Uyusturucu baronu avı

Kanadalı Denis Villeneuve ‘SICARIO’ ile ilk kez yarıştığı Cannes’dan eli boş döndü

Viktor APALAÇİ Sanat
8 Temmuz 2015 Çarşamba

‘İçimdeki Yangın’ başyapıtından sonra Hollywood’da kabul gören Quebecli yönetmenin gerçek bir hayat öyküsünden esinlenen filmi başarılı bir aksiyon. Meksika-ABD hududunda faaliyet gösteren bir uyuşturucu baronunun, CIA-FBI ortaklığıyla gerçekleşen bir operasyonla ele geçiriliş öyküsünü anlatan film, türüne yenilik getirmiyor. Ancak nefes kesen temposu, tansiyonu hiç düşmeyen sinema dili ve zengin oyuncu kadrosuyla ilgiyi hak ediyor. CIA’in kural tanımaz dedektifleri FBI’ın dürüst kadın ajanını yem olarak kullanıyorlar

 

Başyapıtı ‘İçimdeki Yangın/Incendie’ ile 2010’da En İyi Yabancı Film Oscar’ına aday gösterilen filmin senarist ve yönetmeni Kanadalı Denis Villeneuve, ‘Sicario’ ile ilk kez Cannes’ın yarışma bölümünde yer aldı. Wajdi Mouawad’ın tiyatro oyunundan alınan ‘İçimdeki Yangın’, annelerinin ölümünün ardından vasiyetname icabı babalarının izini arayan Jeanne ile Simon’un hayatını anlatıyordu. Müthiş sürprizler barındıran konusuyla, duygu yüklü bir filmdi.

Yedinci uzun metrajlı filminde Villeneuve, Meksika-ABD hududunda faaliyet gösteren bir uyuşturucu baronunun, CIA ile FBI’ın ortak araştırmasıyla ele geçirilme projesini anlatıyor.

Gerçek bir hayat öyküsüne dayanan ‘Sicario’, ünlü uyuşturucu baronu José Hernandez’in tutuklanmasından referans alıyor.

Hernandez’in tutuklanmasını protesto eden taraftarları, ABD hududuna yakın Meksika şehirlerinde her yeri yakıp yıkmışlar, etrafı savaş alanına çevirmişlerdi.

Meksika polisi içinde de taraftarı olan Hernandez, ancak CIA ile FBI’ın işbirliği sayesinde, dokunulmazlık kazandığı Amerika’da yaşadığı lüks villada yakalanmıştı.

‘Sicario’ Meksika’da kiralık katillere verilen ad. Filmde Sicario’yu, karısı ve kızı Meksikalı uyuşturucu baronu tarafından öldürülmüş, intikam yemini etmiş, CIA’de kiralık katil olarak çalışan Kolombiyalı Antonio’yu Benicio del Toro canlandırıyor.

Dürüst ve idealist FBI ajanı Kate (Emily Blunt) Meksika kartellerine savaş açan bir CIA bölümünün başkanı Matt (Josh Brolin) tarafından işbirliği için seçilir. Arizona’da uyuşturucu trafiğini yöneten, izi bulunamayan baronu ele geçirmek için CIA’in gözü pek, kural tanımaz ajanları, kanunlara karşı gelme pahasına avına ulaşmaya kararlıdır.

Masum insanların hayatını tehlikeye atan ajanların cüreti karşısında dehşete düşen Kate, istifa etmeyi dahi aklına getirir. Ancak casusluk pis bir meslektir. CIA’in gayeye ulaşması için verilmeyecek taviz, çiğnenmeyecek kural yoktur.

SICARIO: MEKSİKA’DA KİRALIK KATİL

Mekanizma böyle işlemektedir. Makyavelist Matt, ser verir sır vermez tavrıyla Kate’e yeni görevler vermektedir. Dürüst FBI ajanı, CIA için çalışan gizemli Antonio’nun bir müttefik mi yoksa sadece eli kanlı bir kiralık katil mi olduğu sorusuna verilecek cevabı yoktur.

