İstinye’de Büyükadalı bir Pamuk Prenses

Selin Kutucular, Büyükada’da dedesinin evinde ailece geçirdiği yazların anılarını kaybetmemek, yaşanmışlıkları, komşulukları, sofraları ve Büyükada’yı herkesle paylaşmak amacıyla yola çıktı. Artık Büyükada ve mutfak tutkusunu bir araya getiren kitapları, blogu, köşe yazıları ve yüzlerce tarifi var.

Lili BARDAVİT Yaşam
15 Ekim 2014 Çarşamba

‘’Bir bayan var, Büyükada Yemekleri diye de bir kitabı var, adı Selin Kutucular. Röportaj yapmak ister misin?’’ dediler.

“Olur” dedim ve Google’a adını yazdım. Ön araştırma yapacağım aklımca.

Çok hoş bir bayan. Kitap da güzel, kendisine ulaştım, hemen bir randevu ayarladı sağ olsun, yola çıktım, yemyeşil bir bahçeye açılan harika bir evin kapısını çaldım.

Tamam, resimler ele veriyordu güzelliğini ama ben hiç bu kadar güzel özelliği bir arada barındıran birini tanımamıştım. Dolayısıyla kendisine sadece güzel demek haksızlık olur diye düşünüyorum. Sevgili Selin Kutucular hem anne, hem eş, hem bankacı, hem şef, hem köşe yazarı, hem TV programcısı, kısaca çok ‘özel’ bir kadın.

İlk merhaba’dan sonra bende Pamuk Prenses masaldan fırlamış ve İstinye’ye taşınmış hissiyatı uyandırdı.

Bir kere bir bayan olarak müthiş güzel, kibar, zarif, konuşkan, becerikli, zeki…

Yazdığı kitaplar ve yemekler son derece başarılı ve lezzetli.

Başka ne derim bilmiyorum. Gözlerinin içi ışıl ışıl parlıyor.

Hayata ‘başarmaya ve mutlu olmaya’ gelmiş. Çok da şanslı, başarıdan başarıya koşmuş, evdeki köpeklerinin adı bile Şans.

Böyle üreten ve başaran kadınlara hayranım. Nazar değmesin diyorum, bana geçirdiği pozitif enerjiyi hâlâ üzerimde taşıyorum ve kendisine buradan bir kere daha evini bizlere açtığı için teşekkür ediyorum.

Buyurun bakalım…

Selin Hanım, çok pozitif bir görünümünüz var… Neler oluyor hayatınızda, hikâyenizi dinleyebilir miyim?

Ben başarmak ve başarırken mutlu olmak için dünyaya getirilmiş bir çocuğum. Babam bir gün gazetede Selin ismini görüyor, bu isim güzel bir isim, sular seller gibi aksın kızımın hayatı diyor ve bana bu ismi uygun görüyor. Gerçekten de şanslı bir insanım. Elimi attığım her iş rast gitmiştir.

Güzel bir akademik geçmişim var, liseyi bitirdikten sonra annemle babam memnun olsun diye en iyi üniversiteyi hedef aldım. Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun oldum, bankacı oldum. Dahili denetim bölümündeydim ve 26 yaşındayken anne oldum. İki çocuğum var. Ece ve Mekin. Onlar doğduktan sonra daha yaratıcı bir insan olmaya başladım. Bankacılık artık benim için yetersiz kalmaya başladı. Üreten kadınlarla çevrili bir hayatım oldu ve doğduğumdan beri bana sunulan hayata yazılı bir şey bırakmak istedim.

Büyükada Yemekleri sanırım böyle doğdu.

Doğru. Kendimi bildim bileli ailecek yazları kocaman bir evde yaşadık. Dedemin evi. Bizim en özel buluşma yerimiz. Dedem 1916 doğumlu, şimdi hayatta değil, annesi babası Selanik’ten geliyorlar ve hâlâ hayatta olan bir ablası var. 100 yaşında Nedime Hala, hâlâ üreten yaratan bir kadın. Dedemin en büyük hayali her yaz bütün aile üyelerinin yazları onun evinde büyümesi ve özlem gidermemizdi. Tam da istediği gibi oldu. Dayılar, kardeşler, kuzenler ve komşular hep beraber büyüdük biz. Anadolu Kulübü’nde hayatımın en güzel günlerini yaşadım. Damdaki Kemancı’yı oynadık, gelin oldum. Hiç unutmayacağım bir gençlik. Büyükada benim vazgeçilmezim.

Nasıl bir dede peki?

Bir bakışıyla hepimizi hizaya getiren, ailenin tam anlamıyla kahramanı, harika bir adam. 2003 yılında onu kaybettik maalesef.

Ya sonra?

O özel o güzel ev ‘baş’ını kaybetti. Peki, anılarımız ne olacak? Nesilden nesle nasıl aktaracağız biz bunları? Galiba bana böyle bir misyon verildiğini hissettim. Dedem vefat etti ama anıları ve bize yaşattığı aidiyet duygusu hep bizlerle olsun istedim. Ben yaşanmışlıklarımızı, komşularımızı, sofralarımızı, ailemizi, Büyükada’mızı kaleme almalıyım dedim. Bütün dostlarım yardımcı oldu, herkes benimle mutfağını, tariflerini paylaştı. Elele verince tadına doyulmaz yemekler pişirdim. Hepsi benim için Büyükada yemekleri.

