Bu hafta ağımıza takılanlar

Bu sefer de isim vermiyoruz, ama istersem "Yahudi kızı" diye yazıda bahsedebilirmişim, çünkü öyle alışmış, mahallesinde öyle duymuş hep. Ben de öyle yazdım. Bir gün ortaokuldan sonra arkadaşlarından biri ona eğer günün birinde parası biterse kendisine para verip vermeyeceğini sormuş. Haliyle bir sorun olup olmadığını merak ediyor ve arkadaşına "bir şey mi oldu, evde bir sorun mu var" diye sormuş, bunun üzerine arkadaşı ise bir anda çekip gitmiş ve bir haftaya yakın konuşmamışlar. Sonra dayanamayıp sorduğunda "annem zaten senin cimri olduğunu söylemişti" cevabını alıyor, "Yahudi kızı" olduğu için... Çocukken hiç kavgacı değilmiş, kavga etmemeyi öğretmiş ailesi. Ne de olsa 6-7 Eylül her an yaşanabilirdi diyor. Ailesinin tanıdıkları arasında 1934 olayları sonrasında göç etmek zorunda kalan ve şiddete maruz kalmayanların ise bir Yahudi algısı oluşması sebebiyle ürkmeye başladıkları için gittiklerini söylüyor. "Irkçılık vardı, bizzat yaşamadım, ben pek dışlanmadım da, bir devlet politikasının zulmünü de yaşamadım. Ama yaşayan tanıdıklarımız var; ailemin anlattıkları var. Her şeyden önce bir korku var.” TUĞÇE ERÇETİN - POSTA

İzak BARON Diğer
13 Mayıs 2015 Çarşamba
  • HERKESİN POZİSYONUNU YENİDEN DEĞERLENDİRDİĞİ BİR DÖNEMDE VE COĞRAFYADA İSRAİL BAŞKONSOLOSU’NA GÖRE BÖYLESİ KAOTİK BİR BÖLGEDE ANCAK İKİ DEMOKRASİ YANİ TÜRKİYE VE İSRAİL ÖNE ÇIKIYOR. 3 ANA BAŞLIK VAR. IŞİD İLE MÜCADELE, ENERJİ VE TİCARET

Bülent Ortaçgil’in bir parçası vardır. “Biri anlatsın hemen nedir bu normal” diye. İsrail ile ilişkilerde normalleşmeden kasıt sadece elçi gönderme gibi sembolik hamleler değil. Normalleşme stratejik diyalogun da geri gelmesi demek. Türkiye’nin 3 şartı vardı normalleşme için. Mavi Marmara için özür, ölenlerin yakınlarına tazminat ve Gazze ambargosunun kalkması. Özür geldi, tazminat işi de tamam. Üçüncü şart meselenin tıkandığı yer. İç siyasetle dış siyaset arasındaki çizgi bulanıktır ya hep. Seçim hesapları yüzünden kimse kılını kıpırdatamaz. İsrail seçimi atlattı, sıra Türkiye’de. Bağımsızlık resepsiyon öncesi İsrail’in Türkiye’deki en üst düzey temsilcisi olan İstanbul Başkonsolosu Shai Cohen ile konuştuk. İsrailli diplomat ihtiyatlı iyimser. “Olumlu işaretler var, Türkiye’deki seçimlerden sonra bu yoldan geçmemizi gerektirecek işaretler bulunuyor” diyor. O işaretlerden biri Gazze’de Türkiye sponsorluğunda açılması öngörülen hastane. İsrail savunma bakanlığı inşaat malzemeleri ve elektrik ekipmanın Gazze’ye geçişi için izni vermişti. Şimdi bu hastane projesi ambargo krizinin aşılmasına yardımcı olur, kim bilir. Nisan ayı başında Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın İsrail televizyonuna verdiği demecini hatırlamak lazım. Belki de seçim sonrası bir hareketlenme olur Türkiye-İsrail ilişkilerinde. Ama her seçim dönemi aynı şeyler söyleniyor diyebilirsiniz. Siz de haklısınız.

