Tiyatro mevsiminin ardından -ıı

Erdoğan MİTRANİ Sanat
5 Ağustos 2015 Çarşamba

ikincikat, Karaköy’deki yeni yerinde geçirdiği ilk yaz boyunca tiyatrosunu kapatmayarak bir ilk’e imza atmıştı. Sami Berat Marçalı’nın tasarlayarak ‘yarının oyunları’ olarak adlandırdığı özgün, ilginç ve iddialı projenin başında anket sonucu dört tema seçilmiş, konu başlıkları, mart başında yapılan basın toplantısında seyircilerin önünde çekilen kuralarla yazacak, yönetecek ve oynayacak sanatçılara teslim edilmişti. 

Sonuç, ilk yılın getirdiği küçük ve kimi zaman büyük aksaklıklara rağmen çok başarılı olmuş, Türk Tiyatrosuna projenin adına uygun üst düzey yepyeni metinler kazandırılırken, yazın en sıcak aylarında izleyicinin karşısına ilk kez çıkan dört yeni oyun, mekânı tamamen doldurarak izletilebilmişti. Projenin bitiminde ikincikat elemanlarıyla izleyicilerin ortaklaşa gerçekleştirdiği değerlendirme toplantısında, bu oyunları sadece 400-500 seyircinin izlemiş olmasının yetersiz olduğu ve yeni sezonda mutlaka seyirciye ulaşmaları gerektiği kararlaştırılmıştı. ikincikat, geçtiğimiz sezonda kimi farklılıklar ve yeniliklerle geçen yılın ve geçen yazın oyunlarını sahneledi.

Sami Berat Marçalı’nın, Emrah Serbes’in aynı adlı hikâyesinden uyarladığı, yönettiği, dekor ve ışık tasarımını yüklendiği, abisi askerde mayına basarak ölmüş Küçük Faşo Nurettin’in üst katına taşınan Kürt öğrenci Semih’le kurduğu arkadaşlık üzerinden yaşadığımız dünyada insanları ayırmadan sevebilmenin altını çizen Üst Kattaki Terörist, sahnelenmeye devam ederken, Türkiye’nin birçok kentinden sonra Almanya’da da başarılı bir turneye gitti.

Marçalı’nın iki yıl önce sahnelenmiş olan beşinci oyunu ‘altı buçuk’, metinde bazı değişiklikler yapılarak,  farklı bir kadro ve farklı bir yorumla tekrar seyirci karşısına çıktı.

İlk prodüksiyonu yönetmiş olan Eyüp Emre Uçaray, Sami’nin ustalık çalışması olarak gördüğüm oyununa bu kez daha farklı ve kanımca daha etkileyici bir bakışla yaklaşarak; soyut bir mekâna taşıdığı oyunu iyice düşsel, neredeyse karabasana yakın bir yorumla sahneledi. Bu kez sahnede Oğuzhan Ayaz, Aziz Caner İnan. Murat Mahmutyazıcıoğlu, Evrim Doğan, Fehmi Karaarslan, Zeynep Özyurt ve Dilek Tora vardı. Hepsi de çok iyiydiler ama Murat’la Evrim başka türlü iyiydiler.

Geçen yazın başında, ilk kez Tiyatro Festivalinde sahnelenen, dört olağanüstü oyuncunun,  Deniz Türkali, Serra Yılmaz, Canan Atalay ve Aziz Caner İnan’ın yorumladığı ‘fü’, mevsimin en çok izlenen oyunlarından biri oldu. Murat Mahmutyazıcıloğlu’nun yazdığı ilk, sahnelenen ikinci oyunu yü  Sami Berat Marçalı sahneye koyuyordu.

“yarının oyunları”ndan, Deniz Madanoğlu’nun “ahlâk” temasını, bireysel ve bir miktar da toplumsal ahlâksızlık üzerinden zekice sorguladığı, Sami Berat Marçalının yönettiği ‘poz’ hem çok sağlam metni hem de başta Esra Dermancıoğlu olmak üzere Banu Çiçek Barutçugil, Gülce Oral ve Selen Uçer’den oluşan müthiş kadrosu ile ‘full’ oynadı.

