Robin Hood bir Yahudi kahramanı değildir!F

18 Aralık günü Türkçe adı ‘Yahudilerin Siyonizm Karşıtlığı’ başlıklı kitabın yazarı Prof. Yakov M. Rabkin’le bir sohbet için buluştuk.

Denis OJALVO Köşe Yazısı
31 Aralık 2014 Çarşamba

Robin Hood bir Yahudi kahramanı değildir! - Prof. Yakov M. Rabkin

Dindar bir Yahudinin hayattaki amacı emirleri/sevapları yerine getirmektir. Ancak bunların ihlalde bulunma yani kuralları çiğneme pahasına yapılması kabul edilemez. (Ein mitzva ba alyedey avera !)  Ve...“Robin Hood bir Yahudi kahramanı değildir!”

Yukarıdaki ifadeyi söyleşimizin manşeti olarak koymayı uygun buldum.

Denis Ojalvo

 

 

Kendinizi okurlarımıza nasıl tanıtırdınız?

Kanada Montreal Üniversitesi’nde 41 yıldan beri öğretim üyesiyim. Ücretsiz izin yıllarımda dört kere İsrail’de bulundum. Branşım bilim tarihi. Batılı olmayan medeniyetlerde bilim, Yahudiler ve bilim, güncel Yahudi tarihi gibi konularını işliyorum.

 

‘Yahudilerin Siyonizm Karşıtlığı’ kitabını yazma fikri nasıl oluştu? Hangi dürtü sizi bu kitabı yazmaya sevketti?

1987 yılında İsrail’de dindar milliyetçi Rav Kook hareketine mensup Beit Morasha isimli bir kurumda Tevrat öğrenimi görürken ‘Anti-Siyonist Haredi (Musevi dinini hayatın her alanında uygulayarak yaşayan dindar Yahudiler) Düşünce’ konusunda bir seminere katıldım. Konu ilgimi çekti. 2001 yılında bir gazete benden İsrail’de devletin varlığını sorgulayan Neturei Karta (Surların Bekçileri) tarikatına mensup dindarlar olgusuna ilişkin bir makale yazmamı rica etti.

2004’te bir yayıncı - Quebec eyaletindeki Presse de l’Université Laval - benimle temasa geçti ve Türkçe ismini ‘Yahudilerin Siyonizm Karşıtlığı’ olarak koyduğum kitabın aslını Fransızca yazdım. Kitap 2004’te yayınlandı. Kitap aralarında İbranice ve Türkçenin de olduğu 14 dile çevrildi. Bu iki dildekiler 2014’te yayınlandı. Kitabın amacı Musevilik ile Siyonizm arasındaki kavram kargaşasını açıklamak. Zira, Yahudiler İsrail’in yaptıklarının rehinesi olmuş durumdalar. Örneğin, Türkiye Yahudi toplumunun İsrail’in siyaseti üzerinde sıfır etkisi vardır ama İsrail’in siyasetlerinin doğurduğu sonuçlara katlanmaktadır.

 

İsrail’in Yahudi halkının ulus devleti olması konusunda ne düşünüyorsunuz?

İsrail Devleti meşru bir varlıktır ama Yahudi varlığının devamıyla az ilgisi vardır. Siyonizm Yahudilik bağlamında bir devrimdir. Bir kopuştur. Benim ‘ulus-devlet’ kavramıyla bir sorunum yok ama İsrail’in Yahudilere ait olduğu söylemiyle sorunum var. Zira dünya Yahudilerinin yarısı ne orada oturuyor ne de orada vergi veriyor. Buna mukabil Filistinliler (İsrailli Araplar) hem orada oturuyorlar hem de vergi veriyorlar. (Söyleşiyi yapanın yorumu: Araplar da Dindar Yahudilerin çoğu gibi askere alınmıyorlar) Ben devletlerin dışlama ve ayrımcılığın yapılmadığı ‘vatandaşlarının devleti’ olması gerektiğine inanırım. Diğer yandan eşit haklar, vergi ödemek ve askerlik hizmeti yapmak gibi eşit katkıda bulunmayı gerektirir. Bütçeden pay alıyorsan katkıda da bulunman lazım.