Onca siyasi gerilimden sonra iki ülkeyi yeniden hangi unsurlar bir araya getirecek? Türkiye’nin epey başını ağrıtan konu yani Ermeni iddialarında İsrail’in pozisyonu bu sene de değişmedi. İlişkiler daha da kötüleşmesin diye değil elbet. İsrail’e göre tarihte tek soykırım var. O da Yahudi soykırımı yani Holokost. Ama Türkiye ve İsrail’i mecburen birbirine yaklaştıracak dinamik daha önemli. IŞİD ve diğer radikal unsurlar her yerde. İsrail-Suriye sınırındaki Golan Tepeleri de dahil. Herkesin pozisyonunu yeniden değerlendirdiği bir dönemde ve coğrafyada İsrail Başkonsolosu’na göre böylesi kaotik bir bölgede ancak iki demokrasi yani Türkiye ve İsrail öne çıkıyor. 3 ana başlık var. IŞİD ile mücadele, enerji, ve ticaret. İsrail Güney Kıbrıs ile doğal gaz alanında yakın duruyor malum. Daha 1-2 gün önce Kıbrıs Rum Kesimi’nde Mısır ve Yunanistan ile üçlü zirve yapıldı. İsrail henüz o tabloda resmen yok ama flört halinde. Enerji ve doğalgaz bütün komşuların bölgedeki çıkarı. Burada büyük bir AMA var. Kıbrıs sorunu hala çözülebilmiş değil. Türkiye’nin pek de iyi anlaşamadığı ama arka kanallardan ulaşmaya çalıştığı rivayet edilen Mısır ve Çipras yönetimindeki Yunanistan resimde. İsrailli diplomata göre tam da bu noktada İsrail ve Türkiye arasındaki işbirliği önemli hale geliyor. Shai Cohen, “Kıbrıs, Mısır, İsrail ve Türkiye el sıkışmazsa radikalleşmenin tuzağına düşeceğiz.” diyor.

Begüm Dönmez

http://www.dipnot.tv/israil-ile-iliskiler-ne-zaman-normallesecek/83629/

 

  • “BEN SEFARAD BİR AİLENİN KIZIYIM. İSTANBUL’DA DOĞDUM. BU TOPRAKLARI KİMSENİN SEVMEDİĞİ KADAR ÇOK SEVİYORUM.”

Bir gün bir arkadaşım boş bir defter getirdi. Defterin ilk sayfasında “Aklımda kalan tatlar-Yazar: Reca Deşilton” yazıyordu. Bir yemek kitabı yazma fikri hep vardı ama o defteri görünce karar verdim. Zaten eski hayat arkadaşımın kardeşi Oruç (Aruoba) da bana hep “Hadi kızım bir tane güzel yemek kitabı yaz” derdi, tradisyonlarımı yazmamı isterdi. Ben Sefarad bir ailenin kızıyım. İstanbul’da doğdum. Bu toprakları kimsenin sevmediği kadar çok seviyorum. 1492’den beri atalarım burada. Birçok şeyle karşılaştım; antisemitizmden tutun da... Çok duygulanıyorum bunları anlatırken. İnsanların bizi daha iyi tanımalarını istedim. Çok uzun yıllardır burada yaşamamıza rağmen pek çok şey bilinmiyor bizim hakkımızda. Biz de kapalı yaşadık, onun da etkisi var. Geleneklerimizi hayat hikayemle birlikte anlatmak istedim.

Bir de torunlarıma bir şey bırakmak... Çatlak bir anneanneniz, babaanneniz var, onu tanıyın demek istedim...

Reca Deşilton (Güliz Arslan)

http://www.milliyet.com.tr/-torunlarim-catlak-anneannelerini/pazar/haberdetay/10.05.2015/2056634/default.htm

 

  • “HERKES HER ZAMAN SORAR, “SENİN ADIN NEDEN ALBERT?” DİYE. BEN DE HER ZAMAN ÇOK NET BİR ŞEKİLDE YANITLARIM: “ÇÜNKÜ BEN YAHUDİ’YİM.” BUNU SÖYLEMEKTEN HİÇBİR ZAMAN ÇEKİNMEDİM.”

