Bu hafta ağımıza takılanlar

“İşte sen böyle saçmalıyorsun, küçük adam. Saçmalarından silahlı kuruluşlar oluşturuyor ve bir Yahudi’nin ne olduğunu bile söyleyemeyen sen, on milyon insanı, on milyon “Yahudi”yi doğruyorsun. İnsan bu yüzden sana gülüyor, bu yüzden ciddi bir işi olduğunda sana bulaşmamaya çabalıyor ve bu yüzden sen, batağa saplanıyorsun. “Yahudi” sözcüğünü söylerken kendini üstün insan sanıyorsun, bu sözcüğü söylemek sana üstünlük duygusu veriyor. Buna gereksinmen var, çünkü gerçekten de duyguların acınacak durumda. Duyguların perişan, çünkü Yahudi’yle birlikte katlettiğin şeyin ta kendisisin. Bu sana değgin hakikatin yalnızca küçücük bir parçası, küçük adam.” Wilhelm Reich – ‘DİNLE KÜÇÜK ADAM’ isimli kitabından… http://mertomay.com

İzak BARON Diğer
11 Şubat 2015 Çarşamba

 

  • İSRAİL’İN İMAJIYLA İLGİLİ; KESİNLİKLE TAHMİN ETTİĞİMİZ GİBİ KÖTÜ BİR MUAMMELEYLE KARŞILANMADIK. AKSİNE TÜRK OLDUĞUMUZU DUYANLAR ÇOK SICAK DAVRANDI, COĞU AVRUPA ÜLKESİNDEN DAHA İYİ MUAMELE GÖRDÜĞÜMÜZÜ KENDİ ADIMA SÖYLEYEBİLİRİM

İsrail programını ilk duyduğumda, doğruyu söylemek gerekirse kafamda iki soru işareti belirdi:

1.İsrail savaş halinde olan bir ülke, girişimcilikle ne alakası var? Girişimcilik Amerika’da öğrenilir!

2. Bu adamlar şimdi Müslümandır, Türk’tür sevmezler, bize orda “One Minute!” yapmasalar bari…

Daha sonra biraz araştırınca cehaletimin farkına varıp ilk soru işaretimi anında geri aldım.

(…) Yossi Vardi, başarılı girişimlerin en belirgin özelliğini sorduğumuzda iyi bir fikirden çok yetkin bir ekip cevabini vererek bizleri şaşırttı. En önemli sorumuz olan “Neden İsrail’de girişimcilik bu kadar yaygın, İsrail’i başarılı yapan ne?” sorusuna cevabı şöyleydi:

“Bunun aslında birçok cevabı var. Eğitim diye bilirsiniz İsrail’in eğitim sistemi çok iyi, çok iyi mühendisler yetiştiriyoruz. Devlet desteği diyebilirsiniz, evet devlet teknolojiye destek veriyor. Para çok iyi bir cevap olmasa da birçok ülkeye nazaran bu da bizim için bir avantaj olabilir. Ancak bunların hiçbiri yeterli değil. İsrail’i başarılı yapan şey kültürüdür. Burada anneler çocukları kendini bilmeye başladıktan sonra (6–7 yaşından sonra) onları çalışmaya, üretmeye teşvik ederler. Ülken için bir şeyler yapmalısın, dünya için bir şeyler yapmalısın, çalışmalısın diye telkin ederler. Bence İsrail’i farklı yapan budur. Biz çalışkan ve üretken bir kültüre sahibiz.”

Yossi Vardi’nin bu cevabı Holocaust Müzesi’nde rehberin söylediklerini anımsattı.

Yahudiler yüzyıllardır dünyanın her yerinde çile çekerek, istenmeyerek yaşamışlar, bugün kendi ülkelerine sahip olmalarına rağmen hala o özgüvensizliği koruyorlar. İsrailliler soykırımı Almanların değil o dönem kimse ses çıkarmadığı için tüm insanlığın suçu olarak görüyorlar. Bence bu nedenle kendilerini dünyada yalnız hissediyorlar ve güçlü olmak zorunda hissettikleri için büyük bir arzuyla çalışıyorlar.

