100. yılında Çanakkale şehitlerimizi de andık

Bu yıl 15 Mart Pazar günü, hem Şehitleri Anma Günü nedeniyle hem de I. Dünya Savaşı’nın 100. yılı dolayısı ile Osmanlı ordusunda şehit düşmüş Yahudi subay ve askerler Acıbadem Yahudi Mezarlığı’ndaki şehitlik abidesinde anıldılar.

Toplum
18 Mart 2015 Çarşamba

Tören, Rav Yeuda Adoni, Kadıköy Hemdat İsrael Sinagogu Vakfı Başkanı Eli Arditi, vakıf yöneticileri ve cemaat bireylerinin katılımı ile gerçekleşti. 

Harun Niyego anma töreni dolayısıyla bir araya gelen cemaat birey ve yetkililerine hitaben bir konuşma yaptı. Niyego şöyle dedi:

“Türkiye’nin kuruluşunu hazırlayan tarihsel olaylar zinciri içinde yakın döneme baktığımızda Yahudi Cemaati idarecileri yaptıkları girişimlerle, yahidler de büyük felâketlerin yaşandığı I.Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nın çeşitli cephelerinde orduya büyük katkıları ile tarihsel süreç içinde yerlerini almışlardır.

I.Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı mücadelemizde birçok dindaşımız Osmanlı’nın çeşitli cephelerinde vatani görevlerini yaparken yaşamlarını yitirdiler. Şehit oldukları ya bilindi veya hiç iz bırakmadan geride ailelerini, eşlerini, çoluk çocuklarını bırakarak bu dünyadan göçüp gittiler.

I. Dünya Savaşı’nda, çarpışmaların en yoğun günlerinde Müslüman, Yahudi, Rum ve Ermeni askerler sadece çarpışarak değil rahatsızlanarak da canlarını vermişlerdi.Vatan uğruna canlarını vermiş herkesin inanç ayırımı yapılmaksızın şehit olarak anılması, bu zor günlerde ortaklaşa girişilen mücadelenin ne kadar anlamlı olduğunu izah etmeye yettiği gibi aynı zamanda herkese eşit düzeyde bir paye verme anlamını taşır.”

Niyego, Kurtuluş Savaşı’nda Anafartalar 6.tümenin sıhhiye bölüğünde görev yaparken ağır yaralanan er Yuda’nın öyküsünü paylaştı: “Bomba yakınına düştüğünde yaralı bir Mehmetçiğin göğsünden fışkıran kanı durdurmaya çalışıyordu, sıhhiye eri Yuda. O anda bacağına çarpan sert darbeyi hissetmiş, ama neyin çarptığını anlayamamıştı. Gerisini hatırlamıyordu. Şöyle bir acıyan yerine bakmış ve aynı anda kendini kaybetmişti. Gözünü açtığında yakından tanıdığı bir ortamda olduğunu fark etti. Burası bir sıhhiye çadırı idi. Bir sargı yeri veya seyyar hastane.

Kulağına gelen Türkçe ve Fransızca konuşmaları fark edince etrafına bakmak için kafasını çevirdi. Yattığı yerin hemen yanında tanımadığı birkaç Türk doktoru ile Alman olduğu her halinden belli beyaz gömlekli biri daha vardı. Hepsinin üstleri başları kan içindeydi. Belli ki yaralılarla uğraşıyorlardı. Aralarında Fransızca konuşuyorlardı. Alman olduğunu sandığı doktor diğerlerinden daha üstte olmalıydı ki otoriter bir edayla konuşuyor, diğerleri de onu sessizce dinliyordu. Fransızca sürdürülen bu konuşmanın her kelimesini gayet iyi anlamıştı. Bir ayağının kopmuş diğerinin de yaralı olduğu söyleniyordu. Üstelik her iki bacağında da kangren başlangıcı görülmüştü. Türk doktorlardan biri yavaş bir ses tonuyla , “Başka çare yok keselim onları kalçasından yoksa kangren olacak” dedi ötekine. Diğeri onaylarcasına kafasını salladı.

Her şey ortada idi aslında bu doktorlar onun bacakları için konuşuyorlardı. Keseceklerdi bacaklarını kalçadan. O anda ümitsizce kalkmak istedi yataktan ama beceremedi. Hissetmiyordu bacaklarını.

Onun hareketlendiğini gören Alman’a benzettiği doktor eğilip omzuna bastırdı. Sanki hasta anlayacakmış gibi Almanca bir şeyler söyledi. Can havliyle eline yapıştı doktorun ve ağzından Fransızca birkaç cümle döküldü.

‘Yapmayın doktor. Kesmeyin bacaklarımı. Evde dört çocuk bıraktım geldim. Beni bekliyorlar, yemek isterler, geri döndüğümde onlara bakmam lazım. Bacaklarımı keserseniz bunları yapamam’ diye yalvardı.

Alman doktor eline yapışan askerin böyle birden sular seller gibi Fransızca konuştuğunu duyunca aniden irkilip doğruldu. Yanındakilere dönüp, ‘Bu kim?’ dedi hayretle. ‘Mükemmel Fransızca konuşuyor, düşman askeri mi?’

Türk subaylar ‘hayır’ dediler. Biri ona dönüp adını sordu. ‘Aslan’ dedi önce, sonra hemen ekledi: ‘Yuda, Nesim oğlu Yuda, Ben Yahudi’yim. Türk askeriyim Sıhhiye eriyim.’

Mesele anlaşılınca Alman doktor ilgilendi Yuda ile. Fransızcayı bu kadar mükemmel nerede öğrendiğini sordu yine Fransızca olarak.

Yuda, ‘Evimde Ladino ile birlikte Fransızca da konuşulur. Ben de zaten Fransız okulunda okudum’ dedi ve hemen ardından ekledi ‘Aman komutanım ne olur bacaklarımı kesme. Evde beni bekleyen dört küçük çocuğum var, Bacaklarımı keserseniz kim bakar onlara?’

1890 Bursa doğumlu Er Nesim oğlu Yuda hemen ameliyata alındı.Yahudi askerin akıcı bir Fransızca ile derdini anlatması, özellikle çocukları ve ailesi hakkındaki telaşı yumuşatmıştı sert Alman doktoru. Operasyon epey uzun sürdü ama doktorlar Yuda’nın iki bacağını birden kalçadan kesmeden bitirdiler işi.

İşte sevgili dindaşlarım, bu öykü vatani görevlerini ister cephede ister cephe gerisinde yapmış olsunlar üzerinde yaşadığımız toprakların savunması söz konusu olduğunda kan bağı veya dini bağ olmaksızın tüm yurttaşların vatan uğruna nasıl yaralandıkları ve canlarını feda ettiklerinin bir örneğiydi.” 

Kadıköy Hemdat İsrael Sinagogu Vakfı bu kahramanları bazen yazıya dökerek, bazen de yazamadıklarımızın hatıralarını belgelemek ve gelecek nesillere aktarmak için bu şehitliği topluma armağan etti.