“Geleneğimize göre erkeklerde isim Brit Mila’da yani sünnet töreninde konur. Sünnete kadar adı Avram olan atamız, Tanrı’nın sünnet emrini yerine getirdikten sonra Tanrı’ya bağlılığını kanıtlayan tek kişi olur. Ve ona denir ki, “Bundan sonra senin adın Avram değil Avraham olacak.” Hahamlar da buradan öğrenmiştir ki, doğan erkek çocuğa ismi Brit Mila sırasında konur, çünkü Tora’ya göre çocuğa Brit Mila yaptığınız an, aslında yaratılışı tamamlamış oluyorsunuz. Tanrı yaratıyor; anne, baba ve Tanrı, üç ortak, vücudu biçimlendiriyor ama yaratılış sekizinci gün sünnet yapılarak tamamlanıyor. ‘Brit Mila’nın kelime anlamı ‘anlaşma’dır. O ‘Brit’in, yani Tanrı’yla anlaşmanın yapılması, aynı zamanda, Avram’ın Tanrı’yla yaptığı anlaşmanın nesiller boyu devam edeceğini simgeler.”

(…) “Yahudiler Türkiye’de “Vatandaş Türkçe konuş” dönemini yaşadılar. Dışarıda İspanyolca konuşmaktan çekindiler, çocuklarına yani bize İspanyolca öğretmediler. Askerlikte veya okulda sorun yaşayacağımızı düşünerek, hep Türkçe isimler koymaya başladılar. Bu, maalesef, yaşadığımız ülkede korku duyulduğu için oluyor.”

(…) “Herkes her zaman sorar, “Senin adın neden Albert?” diye. Ben de her zaman çok net bir şekilde yanıtlarım: “Çünkü ben Yahudi’yim.” Bunu söylemekten hiçbir zaman çekinmedim. Askerde de soruyorlardı, söylüyordum. Orada bu cevabı duyunca birkaç kişi demişti ki “Gel seni Müslüman yapalım, cennete gidersin.” “Yok” dedim, “teşekkür ederim, hayatımdan memnunum.”

Albert Gerşon (Rita Ender)

http://www.agos.com.tr/tr/yazi/11537/anlasma-yapiyoruz-o-anda-cocuga-adi-konuyor

 

  • GEÇMİŞİN ACI İZLERİYLE BİRER BİRER YÜZLEŞİRKEN, YABANCILARIN OLDUĞU ORTAMLARDA YAHUDİ KİMLİĞİMİ BELİRTTİĞİMDE NEDEN TATSIZ SORULARA, ÜZÜCÜ YORUMLARA VE HAKSIZ İMALARA MARUZ KALIYORUM?

Peki, bütün bunları neden anlatıyorum? Yukarıdaki olguları kendi ülkeme yakıştırmamakla beraber, her daim gündemde tutulan “Yahudi düşmanlığı”, aklın sınırlarını zorlayan haksız iftiralar ve bunlara cevap verebilen birilerinin olamaması beni korkutuyor. Geçmişte bazı konularda sesimizi hiç çıkaramazken, şimdi ise umutla birlikte korkuyu da yaşıyorum. 1 Mayıs günü sokağımdan ana caddeye çıkamamak bu korkuyu yaşatıyor. Kuş gribinden tutun da her sorunda Yahudi’yi hedefe koymak isteyen zihniyet bizi korkutuyor. Liderlerin ılımlı açıklamalarına rağmen gerektiğinde dışa vurulan nefret söylemlerinden ürküyorum. Halen İstanbul ’un kimi semtlerinde “Yahudilere ve domuzlara yasak alan” gibi yazılar bana geçmişin acı hatıralarını hatırlatıyor.  Gayrimüslim olmanın gâvur, kâfir olmadığını zannetmek istiyorum. Bir yanda düşüncelerimi aktarabilip, geri dönüş alabildiğim bir yönetim varken, öte yandan “Üst akıl” imaları altında, medya desteğiyle pompalanan antisemitizm ve yaratılan düşman “Yahudi” kavramı hayallerime perde çekiyor. Bir Türk Yahudi’si olarak sorunlarımıza rağmen durumun bu kadar vahim olmadığını düşünmek istiyorum. Ön yargıların yerini samimiyetin aldığı, kimsenin kimliği yüzünden hor görülmeyeceği yepyeni bir Türkiye’yi özlemle bekliyorum. Korkarak, içimize sinerek yaşamamayı, derdini anlatıp hakkını aramayı bu değişim duygusu bize öğretti. Kendi ülkemde geleceğim için hayal ettiğim Türk Yahudi’si tanımı bu değildi. Beraber yaşamanın kurallarını koyacağımız bir dönemin eşiğindeyken bu nefret dili, bu ön yargılar niye? Geçmişin acı izleriyle birer birer yüzleşirken, yabancıların olduğu ortamlarda Yahudi kimliğimi belirttiğimde neden tatsız sorulara, üzücü yorumlara ve haksız imalara maruz kalıyorum? Acınacak bir halde olmadığımı biliyorum. Karşı çıkılmayan yalanların bir gün gerçek kabul edilmemesi için anlatmalı, ses vermeli toplumun her kesiminden. Çocuklarımıza ötekinin inanç ve değerlerine saygı duymasını öğretemezsek ne kalır geriye iyi bir dünya için? Tek çare, haykırmak hep birlikte değişimi, artık eskinin lavtalarıyla kimsenin kandırılamayacağını. Hadi o zaman ne bekliyoruz? Beraberce yazalım kucaklaşmanın kitabını…

