Havuç ve sopa…

50 yılı aşkın düşmanlığın ardından, Küba ve ABD liderlerinin ilişkileri normalleştirme adına, geçtiğimiz ay Panama’da el sıkışmaları hiç şüphesiz üstünde durulması gerekli önemli tarihi bir olay. ABD’nin bu yeni stratejisinin İran politikası ile de bir bağlantısı var mı?

Yakup BAROKAS Köşe Yazısı
22 Nisan 2015 Çarşamba

50 yılı aşkın düşmanlığın ardından, Küba ve ABD liderlerinin ilişkileri normalleştirme adına, geçtiğimiz ay Panama’da, Amerikan Zirvesi’nde el sıkışmaları ve en üst düzeyde bir temasın gerçekleşmiş olması hiç şüphesiz uluslararası ilişkilerde önemli bir dönüm noktası sayılır. Raul Castro’nun basın özgürlüğü dâhil pek çok konuda görüşmeye hazır olduğunu belirtmesi de…

Peki, Küba Diktatörü Batista’yı devirmek için 26 Temmuz Hareketi’ni başlatan, aralarında Fidel Castro’nun da yer aldığı bir avuç devrimci ile dağa çıkan ‘ComandanteChe Guevara efsanesi de mi tarihe gömülüyor?

Bu değişimin nedenlerini ele almadan önce anımsamayanlar için tarihi olayları kısaca özetleyelim. 1959 yılında Fidel Castro, ABD’nin desteklediği Batista diktatörlüğünü devirdi ve ülkedeki tüm kumarhane ve genelevlerini kapattı, ekonomiyi millileştirdi. Aynı anda bir milyon Kübalı Miami ve Florida’ya kaçtı.  Birçok uluslararası şirket kârlı bir kaynaktan yoksun kaldı. ABD cephesinde ise mafyayla bağlantısı olduğu iddia edilen Başkan Yardımcısı Richard Nixon, CIA ile birlikte Castro›yu saf dışı bırakma k için gizli planlar hazırladı ve Küba’ya karşı ambargo uygulamasına girişti.

Üç ay sonra iktidara gelen John Kennedy Domuzlar Körfezi üzerinden Küba’yı işgal etme operasyonunu üstlendi, ancak bu hareket başarısızlıkla sonuçlandı. 1961 yılında ABD’nin yeni bir operasyonla adayı işgal etmek istemesi üzerine Küba, Sovyetler Birliği’nden işgale karşı füze savunması istedi ve  ‘Füze Krizi’ patlak verdi.

Dönemin Küba Ekonomi Bakanı Ernesto Che Guevara Kennedy’ye şu notu gönderdi: “Domuzlar Körfezi için teşekkürler. Çıkarmadan önce devrim zayıftı. Şimdi her zamankinden daha güçlü…Fidel Castro’nun Domuzlar Körfezi ile ilgili söylediği; “Yanki emperyalizminin ilk yenilgisi” sözleri de tarihe geçti.

ABD, komünizme karşı savaşın gerekliliğini tüm dünyada vurgulamak adına Kennedy’nin katili Oswald’ın Castro’nun ajanı olduğu görüşünü yaydı. Bu da sıradan ABD vatandaşının Küba rejimine karşı tepkisini yoğunlaştırdı.

Oysa aradan geçen 55 yıl içinde dünyada pek çok değişim yaşandı. Küba, 1960’lı yılların travmasını, ABD’nin pek çok savaş esirine uyguladığı şiddetin ve Guatemala işgalinin getirdiği öfkeyi atlattı.

Bugün Raul Castro tarafından, ABD sermayesi ile kalkınmanın kötü bir şey olmadığı düşünülmekte. O dönemde yaşananlar ve ABD’nin ayıbı da Barack Obama için geride kaldı. ABD Başkanı, bu anlamsız politikanın sürdürülmesinden yana değil ve ekonomik yardım sayesinde Küba ile dostluk ilişkilerine girilebileceği ve sonrasında da demokrasi yolunda adımlar atılabileceği inancını taşıyor.  Aynen İran’a karşı sürdürülmeye çalışılan politikada olduğu gibi…

Barack Obama, İran’ı tarihten gelen kültürel değerleri ile yükselen istikrarlı bir güç olarak değerlendiriyor. Ne rüşvet batağının içindeki Suudi Arabistan’daki mutlak monarşiye, ne de yıllar boyu verilen desteğe karşın başarısız olmuş Mısır’a güveniyor. Obama yıllar boyunca Mısır’a yapılan mali yardımların bu ülkeye demokrasi getirmediğini gördü.

Obama artık İran’a oynamayı düşünüyor ve bunu da Suudi Arabistan ve İsrail ile olan ilişkilerinin belli bir ölçüde zedelenmesi pahasına da olsa bu ülkedeki yönetimi değiştirmeden gerçekleştirmeyi öngörüyor. Diğer bir gerçek de artık ABD’nin Suudi petrolüne gereksinimi kalmadığı ve demokratik ilkeler bir yana, hırsızlık yapanın eli kesildiği bir yönetim tarzının arkasında durmaktan da pek haz duymadığıdır.

Obama son derece pragmatik bir kişilik sahibi ve kişisel kavgaların dışında kalmayı başarabilmiş bir başkan. ABD Başkanı Woodrow Wilson’un 1. Dünya Savaşı sonrasında ortaya koyduğu ilkelerinden, tüm dünyada Amerikan değerlerini geçerli kılmak rüyasından sıyrılmış durumda…‘El uzatma’ (engagement) stratejisine inanıyor ve bunu ulusal çıkarlar açısından savunuyor. Obama, ABD’nin en uzun süre görevde kalan başkanı Franklin Roosevelt’in; ‘Havuç ve sopa’ uygulaması ile daha gerçekçi bir dış politikaya dönüş yapmak istemekte.

Gerçekten ABD değerlerinin tüm dünyada yaygınlaştırılması öngörüsü tam bir başarısızlıkla sonuçlandı. George W.Bush’un Coca-Cola ihraç eder gibi demokrasi ihraç etme düşüncesinin tutarsızlığı anlaşıldı. Ne var ki sopa oldukça kısa havuç ise çok uzun.