Albertiko

Hayatta dar yollar çıkar karşımıza kimi zaman; ama sihirli bir güç : “Yola devam”, der durmadan. Kaldığım yerden devam edebilmenin mutluluğu anlatılamaz.

Kavram
27 Mayıs 2015 Çarşamba

Luiza Uçki

 

YENİDEN SELAM, 18 yıl yaklaşık her hafta Şalom gazetesinde kendi hikâyelerimi yazdıktan sonra üç senedir ara verdim. Sonunda tekrar yazabilmeyi başardım. Hayatta dar yollar çıkar karşımıza kimi zaman; ama sihirli bir güç : “Yola devam”, der durmadan. Kaldığım yerden devam edebilmenin mutluluğu anlatılamaz.

Bu yayımlanacak olan hikâyelerim, çok değerli ‘rav’larımdan aldığım didaktik bilgilerden oluşsa da bendeniz burada devreye giriyor ve anlatılanlardan esinlenerek yorum ve ekstra kişilikler  katıp harmanlayarak kaleme alıyorum. Öğrendiklerimi  biraz kendi algıma, yaşadıklarıma, içinde bulunduğum ruh durumuma, deneyimlerime göre birazcık da yan olaylar ilave edip besleyerek iletiyorum. Her insanın bir ‘rav’ı olmalı derler; ama benim tam üç mükemmel ‘rav’ım var. Beni manen yetiştiren, eğiten, her soruma içten cevaplar vererek sürekli destekleyen, bilinçlendirip üstüne Berahalar(dualar)  veren bu gerçek ‘rav’larımdan  çok öğrendim bu üç senede ve öğrenmeye devam ediyorum. Şimdi paylaşma zamanı. Hayat, yeniden selam sana. Şimdiden yüreklerinize sağlık. Desteğini esirgemeyen çok değerli başkanlarım; Yakup Barokas ve ablam akıl hocam, sayfa yönetmenim; Sara Yanarocak’a sonsuz teşekkürler…

 

Albert; alkışlar eşliğinde kürsüye davet edilir  oradaki tüm katılımcıların gurur dolu bakışları altında. Sunucu kadın: “Nice varlık sahibi insan vardır; ama sizin duyarlılığınız bambaşka. Siz fakir fukaranın adeta babasısınız. Kaç kişiyi evlendirdiniz, kaç çocuğun Bar Mitsva törenlerini yapıp hayat boyu yapamamış olmanın ezikliğini yaşamalarına mani oldunuz. Alçakgönüllülüğünüz dillere destan. Ne çok dua aldınız şu fani dünyada. Ölmeden ölümsüz oldunuz. Kibir, büyüklük sizin hayatınızda sıfırın altında. Yardım ettiğiniz her bir çiftin ve Bar Mitsva’sını gerçekleştirdiğiniz her çocuğun gününe katıldınız, onların hayır dualarını aldınız. Onca işinizin arasında hiçbirini kaçırmadınız. Siz bir meleksiniz. Yılın hayırseveri; Albert Bey; alkışlar size!” diyerek onu çağırır. Albert; her zamanki mütevazı kişiliği ile kürsüye gelir: “ Bugün size hayatı mucizelerle geçmiş bir çocuğun hayat hikâyesini aktarmak istiyorum. Bu çocuk yoksulluğun dibe vurduğu bir yuvada dünyaya gözlerini açar. Tek serveti anne ve babasının yoğun sevgileridir. Mutludur, çünkü çok seviliyordur. İnanın bu çocuk şimdilerde o yüce sevginin açlığını çekmekte. İnsanı kimse anası babası gibi sevmiyor, onlar gibi kollamıyor. O karşılıksız sevginin verdiği hazzı kimse bize yaşatmıyor. Anne baba; asıl servetlerimizdir” der. Hikâyemize dönelim.

Yıllar geçer ve Bar Mitsva (13 yaş töreni) çağı gelir. Yaşıtları, kuzenleri tek tek Bar Mitsva törenlerini gerçekleştirirler. O ise bakakalır. Annesi ile babasının sözlerine kulak misafiri olur. Annesi: “Ne yapacağız? Bu çocuğun içinde hep ukde kalacak. Benim Bar Mitsva törenim olmamıştı, diyerek üzülecek. İmkânımız yok hiçbir şey yapamayız. O yaştaki çocuklar çok acımasızlardır. İlk defa korkuyorum. Çaresizlik ne zor illetmiş!” der ağlayarak. Annesini ilk defa ağlarken gören bu çaresiz çocuk bir şeyler yapması gerektiğini düşünerek sinagogun yolunu tutar. İçeri girer. Büyüklerden gördüğü gibi ellerini açar: Lütfen benim de Bar Mitsva törenim olsun. Çok istiyorum, der demez ‘rav’ın arkasında olduğunu fark edemez. Rav birden konuşmaya başlar: “Demek Bar Mitsva törenin olsun istiyorsun öyle mi? Herkesten güzel bir tören  olacak. Merak etme. Ancak bunun için bir  şartım var. Beş ay  var ya senin bu özel gününe; bu dönemde her sabah ve her akşam sinagoga duaya geleceksin. Söz mü?”diye sorar. Çocuk sevinçten havalara uçar; çünkü ebeveynlerine belli etmese de çok istediği bir şeydir bu onun için. Yazın en sıcak günlerinde her sabah 6’da kalkar. Sözünü tutar. Hiç aksatmadan gece gündüz gider. Aynı sinagoga giden varlıklı bir adamın da ilgisini çeker. Adam onu beğeni ile izler. Nihayet Bar Mitsva töreni gelir. Her şey rüya gibidir. Rav da elinden geleni yapmıştır. Dönemin varlıklı insanlarından destek alıp ona çok güzel bir tören düzenler. Çocuk anne ve babasını mum törenine kaldırırken onların mutluluk gözyaşlarına tanıklık eder. Çok sevinçlidir. Sanki dünyalar ona verilmiştir.

