ŞALOM!

Onur BEHRAMOĞLU Köşe Yazısı
24 Aralık 2014 Çarşamba

28 Kasım 2012’de, tam da otuz yedinci doğumgünümde, “Şalom Yehuda Amihay” diyerek başlamıştım Şalom gazetesindeki Zapatista adlı köşemde yazmaya. Öncesinde, Literature Across Frontiers derneğinin wordexpress projesi kapsamında 1-8 Eylül 2012’de İsrail’de düzenlenen şiir ve çeviri atölyesine katılmış, izlenimlerimi o dönem yayımlanmakta olan Sol gazetesinde yazmış, aynı gün Şalom Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İvo Molinas’ın nazik davetiyle gazetedeki macerama atılmıştım. Özel bir teşekkürü hak eden çok özel bir insanla karşılaştığımı biliyordum; bugün zamanı geldi, tüm kalbimle teşekkür ediyorum. 

“Şairler, dünyanın tüm dillerinde vatan hainliğine devam ediyorlar hâlâ!” diyordum İsrail izlenimlerimi kaleme aldığım yazının sonunda. Ülkemin içinde bulunduğu siyasi iklim dolayısıyla, ‘öteki’ gibi görülmesi muhtemel bir mecrada, hem de Zapatista ruhuyla yer almak şair tanımıma uygun olanıydı. Ömrüm boyunca onur duyacağım bir seçimin sonucunda, Türkiye’nin en aydınlık, en sıcak, en kıymetbilir insanlarıyla tanışma olanağına kavuştum. Şalom gazetesinin merkezine davetli olarak gittiğim tek seferde, harikulade kitaplarla dolu kütüphaneyi gösterirken gözleri parlayan dostlar, her ay yazımı ilettiğimde de aynı heyecanla, aynı içtenlikle yanıtlıyor, Türkiye’de eşine rastlanmayan bir zerafetle teşekkür ediyor, bir sonraki yazı için çalışma aşkıyla dolmamı sağlayacak sözlerle selamlıyorlardı. Başta Eti Varon olmak üzere her birine müteşekkirim.

Şalom gazetesiyle hemen hemen aynı zamanda aylık yazılar yazmaya başladığım Remzi Kitap Gazetesi’ndeki ‘Benim Şairlerim’ adlı köşemde her ay bir şaire dair biriktirdiklerimi paylaşırken, ‘Zapatista’daki tercihim, bazen bir yazarı, bir kitabı ya da pek fark edilmemiş bir güzelliği duyurmak, bazı zamanlardaysa gündeme dair – güncelle birlikte tarihseli de yakalayan – söz söyleyebilmekti. Bir yandan Subcomandante Marcos’tan Hulki Aktunç’a, Leylâ Erbil’den Cengiz Aytmatov’a, Metin Altıok’tan Ziya Osman Saba’ya uzanırken, öte yandan da Hrant Dink’e, Gezi Direnişi’ne, Berkin Elvan’a, Soma madencilerine açabildim penceremi. Hiçbir yazımın tek sözcüğüne müdahale edilmedi, yurdumuzda hayalini kurduğumuz özgürlükçü yapının yaşayan bir örneğini soludum, umutla doldum. Eşzamanlı olarak, her ay en az bir yazı da Aykırı Akademi adlı internet sitesi için yazdığım düşünülürse, iki yıldır ayda en az üç makale yazdığımı söyleyebilirim. 

Şimdi, 2015 yılına adım atmamıza sayılı günler kala, ben de herkes gibi gelecek planları yapmakta, hiç ölmeyecekmiş gibi düşünerek beklentilerimi sıralamaktayım. Bir yıl sonra bugünlerde kırk yaşında olacağım için, yirmili yaşlarımdakinden biraz farklı olarak, acımasızca somut ve gerçekçi olmak gibi bir zorunluluk duyuyorum. Bu bir yıl içerisinde yazılarımı iki kalın cilt oluşturacak şekilde kitaplaştırmak; ‘Asit ya da İksir’ ve ‘Senden Öğrendiğim Şarkılar’dan sonra üçüncü şiir kitabımı yayımlayabilmek için de, her şeyden evvel, şiir yazabilmek istiyorum. Yazıları kitaplaştırma işi çok güç olmamakla birlikte, şiir yazabilmek ayrı bir düşünce ve yaşayış şekli gerektiriyor, biliyorum. Her ay düzenli olarak en az üç yazı yazmanın şiire olumlu katkıları olmakla birlikte, şiirin en çok ihtiyaç duyduğu geniş zamanları, aklın iplerinin salınmasını, kayıtsız koşulsuz özgürlüğü engellediği de doğru. Bu sebeple, Remzi Kitap Gazetesi ile Şalom’a 2014’ün son ayında veda ediyorum.

Yazılarımı okuyan, okuyacak herkese kalbimde şakıyan kuşlardan birkaçını gönderiyorum. Her vedada, “Hoşça kal dünya / ve merhaba kâinat” diyen büyük şairimizi anarak: 2015, hayal bile edemeyeceğimiz kadar güzel bir yıl olsun. Şalom!