 

 

 

Boğaziçi Üniversitesi’nde bir söyleşi yaptınız. Başka yerde de söyleşileriniz oldu mu? Nasıl sorularla karşılaştınız?

16 Aralık’ta Boğaziçi Üniversitesi’nde akademisyenler tarafından ağırlandım. 17’sindeyse İstanbul Üniversitesi’ndeki topluluk çoğu öğrenci azı öğretim görevlisi, 60 kadar kişiden oluşuyordu. Konuşmamın konusu ‘Soldan Sağa’ydı. Bir sol hareket olarak başlayan İsrail siyasetinin sağa evrilmesini işledim. Aşkenaz (Avrupa kökenliler) ve Sefarad / Mizrahi (Arap kökenliler) ilişkilerinin İsrail’in bölgedeki konumunu nasıl etkilediği, İsrail’de laik bir Yahudi kültürü olup olmadığı gibi sorularla karşılaştım. Laik bir İsrail kültürü olduğu kesin ve onu büyüleyici buluyorum. Ancak laik Yahudi kültürlerin yaşayabilirliğinden daha az emin olabiliyorum. Zira bunlar genelde silindiler.

İsrail’in komşularının görülmedik derecede zayıflaması süreci, ki buna De-Modernizasyon diyorum, yeni bir olgu. Modernizasyondan kastım ulusal kimlik, altyapı, bilimsel gelişme gibi şeyleri kastediyor ve bunu dinsel kimlikle karşılaştırıyorum. Eskiden modernizasyon bir hak iken şimdi bir ayrıcalığa dönüşmüş durumda.

Irak bu değişimin güzel bir örneği.

Demodernizasyon, Soğuk Savaş’ı takiben ortaya çıkmış olan tek kutuplu dünyanın bir özelliği. Demodernizasyon siyasetinin erken örneklerini 19.cu yy. İngiliz siyasetinde, özellikle (Kavalalı) Mehmet Ali Paşa’nın modernleşme projelerinin yıkılması bağlamında görüyoruz.

 

Günümüzde bazı ülkelere modernize olmaları için imkân tanınırken diğerlerine müsaade edilmiyor. (Burada bu durumdan ABD’yi sorumlu tutup tutmadığı sorusuna Prof. Rabkin olguları iletmekle yetindiğini ve amacının suçlama yapmak olmadığını söyledi).

 

 

Dinî bağlamda İsrail somut bir şey midir? Yoksa soyut bir kavram mıdır?

Bu, konuya nasıl yaklaştığınıza bağlıdır. Bir topluluk olarak yaklaşıyorsanız İsrail bir toplum anlamına, siyasi bir varlık olarak yaklaşıyorsanız İsrail Devleti anlamına gelir. Coğrafya bazen ilahiyat içerebilir. 

 

 

Bazı sevaplar İsrail topraklarında yapıldıkları zaman daha fazla kıymet ifade ederler mi?

(O esnada kahvaltımız bittiğinden Prof. Rabkin Kudüs’ün yeniden inşası için bir şükran duası okudu ve dindar Yahudilerin bu temenniyi günde bir çok kez tekrarladıklarını söyledi) Dindar Yahudiler, Tanrı’nın Hz. Süleyman mabedini tekrar inşa etmesini dünyanın Mesihî dönüşümü bağlamında temenni ediyorlar. Ancak bunun bazı kişilerin anlamsız inşaat projeleriyle hiç bir ilgisi yok !

Yahudi geleneğine göre İsrail halkının toprağından sürgün edilmesi Sinat Hinam’ın yani kişinin yekdiğerine duyduğu ‘sebepsiz nefret’ten kaynaklanıyor. Geri dönüş ise ancak kişiler ‘Ahavat Hinam / karşılıksız sevgi’ye yöneldiklerinde mümkün olabilecek. Geçenlerde Har Nof ibadethanesinde dua ederken teröristler tarafından katledilen dindar kişilerin eşleri yayınladıkları bildiride “Kişiler ve toplumlar arasındaki sevgi ve kardeşliği artırmayı görev edinelim” dediler (https://www.ou.org/life/israel/widows-four-har-nof-terror-victims-make-communal-request/).

