Bu hafta ağımıza takılanlar

• Şimdi, evet, Karako cinayeti gerçekten de anlatıldığı gibi olabilir. Maaşlarını alamayan iki hizmetli, öfke kontrolü tekniklerini bilmedikleri için zıvanadan çıkmış olabilirler. Karı kocayı korkutup tehditle para ve mücevherlerini alıp, ellerini kollarını bağlayıp kaçabilecekken, öfkeden gözlerini kan bürüdüğü için bu yaşlı insanları, ağır bir cisimle başlarına vurarak filan değil de, vücutlarını delik deşik ederek öldürmüş olabilirler. Evet, bu cinayetin bu ülkede zincirlerinden boşanmış antisemitizmle hiçbir alakası olmayabilir. Ama öbür türlü de olabilir. Bunca nefret, bunca azgın antisemit yayın ve Türkiye’nin Ortadoğu’da İslami şiddete verdiği destek ortamında bu çifte cinayet, geçmişteki Yahudi işadamlarının karanlıkta kalan cinayetleri gibi örgütlü bir eylem de olabilir. Her iki ihtimalin de var olduğu bu koşullarda görev, devletin yakasından düşmemek, İçişleri Bakanlığına, emniyete, yargıya, gerçekten derinlemesine soruşturma yapıp yapmadıkları konusunda bıkmadan hesap sormak. AYŞE GÜNAYSU - www.Ozgur-gundem.com

İzak BARON Diğer
3 Eylül 2014 Çarşamba

 

  • BU MEMLEKETİN HİÇBİR VATANDAŞI, DÜNYANIN BAŞKA YERLERİNDE GERÇEKLEŞEN VE GERÇEKLEŞMESİNDE PAY SAHİBİ OLMADIĞI OLAYLAR HAKKINDA HESAP VERMEK, YORUM YAPMAK, GÖRÜŞ BİLDİRMEK ZORUNDA DEĞİLDİR

“İsrail, Gazze ve Yahudi Cemaati” başlıklı bildiri şöyle: 
“İsrail’in Gazze’ye saldırısı, Türkiye’de bir kez daha Türkiyeli Yahudi cemaatinden hesap sorma girişimlerine yol açtı. ‘Yahudi cemaati niye ses çıkarmıyor?’ soruları yine gündeme geldi. Türkiyeli Yahudilerin İsrail’in yaptıklarından sorumlu olduğunu iddia eden bir kampanya bile başlatıldı.
Bu memleketin hiçbir vatandaşı, dünyanın başka yerlerinde gerçekleşen ve gerçekleşmesinde pay sahibi olmadığı olaylar hakkında hesap vermek, yorum yapmak, görüş bildirmek zorunda değildir. Dolayısıyla Yahudi cemaati de hiçbir konuda ses çıkarmaya mecbur değildir.
BÜTÜN BİR HALKI SORUMLU TUTMAK IRKÇILIKTIR
Zaten yaklaşık 20 bin kişiden oluşan bir toplumun tek bir görüş bildirmesi mümkün olamaz. Hiçbir toplum yekpare bir bütün olmadığı gibi, Yahudi cemaati de değildir. İçinde her türlü görüşten her türlü insan vardır; tek bir görüş hâkim değildir.
IŞİD’in vahşetinden, hareketin içinde bazı Türkler olduğu için bütün Türkiye halkı sorumlu tutulamayacağı gibi, İsrail’in yaptıklarından Türkiye Yahudi cemaati sorumlu tutulamaz. Bir devletin yaptıklarından bütün bir halkı sorumlu tutmak ırkçılıktır ve buna karşı olduğumuzun bilinmesini isteriz. 
İNSAN OLDUĞUMUZ İÇİN İSRAİL SALDIRGANLIĞINA KARŞIYIZ
 Aşağıda imzası olan bizler, Türkiyeli Yahudi ailelerin çocuklarıyız. Gazze saldırısı hakkında görüş beyan etmek, başka herhangi bir Türkiye vatandaşına ne kadar düşerse bize de o kadar düşer, daha fazla değil.
Bizler yine de, Yahudi kökenli olduğumuz için değil, insan olduğumuz için, İsrail devletinin Gazze’de yürüttüğü politikaya karşı olduğumuzu beyan ediyoruz. Her konuda hemfikir olmayabiliriz, bazılarımız İsrail’in politikalarının tümüne, bazılarımız bir kısmına karşıyız. Ama hepimiz, İsrail’in saldırganlığına, militarizmine, genişlemeciliğine ve Filistin halkına uyguladığı şiddet politikalarına karşıyız. Bunun da bilinmesini isteriz.”

