“Bizim çocuk bir baltaya sap olur mu?”

Vedat LEVENT Köşe Yazısı
24 Aralık 2014 Çarşamba

Mucizelerin her an yaşandığını idrak ettiğimiz bu kutsal haftada, birçok ebeveynin kafasını kurcalayan baslıktaki soruyla alakalı bir hikâye anlatmak istiyorum…

“Eğer bir otomobil bana sıradan bir atın rahatlığını sağlayamazsa, o zaman ben de ata binerim!”

Bu sözün sahibi olan Emil Jellinek, 6 Nisan 1853’te Leipzig, Almanya’da Rabbi Aaron Jellinek ile Rosalie Bettelheim’in çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası Aaron, Çek asıllı bir rabi idi ve gerek Almanya, gerek Avusturya Yahudi dünyasında iyi bilinen bir entelektüeldi. Annesi de oldukça dindar bir Yahudi idi.

Doğumundan kısa bir süre sonra ailesi Viyana’ya yerleşti. Okul hayatında çok başarısızdı. Sayısız okuldan atıldı. O kadar ki entelektüel babası bile ondan ümidi kesip en sonunda bari alaylı olsun, eve birkaç kuruş getirsin, hayatını idame edebilecek bir mesleği olsun diye 1870 yılında 17 yaşında onu bir demiryolu şirketine katip olarak yerleştirdi.

Fakat Emil’in bu şirkette de ömrü en az atıldığı okullar kadar kısa oldu. İkinci senesi dolmamıştı ki yönetim, Emil’in geceleri tren yarışları organize ettiğini ortaya çıkardı ve onu bu sebeple işten attı.“Hâlâ neden böylesine sıradan bir adamın hikâyesini anlatıyor” diyenleriniz için bir ufak parantez açayım. Mucizeler haftasını geride bıraktık. Çocuklarınızın okulda başarısız olduğunu, bu haylazlık ve haytalıkla bir baltaya sap olamayacağını düşünüyorsanız, bu yazının devamını dikkatlice okuyun.

1872 yılında, 19 yaşındayken Fransa’ya taşınmaya karar verdi. Orada babasının arkadaşı olan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Fas Konsolosu olan Schmidl kendisine iş teklif etti. Tetouan’da katiplik yaparken bir Sefarad olan eşi Rachel Cenrobert ile tanıştı. 1874’te askere çağırıldı fakat fiziği yeterli bulunmadığı için çürüğe çıkarıldı. O da Rachel’in babasıyla tütün işine girdi. Bunun yanında bir Fransız sigorta şirketi onu denetmen olarak işe aldı. 1881’de kayınpederinin yoğun baskıları sonucu nihayet Rachel ile evlendi.

1884 yılında sigorta şirketi bu defa ona full-time iş teklif etti. Ailesiyle beraber Baden bei Wien, Avusturya’ya taşındı. 1889 yılında üçüncü çocuğu ve ilk kızı olan Mercedes doğdu. Bu ismin konulmasını Sefarad olan eşi istemişti zira Mercedes, İspanyolca ‘lütuf, hediye’ anlamına geliyordu. Emil, bu isme batıl olarak takılmıştı. Mercedes isminin ona bereket getirdiğine inanıyordu ve sahip olduğu eşyalarını da bu isimle çağırmaya başlamıştı.

1896 yılında Fliegende Blätter adlı haftalık dergide DMG markalı otomobilin reklamını gördü ve hayati değişti. Stuttgart’a giderek bu fabrika hakkında daha fazla bilgi edinmek istedi. Orada arabayı dizayn eden Gottlieb Daimler ve Wilhelm Maybach ile tanıştı. Bir adet, dönemin ilk dört silindire sahip, 24km/h hıza ulaşabilen aracı Daimler Phoenix Double Phaeton siparişi verdi.

Emil, bu ilişkiyi ticarete döndürmeye kararlıydı. 1898 yılında DMG’ye altı araba siparişi verdi ve firmanın ana distribütörü oldu. Diğer firmaların sipariş teslimatlarındaki yetersizliğini de fırsat bilerek bir anda DMG’yi Avrupa’da en çok otomobil satan marka haline getirdi.

Yalnız Emil ile çalışmak bir problemdi. Gün aşırı fabrikadakilere telgraf çeker, şu şekilde eleştiri ve tavsiyelerde bulunurdu: “Kaportanız yolda giderken her zamanki gibi durup dururken ortadan ikiye yarıldı, sizin yapacağınız işe ...” ya da “Sizin arabanız hiçbir işe yaramayan içi boş bir kozadan farksız! Ben kelebek istiyorum kelebek!” ya da “Mühendisleriniz diplomalarını nereden almış kim bilir, ben olsam hepsini deliler hastanesine kapatırdım!”

“Ne kadar rahatsız edici bir adam” diye düşünebilirsiniz. Fakat Daimler ve Maybach, öyle düşünmediler. Emil’in eleştirilerinin birçoğunu ciddiye aldılar.

1890’ların sonunda Fransız yüksek sosyetesi Mart ayı içerisinde Fransız Rivierası’nda ‘hız haftası’ adlı bir dizi yarış düzenlenmeye başladı. Bu yarışların araba satışı için mükemmel bir fırsat olduğunu düşünen Emil, 1899 yılında Mercedes Race Team adıyla hız haftasına katıldı. DMG Phoenix ile saatte 35 km hıza ulaşarak tüm yarışları zorlanmadan kazandı. Yalnız araçtan memnun değildi.

İşte bu mükemmeliyet arayışı dünya tarihini değiştirecekti. 1900 yılında DMG’ye 36 yeni otomobil için 550.000 altın mark ödeyeceğini beyan etti. Yalnız bazı şartları vardı. Otomobilin adı Mercedes olacaktı. Araç, Emil Jellinek’in fikirleri ve Wilhelm Maybach’in çizimleriyle dizayn edilecekti. DMG bu teklifi kabul etti. Emil, şirketin yönetim kurulunda bir sandalye ve yeni araç Mercedes’in Fransa, Avusturya, Macaristan, Belçika ve ABD bayiliklerini aldı.

Hikâyenin sonrasını aslında biliyorsunuz... Sokağa çıktığınızda kafanızı sağa, sola çevirmeniz yeterli.Emil Jellinek’in, Wilhelm Maybach’a aracı dizayn etmeden önce şu sözleri söylediği rivayet edilir: “Senden bugün ya da yarın için değil, yarından sonraki gün için bir araba yapmanı istiyorum!”

İşte tam da bu yüzden, mucizelere inanın ve ümidinizi hep koruyun!