 

Ama bu oldukça Hıristiyanca bir yaklaşım değil mi ?

Hayır, değil ! Geleneksel Yahudiliğe aşina olmayan  bir çok Yahudi sevgiye yapılan bu derin Yahudi vurgusunu Hıristiyanlığın getirdiği bir yenilik sanıyorlar.

 

Yahudiliği temsil hakkının sadece Haredi’lerde (Dindarlar) olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Teiko! (Talmudik ifadeyle çözümlenmemiş anlamında) Gemara’ya (Sözlü Kanun / Mişna’nın tefsiri) göre, Mesih/Kurtarıcı veya onun habercisi olan İlyas, bizlere doğru cevabı geldiği zaman verecek.

 

Siz veya bütün Yahudiler Mesih’in geleceğine inanırlar mı?

 

Maimonides (Kurtuba’lı Musa İbn Meymun – Hz. Musa’dan sonra itibarı en yüksek Yahudi alimi) Musevi dininin 13 kuralını tespit eden kişidir. Bunların arasında Mesih’in geleceğine olan inanç da vardır. Prof. Rabkin’e Maimonides’in Aşkenaz (Avrupa Yahudisi) değil de Sefarad (Arap ülkesi Yahudisi) olduğunu hatırlatınca, “Bu doğru. Üstelik de akılcıydı!” diye cevap verip bir fıkra daha anlattı: Aşkenaz bir haham uzun bir yaşamdan sonra vefat edince Cennet’in kapısında bir heyetin karşısına hesap vermeye çıkar. Bunlar kendisine dini yazılarına ilişkin sorular sorarlar. O Maimonides üzerine araştırmalarda bulunduğunu söyler. Heyet üyelerinden biri Sefarad yani Doğulu görünüşlüdür ve “Yaptığın yorumlar yanlış”  deyince, diğerlerine dönerek “Bu esmer vatandaş dinden ne anlar?” diye sorar. Neticede bu esmer kişinin Maimonides’in kendisi olduğu ortaya çıkar.

 

Yahudi halkı olarak nitelendirilebilecek bir şey var mıdır? Yahudi olabilmek için ille de dindar olmak gerekli midir?

Son 3000 sene zarfında Yahudilerin ortak paydası Tevrat ve emirler/sevaplar olmuştur. 19. yüzyıldaysa bazı Avrupalılar ırk kavramını ortaya attılar. Buna tepki olarak bazı Yahudiler, Yahudileri birleştiren şeyin dinden ziyade etnik köken olduğunu savundular. Günümüzde, özellikle daha az dindar olanların nezdindeki ortak paydanın İsrail Devleti ve Yahudi aleyhtarlığı olduğunu görüyoruz. Son 150 sene zarfında yahudi kimliğinin evrimi bu yönde olmuştur. Buysa (10. yüzyıl hahamı ve filozofu) Saadia Gaon’un “Ein anu uma ela be Torah u Mitzvot” yani “Bizler ancak uyduğumuz Tevrat ve emirler/sevaplar sayesinde bir milletiz” ilkesinden radikal bir ayrılmadır.

 

 

 

Musevi şeriatının sözlü kanun tefsiri olan Talmud’daki “Günah işlediyse bile bir Yahudi Yahudiliğini kaybetmez” ilkesini kabul ediyor musunuz?

Ediyorum! Bir Yahudi günah işlediğinin veya bir ihlalde bulunduğunun bilincindeyse hâlâ Yahudilik çerçevesinde kabul edilir. Bu bilince sahip değilse veya ilgisizse o zaman çerçevenin dışında kalır. Diğer bir olasılık seçme şansının olmaması durumudur. Örneğin Yahudi bir bebek Yahudi olmayan kişiler tarafından bulunup büyütülmüşse “Tinok she nishba beyn ha Goyim” ve çocuk bunun farkında değilse, bilmediği bir şey konusunda bir sorumluluğu olamaz. Bu terimi günümüzde dinle ilgisiz büyütülen Yahudi çocukların geri kazanılabilmesi bağlamında kullanılıyor. Bunlar Yahudi kimlikleriyle bilinçli bir seçim yapabileceklerdir.