İMZALAYANLAR

Açıklamada imzası bulunan Yahudi vatandaşların isimleri şöyle: Alp Allovi, Cem Behar, Karel Bensusan, Sandy İpeker Çağlıyor, Metin Damar, Metin Dekohen, Lara Fresko, İlker Geron, Melih Geron, Avi Haligua, Eli Haligua, Roni Margulies, Soli Özel, İrvin Cemil Schick, Reyan Tuvi.

http://www.hurriyet.com.tr/dunya/27105812.asp

 

  • TÜRKİYE İSE TÜM ÇABALARINA KARŞIN ATEŞKES SÜRECİNDE BİR ETKEN OLAMADI, MISIR’IN “SONUÇ ALAN ÜLKE” KONUMU BELİRGİNLEŞTİ. TÜRKİYE’DE GİDEREK ARTAN, TÜRK VATANDAŞLARINI DA TEHDİT EDEN, YAHUDİ DÜŞMANI SÖYLEM YALNIZCA PROTESTO GÖSTERİLERİNE SIZMAKLA KALMADI, AKP’YE YAKIN ÇEVRELERDE DE KENDİNİ GÖSTERDİ. BU DURUM AVRUPA’DA DİKKATLERDEN KAÇMADI

İsrail’deyse, hükümetin ekonomi (Likud) ve dışişleri (Şas) bakanları hemen ateşkes anlaşmasının, İsrail’in amaçlarına ulaşamadan imzalandığını dile getirdiler. İşçi Partisi lideri de sonucu yetersiz bulduğunu açıkladı (Washington Post). Sosyal demokrat Haaretz gazetesinin bir yorumuna göre savaş, Netanyahu’nun propagandalarının bir ürünü olan “Güvenlik balonunu patlattı” (Amos Harel, 29/08). Önce kaçırılıp öldürülen üç genç, sonra zorlukla engellen bir “III. İntifada”, arkasından roketler ve İsrail ordusunun planlarının yetersizliğini ortaya koyan “tünel savaşı”, İsrail’in Ürdün dışındaki tüm sınırlarında patlak veren şiddet olayları... Başbakan Netanyahu’nun savaş sırasında yüzde 80 civarında dolaşan desteği de bu sonuçlardan dolayı yüzde 40’ın altına düştü (The Times of Israel, 25/08).

Gerçekten de Natenyahu yönetimi, Hamas’ı silahsızlandırma amacına ulaşamadı; kendi ölçütlerine göre önemli düzeyde kayıp verdi. Gazze’yi istila ederek Hamas’ın örgütsel yapısını çökertmeyi denemeyi, daha fazla kayıp vermekten korktuğu, arkasından oluşacak ortamı denetleyemeyeceğini düşündüğü için göze alamadı.

Karşımızda Netanyahu’nun iddia ettiği gibi bir askeri başarı yok. Diplomatik bir başarıdan da söz etmek olanaklı değil. ABD ile İsrail yönetimi arasındaki gerginlik savaş sırasında daha da arttı. ABD İsrail’i açıkça eleştirmenin yanı sıra silah sevkıyatını, en önemlisi “Hell Fire” füzelerinin teslimini kasıtlı olarak geciktirdi, sivil uçuşları kısa süre için de olsa askıya aldı. Avrupa’da İsrail karşıtı kitlesel protesto gösterileri gerçekleşti, Yahudi düşmanlığında belirgin bir artış görüldü.

Hamas’ın (ve destekçisi ülkelerin) de diplomatik alanda önemli, kayıplarla karşı karşıya kalacakları, daha da yalnızlaşacakları anlaşılıyor. Suudi Arabistan, Katar üzerine baskı yapmaya başladı. Türkiye ise tüm çabalarına karşın ateşkes sürecinde bir etken olamadı, Mısır’ın “sonuç alan ülke” konumu belirginleşti. Türkiye’de giderek artan, Türk vatandaşlarını da tehdit eden, Yahudi düşmanı söylem yalnızca protesto gösterilerine sızmakla kalmadı, AKP’ye yakın çevrelerde de kendini gösterdi. Bu durum Avrupa’da dikkatlerden kaçmadı. 