İzleyicinin nefesini kesen bir tempoda, türün ustası Michael Mann’i akla getiren mükemmel bir mizansen eşliğinde anlatılan film, ahlak kurallarını hiçe sayan bu operasyonun safhalarını anlatıyor.

Kate’in ikili oynayan bir Amerikan polisinin ele geçirilmesinde, Matt ve Antonio tarafından yem olarak kullanılması bardağı taşıran damla olur. Bir barda bir araya getirilen Kate ile polisin yatak odasında biten yakınlaşması sonrasında, uzun zamandır uyuşturucu baronu için çalıştığı bilinen Amerikalı polisin tutuklanması için gereken delile ulaşılır. Polisten aldıkları bilginin ışığında, takip edilen uzun yol, narkotik ekibini baronun villasına götürür.

Antonio, yem olarak kullandıkları Kate’den, ‘operasyonda kanun dışı bir yönteme başvurulmamıştır’ raporunu imzalamasını ister.

Coen Kardeşlerin demirbaş görüntü yönetmeni Roger Deakins, aksiyon sahnelerinde bilinen becerisiyle, aktör olarak tanıdığımız Taylor Sheridan dört dörtlük senaryosuyla, Joe Walker dinamik kurgusuyla, yönetmen Denis Villeneuve’ün başarısına ortak oluyorlar.

‘İçimdeki Yangın’ın kazandığı uluslararası başarı Quebecli ustaya Hollywood kapılarını açmıştı. Villeneuve’ün, Jake Gyllenhaal’in başrolünü oynadığı ‘Prisoners’ ve ‘Enemy’ ile dikkati çekmişti.

CIA’İN KİRLİ OYUNLARI

İkisi de 2013’te çevrilen filmlerden ‘Düşman/Enemy’de Gyllenhaal’in rol arkadaşı Fransız Mélanie Laurent idi. ‘Tutsak/Prisoners’da Hugh Jackman ve Viola Davis oynuyordu.

Cannes’da 1997’de ‘Cosmos’ ile Yönetmenlerin 15 Günü bölümünde, 1998’de ‘Yeryüzünde 32 Ağustos/Un 32 Aout sur Terre’ ile Belirli Bir Bakış bölümünde yer alan Villeneuve, bu yıl uluslararası yarışmada yer alan ‘Sicario’  için “bu benim kariyerimdeki en iyi film” diyor.

Uyuşturucu kartellerine karşı mücadele eden kanun güçleri konulu filmlere yenilik getirmeyen ‘Sicario’, nefes kesen temposu, tansiyonu hiç düşmeyen sinema dili ve kuşkusuz zengin oyuncu kadrosu ile ilgiyi hak eden bir film.

Genç İngiliz aktris Emily Blunt, gizemli iki amirin ne yapmaya çalıştıklarını anlamaya çalışan, dürüst bir FBI ajanı rolünde, Brolin ve Del Toro gibi iki dev aktörün yanında ezilmiyor.

Gus Van Sant’ın ‘Milk’ filmindeki kompozisyonu için En İyi Yardımcı Aktör Oscar’ına aday gösterilen, Coen Kardeşlerin oyuncusu Josh Brolin, ‘Sicario’da çıkışını sürdürüyor.

‘Paradis Lost’ta (2014) Pablo Escobar’ı canlandıran, Steven Soderberg’in ‘Che’si ile 2008’de En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu seçilen, ‘Traffic’ ile 2001’de En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Oscar’ını kazanan Porto Rikolu Benicio del Toro, bu filmdeki intikam ateşi ile yanan kiralık katil rolünde, filmin en başarılı oyuncusu.