Yaz oyunlarının en iyisi

Yaz oyunlarının en iyisi, Firuze Engin’in yazdığı ve Berfin Zenderlioğlu’nun yönettiği ‘dönüşüm’ temalı ‘Cambazın Cenazesi’ydı. Firuze’nin  kuradan çıkan iki erkek oyuncuyu ikili meddah  olarak tasarladığı oyuna Berfin dekorda ve sahnelemede geleneksel gölge oyununu da katarak müthiş bir seyirlik oluşturmuştu. Tolga İskit oyundan ayrılınca, Sami farklı bir yaklaşım denemeyi düşünmüş, geleneksel tiyatro öğelerinin kırılarak ele alındığı bu modern yorumda meddahların birini kadın oyuncuya yorumlatarak, farklı ama çok da başarılı bir sonuca ulaşmıştı. Bu başarıya yönetmen Berfin Zenderlioğlu kadar, ilk sahnelemedeki rollerini yeniden yorumlayan İbrahim Halaçoğlu’yla, ona kusursuz bir uyumla eşlik eden Seda Türkmen’in katkısı büyüktü.

Nisan ayı ortalarında sezonun ilk yeni oyunu, Sami Berat Marçalı’nın bir ‘sıfır noktası’ndan başlayarak, biri ileriye Londra’ya, diğeri geriye, Gezi olaylarının sonundan başına doğru uzanan iki paralel kurguyu büyük bir ustalıkla harmanladığı ‘P*RK’ı sahnelenmeye başladı.

Sami’nin Türkiye’yi iki yıl önce temellerinden sarsmış olan depremi değil, sonrasını anlatan oyunu bir Gezi Olayları güzellemesi ya da bir siyasi hiciv değil… Gezi’ye bir ağıt da değil.  En beklenmedik anda izleyicinin duygularının en derinine inmeyi başaran az sayıda yazardan biri olan Marçalı, Gezi’nin en başına döndüğü finalinde oyunu müthiş sevecen ve umutlu bir finalle bağlıyor. Her oyununda çıtayı birkaç tık daha yükselten, kuşağının iyi oyuncularından Barış Gönenen’le seyretmesiyle dinlemesi gözlerle kulaklar için her zaman bir ziyafet olan Heves Duygu Tüzün çok iyiler. ikincikat’ın deneyimli ikilisinin arasında ilk kez izlediğim Uğur Uzunel’in parlak Deniz kompozisyonu da çok etkileyici. Geçen sezondan kalanlar ve bu yaz oynanmakta olan Savaş ve Barış Oyunları önümüzdeki tiyatro mevsiminde artık sahnelenmeyecekler. Sadece “P*RK”, önümüzdeki sezonun yeni oyunlarıyla birlikte ikincikat’ın repertuarında yer alacak.

‘Savaş ve Barış Oyunları’nın ana temaları din, porno ve sınır

“yarının oyunları” projesinin ne yazacağını, ne yöneteceğini ve de ne oynayacağını bilmeyen dört yazar, dört yönetmen ve 13 oyuncunun katılımıyla gerçekleşecek olan ikinci yılında konu başlıkları 1000 kişinin katılmış olduğu bir anketle yine seyirciler tarafından belirlendi. Bu kez ‘Savaş ve Barış Oyunları’ ana teması etrafında şekillenmek üzere İrade, Din, Porno ve Sınır konuları öne çıktı. Yine kurayla, her ana başlığın savaşa mı barışa mı odaklanacağına karar verildi.

Bu yazıyı okuduğunuzda final gösterisini yapmış olan Savaş ve Barış Oyunları’nın birincisi.