 

Bu bir çelişki değil mi? Bir Yahudinin öyle kabul edilmesi için dini uygulaması gerektiğini söylemiştiniz.

Bu bana bir Yahudi kıssasını hatırlattı: Doğu Avrupa’daki bir Yahudi köyünde Yahudi’nin biri köyün hahamına diğer bir Yahudinin cumartesi yasağını ihlal ederek sigara içtiğini söyleyip bu kişinin hâlâ Yahudi olup olmadığını sordu. Haham, “Evet Yahudi’dir” dedi. Bu sefer aynı adamın helal (Kaşer) olmayan et yediğini ve hâlâ Yahudi olup olmadığını sordu. Haham bu soruya da “Evet” dedi. “Pekiyi bu kişi hangi şartlarda Yahudi olmaktan çıkar?” diye sorunca, haham da ona “Bu kişinin yaptığı eylemi artık ihlal olarak görmediği zaman” diye cevap verdi.

 

İsrail Devleti’nin dinsel meşruiyetini reddeden dindar Yahudi oranı nedir?

Bir milyon civarında Haredi tarikatına mensup Yahudi pasifçe reddediyorlar. Bunların sadece yüzde 10’u aktifçe karşıtlar.

 

Dindar Yahudilerin ne kadarı kendilerini ‘Üç Yemin’in icaplarıyla bağımlı hissediyor? (Bu yeminlere Talmud’da, Yahudilerin Romalılar tarafından İsrail Topraklarından sürülmesi bağlamında atıfta bulunuluyor. Bunlara göre: 1- Yahudiler surlara hücum etmeyecekler - İsrail Topraklarına zor kullanarak dönmeyecekler. 2- Dünya milletlerine - onlara hükmedenlere - isyan etmeyecekler. 3- Buna karşılık bu milletler onlara fazla zulüm etmeyecekler.) Dindarlar arasında bu konuda tartışmalar oluyor mu? Haredi tarikatı mensuplarının İsrail Devleti’ne göçmeleri konusunda ne diyebilirsiniz?

 

Kişiler bu yeminlerin pek farkında değiller. Bunlar İsrail topraklarında yaşamak için saf/pak olmaları gerektiğini düşünüyorlar. Orayı fethetmeleri gerekmediği sürece oraya gitmekte bir mahzur görmüyorlar. Aksi taktirde bu onlar için bir sorun olabilirdi.

Haredi’lerin (Dindarların) İsrail Topraklarına olan hicretleri eski bir gelenek olan Tevrat öğrenimiyle ilgilidir. Bunlar modern İsrail devletinin özellikle dindar olmayan Siyonistler tarafından kurulmuş olmasından rahatsızlar. Dolayısıyla askere gitmekten ve geniş İsrail toplumuna uyum sağlamak istemiyorlar.

 

Dindar bir Yahudinin hayattaki amacı emirleri/sevapları yerine getirmektir. Ancak bunların ihlalde bulunma pahasına yapılması kabul edilemez. “Ein mitzva ba alyedey avera / Robin Hood bir Yahudi kahramanı değildir!”

 

Milli duyguların dini ibadete önem vermeyen Yahudilerin bir arada tutulmasına ve bunların bir gün dine geri kazanılmasına faydası olabilir mi?

 

İstatistiklerden hazzetmem ve niceliğin önemine hiç inanmadım. Küçük ama inançlı bir grubun Yahudiliğin bekası için, kalabalık ama Tevrat’tan kopuk bir gruba nazaran daha fazla katkıda bulunabileceğini düşünürüm.

 

Sizce dindar olmayan bir Yahudi İsrail’e neden yerleşmek ister? Ona karşı neden sorumluluk hissedip onunla özdeşleşir?

Gurur duymak için. Zira İsrail onların dinsel aidiyetlerinin temel direğine dönüşmüş durumdadır. Bu yeni bir din midir? Bunu söylemek için henüz çok erken.

