EDİRNE KUŞATMASI ALTINDA Bir başka Mme. (Madame) Guéron

Mme. Guéron, Edirne’deki ‘Alliance’2 kız okulunun müdiresiydi. Birinci Balkan savaşı Sırasında Bulgar ordularınca kuşatılan Edirne’de tüm bu süre içinde bulunmuştu. Yaşadıklarını, yaptıklarını ve gördüklerini, mektuplar halinde günlüğüne yansıtıyor.

Sami AJİ Köşe Yazısı
25 Mart 2015 Çarşamba

Son yıllara kadar,  hayatımda yakinen tanıdığım ve etkilendiğim iki Mme. Guéron vardı: Biri sevgili kayınvalidem Lynda Guéron, diğeri de Avukat Sara Geron (nur içinde yatsınlar).

Birkaç sene evvel, eşim Gözlem kitapevinden bir kitapçık satın aldı: ‘JOURNAL DU SIEGE D’ANDRINOPLE: 30 Octobre 1912-26 Mars 1913 /Edirne Kuşatması Günlüğü: 30 Ekim 1912-26 Mart 1913) ve yazarı Mme. A. Guéron idi1.  Bu hanımı gerçekten daha iyi tanımak isterdim. Günlüğünde kendisinden çok az bahsetmekteydi.  İsminin sadece ‘A’ harfi ile başladığını biliyoruz.  Ancak evli ve bir çocuk sahibi olduğunu ve İstanbul’da akrabaları bulunduğunu öğrenebiliyoruz.

Mme. Guéron, Edirne’deki ‘Alliance’2 kız okulunun müdiresiydi. Birinci Balkan savaşı Sırasında Bulgar ordularınca kuşatılan Edirne’de tüm bu süre içinde bulunmuştu. Yaşadıklarını, yaptıklarını ve gördüklerini, mektuplar halinde günlüğüne yansıtıyor.

Bilindiği üzere, Osmanlı İmparatorluğu özellikle Trablusgarp cephesi olmak üzere, 1911-1912 yılları arasında İtalyanlara karşı yürüttüğü savaşlardan yenik çıkmış ve oldukça zayıflamıştı. Bu durumdan istifade etmek isteyen Bulgarlar, Sırplar, Yunanlılar ve Karadağlılar birleşerek Osmanlı topraklarından ilave pay almak emeliyle saldırıya geçmişlerdi.




Sözü Mme. Guéron’a verelim:

“Çok kısa bir süre içinde Trakya içlerine kadar giren, düşman orduları Çatalca’ya kadar gelmişlerdir. Edirne kuşatılmıştır. Edirne’yi savunmakla görevli Komutan Şükrü Paşa inatla şehri müdafaa etmekte ve ümitle İstanbul’dan gelecek desteği beklemektedir.

(…) Okul 24 Ekim’den beri kapalıdır. Durum gittikçe kötüleşmekte ve Bulgarlar artık şehri hedef alarak bombalar yağdırmaktadırlar. Ayrıca düşman uçakları, şehrin semalarında uçarak küçük bombalar fırlatmakta bazen de çeşitli bildiriler atarak halkı tedirginliğe sürüklemektedirler.

Tabyalarda savaşan askerlerimize destek olmak üzere okulda bulunan ve esnaftan topladığım dikiş makinalarıyla dört ayrı ekip kurdum. Bir ekip iç çamaşırları ve elbise imal ederken, bir ekip üniformaları tamir, bir takım ütülemekte, bir takım da yara bezleri yapmaktadır.

Gerek cephedeki askerlere gerekse hastanedeki yaralılar için tüm arkadaşlarla birlikte reçel toplamaya başladık. Tüm bu yaptıklarımızı Edirne Valisine bir mektupla bildirdik.”

Edirne Valisinden gelen teşekkür mektubu gerçekten tüm bu faaliyetlerin nasıl takdirle karşılandığını belirgin bir şekilde ortaya koymaktadır: “… Lütfen bu kahraman kadınlarımıza en samimi minnet hislerimi iletmenizi rica ederim. Gerçek bir Osmanlı vatanseverine layık örnek bir fedakârlık ve cömertlikle hareket etmişlerdir…  İmza: Edirne Genel Valisi Halil.”

