Sutyeniyle sarkan adalet

Doğanın adalet anlayışıyla, dünya sisteminin aynı yürümediğini büyük göğüslerime sutyen bulamadığım ergen yıllarımda fark etmiştim. Ne yalan söyleyeyim garip bir aydınlanmaydı!

Bahar FEYZAN Köşe Yazısı
28 Ocak 2015 Çarşamba

Doğanın adalet anlayışıyla, dünya sisteminin aynı yürümediğini büyük göğüslerime sutyen bulamadığım ergen yıllarımda fark etmiştim. Ne yalan söyleyeyim garip bir aydınlanmaydı! Reklam dünyasının yatırımı, büyük görünen göğüslerin üzerineyken meğer sır, küçüklere takla attırmakmış. Gerçeğinin ise seksi modellerden faydalanamadığı adaletsiz bir dünyaydı burası. Miktar arttıkça etki düşüyor gibiydi… Çaresiz! Ünlü markaların hatır için çıkarttıkları en sade modellerine razı olan birçok hemcinsim gibi cevabı kitaplarda aramaya başladık.

Sonra biraz anlamıştık. Doğanın, doğal bulduğunu dünya normal bulmuyordu. Ancak konu elbette çözülüp bağlanamamıştı. Belki soruyu biraz daha derinleştirip, başkalarının arayışlarına bakarak gözlemlemek plasebo etkisi yaratmış olabilir! Ama haksızlık hissi, her sutyen askısını iyice yukarıya doğru sıkmıştı.

Adaletsizliğin çözülebilen ilk tohumlarını, en az bizim kadar tuhaf ve asi bir adam ekmeye çalışıyordu. Üstelik iki memenin bile birbirine adil olamadığı şu dünyada, o mağaranın en derinliklerine kadar gitmeye cesaret etti.

Amerikan psikolojisinde söz hakkına sahip önemli bir isimdi. Yaptığı deli deli konuşmalarla tanınan ve bilinen ekollere karşı çıkan, asi bilim adamı Harry Harlow’du adı.

Kendisi, “Anneler bilimsel terimlerle ifade edilecek olursa gereklidir. Süt vermenin ötesinde, hakiki değerleri vardır” derken, aynı zamanda “Çocuğunuzu sevmek istediğiniz zamanlarda, anne sevgisinin tehlikeli bir şey olduğunu hatırlayın” da diyebilmiştir.

Annelerin, çocuklarına olabildiğince az ilgi göstermelerini öğütleyerek, fazla ilginin çocuğu şımarttığını ve zayıf karakterli yaptığını altını çizerek anlattığı yılları, anne çocuk arasındaki ‘sevgiden doğan maraz’a odaklıdır.

İsyankâr Harlow’un tezi başlarda elbette kabul görmez. Ancak O, sevginin önemini kontrollü deney ortamında kanıtlamaya karar verir.

Uzun saatler boyunca çalıştı, demeçleri onun imajını bir asi ve put kırıcı olarak iyice keskinleştiriyordu. Anne sevgisi hakkında cesurca konuşuyor, “fiziksel temasın rahatlığı” diye açıkladığı durumun, ruh sağlığı için önemi üzerinde duruyordu.

Asi Harlow, bilim insanı olarak, sevginin nasıl işlediğini anlamak için onun yokluğunu gözlemlemekle işe başlamıştı. Takvim yaprakları 1950’lileri gösterirken, Harry’nin etrafı bir sürü talebe ve çalışmalarını devam ettirecek kişilerle doldu.

Üç evliliğini saymazsak en büyük kusuru alkolik olmasıydı. Sonra daha ilginç bir şey yaptı ve üç evliliğinin ardından, ilk karısına döndü.

Maymunlar üzerinde yaptığı anne-evlat sevgisi araştırmaları acımasız bulunmuştu. Aylarca kutuların içinde yalnızlığa mahkûm edilen maymunlar ise kısa hayatları boyunca ‘hasarlı’ olarak bilim tarihine damgalarını vururken, en uzun süre tecritte kalan maymun, doğurduğu yavruları yemeye kalkıştı.

Maymunlar arasında kötü annenin, annesizlikten daha iyi olduğuna karar kılan araştırmanın sonlarında Harlow yorulmuş ve kadın dünyasının girdabında nefessiz kalmıştı. Ancak duramazdı! Yetinmedi ve bu kez kendisine diş geçirmeye çalışan bekar kadınları hedefine koydu.

“Özgür aşkı savunan tipler hep anaç olur, herkesin küçük annesiymiş gibi davranır” dediğinde ortalık iyice alev almıştı. 

‘Yavru Maymunlarda Bağlanma’ meselesini çözmeye başlarken içinden atamadığı kayıp duygularıyla, tüm yavrulara çare aramakla geçti ahir ömrü. Ancak başı beladan hiç kurtulmadı.

Sonunda doğaya savaş açtı. Büyük göğüsler, özgür kadınlar, anne sevgisi gibi doğal olan her ‘fazlalığın’ dünyada yer bulamayacağına inandı. Hiç yakın olmadığı çocuklarını düşündü, hasta karısını ve kendi annesini hatırladı. Eksiğiyle ve fazlasıyla denk gelemediği her duruma sinirlendi. Yeterince sevilmemişti. Ona göre bu kez doğa hiç adil değildi. İntikamını aklıyla ve sivri dilliyle almaya çalıştı. Doğanın nimetlerini maymunların üzerinde tırpanlayarak acısını hafifletti.

Yaşasaydı adaleti köpek balıkları üzerinden anlatabilmesini dilerdim. İkinci deneyde adalete yutulacağına emin olarak!

Yazıda gördüğünüz resmi uzaktan canlı gördüğünüzü hayal edin. Muhtemelen ‘ne şahane’ deyip, o sörf tahtasının üzerinde olmayı arzu ederdiniz. Çünkü uzaktan çok güzel görünüyor.

Fotoğrafı instagram hesabımda paylaşırken üzerinde kendimi görür gibi oldum. Sadece kendimi değil, Türkiye’de gazeteci, yazar, cesur ve vicdanı olan herkesin durmaya çalıştığı bir tahta o. Omurgaya göre dayanıklı kalabilen...

Yıl 2015!

Anne-evlat sevgisini maymunlar üzerinde deneyimleyen Harry, bugün yaşasaydı adaleti nasıl deneyimlerdi? Ve “iç çamaşırı tasarımcılarına ‘accık’ insan olun, bırakın anormaller de var olsun!” der miydi sizce?