 

Reform Yahudiliği hâlâ Anti-Siyonist karakterde midir? (Reformist ve liberal Yahudilik Yahudileri bulundukları modern toplumlarla uyum içinde yaşamalarını, törensel uygulamalardan ziyade Yahudi etik değerlerine önem vermelerini önceler. Siyonizm bu bağlamda geniş toplumla entegrasyona zarar verebilecek bir akım olarak değerlendiriliyordu.)

 

Evet ve hayır. The American Council for Judaism (Yahudilik için Amerikan Konseyi) geleneksel Siyonizm karşıtlığını sürdürürken Reformist Yahudilerin çoğunluğu, örneğin Union of American Hebrew Congregations (günümüz Union for Reform Judaism hareketi – Reform Yahudiliği Birliği) Siyonizm’i destekliyor.

 

‘İlahi müdahale’ye inanır mısınız? Bir örnek vermek gerekirse, Yahudi Krallığı Devleti Babil tarafından yıkıldıktan sonra Pers Kralı’nın müdahalesiyle bir siyasi varlık Yahudilerin bir devleti olarak tekrar vücut buldu. Bu günümüz İsrail’i için de geçerli olabilir mi?

 

Evet, akılcı Maimonides de (Musa Ibn Meymun) insanoğlunun bazı şeyleri kavrayamayacağını kabullenmesi gerekir demiştir. Tanrı’nın bizim idrak edemediğimiz yöntemleri vardır. Bunu alçakgönüllülükle kabullenmeliyiz.  Bir keresinde Prof. Leibowitz’e (Dindar Yahudi bilim adamı ve filozofu) “Ha im Medinat Israel hi reishit tzmihat Geulatenu / İsrail Devleti kurtuluşumuzun başlangıcı mıdır?” diye sormuştum. (Söz konusu söylem dindar Siyonist eğilimli sinagoglarda İsrail Devleti’ni kutsarken kullanılmakta) Bana verdiği cevap: “Postamı her gün kontrol ediyorum, ‘Mübarek Kutsal olan’ tarafıma bu konuya ilişkin taahhütlü bir mektubu henüz göndermedi!” Tevazu! Bazen İlahi müdahale derhal tecelli eder. Bazen ise insanlar ilahi sabır imtihanına tabi tutulurlar ve çok zaman geçebilir.

 

 Yahudi halkının uğradığı Soykırım hakkında ne düşünüyorsunuz? Nasıl oldu da Tanrı Yahudi halkını yüzüstü bıraktı? Konuyu bilimsel bir şekilde başkalarının ne dediğine atfen irdeliyorsunuz. Ancak Yakov Rabkin’in bu konudaki izahatı nedir? Yahudi Soykırımı önlenebilir miydi?

Bu konuyu kitabımın altıncı bölümünde işliyorum. Bunu Avrupa’nın yabancı düşmanlığı  tarihi ve ırksal teorileriyle açıklamak mümkündür. Bu rasyonel bir açıklamadır. Ancak dinsel bir açıklama da vardır: Belalar geldikleri zaman bunun bile nedeni olduğunu var saymamız ve eylemlerimizi gözden geçirip düzeltmemiz gerekir. Soykırım Fransız ve İngilizlerin Sovyet Rusya’yı dışlamak yerine onunla işbirliği yapmaları durumunda önlenebilirdi. Ancak bunlar Bolşeviklerden Nazilerden nefret ettiklerinden daha fazla nefret ediyorlardı ve sınıfsal çıkarlarını ulusal çıkarlarının üzerinde tutuyorlardı. Dolayısıyla kendisi de Yahudi olan Sovyet Dışişleri Komiseri Litvinov’un önerdiği kolektif güvenlik sistemi kurulamadı.

Bazı kişiler Siyonist projenin yanlış olduğunu düşünüyorlar. Bense bunu bilmediğimi söyleyecek kadar mütevazıyım. (Söyleşiyi yapanın yorumu: Prof. Rabkin, İngilizlerin, Milletler Cemiyetinin verdiği Filistin mandasının orada Yahudi halkı için milli bir yurt ve güvenli bir sığınak oluşturma görevinin şartlarını yerine getirmeleri halinde Soykırım’ın önlenebileceğini teslim etmekten kaçındı.)

