100. kez mezun verdi okulum

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
24 Haziran 2015 Çarşamba

Dün gece,  elli öğrencimizi mezun ettik. Berbat bir sınav sistemi, neredeyse var olmayan sınıf geçme sistemi hatta yeni adıyla orta öğretim yönetmeliği filan, hepsini unuttuk. Onların gülen yüzlerine, ümitli gözlerine baktık; gelecekleri için dua ettik içimizde, dilekler diledik.

Bu geceye hazırlık süreçleri çok da düzenli geçmez aslında. Öncesine dizilen üniversite sınavları, öğrencilerin bu gecenin tadına varmasına engel oluyor her sene. Yine de mezun olacaklarının bilinciyle bir yandan bizi dinlemeye bir yandan da kendi yapmak istediklerini yapmaya çalışıyorlar, burada da haklılar çünkü gençler… Tek sebep, tek güzel ve anlaşılır sebep bu. Hepimizin bir zamanlar olduğu gibi…

Ama ben bugün, bu yazıda, okulum için, çocuklarımız için, cemaatimizin sahip olduğu özel, güzel, farklı ve ender bulunan tarafları kaybetmemek için, anne ve babalardan ilk defa ve son defa bir şey rica edeceğim:

Lütfen bize yardım edin.

Çünkü sizler, biraz sonra sayacağım özelliklere zaten kökten sahip ailelerin çocuklarısınız. Sizin en doğru davranan, en terbiyeli, en düzenli çocuklar yetiştirmek için ihtiyaç duyduğunuz her şey, sizde zaten var. Eski İstanbul demek, büyükbabalarınız, ev yaşamlarını düzeni, rengi ve yaratıcılığı ile var eden büyükanneleriniz demek zaten. Sizler, onların yetiştirdiği anne ve babaların çocuklarısınız. O zaman ne olur ama ne olur oğullarınızın gardırobuna kumaş bir siyah pantolon, kızlarınızınkine makul boyda siyah bir etek ve her ikisi için de her yere giyebilecekleri kaplı siyah bir ayakkabı koyun. Bunların pahalı olmasına da gerek yok. Düzgün görüsün yeter. Resmi gecelerde, sunumlarda, törenlerde, temsillerde; sahip oldukları güzel nitelikleri ortaya çıksın. Kısacık eteklerle ya da kot pantolonlarla katılmasınlar bu toplantılara… Bunun adına lütfen ama lütfen aşırı muhafazakârlık, bağnazlık ya da despotluk demeyin. Beni tanıyan, böyle olmadığımı bilir. Biz sadece onları hayata hazırlarken her anlamda doğru davranmaları için uğraşıyoruz. Dünyanın en güzel becerisi özel giyimle resmi giyimi birbirinden ayırma becerisidir. İlk intiba önemli bir özelliktir, hele de Türk toplumunda. Buna ne kadar yok desek de kendimizi kandırırız. Adına intiba denen ve izlenim diye yetersiz Türkçeleştirdiğimiz o durum, bugünkü hayatta çok önemli. Yerine göre ve duruma göre kendini dengeleyebilen genç, en büyük referansı,  kendi kendine verir. Özel gecelerde kendi zevkini konuşturmak ayrıdır, resmi gecelerde kurallara uyma becerisini göstermek ayrı… İstisnalar vardır tabii ama onlara yer bırakmak lazımdır.

Genç onlar; heyecanlı, neşeli ve kural tanımazlar. Bir zamanlar hatta bazen hâlâ, bizim de olduğumuz gibi… Ama bize dur diyenler vardı, onlar sayesinde kurallara itiraz ede ede öğrendik hayatta kendi orta yolumuzu bulmayı…

Mezuniyet gibi önemli ve tekrarı olmayan geceler, fotoğraflarla anlam bulur. Öyle olmalıdır ki bu yansımalar, seneler sonra bile günü yakalamalı, bugünün çocukları yarının torunlarına örnek olmalıdır.

Sizin büyüklerinizin hala size örnek olduğu gibi… Eski İstanbul beyefendi ve hanımefendilerini, modern çağda onlara yenilikler katarak ama görgü, bilgi, birikim, yaşama kültürü ama en önemlisi yerine ve zamanına göre davranma becerisini vererek onları yarınlara beraber taşıyalım istiyoruz. Elimizi tutun. Bu beceri evde başlar ve okulda gelişir. Küçük bir çocuğa ne yapması, ne giymesi konusunda akıl verebilir öğretmen, ama on dokuz yaşında bir gence bunu söylerken kafasında çekinceleri vardır. Onu kırmak, üzmek, özel gününün keyfini kaçırmak istemez. Kurduğu bağı bozmak, onu kaybetmek istemez.

Böyle düşünüp hissettiğim, hepsini içime sokacak kadar çok sevdiğim için yine zaman zaman sessiz kalmayı tercih ettiğimi fark ettiğim bir mezuniyetin ardından içimden bunları yazmak geldi. Öğretmenlik de böyle bir şey işte… Onlar için en iyisini çocukça bir inatla isteyip durmak  Mezuniyetlerinden sonra bile…