Kendinden kaçmak

Bir insanın kendinden kaçarken bir başkası tarafından yakalanması nasıl bir şeydir sizce? Ya da bir başkası mutlu olsun diye onun hayatına dokunmayı, onu kendinden kaçarken yakalamayı seçmek?

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
5 Ağustos 2015 Çarşamba

Son okuduğum kitap: Kendinden Kaçarken Yakaladım Seni.

Bir insanın kendinden kaçarken bir başkası tarafından yakalanması nasıl bir şeydir sizce? Ya da bir başkası mutlu olsun diye onun hayatına dokunmayı, onu kendinden kaçarken yakalamayı seçmek?

İki hafta önce bir kitapçıda, bu kitabı sorduğunu duydum bir okurun. Adı uzun ve oldukça da ilgi çekiciydi. Çok satılıyor şu sıralar, herkes bu kitabı soruyor,dedi satıcı. Aynı anda telefonumu kurcalıyordum. Gelen bir elektronik posta dikkatimi çekti. Bana bu kitabı anlatıyordu ve okumamı, onun hakkında bir şeyler yazmamı tavsiye ediyordu. Hayatta tesadüf diye bir şey yoktur. Tesadüften güzel yanılsama da… Hemen aldım kitabı. İnsanın içine huzur verdiğine ve motivasyonu arttırdığına inanılan tonda, şahane bir portakal rengi cilt içindeydi yazılar ve kitap Dr. Ebru Nurluoğlu tarafından yazılmıştı. Demek ki insanları kendinden kaçarken yakalamaya gönüllü olan yazar bu genç hanımefendiydi.

“Zor günlerimde, yıllardır kalbimde biriktirdiklerimi bir kitapla sokağa taşımayı hayal etmiştim” diye başlamıştı ön sözüne. Biriktirmek, sokağa taşımak ve hayal etmek ifadeleri tesadüfen bir araya gelecek kadar sıradan değildi. Bunun için gerçekten bir şeyleri biriktirmek, bunları ‘sokak’ a taşımak ve en önemlisi de hayal etmeyi seçmek... Hepsi zordu. Biriktirmek herkese mahsustu ama bunları adını bile bilmediği insanlarla paylaşmayı seçmek, bunu hayal etmek ancak mutluluk avcısı birinin niyeti olabilirdi.

Yazar, önce kitabı okurlarına tanıtmış. Bu kitabı nasıl okuyacaksınız, diye sormak yerine bu kitabı nasıl kullanacaksınız,demeyi tercih etmiş. Çünkü kitap hem kitap hem de kılavuz işlevi görüyor. Konulara geçerken farklı bakış açıları da kazanıyorsunuz ve mutluluğa biraz da başka taraftan bakmayı deniyorsunuz.

Kitabın kilit sözcüğü, mutluluk.

Hepimizin hemen her geçen gün daha da uzaklaştığı, bireysel ya da toplumsal olarak hasret kaldığı, ondan uzaklaştıkça da kendinden kaçtığı bir o’nsuzluk dünyasında peşinden en çok koştuğu şey o.

İnsan mutluluğun peşinden koşarken kendi önüne kendi kendine koyduğu sanal engellere çarpa çarpa ıskalıyor onu. Yazarın farklı bölümlerde değindiği felaket tellallığıyla, ‘ben değersizim’ zırvasıyla, ‘kimseye ihtiyacım yok; ben kendime yeterim’ yalanıyla, ‘başkalarından bana ne’ vurdumduymazlığıyla mutluluğun peşinden gidemeyeceğini bize ispatlıyor. Hem de oldukça sade ve anlaşılır hatta samimi bir dille.

İnsanlarda mutluluktan çok, mutsuzluğun bir tutku haline geldiğini yazmış EbruNurluoğlu kitabın bir yerinde. Özellikle bu cümle üstünde çok düşündüm. Kitap hakkında sizlere belli ipuçlerı verip gerisini okduğunuzda görmenizi tercih ederken size yine de az da olsa içerik hakkında bilgi vermeden de duramamamın nedeni, yazarın gerçek olan ne varsa onlara doğrudan dokunması. Okuduğunuzda, burada ne demek istemiş olabilir, sorusunu kendinize hiç sordurmaması. Dümdüz yüzleştirmesi sizi kendinizle.Yüzünüze bir ayna tutması...

Olumlu musunuz, olumsuz mu? Karamsar mısınız, ümitli mi? Mutlu musunuz, mutsuz mu? Ya da en önemlisi, mutluluk gerçekten nedir, biliyor musunuz?

İşte bu soruların cevaplarını her satırın sonunda bir doğruyla buluşarak, her bölümün sonunda kendinizle ilgili bir hakikatle karşılaşarak vereceğiniz şahane bir kitap...