Prof. Rabkin, kitabının 256. sayfasında Rav Soloveitchik’in görüşleri çerçevesinde Talmudik kaynaklara dayanarak Yahudi Soykırımına ilişkin aşağıdaki tespitleri yapıyor:

...Özgür irade, istismarı pek ala da Tanrı’nın gazabını kışkırtabilecek doğuştan gelen bir yetenek gibi görülmektedir.  ...İlahi takdirin geri çekilmesi neticesinde yaşanan trajediler...ve insanlar cezaya çarptırıldığında o zaman masumlar da acı çeker.  Şoa (Soykırım) trajedisi...insanın kendi davranışlarını çok dikkatlice incelemesine bir çağrıdır. Bu celladın suçlanacağı bir olay değildir. Cellat... ilahî cezanın bir aracısıdır...Bu hiç kuşkusuz Yahudileri tövbe ettirmek için zalim bir yöntemdir.

 

İngilizler Balfour Deklarasyonu’ndaki taahhütlerini tutup Filistin’e Yahudi göçünü sınırlamasalardı Soykırım önlenemez miydi? Soykırımın meydana gelmiş olması Siyonist projenin yanlış olduğunu mu kanıtlar?

 

Kitabımda adı geçen birçok ileri gelen haham, Avrupa’daki toplu yahudi kıyımının nedeninin Siyonist proje olduğu kanaatinde. Bunlar İngiltere’nin bu projeye olabilecek desteğinin Soykırımı önleyebileceği fikrini reddediyorlar.

 

 

“Bu sene Mısır’da köleyiz, seneye İsrail Topraklarında hür insanlar olacağız” ifadesinin bir devlet olmadan gerçekleştirilmesi mümkün müdür? “Gelecek seneye Kudüs’te” dinî bir temenni midir yoksa Siyonist bir slogan mıdır? İsrail Devleti’nin varlığı oraya kitle halinde hicret etmek isteyen Yahudilere bu imkânı sağlamamış mıdır? Diğer bir deyişle bu konuda işlevsel bir araç olmamış mıdır?

 

İsrail’de insanların başka yerlere nazaran daha hür olduklarına inanmıyorum. Siyonistler, diğer milliyetçiler gibi, dinsel sembolleri siyasi hedefler için kullanıyorlar. İsrail Devleti Yahudi göçüne müsaade etmekle kalmıyor, onu cesaretlendiriyor da. Ancak bunun Hamursuz bayramında ifade edilen Mesihî temenniyle bir ilgisi yok!   (Söyleşiyi yapanın yorumu: Zebur’daki 137.ci Mezmur hem Prof. Rabkin’i çürütmekle kalmayıp Siyonist düşünceyi çok güzel özetliyor: Babil ırmakları kıyısında oturup Siyon'u andıkça ağladık; Çevredeki kavaklara sazlarımızı astık. Çünkü orada bizi tutsak edenler bizden ezgiler,Bize zulmedenler bizden şenlik istiyor,'Siyon ezgilerinden birini okuyun bize!' diyorlardı. Nasıl okuyabiliriz RAB'ın ezgisini El toprağında? Ey Kudüs, seni unutursam, Sağ elim kurusun. Seni anmaz, Kudüs’ü en büyük sevincimden üstün tutmazsam, Dilim damağıma yapışsın! )

 

Yahudi sözlü kanununun tefsiri olan Talmud’daki “Ha ba lehorgeha, ashkem lehorgo / Seni öldürmek için gelenden daha erken kalkıp onu öldür” ilkesini kabul ediyor musunuz? ‘Pikuah nefesh /öz varlığını koruma’ dinî bir vecibe midir? Bu ilkeleri uluslararası ilişkiler bağlamında değerlendirebilir misiniz? İsrail 1967 Savaşı’nda sınırlarına kuvvet yığan Arap ülkelerine önleyici vuruşu yaparak yanlış mı yaptı?

