEN Spor
12 Ağustos 2015 Çarşamba

  Bu heyecanlı süreci bir de katılımcıların ağzından vermek istedik. Tenis klasmanında Türkiye’yi temsil eden İzzet Kohen ile squash takımından Doğan Levi, Berlin’de yaşadıklarını İdil Hazan Kohen'e anlattılar.

 

Öncelikle Doğan’a squash’ı sormak istiyorum biraz. Squash Türkiye’de ‘Gelişmekte olan Spor Branşları Federasyonu’na bağlı olarak faaliyet gösteriyor. Ülkemizde yeni bir spor sayılır. Zaten siz de Maccabiat’lara katılan ilk Türk takımısınız. Senin ve takım arkadaşlarının squash geçmişinden bahsedebilir misin?

DOĞAN: Squash sporu İngiltere’de 1830’larda ortaokul ve lise seviyesinde öğrencilerin oynadıkları bir oyun olarak ortaya çıktı ve bütün İngiliz sömürgelerine de ihraç edilerek Pakistan, Bangladeş, Hindistan ve Mısır gibi ülkelerin özellikle politik ve ekonomik etkileri tarafından benimsenerek desteklendi. Zaten skorlara baktığınızda squash sıralamaların en başını hep bu ülkeler çekiyor.

Türkiye’de ise senin de dediğin gibi squash Gelişmekte olan Spor Branşları Federasyonuna bağlı bir kol olarak tanımlanmakta ve gelişmesi için çeşitli çabalar sarf edilse de maalesef yeterli kort ve teknik destek eksikliğinden dolayı, daha çok kişisel çabalar ile yönlendirilen bir spor dalı olmuştur. Biz de bu sporu hep kendi çabalarımızla ilerletmeye çalıştık. Takım arkadaşlarım yaklaşık beş senedir bu sporu yapıyor. Bense squash oynamaya Amerika’da okuduğum yıllarda (1994) başladım. Günümüzde bu spor özellikle üniversite takımlarının yaygınlaşmasıyla Amerika’da daha çok ilgi çekmeye başlamış görünüyor.

 

Biz spora hep çocukken başlamak önemlidir diye düşünsek de “geç olmasın güç” olsun diyen bir ekip var karşımızda. İzzet bildiğim kadarıyla sen de tenise çok küçük yaşlarda başlamadın ancak hızlı yol kat ettin.

İZZET: Evet, tenise 16-17 yaşlarında başladım ancak kendi kendime duvarda çalışarak başladığımdan ve yanlış vuruş teknikleri ile ilerlediğimden bu geçmişin de üstünü çizebiliriz. Tam anlamıyla 2005 senesinde dersler alarak bu sporda ilerlemeye başladım ve o zamandan beri de düzenli olarak haftada 3 ila 5 kere oynuyorum.

 

Bize biraz da Maccabiat maceranızdan bahsedebilir misiniz? Bu organizasyona katılma fikri, oluşumu süreci nasıl gelişti?

DOĞAN: Yaklaşık 1,5 sene evvel Türkiye'yi temsilen Maccabiat Oyunlarına katılmaya karar verince dünya sıralamasında ilk 250 oyuncu arasında olan Sierra Leone’li bir oyuncu bize antrenörlük yapmaya ikna ettik. Hazırlık sürecinde haftada 2-3 kez antrenman yapmaya başladık bu yoğun çalışma temposu aramızda güzel bir dostluğun oluşmasını sağladı.

İZZET: Benim katılma fikrim daha spontane gelişti aslında. Jojo Abuaf’la maç yaptığım bir günün sonunda bana Maccabiatlar’a katılacağından bahsetti ve benim de bunu değerlendirmemin iyi bir fikir olabileceğini söyledi. Onun ön ayak olmasıyla yaklaşık bir sene önce ben de katılmaya karar verip antrenmanlarımı sıklaştırdım. Ayrıca normal düzenime fiziksel training ve ağırlık çalışmaları da ekledim. Galibiyet gelmese tesellim yaz zamanı biraz vücut yapmış oldum!

Peki ya rakipleriniz? Onlar hakkında neler söyleyebilirsiniz?

DOĞAN: Rakiplerimizin bu spora lise yaşında başlamış olmaları, bizim büyük çabalar ile yaptığımız antrenman ve rutinleri onların içselleştirmiş olmaları, bizi oldukça zorladı diyebiliriz. Biraz evvel dediğin gibi aslında gençken atılan spor temellerinin ileri yaşlarda da ne kadar sağlam ve kuvvetli bir şekilde geldiğini şahsen gördük. Ancak 10 gün boyunca çok güzel dostluklar kazanıldı. Üçüncülüğü çok büyük bir şanssızlıkla kaybetmemize rağmen çiftler kategorisinde Alman partnerimiz Bernd Kreisberger ile İzzet Varon bronz madalyayı kazandı.