Ergin Yıldızoğlu

http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/113045/Kazanani_Olmayan_Bir__Savas_.html#

 

  • YAZIK Kİ, TÜRKİYE’DE AKIL ALMAZ BİR ANTİSEMİTİZM RUHU YAYILMAKTA, TEPKİLER LÜMPENLEŞMEKTE, TARİHİN VAHŞİ ÇAĞLARINDA UYGULANAN İNTİKAMCI VE TOPLU CEZA SON BİRKAÇ YILDA MUHAFAZAKÂRLAR ARASINDA YEŞERME İSTİDADI GÖRMEKTEDİR

Birkaç gün sonra Türkiyeli bazı Yahudi yazarlar da bir mektup yayınladı. 29 Ağustos’ta yayınlanan mektubun imzacıları arasında Soli Özel, Cem Behar ve Roni Marguiles gibi tanınmış yazarlar da var. Mektupta iki noktanın altı çiziliyor: Biri “Türkiyeli Yahudilerin İsrail’in yaptıklarından sorumlu olduğunu iddia eden bir kampanya”nın varlığına dikkat çekmek; diğeri “bir Yahudi” olarak değil, “insan olarak” dolayısıyla İsrail devletinin Gazze’de yürüttüğü politikalara karşı olduklarını beyan etmek. Yazarlar “Bu memleketin hiçbir vatandaşı, dünyanın başka yerlerinde gerçekleşen ve gerçekleşmesinde pay sahibi olmadığı olaylar hakkında hesap vermek, yorum yapmak, görüş bildirmek zorunda değildir. Dolayısıyla Yahudi cemaati de hiçbir konuda ses çıkarmaya mecbur değildir.” diyor.

Mektupta yer alan görüşler doğru. İsrail’in Filistinlilere her saldırısında Yahudilerin sorumlu tutulması, Yahudilerin zihinlerde “olağan şüpheli” olarak kodlandıklarını göstermektedir. Olağan şüpheli bir adım sonrasında “suçlu” olabilmektedir. Biraz daha derine indiğinizde en alt zeminde pekişmiş anti-semitik yargıların yattığını görürsünüz.

(...) Yazık ki, Türkiye’de akıl almaz bir anti semitizm ruhu yayılmakta, tepkiler lümpenleşmekte, tarihin vahşi çağlarında uygulanan intikamcı ve toplu (kolektif) ceza son birkaç yılda muhafazakârlar arasında yeşerme istidadı görmektedir. Söz konusu intikamcı ve kolektif ceza anti siyonistine, reformcusuna, vicdani retçisine, kendi halinde yaşayan yahudiye bakılmaksızın Yahudilerin tümüne reva görülüyor. Burada genel bir tehlike söz konusu. Çünkü muhalif dindar-muhafazakâr kimseler de aynı cezalandırma zihniyetine maruz kalıyor. Müslümanları dinlerine yeniden iman etmeye çağırmanın bir yolunu bulmalı.

Ali Bulaç

http://www.zaman.com.tr/ali-bulac/yahudiler-bir-degildir_2241034.html

 

  • TÜRKİYE, YAHUDİLER VE DİĞER AZINLIKLAR BAŞTA OLMAK ÜZERE, HER KESİMİN NEFRETLE KARŞI KARŞIYA KALDIĞI DEĞİL, BIRAKILDIĞI BİR ÜLKE

Nihayet beklenen oldu ve Türkiyeli Yahudi aydınlar, aslında çok geç kalmış fakat çok haklı bir bildiri yayınlayarak, İsrail'in Gazze'de yaptıklarından kendilerinin sorumlu tutulmasını kınadılar. Hemen belirteyim ki, o imzacıların bazıları kardeşim kadar, bazıları evladım kadar yakındır bana. Bazılarını ise sadece entelektüel ve profesyonel kimliğiyle tanırım. Hepsi bu memleketin insanıdır, hepsi birbirinden kıymetli insanlardır.

Dikkatle okudum: haddinden fazla 'müeddep' ve hatta naif olan bu bildiri sadece bir tek kelimeyle 'ırkçılıktan' söz açıyor. Oysa yaşananları tam da bu kavramla bütünleştirecek dehşet bir tutumdan söz ediyor ve kendilerine sürekli olarak 'görüşünü açıkla' baskısı yapıldığını dile getiriyor bildiri.