 

Evet ediyorum. Dahası, bu oldukça pratik bir tavsiyedir de. Ve önleyici bir savaşı ima eder. İsrail’in 1967’deki önleyici vuruşuna gelince, İsrail Devleti ne zamandan beri dinsel ilkelere göre hareket ediyor? General Moşe Dayan ileri bir tarihte İsrail’in 1967 Savaşı’nı yaşamsal bir tehlike karşısında kalmadan tetiklediğini söylemişti. Sadece askeri güce dayanmak güvenliği azaltır. Ancak 1973 Savaşı bir savunma savaşıydı.

 

İsrail’in “Yahudi Halkının Ulus Devleti” olmasında yanlış bir şey var mı?

 

‘Yahudi halkının ulus Devleti’ ifadesinin ne anlama geldiğini bilmiyorum. Günümüzde Kanada halkının yüzde 22’sinin dili Fransızcadır. Kanada’yı münhasıran İngilizce konuşan Protestanların devleti olarak tarif etmek lışkırtıcı ve istikrarsızlaştırıcı olur. Dolayısıyla İsrail’in sınırlarının ne olduğunu belirtmesinde fayda var. Tüm vatandaşların sadakatini kazanacağından ‘vatandaşlarının devleti’ en uygun ve istikrarlı sistemdir. İsrail de sınırlarını tayin ederse bundan istifade edecektir.

 

Yahudilerin herhangi bir kısıtlamaya maruz kalmaksızın İsrail’e hicret etmelerine imkân tanıyan ‘Geri Dönüş Kanunu’ ırkçı bir ayrıcalık mıdır?

 

Geri Dönüş Kanunu Yahudi soyundan olduğunu kanıtlayan veya öyle olan biriyle evlenen kişiye israil’e göç etme imkânını ve bazı yararlar sağlıyor.

Aynı zamanda, ülkede doğmuş olanların evlerine dönmelerine müsaade edilmiyor. Bu kişiler ve soylarından gelenler Filistinli Mülteciler olarak biliniyor.İsrail bunların dönüşlerine ilişkin BM kararlarını uygulamıyor. Yahudi soyluların ailelerine tanınan bu ayrıcalık bu çeşitli insanları bir ırk olarak kabul etmedikçe “ırkçı” bir tasarruf olarak nitelenemez. Ancak Geri Dönüş Kanunu ayrımcı olup İsrail’de bir Arap çoğunluğun oluşmasına engel teşkil ediyor. (Söyleşiyi yapanın yorumu: Prof. Rabkin, Arap ülkelerinden kaçmaya zorlanan Yahudilerin Filistin’den sivil savaş yüzünden kaçan ve buna Arap liderler tarafından teşvik edilen Arapların sayısından fazla olduğunu zikretmedi.)

 

 

Dünyadaki herkesin istediği yerde yaşama hakkı ve hürriyeti var mıdır? Bu kanun Filistin Mandası devrinde yürürlükte olsaydı Yahudiler Soykırım’a uğramayabilirlerdi. Öyle değil mi?

 

Felsefî açıdan herkesin istediği yerde yaşama hakkı ve hürriyeti vardır. Pratikte ise insanların serbest dolaşımını engelleyen sınırlar vardır. Günümüzde sermayenin serbestçe dolaşabilmesine rağmen, kişiler bunu yapamıyor. Bu Marx’ın özlü sözünün tersi gibi: “Dünya Kapitalistleri, birleşiniz!”
(Söyleşiyi yapanın yorumu: Arap dünyasında birkaç bin Yahudi kalmış olmasına rağmen 1.200.000 Arap İsrail vatandaşlığından istifade ediyor)

 

Milletler Cemiyeti’nin İngiltere’ye verdiği Manda orada ulusal yurt kurmak isteyen Yahudiler dahil Filistin’in bütün sakinlerinin haklarını koruyordu.  İngiltere, yerel sakinler hesabına yabancı guruplara ayrıcalıklar tanıyan kanunlar yapamazdı.  (Söyleşiyi yapanın yorumu: Prof. Rabkin, İngilizlerin Yahudilere ayrıcalıklar tanımak bir yana onların toprak edinmelerine kısıtlama ve yasaklar getirirken Araplara hiç bir kısıtlama veya yasak getirmediğine değinmedi.)

