Eisie’nin lensinden koca bir yüzyıl

Bir hikâyeyi tek bir can alıcı fotoğrafla anlatabilmek, o anı bulup yakalayabilmek… Foto muhabirliğinin babası olarak da bilinen Alfred Eisenstaedt 96 yıllık ömründe savaşın olduğu kadar barışın ruhunu, kötü adamlar kadar masum çocukları, dünyaca ünlü yıldızlar kadar sıradan insanları, ironik bir zekayla tasarlanmış mizansenler kadar spontane yakaladığı çarpıcı kareleri objektifinden milyonlara yansıttı.

Selin SEVİNDİREN Diğer
1 Ekim 2014 Çarşamba

İsimsiz bir denizci ve bir hemşirenin New York Times Square'de şehvetle öpüştüğü bu ikonik fotoğrafa hiç şüphesiz herkes bir kez rastlamıştır fakat çok azımız imza sahibinin kim olduğunu bilir.  ABD’nin Japonya’ya karşı kazandığı zaferle II. Dünya Savaşı’nın bitişini müjdeleyen ‘V-J Day’ (Victory over Japan) fotoğrafı 70 yıldır barışın, umudun ve mutluluğun simgesi oldu, bunu hafızalara kazıyan kişi ise Alfred Eisenstaedt’dır. Fakat gelin görün ki Eisie’nin –dostları onu öyle çağırırdı, hayat hikâyesini okuyunca kim onunla dost olmak istemez ki diye düşünerek yazı boyunca bu hitapla devam etmeye karar verdim- favori çalışması bu değildi. Peki sizce aşağıdakilerden hangisiydi? Yirminci yüzyılın neredeyse tamamına tanıklık etmiş bu usta fotoğrafçının bir yandan hayat hikâyesini bir yandan da en çarpıcı sanat eserlerinin arkasında yatan hikâyeleri okurken kendi favorinizi de seçmeyi ihmal etmeyin.


Göz, yetenek biraz da kısmet

1906’da Batı Prusya’da doğan (şimdiki Polonya) Alfred Eisenstaedt, sekiz yaşındayken ailesiyle taşındığı Berlin’de on yedisine bastığında herkes gibi I. Dünya Savaşı’nda savaşmak üzere askere alınır. İki bacağından birden yaralanan ve birliğinden tek sağ kalan gazi savaşın bitimine yakın eve yollanır. İşte bir yıl boyunca yürüyemeyen ve bu yüzden amcasının küçükken ona verdiği Kodak fotoğraf makinesiyle dilediğince ilgilenebilen Eisie, koltuk değnekleriyle gezdiği müzelerde Rembrandt’ın tablolarını çalışarak ışığı kullanmanın inceliklerini öğrenir. 1927’de bir arkadaşından fotoğrafları büyütebileceğini ve gereksiz detayları kırpabileceğini öğrenir. Bu yöntemlerle hazırladığı ‘Tenisçi Kadın’ çalışmasına Der Welt Spiegel’in para teklif etmesiyle şaşkına dönen kahramanımız baba mesleği olan kemer tüccarlığını bir kenara bırakarak fotoğrafçılık kariyerine başlar.

Ermanox fotoğraf makinesiyle politikacıları resmederek çığır açan Erich Salomon, Eisie’nin hocası olur. 1931’de adı Associated Press olarak değişen şirkette serbest çalışmaya başlayan Eisie’nin de görevi siyasi liderleri takip etmektir. 1933’de Hitler ile Mussolini’nin ilk tanışmalarını çekerken elindeki Leica 90 milimetrelik lensi silah namlusu zanneden bir güvenlik polisi tarafından Venedik’te tutuklanır. Nazi propaganda bakanı Joseph Goebbles ise Cenevre’de aynı yıl ona poz verirken henüz Yahudi kimliğinden habersizdir, öğrendiğinde ise somurtarak yanına çağırır. Eisie yıllar sonra o an nasıl hissettiğiyle ilgili onunla özdeşleşmiş şu sözleri sarf edecektir: “Elimde kamera varken hiçbir korku hissetmem,” Eisie daha sonra kaleme aldığı kitabında onun için ‘işte nefretin gözleri’ demekten kaçınmaz.

Eisie’nin işlerinde çoğu zaman bir tutam mizah göze çarpar. St Moritz kayak merkezinde 1932’de çekilen bu fotoğrafta olduğu gibi; serviste gelinebilecek son nokta.

 

Eisie’nin favorisi aşağıdaki fotoğraf olmalı diyenler doğru bildi. Onun sözlerine kulak verirsek, “Eğer o sosyetik kızın yanındaki loca boş olmasaydı, oraya tripodumla yerleşemez ve bu denli akılda kalıcı bir kompozisyon yaratamazdım”.  1934’de Milano La Scala’da çekilmiş bu fotoğraftaki kıvrımların yarattığı şıklığa bakın; süslü oymalarla bezenmiş balkonların kavisleri ve seyircilerin arasında yüzü belirgin olan tek genç kadının taç şeklindeki örgüsü ile kolunun kıvrılmış duruşu. Yine de Eisie’yi Opera’ya göreve yollayan derginin bu resmi hiç basmadığını belirtmek gerek.

 

 

Avrupa’daki ölümden Amerika’daki ‘Life’a

Nazizm’in yükselişini bizzat izleyen Eisie kaçma zamanın geldiğini anlar, istikamet New York’tur. Amerikan fotoğrafçılığına Avrupa’dan bir tılsım, sanat anlayışı ve farklı bir iş ahlakı da gelmiştir bu sayede. 1936’da çalışmaya başladığı ve hayatının sonuna kadar gönülden bağlı kalacağı Life dergisine tam 90 kapak fotoğrafı 2,500 de resimli hikaye verir.