 

CANNES NOTLARI

  Cannes Film Festivallerinde bir Altın Palmiye, üç En İyi Mizansen, bir Jüri Büyük Ödülü kazanan Joel-Ethan Coen kardeşler bu yıl uluslararası yarışmanın jüri başkanlığını yaptılar. Katıldıkları sekiz yarışmadan beş önemli ödül çıkarmasını bilen Coen’ler bu yıl yarışma filmlerine not verdiler. Festival tarihinde jüri başkanlığının ilk kez iki kişi tarafından yapılmasına rağmen, kardeşlerin oyu bir sayılacak. Coen’ler bu sebeple festivalin yarışmacıları üzerinde ortak bir karara varmak zorunda. Kariyerlerinin başlangıcından itibaren birlikte çalıştıkları düşünüldüğünde, ortak bir fikirde uzlaşmalarının zor olmadığını zannediyorum. Festival organizasyonundan  aldıkları teklifi müspet karşılayan Coen’ler jüriye başkan olarak katılmalarının kendileri için önemini “daha önce hiçbir şeyin başkanı olmamıştık” sözleri ile vurguladılar.

 Ödül töreninde kazanan sanatçıların yaptıkları teşekkür konuşmalarının tümünde, jüriye teşekkür ederken, ödüllerini Coen kardeşlerin elinden alınmanın bir ayrıcalık, büyük bir onur olduğu söylemi vardı. Coen’lerden başka jüride iki önemli yönetmen vardı; Meksika sinemasından gelme Guillermo del Toro ile Kanada’nın harika çocuğu Xavier Dolan.

 Jürinin dört prestijli oyuncusu, genç kuşak Amerikan sinemasının karizmatik aktörü Jake Gyllenhaal ,Almodovar’ın fetiş aktrisi İspanyol Rossy De Palma, güzel ve yetenekli İngiliz aktris Sienna Miller ve Fransızların sevgilisi Sophie Marceau.

Jürinin 9. ve son üyesi Mali’li ünlü söz yazarı, bestekâr ve şarkıcısı Rokia Traoné idi.

 

  Bu yıl festivalde ‘Tutarsız Adam/İrrational Man’ adlı son filmini izlediğimiz, Yahudi mizahının en önemli temsilcisi Woody Allen’in Cannes’da bir rekoru var. Kendisi Cannes Film Festivali tarihinin en çok sayıda yarışma dışı filmle katılan yönetmen rekorunu elinde bulunduruyor.

 1984 ile 1989 yılları arasındaki altı festivale beş filmle katılan Woody Allen Fransa’da belki ülkesinden de çok seviliyor. Bu filmler: ‘Broadway Danny Rose’(1984),’Kahire’nin Mor Gülü’(1985) ‘Hana ve Kız Kardeşleri’(1986), ‘Radyo Günleri’(1987),ve ‘New York Öyküleri’(1989). Ben Woody Allen’ı ilk kez 1979’da başyapıtı ‘Manhattan’ın galasında ve basın gösteriminde gördüm. Cannes’da izlediğim ‘Maç Sayısı’(1989), ‘Vicky,Chistina,Barselona’(2008), ‘Uzun Boylu Bir Yabancı İle Karşılaşacaksın’ (2010) filmleri Woody Allen’e olan hayranlığımı artırdı. Dört yıl önce Cannes’da izlediğim ‘Paris’te Gece Yarısı’ Paris için yazılmış bir aşk mektubu hüviyetindeydi.

 Bu yıl Cannes da gösterilen ‘İrrational Man’ orta yaş bunalımı yaşayan bir felsefe öğretim üyesi Abe’nin hikâyesi. Alfred Hitchcock filmlerini aratmayacak bir olay örgüsüne sahip film, kusursuz bir cinayet işlediğini düşünen Abe’in hayatına giren iki kadınla ilişkilerini de anlatıyor. Polisin bulamadığı cinayet delillerine bu iki kadının ulaşması, Woody Allen’e yakışan bir hoşluk. Hınzır ve zeki diyaloglarıyla  izleyicisini güldürürken düşündüren W. Allen filmine müthiş bir final yazmış. 80 yaşındaki bu delikanlının formunu koruması Cannes’da herkesi sevindirdi.