Mois Gabay

http://www.radikal.com.tr/yenisoz/neden_korkuyorum-1351732

 

  • BU "YAHUDİ KIZININ" TEK DERDİ, TORUNLARININ DA İLERİDE BİR ETİKET ALTINDA KALMASINI İSTEMEMEK, BASKICI BİR ŞEY HİSSETMEMELERİ

Bu sefer de isim vermiyoruz, ama istersem "Yahudi kızı" diye yazıda bahsedebilirmişim, çünkü öyle alışmış, mahallesinde öyle duymuş hep. Ben de öyle yazdım. Bir gün ortaokuldan sonra arkadaşlarından biri ona eğer günün birinde parası biterse kendisine para verip vermeyeceğini sormuş. Haliyle bir sorun olup olmadığını merak ediyor ve arkadaşına "bir şey mi oldu, evde bir sorun mu var" diye sormuş, bunun üzerine arkadaşı ise bir anda çekip gitmiş ve bir haftaya yakın konuşmamışlar. Sonra dayanamayıp sorduğunda "annem zaten senin cimri olduğunu söylemişti" cevabını alıyor, "Yahudi kızı" olduğu için...

Çocukken hiç kavgacı değilmiş, kavga etmemeyi öğretmiş ailesi. Ne de olsa 6-7 Eylül her an yaşanabilirdi diyor. Ailesinin tanıdıkları arasında 1934 olayları sonrasında göç etmek zorunda kalan ve şiddete maruz kalmayanların ise bir Yahudi algısı oluşması sebebiyle ürkmeye başladıkları için gittiklerini söylüyor. "Irkçılık vardı, bizzat yaşamadım, ben pek dışlanmadım da, bir devlet politikasının zulmünü de yaşamadım. Ama yaşayan tanıdıklarımız var; ailemin anlattıkları var. Her şeyden önce bir korku var. Ama bugün "Yeni Türkiye" denildiğinde de herkes için korku var, sadece Yahudiler veya azınlık için değil. Mesela sen rahat mısın Tuğçe? Sen huzurlu musun, hiç mi başka şeyler istemiyorsun?" Bu "Yahudi kızının" tek derdi, torunlarının da ileride bir etiket altında kalmasını istememek, baskıcı bir şey hissetmemeleri... Ama diyor zaten, baskıdan uzak kalmak hepimizin isteği değil mi? Sahi biz ne istiyoruz veya bunu söyleyen bizler kimiz?