Günler günleri kovalamakta ve İstanbul’un söz verdiği destekler bir türlü gelmemektedir. Bir ara Şark Ordusu’nun Trakya’ya çıkarma yaptığı haberi moralleri düzeltmişse bu haber de kısa süre sonra yalanlanmıştı. 

Kuşatma beşinci ayını doldurmuştu. Şehirde gıda ve su sıkıntısı had safhaya varmıştı. Mme. Guéron ve tüm arkadaşları durmaksızın çalışmalarını sürdürmekteydiler. Salgın hastalıklar her geçen gün halkta büyük kayıplar yaratmaktaydı. Şükrü Paşa aldığı emirlere uyarak Edirne’yi teslim etmemekte, direnmekte ve mücadeleye devam etmekteydi.

Ancak sonuç kaçınılmazdır. Bulgar ordusunun 26 Mart 1913’te yaptığı ileri harekâtla şehir düşmüş ve Paşa kılıcını teslim etmişti.

Verilen tüm sözlere rağmen üç gün süren yağmaya ve talana müsaade edilmişti.  Mme. Guéron çok üzgündü ve tüm bu yaşanan trajediden İstanbul hükümetini sorumlu tutmaktaydı. Aynı hisler tüm Edirne Yahudi Cemaati tarafından paylaşılmaktaydı.

Avram Galante’den öğrendiğimize göre,  birkaç gün sonra Bulgar orduları komutanı müftüyü, Ermeni ve Rum patriklerini, Katolik kilisesinin başkanını ve hahambaşıyı toplantıya çağırarak görüşlerini sorar. Hahambaşı Hayim Becerano şöyle cevap verir: “Şu anda kendimi şefkatli, değerli ve çok sevdiği kocasını kaybetmiş bir kadın gibi hissediyorum. Mecburen emirlerinize uyacağız ama emin olun biz kaybettiğimiz kocamızı unutmayacağız.”  Bulgar Komutan Vizoff bu sözlere, “Sayın Hahambaşı bu düşünceniz sizi onurlandırmaktadır” diyerek cevap verir.

Bu matem havası uzun sürmeyecektir. Birkaç ay sonra, Balkan devletlerinin kendi aralarında doğan anlaşmazlıklar yüzünden İkinci Balkan Savaşı patlak vermişti. Osmanlı ordusu bu hiziplerden istifade ile Edirne ve Kırklareli’ni geri almaya muvaffak olmuştu (10 Ağustos 1913).

Kesin zaferden birkaç gün sonra Hahambaşı Becerano, ordu komutanını ve deniz kuvvetleri komutanını ziyaret eder. Her iki komutan da kendisine teşekkür ederler. Yahudi askerlerin her iki savaşta gösterdikleri üstün fedakârlıklarından ve her alanda vatani görevlerini büyük başarıyla yerine getirdiklerinden dolayı takdir ve minnetlerini bildirirler.

Yarın 26 Mart 2015… Yani Edirne’nin düşmesinden günü gününe 102 yıl sonra Edirne Sinagogu büyük bir törenle açılacak. Bu açılış ve yenilenen sinagog, ‘şehir’ için çarpışmış tüm şehitlerin ve artık aramızda olmayan tüm gazilerimizin ruhlarını muazzez edeceği gibi onların hatıralarına yaptığımız en büyük abidelerden biri olacaktır.

Ve herhalde sevgili Mme. Guéron bu açılışı yukarıdan sevinç ve huzurla izleyecektir.

1 Journal du Siege d’Andrinople. 3 0 Octobre 1912 -26 Mars 1913 Mme. A. Guéron. Editions İSİS İstanbul-2002.

2 Alliance okulları o dönemlerde tüm Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da Yahudi çocuklara Fransızca öğretim veren eğitim kurumları zinciridir.