 

 

Araplar İngilizlere yaptıkları Yahudi göçünü sınırlama şantajı yüzünden Yahudi Soykırımı’na iştirak etmişlerdir. Öyle değil mi?

 

Bu yanlış. Siyonist proje hiç bir zaman bir kurtarma hareketi olmayı hedeflememişti.

Hayim Weizmann dahil, Siyonist liderler bu konuda çok açıklardı. Onlar orada Yeni bir Yahudi yaratmayı yeni bir toplum kurmayı hedefliyorlardı. Siyonistlerin ayrı gelişme (Hafrada) politikaları toprağı tekrar fethetmenin yerel nüfusla yaratacağı çelişkiden ürken Yahudileri de içeren ve orada barış içinde yaşayanlara savaş getireceğinden endişe ediyordu.  Soykırımı müteakip bazı hahamlar Siyonistlerin Araplarla ters gitmeleri yüzünden zulme uğrayan Yahudilerin Filistin’e gelemediklerini iddia ettiler. Bu spekülatif bir önermedir tabii. Gerçek olan ise Filistinlilerin Avrupalıların günahının ceremesini çektikleridir. Kitabımda zikrettiğim İsrailli akademisyenler bu hususa işaret  etmişlerdir.

(Söyleşiyi yapanın yorumu: Hafrada” (ayrı ekonomi oluşturma) siyasetinin Filistin’e göç etmeye çalışan Yahudilerle bir ilgisi yoktu.  İşin en başından beri Yahudilerle ters giden ve onları 1929 ve 1936’da kıyıma uğratanlar Araplar olmuştur.

Prof. Rabkin Avrupa Yahudiliğinin kurtarılma gayretleri konusunda tamamen yanılıyor. Zira, Yahudilerin Filistin’e iltica etmelerinin önündeki engel 1939 tarihli MacDonald White Paper yani,    İngiliz hükümetinin tutum beyanı olmuştur. Bu siyaset Filistin’e olan Yahudi göçünü 5 yıl süresince yılda 15.000 kişiyle sınırlamıştır. Gerçek şudur ki, yaptıkları şantajla İngilizleri Filistin’e olan Yahudi göçünü sınırlamaya mecbur eden ve Soykırıma çanak tutan Araplar, bu tasarrufları için bir bedel ÖDEMEMİŞLERDİR!)

Yahudiler ‘Seçilmiş Halk’ olduklarından dolayı mı diğer uluslardan daha yüksek standartlara tabi olmak zorunda bırakılıyorlar?

 

Yahudi geleneği Tevrat’taki "Am segula" (özel halk) ifadesini Yahudilerin uymakla mükellef oldukları 613 emir ile bağlantılandırır. Gene Yahudi geleneğinde göre, Yahudi olmayan ların uymaları gereken kurallar sadece 7 tanedir (Hz. Nuh'un Evrensel Yasaları ç.n.)  Yahudilerin seçilmiş olmaları konusu bu 613 emri uygulamaları içindir. Dolayısıyla Yahudi geleneği Yahudiye daha fazla yükümlülük vermiştir.Yahudiyi daha yüksek standartlara tabi tutan gene kendisidir. Yasanın Tekrarı’nda, ibadetimizi neşeyele yerine getirmediğimiz için uğradığımız korkunç cezalandırmalara atıfta bulunulur.  Yahudiliğin içindeki ödüllendirme ve cezalandırma dinamiğini anlamak için Konuya Yahudi gelenekleri üzerinden yaklaşmak gerekir.

(Söyleşiyi yapanın yorumu: Ne olursa olsun, diğer ulusların, Tanrı adına hareket ederek Yahudileri kendilerine yakıştırdıkları standartlardan daha yükseklerine tabi kılma hakkı olması kabul edilemez)

 

Değerli Prof. Rabkin, zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.