(…) İsrail’den heybemizi doldurup döndük. Neleri eksik, neleri yanlış yaptığımızı gördük; kulağımız küpe ettik. Burada gördüklerimi sizinle paylaşmamın iki sebebi var, ilki bir farkındalık yaratmak. Türkiye’nin onda biri kadar nüfusa sahip, Türkiye’den daha zor bir coğrafyada, daha zor şartlarda olan bir ülke. Mantalite olarak değiştirmemiz gereken çok şey var. İkincisi İsrail’in imajıyla ilgili; kesinlikle tahmin ettiğimiz gibi kötü bir muameleyle karşılanmadık. Aksine Türk olduğumuzu duyanlar çok sıcak davrandı, çoğu Avrupa ülkesinden daha iyi muamele gördüğümüzü kendi adıma söyleyebilirim.

http://girisimcilikvakfi.org/blog/?p=378

 

  • BU ARADA TÜRKÇE BİLEN ÇOK SAYIDA İSRAİL VATANDAŞI İLE DE KARŞILAŞMAK MÜMKÜN. KENDİLERİNİN VEYA AİLE FERTLERİNİN YOLU BİR ŞEKİLDE İSTANBUL’DAN GEÇMİŞ. KISSADAN HİSSE; SİZ SİZ OLUN, İSRAİL’DE ÖNÜNÜZDE YÜRÜYEN KİŞİ HAKKINDA AKLINIZDAN HER GEÇENİ TÜRKÇE İFADE ETMEYİN :)

Öncelikle İsrail’e gideceğimizi öğrenen herkesin ‘İsrail mi?’ şeklindeki sözde soru cümlesinden sonra en çok sorduğu ‘Neden İsrail?” sorusunu yanıtlamak gerek. Sina Afra’nın Instagram hesabında paylaştığı, İsrail çıkışlı girişimler ile ilgili verilerin sunulduğu bu görsel, sorunun cevabını özetler nitelikte. Tek cümlede ifade etmek gerekirse: “Ortadoğu bölgesinin Silikon Vadisi, İsrail’in ta kendisi”

(…) İsrail öyle bir sentez ki Ortadoğu’dan Avrupa’ya kadar tüm kültürlerin izlerini bu topraklarda bulmanız mümkün.

İlk adresimiz Kudüs‘te, bu topraklara hakim olan dini sembollerin etkisiyle Ortadoğu kültürünün içinde buluyoruz kendimizi. Üç büyük tek tanrılı din Yahudilik, Müslümanlık ve Hristiyanlık’ın izlerini bir araya getiren Kudüs, yüzyıllardır süregelen tarihi ve muhafazakar yapısından taviz vermeyen bir yapıya sahip.

Sonraki günlerimizi geçirdiğimiz Tel Aviv’in ise modern bir yapısı var. Her ne kadar teknolojinin merkezi Tel Aviv olsa da, yapılarda ve yaşam tarzlarında bir sadelik söz konusu. Yaşamlarını sürdürebildikleri minimum ihtiyaç düzeyinde günlerini devam ettiriyorlar. Örneğin, sensörlü peçetelik yerine manuel bir kolla çalışan bir peçetelik sistemi mevcut. Bir diğer örnek; İsrail Dışişleri Bakan Sözcüsü Emmanuel Nahshon ile yediğimiz yemekte bile, gösterişli porselen tabaklar ve kişiye özel yemek servisi yok. Ortaya konulan yemekleri metal tabaklarımıza kendimiz servis ediyoruz. Bu da İsrail’de yaşayan kişilerin gösteriş kompleksine kapılmadıklarının bir göstergesi.

Tel Aviv’de yaşayan insanlarda Avrupa kültürünün izlerini görmek mümkün. Örneğin her mahallede ilk yarım saat boyunca ücretsiz kullanabileceğiniz kiralık bisikletler mevcut. Bisiklet, yaya ve araç yolları birbirinden net çizgilerle ayrılmış durumda. Yaya geçidine yaklaştığınızı gören pek çok sürücü ise, yavaşlayarak karşıdan karşıya geçmenizi bekleyecek sabra sahip kişiler.

İsrail’de geçirdiğiniz süre boyunca, İsrail vatandaşıyla iletişim kurmak ve/ya yol bulmak pek problem olmuyor çünkü pek çok taksi şoförü bile İngilizce biliyor. Bu arada Türkçe bilen çok sayıda İsrail vatandaşı ile de karşılaşmak mümkün. Kendilerinin veya aile fertlerinin yolu bir şekilde İstanbul’dan geçmiş. Kıssadan hisse; siz siz olun, İsrail’de önünüzde yürüyen kişi hakkında aklınızdan her geçeni Türkçe ifade etmeyin :)

