Nitelikli / niteliksiz

Riva ŞALHON Köşe Yazısı
26 Kasım 2014 Çarşamba

Özgüven patlaması yetersizlik belirtisiymiş. Dunning Kruger etkisinden bahseden bir blogda* okudum. Yani bir insan kendini çok nitelikli ve üstün görüyorsa, bu yetersizliğinin farkına varamadığındandır. Öz değerlendirmesini kendi yetenekleri doğrultusunda yaptığı için kendine tam not vermektedir. Yetersizliği, yetersizliğini fark etmesini maskelemektedir. Niteliksizliğinin farkında olmaması insanı kendisi hakkında abartılı bir takdir duygusuna kaptırmakta.

Gerçekten nitelikli olan insanlar ise bunun tam tersi, kendilerini gerçekten daha düşük görme eğilimindeler. Şöyle ki kolayca başardıkları işlerin abartılacak bir yönü olmadığını düşünürler. Herkesin kolayca başaracağını sanırlar. Ve kendilerini başkalarından üstün görmezler.

İnanmazsınız, sırf bu yüzden niteliksizler, kariyer basamaklarını, nitelikli çalışanlardan daha hızlı aşarlar. İnsanın doğru cevabı üretme yeteneği doğru cevabı bilme yeteneğiyle aynı. Bunu aşmak için öncelikle insanın cehaletini idrak etmesi gerekir. Ki maalesef o zor…

Basamakları hızla çıkan özgüvenli kişiliğin, artık o pozisyonun gereklerini yerine getirmesi gerekiyor.  Ayrıca kendisini destekleyen kitlelere gereksinim duyuyor. Öyle ya, sonuçta ağzından çıkan şeylerin bazen cahilce bazen de üstünkörü bilgi olduğunu fark edenler olacaktır. Onu komik duruma düşürmeye çalışıp cahilliğine dikkat çekenler olacaktır. Bu durumda devreye propaganda uzmanları giriyor. Amaç, kolay anlaşılabilir basit cümlelerle itirazları yatıştırmak, sevenleri harekete geçirmek, liderin ağzından çıkan cümleleri doğrulayacak sloganlar ve gizemli içerikler yaratmak.

Yani sonuçta güç odağı olan kişi, ister işyerinde, ister ailede, ister çete veya devletin başında olsun pozisyonunu sürekli kılmak için propaganda faaliyetine ihtiyacı vardır. Bu konuda bir deha Goebbels’tir daha önce de bahsettiğim gibi. Kitleleri bir cezbe haline sokup ayakta marşlar söyletip, kollarını kaldırtıp kitlesel yeminler yaptırıyordu. Tabii ki yaptığı faaliyetin koskoca bir Alman kültürünü yerle bir ettiğinin o da farkındaydı.  Ama amaç halkı harekete geçirmekti. Gerçi orta ve üst sınıfın da desteği için az da olsa klasik Alman kültürünün var olması sağlanıyordu.

Sonuçta bence liderlerin hepsi büyük vizyon sahibi değiller. Sadece özgüven patlaması ile bir yola çıkmış ve o yolda başka çıkar arayıcılar tarafından desteklenmiş olabilirler. Her şeyi önceden ince ince planlayacak kadar satranç oyuncusu olduklarını düşünmüyorum. Ancak gerekli atmosferi yarattıktan sonra her attıkları adımın doğru olduğuna bazen ikna olarak bazen de maalesef kabullenerek inananlar var. Her yaptıklarının ‘doğru’ olduğu bir düzen başlıyor. Bu atmosfer gitgide kalıcı oluyor.

İşyerinde bile faşizm atmosferi oluşuyor, ailede bile, dolayısı ile alışkanlık yarattığı zaman artık insanların itiraz etmesi veya şaşkınlığını dile getirmesi azalıyor. Her şey tepkisizce geçiştiriliyor. Her anormallik, saçmalık ve arsızlık kanıksanmaya başlanıyor. Bu geceden sabaha olmuyor, gözümüzün önünde ve aşamalı olarak gerçekleşiyor. Ve gün geliyor sistem itirazsız hale geliyor.

Tavsiyem, nitelikli insanların alışma sarmalına kapılmamaları ve yavaş dozda atmosfere katılan üstünkörü ‘gerçeklere’ inatla şaşırmalarıdır…

 

* t24 blog yazarlarından Cemal Tunçdemir’in yazılarından faydalandım.