Penguenler, rahat!

‘Sosyal Medyada Azınlıklar’ araştırmasının gazetemizde yayınlanan sonuçlarına göz attım. “Sosyal medyada paylaşım ve yorum yaparken nasıl hissediyorsunuz?” sorusuna, kısaca özetlersek bazıları tedirgin oluyorum, bazıları sadece izliyorum demiş, ama beni en çok üzen, aslında “çoğu zaman gerçek düşüncelerimi paylaşmıyorum” yanıtı oldu.

Riva ŞALHON Köşe Yazısı
17 Haziran 2015 Çarşamba

‘Sosyal Medyada Azınlıklar’ araştırmasının gazetemizde yayınlanan sonuçlarına göz attım. “Sosyal medyada paylaşım ve yorum yaparken nasıl hissediyorsunuz?” sorusuna, kısaca özetlersek bazıları tedirgin oluyorum, bazıları sadece izliyorum demiş, ama beni en çok üzen, aslında “çoğu zaman gerçek düşüncelerimi paylaşmıyorum” yanıtı oldu. Gerçekten de sosyal medyada olduğu kadar kendi gazetemizde bile hakaret ve tehditle karşılaşmamak için gerçek düşüncelerimizi yumuşatıyoruz veya yok sayıyoruz.

Aklıma Gezi Parkı direnişi zamanı geldi. David Martello adlı piyanist, kurduğu portatif piyano ile Taksim Meydanının ortasında konser veriyor, ara ara da yerini izleyicilerden çalmak isteyenlere bırakıyordu. Ufak oğlum, oraya çıkıp klasik müzik çalma fikrine kapılınca hem heyecanlanmış, hem de korkmuştum. Gencecik bir çocuğun eylemci olarak sicili oluşması fikrinden endişe duymuştum ama hevesini de kırmak istemiyordum; sonuçta büyük bir kitleye konser verecekti. Gittik, gece yarısı gibi sıra ona geliyordu, sanırım aile büyüklerimin yakarışlarını duyan Tanrı, gökleri deldi ve yağmur yüzünden meydan dağıldı. Rahatlama duymuştum. Halbuki şimdi üzülüyorum. Konjonktür gereği bizi korkutan eylem, aslında yıllar sonra gururla anlatılacak bir anı olabilirdi.

Gezi direnişi ile ilgili yazıp çizmekten bile imtina ettik iki yıl boyunca. Ağzımızda yenilgi çağrıştıran tuhaf bir tat kaldı. Ancak şimdi seçim sonuçlarına bakınca, Gezi ruhunun Türkiye’nin siyasal kültürüne bir değişim getirdiğini görüyorum. Gezi, ince bir zekânın ve sözle ifade edilmeyen pek çok başkaldırının göstergesiydi. Penguenleri vardı, Caps’leri vardı. Tweetleri vardı, öyle ki sekiz saatte iki milyon tweet atılmıştı bir keresinde. Kısacası, Gezi’nin lafı edilmese de ruhu hâlâ ülkenin üzerinde dolaşıyor.

Bütün bunların seçimlerde ortaya çıkması bence asıl yeni Türkiye’nin temellerini atmaktadır. Seçim toplumsal bir sınavdır. Oyları ile Gezi ruhunu yaşatan seçmen, provokasyonlara gelmeyeceğini, farklılıkların kavga değil barışla besleneceğini göstermeye çalıştı. Biraz naif bulabilirsiniz beni, haklısınız. Ancak Türkiye’ye sevdalı halkların arasına anlaşmazlık sokarak güçlü kalmaya çalışmanın artık yetmeyeceği güzel günler hayal ediyorum. Biraz yaratıcı zekâ ile anlaşmazlıklar barışla çözülebilir.

MIT Ekonomi Profesörü Daron Acemoğlu’nun Gezi protestoları ile ilgili bir tespiti vardı 2013 senesinde: “Sandık doğru seçenekleri sunmadığında demokrasi eylemle ilerler.” Herkes için doğru farklıdır. Benim doğru bulacağım temsilci, geneli temsil edemez. Yine de seçim sisteminin daha özgürlükçü seçimleri destekler bir yapısı olmasını isterdim. Bu seçimde, sistem doğru seçeneklerin kısıtlanmasına neden olduysa da sonuç Gezi ruhunu yansıtır bir havadaydı.

Gezi tencere sesleri ve penguenler değilmiş sadece ne güzel…