Gelelim, en takdire şayan gördüğüm noktaya: Nüfusu İstanbul’un yüzde 3’ü kadar olan Tel Aviv’de 60 adet halk kütüphanesi yer alıyor. Her kütüphanenin kendine özgü bir konsepti var. Örneğin bir kütüphane yalnızca girişimcilere ayrılmış durumda. Laptopu ile gelen kişi, bir yandan kendi ofisiymiş gibi kullanıyor kütüphaneyi. Diğer yandan benzer zihin yapısına sahip girişimci kişilerle projesi hakkında feedback alma ve fikir alışverişinde bulunma fırsatını yakalıyor. Böyle bir ortamı gördükten sonra, 7000 gibi yüksek bir sayıda ve başarılı olmuş girişimin neden İsrail’den çıktığını daha iyi anlıyorsunuz.

Bir diğer güzel detay ise, İsrail’in hiçbir noktasında internet problemi çekmiyor oluşunuz. Tüm sokaklarda, mekanlarda, binalarda mutlaka ücretsiz wi-fi hizmeti sunuluyor. Anlayacağınız tek ihtiyacınız olan şey, şarjı iyi dayanan akıllı bir telefon :) Aşağıdaki ekran görüntüsü ise, senden bana son kalan bir küçük resim şimdi sevgili İsrail.

İsrail’in diğer dünya ülkelerinden bir farkı, girişten öte İsrail topraklarından çıkışın zor oluşu. X-ray sisteminden geçmeden havaalanına giriyorsunuz ama asıl zorluk bundan sonra çıkıyor karşınıza. Görevliler, İsrail’e geliş nedeninizi ve neler yaptığınızı sorguluyorlar. Sakinliği korumak ve soruları yanıtsız bırakmamak önemli bir nokta.

Canan Döşlü

http://canandoslu.com/

 

  • YERYÜZÜNDE İNSANA AİT BİR KÖTÜLÜK VARSA, ONUN SEMBOLÜ YAHUDİLERE KARŞI UYGULANAN SOYKIRIMDIR, KENDİ ADIYLA HOLOKOST'TUR

Ansızın Buchenwald denen tabelayı gördüm. Donup kaldığımı bugün bile bütün ayrıntısıyla anımsıyorum. Tam o anda bildiğimiz Almanca tınılarıyla, Alman istasyonlarındaki bildiğimiz hoparlör sesiyle Buchenwald dendiğini ayrımsadım. Gerçekten donup kalmıştım.

Orası, milyonlarca insanın katledildiği bir toplama kampıydı. Bende ayrıca bir öyküsü vardı. Ve işte şimdi şu kadar yakınımdaydı.

Gidip birisine ne kadar ötede olduğunu sordum, "20 dakika" dedi. Münih'in 20 dakika ötesinde yüz binlerce insan öldürülmüştü. Hiçbir şey bana Yahudi Soykırımı'nı/Holokost'u ve altındaki 'kötülüğü' bu kadar somut, bir çelik kadar sert, soğuk ve sağlam anlatamaz.

Kendimden kuşkuya düştüğümü anımsıyorum, ben Münih'te yaşayan ve Yahudi olmayan birisi olsaydım ne yapardım diye düşündüğümü de unutamadım.

(…) Bütün bunlar iyidir, güzeldir de hiçbir şey, geçenlerde 90. yılı nedeniyle yeniden anılan, anımsanan Auschwitz'in tanık olduğu kötülüğü karşılamaz. Yeryüzünde insana ait bir kötülük varsa, onun sembolü Yahudilere karşı uygulanan soykırımdır, kendi adıyla Holokost'tur.

Daha fazla bu konuda ne yazılıp ne söylenebilir, bilmiyorum. Naziler, sistemli bir biçimde insanları yok etmeye karar verdiler ve bunu uyguladılar. Gerçek kötülük olabildiğince basit olandır. Ürkütücülüğü de bu özelliğinden kaynaklanır. Soykırım o derecede basitti: Yok etme kararını vermek ve bunun mekanizmasını hazırlamak. İşin ilginç yanı, bu anlayış, bu uygulama, modernliğin en üst düzeyine işaret ediyordu. Düşünün ki, bir devlet, toplama kampları kuruyor, oraya milyonlarca insan aktarıyor. Onları öldürecek.

Kayıtlarını tutuyor. En ince ayrıntılarına kadar yazıyor her şeyi. Yok etme makinalarını oluşturmak için planlar yapıyor, mühendislik akılları kullanıyor. Ve neticede milyonlarca insanı ortadan kaldırıyor.