Onlar terbiyeleriyle yazmamışlar ben belirteyim: Faşizmin sistematik uygulamalarından biri, karşındakini görüşünü açıklamaya, 'durduğu yeri' belirtmeye zorlamaktır. Bilmeyenler ilgili literatürü açıp bu mekanizmanın nasıl işlediğini öğrenebilir. Onlar da neticede belirtip, 'Yahudi olduğumuz için değil, insan olduğumuz için Gazze'de yapılanlara karşıyız' diyor. Ve gene çok haklı olarak hepimiz aynı düşünmek zorunda değiliz diye ekliyor. Buradan hareketle de yapılanları, takınılan tavrı 'ırkçılık' olarak tanımlıyor.

Öyledir! İşin berbat yanı bu ırkçılık yaklaşımı sadece bugünle sınırlı değil. 'One minute' çıkışından sonra işin hangi boyutlara eriştiğini bu köşede çok yazdım. Neredeyse her olaydan sonra tekrarlayan bu tutum, muhtemelen, ondan da öte muhakkak ki, ulus devlet kurma dinamiklerimizin en önemlilerinden bir olan 'ayıklama' ve 'saflaştırma' yaklaşımının tortusu. İşte, Yahudi aydınlar da vurguluyor, hepimiz 20 bin kişiyiz diyor. Bakın bakalım 20. Yüzyıl başında durum neydi, Türkiye'deki demografi dağılımı ne haldeydi...

Fakat ben işi bir adım daha ileriye götürmek taraftarıyım.

Türkiye, Yahudiler ve diğer azınlıklar başta olmak üzere, her kesimin nefretle karşı karşıya kaldığı değil, bırakıldığı bir ülke. Bakın şu sıralar, 'dışarıdan' gelen eleştiriler bir yana, kendi cemaatinden gelen eleştirilerle çok değerli bir düşünür olan Etyen Mahçupyan'ın maruz bırakıldığı söyleme. Dikkatle okuyun, göreceksiniz, söylenenler, yazılanlar karşısında dehşete düşmemek kabil değil. Mahçupyan'ı görüşlerinden ötürü eleştirmek başka (ki, o zaman çok önemli, verimli bir tartışma doğacaktır) onu o deyimlerle neredeyse linç etmek başka.

Hasan Bülent Kahraman

http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/kahraman/2014/09/01/hepimiz-irkci-miyiz

 

  • HAMAS BİR KEZ DAHA İSRAİL’İN SALDIRILARI SONUCUNDA PES ETMEYECEĞİ VE NE PAHASINA OLURSA OLSUN MÜCADELESİNİ SÜRDÜRECEĞİNİ GÖSTERMİŞTİR

Hamas sözcüleri bu ateşkesi kendi varlıklarının ve direnme gücünün bir göstergesi olarak nitelendiriyorlar. Gerçekten Gazze, İsrail’in çok üstün askeri gücü ve yoğun saldırıları karşısında dik durmuş, kendi çok daha sınırlı roket ve havan topu gücüyle İsrail’i sürekli tehdit altında tutmuştur. Hamas bir kez daha İsrail’in saldırıları sonucunda pes etmeyeceği ve ne pahasına olursa olsun mücadelesini sürdüreceğini göstermiştir.

Ne var ki Gazze halkı bu kez çok ağır bir bedel ödemiştir: 2146 ölü, 10 bin yaralı, 17 bin yıkılan bina, evlerini terk eden 400 bin kişi ve büsbütün çöken ekonomi...

Hamas’ın başta ateşkes için koştuğu şartlar, Gazze ablukasının kaldırılması, dış dünyayla hava ve deniz irtibatının kurulması, İsrail’deki tutukluların serbest bırakılmasıydı.

Varılan anlaşma sadece Gazze’ye insani yardım ve inşaat malzemesinin (İsrail’den ve Mısır’dan) Gazze’ye girmesini öngörüyor. Yani abluka şimdilik çok sınırlı biçimde hafifletiliyor. Diğer şartlar ise bundan sonra müzakere edilecek.

