Gençliğin kimlik stratejisi

Sosyal medyayı etkin bir şekilde kullanan gençlik bir yandan küreselleşen dünyada etkin bir konuma sahip olurken diğer yandan da sosyal ilişkiler yönünden pasif bir sürecin içinde yalnızlaşıyor. Bu durumda Yahudi gençlerin geleneksel değerlerden uzaklaşma tehlikesi ile karşı karşıya kalabilecekleri, entegrasyona daha açık konuma gelebilecekleri söylenebilir mi?

Yakup BAROKAS Köşe Yazısı
6 Mayıs 2015 Çarşamba

Geçtiğimiz hafta daha evvelce de tanıdığım Süheyla Yıldız adlı bir doktora öğrencisi ile saha araştırması kapsamında hazırladığı tezine yardımcı olmak üzere görüştük. Süheyla Yıldız, Galatasaray Üniversitesi’nde ‘Strategies Identitaires des Juifs en Turquie Contemporaine’ (Modern Türkiye’de Yahudilerin Kimlik Stratejileri) başlıklı yayımlanmış Yüksek Lisans tezinden de yararlanarak hazırladığı ve ‘Gençlik Halleri’ adlı kitapta yer alan bir yazısını imzalayarak bana hediye etti.

Araştırmanın ‘Sonuç’ bölümünde 2003 kuşağı Yahudi gençleri ile ilgili ilginç gördüğüm bir saptamasını paylaşmak istiyorum: “Gençlerin, kimlik stratejileri bağlamında dışa açılma ile içe kapanma stratejilerini aynı anda sürdürdükleri, bu nedenle hem kimliklerinden kopmamak, hem de kapalı bir cemaat oluşturmamak ve antisemitizm mağduru olmamak kaygısıyla bir denge sağlamaya çalıştıkları görülmektedir. Bu anlamda kuşaklararası bir süreklilikten söz edilebilir”. (Asimilasyon ile kimliklenme arasında bir kuşak, sh.195).

Sosyal bilimler alanındaki bu makale hem genç kuşağın yaşadığı ikilemi, hem de kimlik stratejisi bağlamında kuşaklararası sürekliliğin varlığını sergilemektedir. 

Süheyla Yıldız’ın, kuşaklararası farklılıkları ve değişimi gözlemleme adına sorduğu bir soruyu yanıtlarken lise yıllarıma dönüyorum. Ne Varlık Vergisi ve Trakya Olaylarına tanıklık eden ebeveynlerimize oranla, ne de şimdiki kuşak kadar antisemitizmi derinden yaşamadığımızı kendisine anımsatıyorum.  Bunun belki de içinde yetiştiğimiz kapalı ortamda ve özellikle lise yıllarımızda sınıflarımızın üçte birinin Müslüman, üçte birinin Hıristiyan, üçte birinin de Yahudi olmasından kaynaklanmış olabileceğini söylüyorum.

İlginçtir aynı hafta ‘Saint-Joseph Fransız Lisesi’nden 50. mezuniyet yılı plaketini almak üzere düzenlenecek bir törene davet edildim. Nedense bunca yıldır hiç ayak basmadığım okulumun girişindeki o karşılaşma, şaşkınlık, heyecan, anlatılması zor duygular… Tedbir olarak 1965 yılının ‘Palmares’ini yanımda getirdiğimden, yakasından ismini okuduğum sıra arkadaşıma bakıyorum, bir de yıllıktaki fotoğrafına. Seneler yapacağını yapmış, değişmeyen bir bakışlar kalmış sanırım.

Birlikte yenilen yemekte Niko’lar, Jirayir, Davit, Mehmet, Atilla, Nejat; sanki ergenlik yaşlarımıza geri dönüyor, eski anıları dillendiriyoruz. Ne öteki var, ne beriki. Eksik çok, 

Okulun müdürü elli yılda ortaya çıkan farklılıkları şöyle özetledi: eğitim süresi 8 yıldan iki yılı hazırlık 6 yıla inmiş, kız-erkek öğrenciler birlikte okuyor, yatılı öğrenim kalkmış. Hazırlık ve 6.sınıflar dersleri Ipad’den izliyor. Kısa sürede tüm öğrencilerin Ipad’leri olacak. Teneffüse sosyalleşmeyi önlediğinden cep telefonu ile çıkmak yasaklanmış. Üst sınıflar ise; “Peki küçük sınıflar harıl harıl Ipad’den oyun oynuyorlar” diye karşı çıkınca ders aralarında Ipad de yasaklanır olmuş.

Her kuşağın sorunları farklı; bizler retenue’ye (hafta sonunu okulda geçirme cezası) kalmamaya, kopya çekerken yakalanmamaya, Frère Denis’den oynamak için basketbol topu alabilmeye çalışırdık. Kayda değer olan gençlerin artık ders kitabı da okumuyor olmaları. Bu kuşak gündelik yaşamın bir parçası haline gelen internet sayesinde pasif bir sürecin içinde yer alarak pek çok değeri de yitirmekte.

Cemaatimiz açısından bu durumda çağın gereklerine uygun yöntemlerle yirmi yaş altındakilere ulaşabilen doğru bir kimlik stratejisi üretilemez ise Yahudi gençlerin dini değer ve geleneklerinden uzaklaşma tehlikesi ile karşı karşıya kalabilecekleri, entegrasyona daha açık konuma gelebilecekleri söylenebilir.

Anma törenlerinde, bayramlarda görevli birkaç çocuğun dışında gençlerin sıfıra yakın katılımı, özel film gösterimlerine ve tiyatro gibi etkinliklere hiç ilgi duymamaları bu gözlemlerimi doğrulamıyor mu sizce?