O insanların bir tek günahı yoktu. Tek günahları başka bir dinin mensubu olmalarıydı.

Komşularıyla aynı dili kullanıyorlardı.

Aynı ülkenin vatandaşıydılar. Sadece dinleri, inançları farklıydı. Bu nedenle 'ortadan kaldırılmaları' için devlet, diğer insanlar, büyük ve gitgide büyüyen bir nefretle, hınçla, kinle davranabiliyordu. İnsanlar insanlara kırdırılabiliyordu.

Onlara aklın alamayacağı kadar kötü işler yaptırılıyordu. İnsanlıklarından soyunmaları, soyutlanmaları isteniyordu.

İnsan nasıl bu noktaya gelebilir? Kimse, hiçbirimiz masum değiliz. Claude Lanzmann'ın yönettiği 9.5 saatlik Shoah ('felaket' demek İbranicede) filmi ortada. Ama bunların hiçbiri gidip bizzat tanıştığım, dünyanın en ilginç yaşam öykülerinden birinin sahibi Jorge Semprun'un yazdığı Yazmak ya da Yaşamak'ta anlatıldığı kadar ürkütücü değildir.

Semprun, bir komünist ve Direniş mensubu. Yakalanıp Buchenwald'e gönderiliyor.

1945'te bir Haziran günü müttefikler kampa girene kadar orada kalıyor. Yolculuğunun hikayesi, Büyük Yolculuk'ta. Kamp ise hem andığım kitapta hem de Ne Güzel Pazar isimli kitabında anlatılıyor. Kendisini, dostum Büyükelçi Aydın Sezgin'in himmetiyle buldum.

Uzun uzun konuştuk. Hâlâ yayınlamadığım o söyleşide anlattı, bu kötülük düşüncesinin iç yüzünü. Yahudi soyunun kırıldığı cehennemden geliyordu.

Uzun sözün kısası, tüm bu yazıları bile kötülük kavramının bir tür 'romantizasyonu' olarak düşünüyorum. Kötülük bütün bunların ötesinde çok ürkütücü, zalim bir kavram. Holokost'u biraz olsun düşünmek bile yeter.

Auschwitz, Yahudilerin değil, Yahudi olmayanların 'kötücül' gerçeği ve onların 'soykırımı' aslında.

Hasan Bülent Kahraman

http://www.sabah.com.tr/yazarlar/pazar/kahraman/2015/02/08/holokost-insanligin-felaketi

 

  • ·  YAHUDİ KANIYLA BAŞKA KAN ARASINDA NE AYRIM VAR PEKİ?”

“Düşünme biçimin, hakikatin doğrultusunda olsaydı, çoktan kendi kendinin efendisi olurdun. Ama sen, şu biçimde düşünüyorsun:

“Bütün suç Yahudilerde, diyorsun.

– Yahudi nedir? diye soruyorum.

– Damarında Yahudi kanı bulunan kimse diye yanıtlıyorsun sorumu.

– Yahudi kanıyla başka kan arasında ne ayrım var peki?”

Bu soru karşısında afallıyorsun; kafan karışıyor, sakınımlı bir tavırla şu yanıtı veriyorsun:

“Yani, Yahudi ırkı demek istemiştim.

– Peki, ırk nedir?

– Irk mı? Bunu bilmeyecek ne var, nasıl ki Alman ırkı varsa, bir de Yahudi ırkı vardır.

– Yahudi ırkının özellikleri nelerdir?

– Canım işte, Yahudi’nin saçları siyahtır, uzun, kıvrık bir burnu ve keskin gözleri vardır. Yahudiler çok hırslı ve paracanlısıdırlar.

– Sen hiç bir Fransız ya da İtalyan’ı bir Yahudi’yle bir arada gördün mü? Üçünü birbirinden ayırabilir misin?

– Yani… Pek ayıramam…

– Peki öyleyse Yahudi nedir? Kanın görünümünde bir ayrılık yok; Fransız ya da İtalyan’dan değişik bir görünümü yok… Sen hiç Alman Yahudilerini gördün mü?

– Elbette. Almanlara benziyorlar.