Sami Kohen

http://www.milliyet.com.tr/galibi-olmayan-savas/dunya/ydetay/1932466/default.htm

 

  • İSRAİL DEVLETİNİN PANZEHİRİ FİLİSTİN DEVLETİ DEĞİLDİR. MEVCUT DURUM SÜRDÜRÜLEBİLİR OLMADIĞINA GÖRE BÖLGEDE KADİM ZAMANLARDAN BERİ YAŞAYAN FARKLI DİN VE MEZHEP GRUPLARI İLE KAVİMLER KENDİLERİNE YENİ BİR ÇIKIŞ YOLU BULMAK DURUMUNDADIRLAR

Dahası İsrail’in hukuk kuralı, ahlakî norm tanımaz tutumu dolayısıyla kategorik olarak arkasında duran Batı dünyasına ve en başta Amerika’ya karşı da küresel düzeyde öfke oluşturmakta, bu öfke giderek “Batı-Amerikan karşıtlığı”na dönüşmektedir. Batı dünyasında demokratik değerleri, hukukun üstünlüğünü savunan kesimler İsrail’in yaptıklarından derin rahatsızlık duyuyorlar. Kamuoyunun görünen düzeyinde İsrail yandaşlığı, alt düzeylerinde İsrail’e öfke vardır. Küresel boyutlar kazanan söz konusu öfke nefrete dönüşerek dünyanın huzur ve istikrarını tehdit eder hale geliyor. İlk belirtileri bölgede neşvünema bulup acımasız şiddete yönelen örgütlerdir. Yakıp yıkan, kolayca insan öldüren bu örgütlerin neredeyse öne sürdükleri ilk gerekçe, İsrail’in zulümleri ve Batı dünyasının ona kategorik olarak verdiği destek olmaktadır.

Filistin sorununun nihai, adil ve kalıcı çözümü, Siyonist ideolojiyi temel alan İsrail-ulus devletine karşı Filistin-ulus devleti değildir. Bölgede Müslümanlar ve gayrimüslimler bir arada yaşayacaklarsa tümünün “ulus devlet” formu dışında yeni bir yaşama ve siyasi örgütlenme modeli üzerinde mutabakata varmaları lazım. İsrail devletinin panzehiri Filistin devleti değildir. Mevcut durum sürdürülebilir olmadığına göre bölgede kadim zamanlardan beri yaşayan farklı din ve mezhep grupları ile kavimler kendilerine yeni bir çıkış yolu bulmak durumundadırlar.

Doğru olanı, ilk aşamada iki devletli bir çözüm ve fakat hemen ardından ulus devlet formunun ötesinde, bölgedeki bütün din, mezhep ve etnik grupların ortak katılımıyla tesis edilecek bir siyasi organizasyonun içinde yer almalarıdır.

Ali Bulaç

http://www.zaman.com.tr/gundem/nihai-cozum_2240666.html

 

  • SANKİ YAKIN COĞRAFYAMIZDA BİR BÜYÜK TERAZİ VAR. TERAZİLERDEN BİRİNİN KEFESİNDE UKRAYNA DİĞERİNDE İSRAİL BULUNUYOR. BİRİNDE ÇATIŞMALAR YOĞUNLAŞINCA ÖBÜRÜNDE YAVAŞLIYOR, BİRİNDE ATEŞKES SAĞLANINCA ÖTEKİNDE YENİDEN SAVAŞ BAŞLIYOR. İŞLER SIRAYA KONMUŞ GİBİ

Sanki yakın coğrafyamızda bir büyük terazi var. Terazilerden birinin kefesinde Ukrayna diğerinde İsrail bulunuyor. Birinde çatışmalar yoğunlaşınca öbüründe yavaşlıyor, birinde ateşkes sağlanınca ötekinde yeniden savaş başlıyor. İşler sıraya konmuş gibi.

Eğer rastlantı değil de gerçekten sıraya konduysa, bu iyi haber sayılır; denetlenebilir bir durum olduğu anlaşılır. Denetlenebiliyor ve savaşlar sıraya sokulabiliyorsa, bir de bunları düzenleyenler olduğu düşünülebilir.

Hamas ile İsrail şimdilik ateşkes konusunda anlaştılar. Şimdilik denmesinin nedeni, ateşkesin devam edip etmeyeceğinin hiçbir garantisinin olmaması. Gazzeliler de pek güven içinde olmasalar gerek ki, yıkılan evlerini hemen yapmaya koyulmak istemiyorlar.