(…) En son Yahudi kızı bana şöyle dedi: "Bunlar sadece bazı isteklerimiz, var olmak, var olduğumuzu kabul ettirmek çok önemli. E, bu istekler bizi biz yapan şeyler zaten, güvende olmamız için de lazım. Hayatımızdaki maddi-manevi zorluklar kişisel mücadelelerimiz. Ama ülke yönetimindeki bu isteklerimiz ortak. Seninle bu istekleri paylaşıyorum. Özellikle de torunlarım için, varsın "Yahudi torunu" kalsınlar ama özgür olsunlar. Umarım eşit ve özgür oluruz. Umarım bayramlarımızı gönlümüzce kutlarız, şiddetten uzak... Her şey gönlünce olsun".

Tuğçe Erçetin

http://www.posta.com.tr/yasam/PostaYazarHaberDetay/Ikimiz-de-Bir-Seyler-Istedik.htm?ArticleID=280709

 

  • “BENİM HAYALİM, SOYKIRIM KURBANLARININ YAKINLARIYLA FAİL YAKINLARINI BİR ARAYA GETİRMEK. YOLUNU KAYBETMİŞ, HİTLER FAŞİZMİNİ GERİ İSTEYEN GENÇ ALMANLARIN, GRÖNİNG GİBİ BİRİNDEN AUSCHWİTZ’İ DİNLEMESİ, BENDEN DİNLEMESİNDEN DAHA ETKİLİ OLUR.”

Eva, 70 yıl sonra o ölüm kampının ‘muhasebecisinin’ yargılandığı davaya katıldı. Mahkeme salonunda insanların şaşkın bakışları arasında Gröning’in yanına yaklaştı, elini uzattı ve herkesi şoke eden şu cümleyi kurdu: “Seni affediyorum.” Gröning de bunun üzerine Eva’ya sarıldı.

Salondaki pek çok insan Eva Kor’un bu hareketinden rahatsız oldu. Ama Eva, Times gazetesine ‘Affetmek neden en büyük intikamdır’ başlıklı bir yazı yazdı. Şöyle diyor: “Bana yaptıklarını unutacak değilim. Ama ben kızgınlık yerine şefkati tercih ediyorum. Benim hayalim, soykırım kurbanlarının yakınlarıyla fail yakınlarını bir araya getirmek. Yolunu kaybetmiş, Hitler faşizmini geri isteyen genç Almanların, Gröning gibi birinden Auschwitz’i dinlemesi, benden dinlemesinden daha etkili olur.”

İntikam yemini etmiş gibi yaşadığımız şu dünyada, cehennemi çok küçük yaşta gören Kor’un sözlerinde hepimiz için alınacak dersler olduğu muhakkak.

Gökçe Aytulu

http://www.hurriyet.com.tr/kelebek/hayat/28958941.asp

 

  • OYSA BÖYLE BİR “ÜST AKIL” YOK! HİÇBİR ZAMAN DA OLMADI! OLMAYACAK DA!

ÇARLIK polisinin yazdığı “Sion Protokolleri”ni göstererek dünyayı Musevilerin yönettiğine; ABD ordusunun tedbirsizliğini es geçerek Pearl Harbor baskınını bizzat Başkan Roosevelt’in tezgâhladığına; papanın Leh asıllı olmasından yola çıkarak komünizmi Vatikan’ın yıktığına veya sevgilisi “Dodi” Mısırlıydı diyerek Prenses Diana’yı İngiliz istihbaratının öldürdüğüne dair zırva yumurtlamış olanların bini bir paradır…

Bizim tarafta ise durum tam fecaat! Çok az ulus elimize su dökebilir…

Şayet İslamcıysanız, yukarıdakilerine ek olarak bir de aynı tür bir “üst aklın” Müslüman “soykırımına” (!) kılıf uydurmak için 11 Eylül’ü düzenlediğine iman edersiniz.

Ulusalcıysanız, Batı’nın Türkiye’yi bölmek ve “Sevr’i hortlatmak” (!) için Kürt ve Ermeni sorunlarını fıştıkladıklarına inanırsınız.

Komünistseniz de her taşın altında kapitalist- emperyalist kumpas keşfedersiniz.

Yani şeyleri daima gaipten inen bir “üst aklın” ve “öteki”nin varlığıyla açıklarsınız.

Dolayısıyla, Türkiye’de zaten hükümran bu beyin ikliminden ötürü Cumhurbaşkanı ne dil pelesengi ettiği deyimle, ne de etiketini taşıdığı siyasi familyayla istisna oluşturuyor.

