Tiyatro nereye gidiyor?

Orta Batı Avrupa Sanatları Projesi kapsamında sahnelenen farklı eserler “Tiyatro nereye gidiyor?” sorusunu cevaplar nitelikteydi. Performans sanatı, modern pantomim, dans tiyatrosu gibi farklı disiplinlerin birbiriyle harmanlandığı bu gösteriler tiyatronun da evrim geçirmekte olduğunu gösterdi

Erdoğan MİTRANİ Sanat
15 Nisan 2015 Çarşamba

 

Platform 0090, Arcola Thetre, Productiehaus Rotterdam ve Talimhane Tiyatrosu işbirliğiyle düzenlenen E.M.W.A.P. (European Middle West Arts Project / Orta Batı Avrupa Sanatları Projesi) Festivali kapsamında, Doğu ve Batı arasındaki hibrit alanda üretilen prodüksiyonlardan altısı 19 Mart – 5 Nisan tarihleri arasında İstanbul’da sahnelendi. 19 Mart’ta Salt Beyoğlu’da ‘Curating Space’ adlı performansla başlayan, 22 Mart’ta D22’de Hollandalı Tiyatro Kolektifi Schwalbe’nin ‘kitlesini aradığı’ workshop ‘Schwalbe is Looking for Crowds’ ile devam eden mini-festivalde ‘Schwalbe is Cheating’, ‘Autonomous Scenography’ ve ‘We Need To Move Urgently’ye Moda Sahnesi, ‘Holy, Holy, Holy’ye D22, Şarapnele de Talimhane Tiyatrosu ev sahipliği yaptı.

Bu birbirinden çok farklı çalışmaların ortak paydası 21. yüzyılda tiyatronun nereye gitmekte olduğu. Performans sanatı, modern pantomim, dans tiyatrosu gibi farklı disiplinlerin birbiriyle harmanlandığı bu gösteriler izleyiciyi, bütün sanatlar gibi evrim geçirmekte olan, evrim geçirmek zorunda olan tiyatronun girmekte olduğu yepyeni yollara sokuyorlar.

 

Schwalbe Cheats

Köşeye sıkıştırıldığımızda kimiz biz? Ya da karşımızdaki bizden zayıfsa olduğunu fark ettiğimizde kimiz? Ya da öteki kurallara göre oynamayı bıraktığında? 

Durumu kurtarmak için, “Bu sadece bir oyun” diyerek işin içinden sıyrılabiliriz ama bunu  söylediğimizde gerçekliğe dönmek için artık çok geç olabilir.

Schwalbe, yedi yaratıcı performansçıdan oluşan Hollanda kökenli bir tiyatro kolektifi. Her biri bedenden doğan performansları, fizikselliğin doğasından çıkıyor. Limitleri zorlayan, kendini değişken ve öngörülmez koşullarda sergileyen bu fizikselliğin amacıysa, tiyatro ile performansın ayırım çizgisinde gerçeği ve beklenmeyeni araştırmak.

Christina Flick, Melih Gençboyacı, Marie Groothof, Hilde Labadie, Floor van Leeuwen, Kimmy Ligtvoet, Ariadna Rubio Lleó, Daan Simons’dan oluşan ekip çalışmalarıyla ilgili olarak şunları söylüyor:

“Bütün performanslarımızın altında yatan, tüm süslemelerinden soyunmuş en ilkel şeklindeki insanın büyüleyiciliğidir. Ne tür bir uygarlık olduğumuzu sorguladığımızda, kültürel kodlar ve psikolojik çerçeveler yok olur ve performanslarımızda insanın “diğer” tarafına ışık tutarak yeni çerçeveler oluşturmaya çalışırız.”

‘Schwalbe Speelt Vals / Schwalbe Cheats’de gerçekten ne kadar medenî olduğumuzu, değerlerimizin farklı bir bağlamda bozulmadan ne kadar dayanabileceğini, uygarlık yok olursa bizlere ne olacağını sorgularken insanın mücadeleyi nasıl kolayca kaybedebileceğini ve medeniyetimizin ne kadar kırılgan olduğunu keşfediyoruz.

Schwalbe Cheats, bize en başta söylendiği gibi sadece bir ‘oyun’, neredeyse bir çocuk oyunu. Bütün oyunlar gibi eğlence olarak başlıyor ancak, yavaş yavaş keyif yok olmaya, en basit sataşma saldırganlığa dönüşmeye, öfke ve adilik öne çıkmaya başlıyor ve oyun giderek, insanın karanlık yüzünün ortaya çıktığı, kazanmak için her şeyin mubah olduğu çirkin bir savaşa dönüşüyor. Sonuçta seyirciler kendilerini, sadece savaşanların değil, izleyenlerin de ‘oyun’ olduğunu unuttuğu,  kıran kırana bir döğüşün içinde buluyorlar.

Soluk soluğa izlenen, bizim seyrettiğimiz gece izleyiciler arasında olan Tuğrul Tülek’in “asıl Fight Night bu” dediği, bittiğinde hak edilmiş uzun bir alkış alan performansın ardından ekip küçük bir de söyleşi yaptı. Melih Gençboyacı, performansın kuralları olduğunu, ancak her performansın farklı sonuçlanabileceğini, kimi zaman da mücadelenin izlediğimiz gecede olduğu gibi çok da sertleşebildiğini söyledi.

 

Autonomous Scenography

Platform 0090, ‘Orta Batı’ ile ilgili mültidisipliner sanatlara dair araştırma, yaratım, konuk sanatçılık, prodüksiyon ve sunum çalışmalarının yürütüldüğü bir merkez ve üretim alanı. Belçika, Almanya, İngiltere, Hollanda ve Türkiye’den katılımcıların oluşturduğu iletişim ağıyla yeni oluşmakta olan sinerjileri sanatsal bir sürece dönüştürmeyi amaçlıyor.