Aradan tam on yıl geçer. Çocuk büyümüş, askerliğini bitirmiştir. Maddi durumu yine çok parlak değildir. Bir gün yolda yürürken biri ona seslenir. Bu; sinagogda tanıdığı zengin adamdır. Adam: “Hiç değişmemişsin; hemen tanıdım seni. Nasıl gidiyor hayat? Evlendin mi?”diye sorunca çocuk utanarak: “Çok ilgi duyduğum biri var; ama benimle evlenmez ki. Bu bir rüya. Bir lokantanın muhasebesinde görevli. Ayrıca bizim de komşumuz.Onu görünce kalbim yerinden çıkıyor ama maddi durumum iyi değil. Evlenmek benim için şu sıralar ütopya niteliğinde,” diye belirtir. Adam onu kolundan tutarak o lokantaya götürür. İçerisi tıklım tıklım doludur. Adam eline boş bir kap alıp yüksek ses tonuyla: “Hey millet! Bugün bir iyilik yaparak hanenize yazılmasını ister misiniz? Evlenecek olan bir çiftimiz var. Maddi desteğiniz olursa yuva kuracaklar. Herkes bu kabın içine bir şeyler koyarsa minnettar oluruz” diyerek masaları tek tek dolaşır. Herkes önüne gelen kaba bir miktar para koyar. Ardından adam, kendi cebinden  de büyük bir tomar çıkarıp üstüne ilave eder. Onları şaşkınca izleyen muhasebeci kızın yanına gider:”Kızım bu gece müsait iseniz seni istemeye geleceğiz. Oğlumuz seni görmüş ve çok beğenmiş. Sana da uygunsa bu akşam sizdeyiz, diye açıklar. Nihayetinde bu gençler evlenirler. Ardından yuvalarına bereket gelir. Merdivenleri çok hızlı tırmanmaya başlarlar. Fırsatların ardı arkası kesilmez. Tanrı Elini koymuştur adeta. Birkaç sene sonra ilk fabrikalarını açarlar ve nicelerini... O çocuksa benliğini hiç unutmaz. Her hafta bir gününü doğup büyüdüğü semti gezerek anılarını yad ederek geçirir gözü yaşlarla dolu olarak. Bar Mitvasını, düğününü  anımsar. Doğup büyüdüğü yer onun sığınağı gibidir. Biricik annesini, babasını hatırlar gözleri yaşlı. O  lokantaya sürekli gitmeyi de ihmal etmez. Yaşadığı mucizeleri asla unutmaz. Gücünün Tanrı’dan geldiğini de  kafasından çıkarmaz. Kendi yaşadıklarını; başkalarının da tatması için elinden geleni yapmayı ihmal etmez. Kim evlenecekse  kim Bar Mitsva yapacak ve durumu müsait değilse oraya koşar aynen ona zamanında koşulduğu gibi. Ona yardım eden adamı da unutmaz. Üç kızı olan adamın; ölümünden sonra eşkavalarını(ölünün arkasından edilen dualarını) asla kaçırmaz. Onun adına sinagogda bir salon yaptırır. Bunları anlatan adam “tahmin edeceğiniz gibi o küçük çaresiz çocuk bendeniz Albert’im. O dönemdeki namım, Albertiko. Bunları size niye anlattım. Her şey sadece ve sadece Tanrı’nın Elinde.  Bar Mitsva’mı yapabilmemi sağlayan, o zengin adamla tanışmama vesile olan, o gün yolda onu görüp lokantaya gidip aşkımla evlenmemi sağlayan salt O’dur. O’na olan inancımızı yitirmeyelim. Hayat pusulamız O’nda. Her birinize pusulalarınızın pozitif tarafa döneceği birbirinden güzel günler dilerim. Hepinizi selamlarım. Teşekkürler, kalbi her daim Albertiko olan bu kişiden; kucak dolusu sevgiler size” diyerek sözlerini bitirerek salondaki yerini alır izleyenlerin onu ayakta alkışlamalarının eşliğinde...

İşte sevgili okuyucularım; neyin ne zaman nasıl olacağı sadece Tanrı’nın elinde. Bize düşense teslimiyet. Bazen evet  inancımız azalıyor, sendeliyoruz, ‘nasıl olur?’ diyoruz ama ümidimizi ve inancımızı yanımıza almayı asla unutmayalım; çünkü bugün, hayatımızın iyi yönde değişeceği bir gün olabilir.

Hepinize unutulmaz güzellikte, beyazın saflığı ve büyüleyici etkisini masa örtülerimizde görerek, gerçek huzuru iliklerimize kadar hissederek geçireceğimiz  sevgi dolu birbirinden güzel günler nice dilerim.