OYSA böyle bir “üst akıl” yok! Hiçbir zaman da olmadı! Olmayacak da!

Söz konusu kavram irrasyonel düşünceyi sanki rasyonelmiş gibi allayıp pullamaya çalışıyor ama geri planında hem kadercilik ve çaresizlik, hem de mazeret arayışı yer alıyor.

Fakat tabii ki “üst aklın” olmadığını söylemek farklı devlet, kurum ve organizmaların stratejiler, taktikler, senaryolar üzerinde çalışmadığını iddia etmek anlamına da gelmiyor.

Şüphesiz ki bunlar var ve olmaya devam edecekler.

Ancak böylesine bir mevcudiyeti kabullenmek bir şeydir, irade ve istek dışı her gelişmeyi her şeye kâdir bir “üst aklın” “aklı evvelliğine” yormak bambaşka bir şeydir!

Zaten rasyonel düşünceyle yukarıdaki irrasyonel düşünceyi sanki rasyonelmiş gibi süslemeye çalışan komplo zihniyeti arasındaki fark da işte tam burada yatıyor.

Akıl akıl, Allah rızası için öyle “üst” müst olmadan bir gel de, sadece mantığa takıl!

Hadi Uluengin

http://www.taraf.com.tr/yazarlar/ust-akil/

 

  • NE GARİP DEĞİL Mİ, TARİHTE IRKÇILIKTAN ÇOK ÇEKMİŞ OLAN YAHUDİLERİN KURMUŞ OLDUĞU DEVLET İSRAİL’DE DE, KİM SAF KAN YAHUDİ KİM DEĞİL TARTIŞMASI YAPILIYOR

Ne garip değil mi, tarihte ırkçılıktan çok çekmiş olan Yahudilerin kurmuş olduğu devlet İsrail’de de, kim saf kan Yahudi kim değil tartışması yapılıyor.

Kan demişken belirteyim, Falaşaların bir kampanya çerçevesinde 1996 - 2005 yıllarında verdikleri kanların da uygun görülmeyerek çöpe atıldığı ortaya çıkmış bulunuyor. Gerçi bunların geldiği Etiyopya’da AIDS salgını olması yüzünden kanlarında HIV virüsü bulunması ihtimali gerekçe olarak gösterilmiş ama tabii yersen!

Bu arada geldikleri ülkenin geri kalmışlığı dolayısıyla, İsrail toplumunun en alt kesimini oluşturan Falaşaların İsrail ordusunun en gaddar askerleri olduğunu da belirtmek gerek.

Her neyse, şimdilik Falaşalar, İsrail Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin’in şahsında kendilerine anlayışla yaklaşan bir yetkili bulmuşlardır. Rivlin acı gerçeği bütün açıklığıyla şöyle dile getiriyor:

“Tel Aviv ve Kudüs’teki protestolar, İsrail toplumunun kalbinde derin bir yara açmıştır. Etiyopyalıların ayrımcılık, ırkçılık haykırışlarına cevap bulamamalarından kaynaklanan bir acı söz konusu... Hata yaptık, duyarlı olamadık ve yeterince onları dinlemedik.”

Rivlin’in bu sözleri Yahudi devletindeki ırkçı eğilimler üzerinde ne derecede etkili olur şimdiden bir şey söylemek zor.

Ali Sirmen

http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/271023/Irkciligin_cilvesi_Falasalar.html

 

Instagram’dan

 

scosays

7 gün önce · Hemdat Israel Sinagogu

#foto da kafamda bir kipa var; evet bir #sinagogtaydım. 

 

Çok sevdiğim ve beraber büyüdüğüm yakın #arkadaş ımızın babanesi vefat etti ve cenaze töreninde hazır bulunduk. Öncelikle onun ve saygıdeğer ailesinin acılarını paylaştığımı bildirmek isterim.

Fakat burada paylaşmak istediğim konu başka. Resimde aynı zamanda altımda sarı bir baret görüyorsunuz. Bu baretler her sıranın altında mevcuttu ve aynı zamanda sinagoga girerken 3 ayrı güvenlik kapısından geçtiğimizi, kimliklerimizin uzun uzun kontrol edildiğini de belirtmem gerek.