(…) İşte sen böyle saçmalıyorsun, küçük adam. Saçmalarından silahlı kuruluşlar oluşturuyor ve bir Yahudi’nin ne olduğunu bile söyleyemeyen sen, on milyon insanı, on milyon “Yahudi”yi doğruyorsun. İnsan bu yüzden sana gülüyor, bu yüzden ciddi bir işi olduğunda sana bulaşmamaya çabalıyor ve bu yüzden sen, batağa saplanıyorsun. “Yahudi” sözcüğünü söylerken kendini üstün insan sanıyorsun, bu sözcüğü söylemek sana üstünlük duygusu veriyor. Buna gereksinmen var, çünkü gerçekten de duyguların acınacak durumda. Duyguların perişan, çünkü Yahudi’yle birlikte katlettiğin şeyin ta kendisisin. Bu sana değgin hakikatin yalnızca küçücük bir parçası, küçük adam.

Wilhelm Reich – ‘DİNLE KÜÇÜK ADAM’ isimli kitabından…

http://mertomay.com/category/blog/kitap/

 

  • SADECE BU DA DEĞİL; YAHUDİ CEMAATİNİN BULGAR HALKINA MİNNETİNİ DİLE GETİRMEK AMACIYLA PLOVDİV’E DİKİLEN ANITA GAMALI HAÇ ÇİZMEK, BAZI MEZAR TAŞLARINA ZARAR VERMEK* GİBİ SON 7-8 YILA YAYILMIŞ OLAYLAR DA VAR

20. yüzyılın ilk yarısında Orta ve Doğu Avrupa’da doğan Yahudilerin altı milyonu en fazla 1945’e kadar yaşayabilmişken, Bulgar Yahudilerinin neredeyse tamamı torunlarını görecek kadar yaşayıp yatağında ölmüş... Bu geçen yüzyılın belki de en güzel tarihsel kayıtlarından biri, çünkü Çar III. Boris’in ikbalini 1941’de Hitler’le anlaşmakta gördüğü, hükümetin Yahudiler’in memur ve asker olmasını ya da Yahudi olmayanlarla evlenmesini yasaklayan ırkçı kanunlar çıkardığı ve nihayet 50 bin kadar Yahudi’nin ölüm kamplarına gönderilmesi emrinin verildiği Bulgaristan’da halk (Bulgar Ortodoks Kilisesi, sanatçılar, aydınlar, sıradan insanlar) iktidara tepkisini o kadar sert biçimde gösterdi ki, o 50 bin insanın hayatı kurtuldu. Bulgar halkı komşularının katledilmesine izin vermedi -korkunun dağlar taşlar kadar somutlaştığı bir dönemde Bulgar Yahudilerinin nasıl olup da faşistlere teslim edilmediğiyle ilgili muhteşem bir kaynak var; Tzvetan Todorov’un kitabı The Fragility of Goodness: Why Bulgaria’s Jews Survived the Holocaust (İyiliğin Kırılganlığı: Bulgaristan Yahudileri Soykırımdan Niçin Kurtuldu).

Bu hafta Bulgaristan’da dikkatimi çeken şeylerden biri Plovdiv’deki bu müthiş mezar taşlarıydı, diğeriyse ‘faşizan kültürel obje tüketimi’ndeki arz oranının yüksekliği... Balkanlar’ın kayak başkenti olarak bilinen Bansko’nun en işlek caddesindeki üç ayrı antikacıda Nazi eşyalarıyla karşılaştım: Üzerinde gamalı haç ve SS simgesi bulunan yüzükler, çakmaklar, mataralar, askeri madalyalar, Hitler büstleri... Dükkanların üçünde de kolayca görülecek ve hemen ilgi çekecek yerlere konan söz konusu eşyaların bir kısmının antika değil yeni ürün olduğu belliydi. Ama bu işi daha da katlanılmaz kılıyor; komşularını faşizme kurban etmemiş insanların ülkesinde savaş zamanından kalma eski eşyaların satışı en azından 1941-45 arası Bulgaristan tarihinin bir kesiti olarak belli bir noktaya kadar kabul edilebilir belki, ama en bayağı faşist eğilimleri paraya dönüştürmek için üretilmiş Nazi işaretleriyle dolu eşyaları özenli tezgâh uygulamalarıyla satışa sunmak... Sadece bu da değil; Yahudi cemaatinin Bulgar halkına minnetini dile getirmek amacıyla Plovdiv’e dikilen anıta gamalı haç çizmek, bazı mezar taşlarına zarar vermek* gibi son 7-8 yıla yayılmış olaylar da var.