 ‘Aynur Hanımın Bebeği’ savaş alanını yenilenme sürecinde bir apartman dairesine taşımıştı. Oğuz Arıcı’nın yönettiği, Murat Mahmutyazıcıoğlu’nun herhangi bir bedensel şiddete başvurmadan, sadece giderek sertleşen sözcüklerle anlattığı bu çift katmanlı savaş öyküsünde, ötekileştirmeden aşağılamaya, kadını hor görmekten şiddet göstermeye, toplumumuzun birçok açık yarasına tuz basıyordu. Derinlere doğru yol aldıkça kişisel bir cehenneme inişe dönüşen bu savaş oyununda Neslihan Arslan ve Canan Atalay harikalar yaratırken, Türkiye’de ilk kez sahneye çıkan Haydar Köyel, karakterini, yıllardır ikincikat’ta sahneye çıkan deneyimli bir oyuncuymuşçasına hiç yabancılık çekmeden, rahatlıkla yorumluyordu.

Geldik bu yazın ikinci oyununa…

‘İki Kardeş’ (konu: din-barış)

Romancı Melida Tüxünoğ-lu’nun ilk oyunu İki Kardeş, yıllardır görüşmeyen bir ağabeyle kız kardeşinin bir restoranda buluşmalarının öyküsü. Söz düellosuyla başlayan oyunda kız, eğitimine, İngilizce ile Almancayı kusursuz bilmesine karşın iş bulamadığından şikâyet etmekte, bunu yıllar önceki bir hatasına bağlayarak ağabeyini suçlamaktadır. Tartışma geliştikçe, izleyiciler, genç kadının asıl sorununun iş beğenmeme ya da bulamamanın çok daha derininde yattığını, “affettiği ama unutamadığı hata”nın ağabeyine olan güvenini paramparça ederek hayatını alt üst ettiğini anlamaya başlayacaktır. Gerçekçi bir savaş oyunu gibi başlayan oyun, restorandaki şarkıcı kızın ve garsonun olaylara katılmasıyla, gerçeküstü bir boyuta geçecek, öykü her şeyin mümkün olduğu fantastik bir karabasana dönüşecektir…

Eyüp Emre Uçaray, Tüxünoğlu’nun ilginç metnini sahneye koyarken iki önemli noktaya parmak basmış. Birincisi, metindeki ‘A Streetcar Named Desire / İhtiras Tramvayı’ benzerliğinin üzerine giderek, Tennessee Williams’ın neredeyse 70 yıl önce Blanche DuBois’yı deliliğe sürükleyen sorunsalının günümüzdeki karşılığını zekice aramış ve tüm kontrollü ve ‘cool’ davranışlara rağmen benzer travmaların nasıl benzer yaralar açtığını başarıyla ortaya koymuş. İkinci başarısı ise, gerçek ile gerçeküstünü, reel ile fantastiği ustaca harmanlayarak, birinden diğerine hiç kopukluk olmadan kayarca geçişlerinde. Oyun boyunca süregelen savaştan finaldeki barışa da benzer ustalıkla geçiliyor.

Ağabey-kız kardeş ikilisinde Elit Çam ile Haki Biçici, son bir iki yıldır sahnede gördüğüm en uyumlu çift. Hem birbirlerini çok iyi tamamlıyorlar hem de aralarında, oyundaki negatif elektriği bile inandırıcı kılan müthiş bir pozitif elektrik var. Elit, geniş yorum yelpazesi olan, her rolün altından rahatlıkla kalkabilecek bir oyuncu. Kontrol altında tuttuğu gerilimi, adım adım başarıyla tırmandırıyor. Yıllardır tanıdığım, hak ettiği değerde rolleri nedense her zaman bulamadığını düşündüğüm Haki, gerçek yeteneğini ortaya çıkarma fırsatı verildiğinde nasıl harikalar yaratabildiğini gösteriyor.

Başlarda ikincil gibi görünen, restoranın güzel sesli şarkıcısında Aslı Menaz ve garsonda pırıl pırıl bir genç yetenek, Yezdan Kayacan, başarıyla kilit karakterlere dönüşen heyecan verici birer performans sergiliyorlar.                                  

Yarınlara kalacak sağlam bir metin ve çok iyi sahnelenmiş dört dörtlük bir tiyatro gösterisi, Sıcak İstanbul Ağustosunun olmazsa olmazlarından. Unutmayın, sadece ağustos ayı boyunca her çarşamba, perşembe, cuma ve cumartesi geceleri sahnelenecek. Kaçırırsanız yazık olur. Hepinize iyi seyirler.