Ne kadar kötü bir durum öyle değil mi?

Hep beraber aynı topraklarda yüzyıllardır yaşayan kardeşlerimiz, dostlarımız ibadet etmek için bulundukları binalarında neden bu kadar kendilerini güvensiz hissetmek zorundalar?

https://instagram.com/p/2THy3eseMH/

 

 

Netten okumalar

 

  • DAVUTOĞLUNUN İTİRAFLARI - BURAK BEKDİL

http://www.hasturktv.com/arsiv/6993.htm

 

  • YAHUDİ MAHALLESİ: KUDÜS

https://gezimanya.com/GeziNotlari/yahudi-mahallesi-kudus

 

  • 1942 VARLIK VERGİSİ KANUNU – AYŞE HÜR

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ayse_hur/1942_varlik_vergisi_kanunu-1353243

 

  • ALMANYA'DA TOPLUM VE DEVLETİN HOLOKOST'LA YÜZLEŞMESİ VE TÜRKİYE – ELİF AKGÜL

http://bianet.org/biamag/insan-haklari/164408-holokost-ile-yuzlesmede-asilan

 

  • KUŞ GRİBİ YAHUDİ İŞİ

http://www.hasturktv.com/anti_semitizm/6987.htm

 

  • İSRAİL GAZZE’DE ABLUKAYI GEVŞETİYOR, HAMAS’IN İSTİKRARINI İSTİYOR – BEN CASPİT

http://www.al-monitor.com/pulse/tr/contents/articles/originals/2015/04/israel-hamas-gaza-war-blockade-netanyahu-yaalon-new-policy.html

 

  • GAZİOSMANPAŞA’DA IRKÇI YAZILAMALAR: ‘YAHUDİLERE VE DOMUZLARA YASAK ALAN’

http://www.demokrathaber.net/guncel/gaziosmanpasada-irkci-yazilamalar-yahudilere-ve-domuzlara-yasak-alan-h48595.html

 

  • ALMANYA-İSRAİL: CAN DOSTLAR

http://www.dw.de/almanya-israil-can-dostlar/a-18444629

 

 

Netten dinleyin

 

  • SAVOR DE LADİNO - Mİ DONZEA

https://www.youtube.com/watch?v=Zv3Yw2h35yg

 

  • YARATICI, YENİLİKÇİ VE HAYRAN OLUNASI MÜZİKLERİ İLE 20 İSRAİLLİ ŞARKICI VE GRUP

http://onedio.com/haber/yaratici-yenilikci-ve-hayran-olunasi-muzikleri-ile-20-israilli-sarkici-ve-grup-503994

 

Takılan Tweet’ler

 

vivet kanetti uluç ‏@vivetchka  10 May

Orhan Veli'nin Yahudi, Bedri Rahmi'nin Ermeni yavuklusu... azınlıklara (ama da hep beylerden hanımlara) seksüel açılım. değişmez bu havalar.

 

Fuat Uğur ‏@FUATUGUR  9 May

İsrail'in Diyanet'e karşı başlattığı kampanya ile Demirtaş'ın kampanyası arasında bir "paralellik" olmaması için bir sebeb var mı?

 

ateş ilyas başsoy ‏@SONSAYI  7 May

Bu seçim öncesi İsrail ile Hamas atışması kesmeyecek, Suriye'ye çocuklarımız ölüme yollanacak galiba.

 

Rivva ‏@Rivokhay  6 May

ABD’de yaşayan Çanakkali Sefarad'ın anıları LA SAVOR DE PENSAR A LO KE BIVI... por Sal Amira:CANAKKALE I YO,SALAMONIKO http://esefarad.com/?p=62868 

 

pintu ‏@ouzkaya  8 May

Bilen bilir Teşvikiye'nin alt katında ufak bir sinagog vardır. Üstte namaz kılıp altta Zebur'dan ilahi okurlar.

 

Haliç Postası ‏@HalicPostasi  10 May

DİLBER Sıhhi Kaşer.. JAK DALVA i İZAK BERUHİEL (#ladino ilan,1950)