Büyük bir emekle yazdım bu kitabı, önce yayınevleri anlayamadılar amacımı.

Çok kararlıydım, kendim bastırdım. Ve kitap kapış kapış gitti. Dünyada benden mutlusu yok. Dedem bizden başka kişilerin de evine girebildi, yediklerimiz içtiklerimiz artık lafta kalmadı. Söz uçar yazı kalır dedikleri gibi artık çocuklarıma emanet edebileceğim anılarımı. Benim için en özel kısmı da dedemin doğum gününde kitabın basılmış olması.

Büyükada ne ifade ediyor sizin için?

Büyükada dedem demek. Aile ve eğlence demek. Komşuluk demek. Müthiş günlerdi…

Bana bir sevgi hikâyesi anlatır mısınız, Büyükada’dan size kalan?

(Gözleri doldu, iki saniye de ağlamaklı oldu)

Tülin. Benim Büyükada’daki sevgi hikâyem; eski ev sahibimiz sonradan can dostumuz olan Tülin Kohen Penso. Çok özel bir aile, yıllarca altlı üstlü komşuluk yaptık. En sevdiğim şeydi sabahları uyandığımda balkondan onun o kıpır kıpır halini izlemek, nasıl güzel bir kahvaltı sofrası hazırlardı.

Her daim tertemiz masa örtüleri, tertipli bir mutfak, tüm aileyi toparlayan bir kadın. Hayrandım kendisine, hâlâ da hayranım. Harika bir anne, bir eş, bir evlat, çok iyi bir komşu, arkadaş… Ve derken İsrail’e yaşamaya gittiler. İnanın eşimle benim başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. Onların nerede mutlu olacaklarsa orada yaşamalarını istiyorum tabii ki ama ben Tülin’i çok özlüyorum. Buradan canım arkadaşıma öpücüklerimi gönderiyorum.

Hepimizin var bir kahramanı, peki sizin kahramanınız kim bu hayatta?

Annem. Her şeyi eksiksiz yapan bir kadın. Hâlâ Büyükada’daki evi aktif tutan bir annem var benim. Her zaman bana “hem eviyle hem işiyle ilgilenen bir kadın ol” dedi, tam dediği gibi oldum.

Kitabınızdaki yemekleri de göz önünde bulundurursak, Sefarad mutfağı ve Osmanlı mutfağı için ne söylersiniz?

Aslında çok uzak değiller. Patatesli kuzu eti olsun, mayonezli balık olsun, bunlar hep sizin mutfağın özel yemekleri ama bizlerde de var. Adadaki komşularımdan öğrenip yaptığım en güzel yemek borekitas. Bir de hurmalı kurabiye. Biliyorsunuz Kabala inancına göre saklı bilgi herkese verilmez, ben özelmişim diye hissediyorum çünkü herkes benimle en özel mutfak sırlarını ve tariflerini paylaştı. Sayelerinde çok şey öğrendim.

Bir de İstanbul Sofraları var, ona da değinebilir miyiz?

Açıkçası bütün güzel yemekleri sığdıramadım kitabıma ve neden bunları da eklemedin diye tepki aldığım diğer tarifleri de İstanbul Sofraları adı altında ikinci kitabımda topladım.

Bu güzel sohbeti sonlandırırken, bütün Büyükadalı dostlarınıza ve Yahudi arkadaşlarınıza vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Hepsini çok seviyorum, onlarla bir hayat paylaşıyorum ve hayranım yaşam şekillerine, ailelerine olan bağlılıklarına. Sizler için en büyük dileğim, kesinlikle kendinizi buna mecbur hissettiğiniz için değil, bir gün ancak arzu ederseniz başka ülkelere gitmeniz. Unutamayacağım dostluklar birikirdim sizlerle ve bir ömür beraber yaşamaya devam etmeyi diliyorum. Yeni yılınız sizlere huzur ve mutluluk getirsin. Bembeyaz masa örtüleri serdiğiniz o harika sofralarınızda her daim bereket olsun.

 

 

 

 

Selin Kutucular’ın tariflerinden: ÇİKOLATA SUFLE (4 kişilik)

2 bütün yumurta

2 yumurta sarısı

4 çorba kaşığı şeker

2 çorba kaşığı un

125 gr tereyağı/margarin

125 gr bitter çikolata

 

Yağı ve çikolatayı benmari usulü eritin. Kalan malzemeyle çırpın. Fırına dayanıklı 4 tane porsiyon cam kabınızı iki kez yağlayın ve unlayın. 230 derecede alt üst ısıtılmış fırında önce 7 dakika pişirin. Her birine bir küçük çikolata batırın. 7 dakika daha pişirin. İyi pişmiş bir sufle kaptan düzgün çıkacak ve kesildiğinde içinden çikolatası akacaktır. Kendi fırınınıza göre pişirme sürelerini ayarlayabilirsiniz.