“İyi ki yaşamışız baba!”

Bu yazı yalnız ve babasız kalan oğullar için…

Mois GABAY Köşe Yazısı
24 Haziran 2015 Çarşamba

21 Haziran 2015. Benim gibi genç yaşta babasız kalanların eksikliğini kalbinin en derinliklerinde hissettiği günlerden biri bugün. Azınlık bir toplumda, kendine özel zorluklarına göğüs gerip, geçirdiğimiz yirmi yıl boyunca bir çınar gibi arkamda duran kahramanımı özlemle anıyorum. Babamla geçirebilecek kısa bir anım daha olsaydı, bana miras bıraktığı tüm değerlere teşekkür eder, “Seni şimdi daha iyi anladım babacığım” derdim.

Pazar sabahı. Tüm huylarını, karakterini birebir aldığım canım babamın artık olmadığı gerçekliğiyle uyanıyorum. Salonda o hep oturduğu berjer koltukta,11 yaşında Aydın Okula giderken çizilmiş portesi ile konuşuyorum.20 yaşım bir yanımda, 30 yaşım ve babam doldurmuşuz kadehleri, olmazı olduran kahramanla sohbet ediyoruz. Cerrahpaşa’nın o ıssız koridorlarında yapayalnız kaldığım, yoğun bakımda gözlerle anlaştığımız o son görüşmemizi hatırlıyorum. “Sana söz veriyorum baba, bizi bırakıp gitsen de anneme senin kadar iyi bakacağım.” Artık vücuduna bağlanan makinalardan konuşamaz bir halde, sadece gözlerini oynatmış, yanaklarından birer damla yaş düşmüştü o ayrılık günü geldiğinde. Bugün yine her yıl olduğu gibi senin kolej kravatını ve ceketini giydim ziyaretine gelirken. “Ben senin gibi olmayacağım” diyen oğlun her geçen yıl sana daha da benziyor baba.

Canım babacığım…

Yıllar hızla geçtikçe, tüm zorlukları kendi yöntemlerinle nasıl çözebildiğini daha iyi anlıyorum. Senin zamanında aile içinde tabu olmasına rağmen, cesurca konuşabildiğin tüm konuları toplum ancak tartışıyor. Bazen öyle olaylar yaşıyoruz ki, ”İyi ki bunları görüp kahrolmamışsın” diyorum. Sen bize veda ettiğinden beri bu şehir ve ülke çok değişti. Öyle günlerimiz oldu ki, özgürlüklerle dolu bir dünyadan nefes alamayacak hale geldik. O çok sevdiğin İstanbul’u tanımakta zorlanıyoruz. Hani büyükbabanın fabrikasına uğrayıp altmış bin lira bağış topladıkları boğaz köprüsü var ya, şimdi ona bir üçüncüsü ekleniyor. Bu binaları ne zaman diktiler dediğin kuleler, şehrin siluetinde birer hayalet gibi yükseliyor. Doğup büyüdüğün Taksim, Talimhane ise adlarıyla birlikte unutulan eski apartman sakinleri gibi şimdi onlarca otelin altında çoktan tarih olmuş. Bu yıl bir sürü tanıdık yolladık sizin yanınıza, umarım yalnızlık çekmemişsindir. Bu adam hiç mi yaşlanmaz dediğin, Levent’te ne zaman rastlaşsanız, Erol diye seslendiğin Erol Büyükburç ayrıldı buralardan, yaklaşık bir ay sonra ise aşk şarkılarımızın üstadı Kayahan takip etti onu. Devekuşu Kabare’de öksüz kaldı baba, Zeki Alasya gittiğinde. Hele bir de, küçüklüğümde sana sarılıp bazen korkarak çoğu zaman gülerek izlediğim o politikacılar da bir bir geliyor yanınıza. Bizden sonraki nesiller ne Evren’in darbesini ne de Demirel’in “Binaenaleyh” deyip fötr şapkasını sallamasını hatırlayacaklar. “Bir garip yolcuyum hayat yolunda” diyen Behiye Aksoy’u da kaybettik. Artık eski dostlar orada toplanıp, şimdilerde otele çevrilmeye çalışılan bir zamanların Maksim ’inde dinlersiniz Türk musikisinin büyük ustalarını.

Beni zaten izliyorsundur ama yine de bir kez benden dinle. Senin yaşadığın zamanları nostaljik bir tur tadında anlatıp, boş zamanlarımda da burada bir şeyler karalıyorum. Aşkların gelip geçici, gerçek dostlukların ise kalıcı olduğunu her yenilgide bir kez daha anlıyorum baba. Annemle her çıktığımız yemekte konu dönüp dolaşıp sana geliyor. Bir yanımız hep eksik, senin de olduğun bir dünyayı özlüyoruz.

Beni ben yapan adam. Umarım mutlusundur o gittiğin yerde. Seni her yaş aldığımda, bir zamanlar yaşadığın duyguları hissettikçe daha iyi anlıyorum. Kimi zaman farkına varmayıp yanında homurdansam da, şimdi geriye baktığımda beraber geçirdiğimiz yirmi yılı bir hayat boyu hatırlayıp “İyi ki yaşamışız baba!” diyorum. Bugün en çok senin gibi fedakâr babaların günü. Neredesin baba? Seni çok özlüyorum.