Eisie 1942’de resmen ABD vatandaşı olduktan savaşın yıkımını belgelemek üzere dünyayı dolaşmaya başlar. 1946’da Hiroşima’da İmparator Hirohito ile atom bombasının ülkeye yaptıklarını görmek için yaptıkları geziden bu kare ömrü boyunca gözünün önünden gitmez: “Yıkıntılar arasında tohumdan yetiştirdikleri sebzeye bakan bir kadın ve oğlu ricamı kırmayarak başını eğdi ve poz verdi. İfadesindeki akıl karışıklığı, keder ve teslimiyet karşısında tek yapabildiğim onun karşısında eğilmekti.”

  

1947 yılından bu fotoğraf fizik dehaları Robert Oppenheimer ile Princeton Üniversitesi’ne ziyarete geldiği Albert Einstein’ı konuşurken gösteriyor. Heyecandan makinesine film koymayı unutan Eisie konu uzamasa bu fotoğrafı hiç çekemeyeceğini söyler çekim sonunda ve bu arada konuştuklarının nükleer bombalar değil Einstein’in meşhur Gulaş çorbası tarifi olduğunu.

 

Eisie’ye en doğal karelerini hiç şüphesiz çocuklar verir. 1950’de Michigan’da bir bando şefinin arkasından onu taklit eden çocukların coşkusunun yansıdığı ve 1963’te Paris’te bir kukla şovunda ejderhanın nihayet ölmesiyle çocukların yüzündeki dehşet ve sevincin aynı anda görüldüğü fotoğraflar unutulmazlar arasına girmeyi hak ediyor.

 

Doğru açıyı bulmak bir fotoğrafı sanat eserine döndürüyorsa eğer, işte bunun en güzel örneğini sunuyor Eisie 1937’de, Roosevelt hastanesinde ona poz veren bu hemşireleri çekerken.

 

Life dergisinde verilen her bir göreve aynı şevkle sarılan ve her seferinde çarpıcı görsellerle dönen Eisie özellikle ünlü yüzlerin unutulmaz anlarını yakalamasıyla bilinir. Bunların arasında hiç şüphesiz İngiltere Başbakanı Winston Churchill’in 1951 tarihli konuşmasında efsanevi ‘V for Victory’ zafer işaretini yaptığı poz başta geliyor.

Eisie, 1952’de Amerikan edebiyatının dâhisi Ernest Hemingway’i Life dergisine kapak yapmak üzere Küba’ya gider. Hemingway sabahtan akşama kadar sarhoş dolaşıyordur. Aşağıdaki pozu çekene kadar Hemingway Eisie’ye bir kez ateş ederek bir kez de denizde boğmaya çalışarak saldırmıştır. Eisie bu gerçeği olaydan 40 yıl sonra verdiği bir röportajda açıklar. 

 

John F. Kennedy, Charlie Chaplin, George Bernard Shaw, Clark Gable da Eisie’nin kadrajına giren diğer tanınmış yüzlerden fakat güzel kadınların Eisie’nin koleksyonunda yeri ayrı; Marlene Dietrich, Marilyn Monroe, Katrine Hepburn, Bette Davis ve Life’a tam altı kez kapak olmuş baş tacı Sophia Loren. 

 

  

Bu fotoğrafın Life’ta çıkmasından sonra birçok okuyucu üyeliğini iptal ettirmiş. ‘Matrimonio All'Italiano’ film seti 1964

 

Esas Kız

 

                                                          Marta’nın Bağları’nda eşi Kathy 1960

Onu ilk Eisie diye çağıran kişi, eşi Güney Afrika’lı Alma Kaye’dir. Eisie de onu daha ‘Kathy’ tipli olduğunu düşündüğünden Kathy diye çağırır.

1949’dan 1972’deki ölümüne kadar Kathy ile aşk dolu bir evlilik yaşar, çocuk yapmazlar. Eisie, ondan sonra tekrar evlenmez, kızkardeşinin yanına taşınır ve her gün Life binasındaki işine gitmeye devam eder. 50 yıl boyunca her Ağustos ayını geçirdiği ve ışıkla fotografik deneylerini yaptığı çok sevdiği Marta’nın Bağları’nda 96 yaşında, 1995’de gözlerini yumar.

Alfred Eisenstaedt’ın Amerikan fotoğrafçılık tarihinde ne kadar değerli bir yeri olduğunu,  belki de People Magazine’in  Eisie’nin 1993’de Marta’nın Bağları’nda Life dergisi için Clinton ailesini haber yapmasını haber yapmasından anlayabiliriz.

Presidential Medal of Arts, Infinity Master of Photography Award  ve daha nice ödüllere layık görülen Eisie’nin onuruna New York şehri yılın bir gününe Alfred Eiseistaedt Day ismi verir. 95 yaşında 95 fotoğrafını sergilediği son işi ‘95 for 95’ sergisi tüm ülkeyi dolaşır.


Ustaya Veda

Alfred Eisenstaedt bir hikayede neyi araması gerektiğini ve nerede bulunması gerektiğini çok iyi bilen, tek bir karede hikayenin özünü yansıtabilen bir ustaydı. Son zamanlarında, gelişen teknoloji karşısında hayranlığını gizlememiş, ancak şu sözleriyle gelecek nesillere öğüt vermekten geri kalmamıştı: “En modern ekipmana sahip olabilirsiniz, fakat eğer bu iş için duygularınız ve gözünüz yoksa işe yaramaz.”