Uğur Kutay

http://www.birgun.net/news/view/komsularini-neden-oldurmemislerdi/13285

 

  • O ZAMANLAR KİMSE ERDOĞAN’IN GEÇENLERDE YAPTIĞI GİBİ NYT’IN SAHİPLERİNİN KİM OLDUĞUNU (ALENİ IRKÇI BİR TAVIRLA YAHUDİ DEMEK İSTİYOR) HATIRLATMIYORDU

Batı ve kurumları ile problemli bir ilişkimiz var. Hem kıskanıyor hem onun tarafından onaylanma ihtiyacı hissediyoruz. Batı işimize geldiği zaman içerideki kavgalarımıza alet edilen kullanışlı bir piyon. Fütursuzca sergilediğimiz Şark kurnazlığı ile Batı basını kâh iyi ve saygın kâh hain ve mel'undur.

New York Times (NYT) gazetesinin benim yazı hayatımda ayrı bir yeri vardır. 2 Mayıs 2007 tarihinde “Türkiye’yi doğru anlamak” isimli bir yazı kaleme almıştım NYT’de. O zaman Cumhuriyet mitingleri yapılıyor 367 saçmalığı sebebiyle Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı engellenmek isteniyordu. Benim yazı bu süreci eleştiriyordu. O zamanlar iktidar partisinde NYT gibi dünyanın en önemli gazetelerinden birinde bu tür yazıların yer alması ziyadesiyle takdir edilirdi. İçerideki meşruiyet sorununun aşılmasında önemsenirdi yabancı basında yer alan olumlu yazılar. Geçen hafta NYT Fethullah Gülen’in bir yazısını yayınlayıp fırtına kopunca bu yazıyı yazmak icap etti.

Malum, 2010 yılına dek yabancı basındaki Türkiye hikayesi çok olumluydu ve bunun için birçok somut neden de vardı. O zamanlar kimse Erdoğan’ın geçenlerde yaptığı gibi NYT’ın sahiplerinin kim olduğunu (aleni ırkçı bir tavırla Yahudi demek istiyor) hatırlatmıyordu. Aksine NYT ve benzeri gazetelerde hükümete yönelik övgüler büyük bir tatmin duygusuyla teşhir edilirdi. Çoğu zaman bu yazılar Yeni Şafak, Star ve Sabah gibi gazetelerde bir de Türkçe yayınlanırdı. Batının ağırlıklı gazeteleri tarafından onaylanma duygusunun verdiği hazzın tadı sonuna dek çıkarılırdı. Anlayacağınız ne bu gazetelerin sahiplerine ne de Batı dünyasındaki ağırlıklarına ilişkin kimsenin bir endişesi yoktu. Peki ne zaman değişti bu işler? Mavi Marmara olayı ile bazı şüpheler belirse de esas kırılma noktası Gezi’dir. Gezi’de kör bir inat yüzünden Erdoğan’ın neler yapabileceğini bütün dünya görünce alarm zilleri çalmaya başladı. Daha da kötüsü Erdoğan haftalarca süren bir karşı saldırı ile hayali bir “faiz lobisini”, dış güçleri ve yabancı basını sorumlu tutup bu topraklarda epeydir uykuya yatan yabancı paranoyasını yeniden uyandırdı. “Dünya devleti” memleketimizde cereyan eden bu olayları CNN canlı yayınlayınca Christiane Amanpour bir solukta şeytanlaştırıldı. Hatta ve hatta Takvim gazetesinin o meşhur düzmece Amanpour mülakatına kadar “düşüldü”...

Suat Kınıklıoğlu

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/suat_kiniklioglu/ah_su_bati_yok_mu-1290008#

 

Netten okumalar

 

  • İSRAİL LOBİSİ NASIL ÇALIŞIYOR VE NEDEN ÇOK GÜÇLÜ? – HAKAN GÖKSEL

http://www.ulkehaber.com/roportaj/haber/88733-israil-lobisi-nasil-calisiyor-ve-neden-cok-guclu

 

  • KOMPLO TEORİLERİ DÜNYASINDA BİR GEZİNTİ - BARİS SARER

http://vivahiba.com/article/show/komplo-teorileri-dunyasinda-bir-gezinti/

 

  • ERDOĞAN TEVRAT'I TAHRİF ETTİ - RAFAEL SADİ

http://www.odatv.com/mob_n.php?n=erdogan-tevrati-tahrif-etti-0702151200

 

  • YAHUDİLERİN KISKANILACAK BAŞARISI! – İLHAN AYDIN

http://blog.radikal.com.tr/dunya/yahudiler-ispanya-ve-almanya-88397

 

 “Geçmiş Zaman Olur Ki” – Twitter’dan

  • HALİÇ POSTASI@HALİCPOSTASİ