İZZET: Bizim rakiplerimizde de öne çıkan millet Alman ve Arjantinliler oldu. Özellikle kortların toprak olması Arjantinliler için çok büyük avantaj sağladı. Hep bu tarz kortlarda oynadıklarından ve bu kortları çok iyi tanıdıklarında kendilerine “Dirt Rat” deniliyordu. Biz de en azında yeni bir terim öğrenmiş olduk!

 

Yaklaşık 10 gün oradaydınız. Bir gününüzün nasıl geçtiğini anlatabilir misiniz?

İZZET: Sabah 5.30-6 gibi kalkıp, 6.45 gibi tenis kortlarına gitmek üzere hareket ediyorduk. Tenis kortları kaldığımız yere yaklaşık 45-50 dakika uzaklıktaydı ve şehrin çok nezih bir bölgesinde, nehir kıyısında bulunuyordu. Çok güzel mimariye sahip evler, oldukça yeşil bir park ve birçok konsolosluğun olduğu bir bölgeydi. Hatta Türkiye ve Fransız Konsolosluğu da orada bulunuyor. Akşam yine tenis ve dönüşe geçiyorduk.

DOĞAN: Bizim de genel olarak kahvaltı, squash, sqaush, akşam yemeği şeklinde geçiyordu ancak ara ara geceleri disiplin kurulunu geçip şehre sızdığımız da oldu.

 

Başınıza gelen ilginç ya da komik olaylar oldu mu?

İZZET: Benim oldu. Maçın başında hakem koltuğundan inip yanıma geldi. Bir bana baktı bir üzerimde Türk bayrağı olan t-shirt’üme. Bir bana, bir t-shirt’e. En sonunda “Are you from China?” diye sordu.

Artık orada sıcaktan gözlerin mi çekti, hakemin gözlükler mi buğulandı bilmiyorum ama ben olsam çizgiye düşen toplar da hakemin kararını bir sorgulatabilirdim…

 

Cuma akşamı 2300 kişilik bir Şabat yemeğine katılmışsınız. Sanırım İzzet sen katılamamışsın ancak Doğan senden biraz bu ortamı dinleyebilir miyiz? İlginç bir deneyim, güzel bir anı olsa gerek…

DOĞAN:  2300 kişilik yemek gerçekten dev bir düğün, Bar-mitsva havasında geçti. Bu kadar yabancı olup ortak bir kültürü paylaşan, spor tabanında buluşan gençlerin sanki hiç ayrılmamış dostlar gibi takılıp eğlenmeleri çok hoşumuza gitti. Ara ara muhabbete dalıp şarapları yudumlayınca masanın rehberinden azarı işittik ama o bile keyifli bir anı oldu bizim için.

Açılış töreninin yapıldığı stat 1936’da Nazi Berlin Olimpiyatları’na ev sahipliği yapmış. O statta olmak size neler hissettirdi?

İZZET: Alman Cumhurbaşkanı Joachim Gauck çok güzel bir açılış konuşması oldu. “1936’da Yahudilerin alınmadığı bu statta 80 sene sonra Yahudi Olimpiyatlarını düzenleyebiliyor olmak bizim için çok özel. Bu Yahudiler ’in artık burada rahat ettiklerinin göstergesidir ve bu biz Alman Milleti için çok önemli bir adım” şeklinde bir konuşma yaptı. Orada durup geçmişi anmak ve bugünü yaşamak çok özeldi.

DOĞAN: Benim de stadın mimari yapısı dikkatimi çeki. Nazi Almanya’sında yapılmış bu stadın, aslında mimari olarak da ne kadar baskıcı bir dizayn ortaya koyduğunu fark ettim. Keskin ve devasa boyutlarda olan heykeller, girişteki gözetleme kuleleri Hitler Almanya’sının baskıcı ve otoriter rejiminin aslında insanlar üzerinde nasıl bir baskı yaptığını hissettirdi.

Bir sonraki Maccabiatlar İsrail’de düzenlenecek. Yine katılmayı düşünüyor musunuz? Daha farklı bir antrenman düzeni planlıyor musunuz?

İZZET: Buradaki ortam, amaç ve duygu paylaşımı çok özeldi. Tekrar katılmayı düşünüyorum.

DOĞAN: Bu turnuvaya çağrılmak aslında bugüne kadar Türkiye’den bir takımın oluşmamasının gazıyla oldu ve biz bu spora gönül vermiş gençler olarak Türkiye’yi bu branşta temsil ederek bir başlangıca vesile olmak istedik. Ancak hem takımımızın uyumundan dolayı hem de aldığımız keyiften kesinlikle bir daha katılmayı düşünüyoruz. Bu sefer daha sistematik bir şekilde antrenman yaparak daha başarılı olabileceğimize inanıyoruz.