‘Autonomous Scenography’,  1981’de Antwerp’de doğan görsel sanatçı, senograf ve küratör Meryem Bayram’ın üç boyutlu masal kitaplarına olan tutkusundan doğmuş.

Çalışmalarında yinelenen bir tema olarak insanla mekânın, soyutlamayla betimlemenin ortak zeminini araştıran Bayram, mukavva kâğıdından yapılmış şekiller aracılığıyla, görünürde boş ve düz bir yüzeyin katlanarak nasıl zengin bir öğe dağarcığına dönüştürülebileceğini araştırmış. Böylece, senografinin bir hikâye ya da koreografiye dayanmadığı, aksine hikâye ya da koreografinin senografiden yola çıkarak oluşturulduğu bir proje ortaya çıkmış.

Meryem Bayram’ın tasarlayıp yönettiği, ışık tasarımını Pol Matthé, ses tasarımını Charo Calvo’nun yaptığı ‘Autonomous Scenography’,  icracıları  Gaëtan Bulourde ve Clément Layes ile birlikte geliştirilmiş.

Performans birbirini izleyen iki bölümden oluşuyor. İlk bölümde, Gaëtan Bulourde’un eline verilen oyuncağı inceleyen bir çocuk gibi, elindeki temel şekillerden neler yapılabileceğini araştırıyor. İkinci bölümde ise Clément Layes, Bulourde’un da yardımıyla ve bu kez daha büyük ebatlarda katlanmış kartonlarla doğal manzaraları çağrıştıran olağanüstü mukavva heykeller oluşturuyor. Bu bölümün sonlarına doğru oyuncu ilk kez konuşarak, izleyicilere neler yaptığını tamamen uydurma bir dilde açıklıyor. Bu sahne bana Charlie Chaplin’in başyapıtlarından ‘Modern Times’ filminde, yine kurmaca bir lisanda söylediği ünlü şarkıyı anımsattı. Gerçekten de, aynen filmde olduğu gibi, burada da söylenenlerin bir tek kelimesi bile anlaşılmadığı halde anlatılan her şey rahatlıkla algılanıyordu.

 

Holy Holy Holy

Seyirci karşısına ilk çıkışları ‘Countdown’ (2012) ve onun içinden ürettikleri performans Yowsah Yowsah Yowsah’dan (2014) sonra Copycats bu eserin devamını bir üçleme olarak getirmeyi aklına koymuş. ‘Holy Holy Holy’ bir üçlemenin ikinci parçasını oluşturuyor. İtirafların sergilendiği bir yarışma programı biçiminde olan ‘Countdown’, ‘İnanıyorum’ mantrası etrafında dönüp duran bir striptize doğru evrim geçiriyor. Sanatçı Kaleb de Groot’un tasarımının ve enstalasyonun içinde İlyas OdmanChristina FlickKimmy Ligtvoet ve Melih Gençboyacı  nesneler, kıyametler, şişme manifestolar ve hayal gücünden saklanmaya yarayan kozmik korunaklar yaratıyorlar.

 Topluluk filmlerden, mangalardan ve film müziklerinden malzeme ve hareket çalar; birbirlerinin hayatlarından ‘remiks’ yapar. Copycats performanslarında gerçeklikle kurgu arasındaki sınırda gezinerek kuralları seyirciyle paylaşılan bir oyun yapısı kurar. Copycats bu yapı içinde utanmasızca, hatta bazen de pis oynar ve duyarlılıkları suiistimal eder.

“… Biz korumanın neden bu kadar önemli olduğunu bilmeden devraldığımız bir mirasla tıpkı bizim gibi devraldığı yükün anlamını bilmeyen yeni bir nesle bırakacağımız bir başka miras arasındaki bağlantıyız yalnızca… Yalnızca bir içgüdü… Ölümü göz ardı etmek için nesiller boyunca tekrarlanmak üzere anlamlar yaratıyoruz; böylece biz öldükten sonra da, en azından, parçası olduğumuz yaşam tarzı kendini tekrar etmeye devam eder… Ve şimdi kendi soyumun yok oluşundan hemen önce, fark ediyorum, bu hiçbir şeydi… Miras… Anlamsızdır… Şu anda bu hikâyeyi dinleyecek hiç kimse kalmadı, öyleyse… Hikâye anlamsız…”

(Tiziano Sclavi’nin çizgi romanı Dylan Dog’dan bir alıntı)

Yukarıda kısaca değindiğim performanslar, özellikle tiyatroda görselliğin giderek ne kadar önem kazandığını gösterdikleri için, aslında anlatılması değil mutlaka görülmesi gereken işler. Tiyatronun geleceği hakkında çok önemli ipuçları içeriyorlar. Önümüzdeki yıllarda E.M.W.A.P. festivallerini mutlaka izleyin derim.

NOT: Geçen yıl sezonu kapatmayarak yaz oyunlarıyla sürdüren ikincikat, bu oyunların büyük başarısı sebebiyle,  izleyicilerden de gelen istekler doğrultusunda sezon boyunca yaz oyunlarını ve prömiyerini yine geçen yazın başında Tiyatro Festivalinde yapmış olan ‘fü’yü sahnelemeye devam etmişti. Bu yaz sezona ‘savaş ve barış oyunları’ ile devam edecek olan topluluk, Sami Berat Marçalı’nın yazıp yönettiği yeni oyunu ‘P*RK’ı da repertuarına aldı. ‘P*RK’,  16, 17, 23, 24, 29, 30 Nisan saat 20.30’da ikincikat karaköy’de.

Hepinize iyi seyirler dilerim.