Ateşkes, kalıcı ateşkes koşullarının gerisinde bir durum. Basından öğrendiğimize göre, İsrail sadece Gazze’den roket atılmaz ise ateş açmamayı ve Gazze’ye uyguladığı ambargoyu gevşetmeyi kabul etti. Gazze’ye yapılan her saldırının, Hamas’ın attığı füzelere karşılık olarak yapıldığı ileri sürüldüğüne göre, konun bu kısmı pamuk ipliğine bağlı. Ancak ambargonun gevşetilmesi önemli, zira bu Hamas’ın “dış”a açılması, “dış”ın da Gazze’ye ulaşması demek. Gevşeyen ambargo sonucunda Gazze’ye bir dizi yardım akacak, İsrail’in bu malzemelerden şüphelenme oranı da, yeniden çatışma nedeni olabilecek.

Beril Dedeoğlu

http://haber.stargazete.com/yazar/ukraynaisrail-terazinin-iki-kefesi/yazi-932748

 

  • VE YAHUDİYE NEFRET HOLOKOST SONRASI DÜNYA TARİHİNDE GÖRÜLMEMİŞ BOYUTLARA ULAŞTI BU MEMLEKETTE, İSRAİL EŞİTTİR YAHUDİ, YAHUDİ EŞİTTİR İSRAİLLİ OLAN TÜRKİYE’DE

İslamcı gazeteler haftalardır Türkiyeli Yahudileri hedef gösteriyor, tehditler savuruyor. Türkiyeli Yahudilerin çocuklarını İsrail’e, Filistinlilerle savaşmaya gönderdiği yalanları yayılıyor, bu yalan üzerinden Türkiyeli Yahudilere, sonlarının fena olacakları, başlarına geleceklerden kendilerinin sorumlu olacağı yazılıyordu.

Ve Yahudiye nefret Holokost sonrası dünya tarihinde görülmemiş boyutlara ulaştı bu memlekette, İsrail eşittir Yahudi, Yahudi eşittir İsrailli olan Türkiye’de. 31 Temmuz tarihli Yeni Akit gazetesinde, başbakanın uçağının baş konuklarından, gazetenin genel yayın koordinatörü Hasan Karakaya, İsraillilere “çoğunuz o... çocuğusunuz”,  “İsrail çocuklarının çoğu p..., anaları bellidir ama babaları elli midir, yüz elli midir, orası meçhul” diyordu.

(...) Alakanın bileşenlerinden Hamas, kuruluş bildirgesinde varlık nedeninin Yahudileri yok etmek olduğunu uzun uzun açıklıyor (sadece bir cümle: “Müslümanlar Yahudilerle savaşmadan kıyamet günü gelmeyecektir”), barış değil, savaş istediğini ilan ediyor: “Filistin’deki sorunun cihad dışında başka bir çözümü yoktur. Resmi teşebbüsler, girişimler, öneriler ve uluslararası konferansların tümü zaman kaybı ve faydasız çabalardır.” (http://www.tevhidhaber.com/hamasin-kurulus-bildirgesi-72832h.htm). Zaten, savaşın ateşini fitillemelerinden, en çok da videolarda, ajitasyon, propaganda materyallerinde çocukların ölü bedenlerini kullanma biçimlerinden anlıyorum, iliklerimde hissediyorum ki, daha çok çocuk ölsün istiyorlar. Daha çok çocuk ölsün ki, nefret büyüsün.

Şimdi, evet, Karako cinayeti gerçekten de anlatıldığı gibi olabilir. Maaşlarını alamayan iki hizmetli, öfke kontrolü tekniklerini bilmedikleri için zıvanadan çıkmış olabilirler. Karı kocayı korkutup tehditle para ve mücevherlerini alıp, ellerini kollarını bağlayıp kaçabilecekken, öfkeden gözlerini kan bürüdüğü için bu yaşlı insanları, ağır bir cisimle başlarına vurarak filan değil de, vücutlarını delik deşik ederek öldürmüş olabilirler. Evet, bu cinayetin bu ülkede zincirlerinden boşanmış antisemitizmle hiçbir alakası olmayabilir. Ama öbür türlü de olabilir. Bunca nefret, bunca azgın antisemit yayın ve Türkiye’nin Ortadoğu’da İslami şiddete verdiği destek ortamında bu çifte cinayet, geçmişteki Yahudi işadamlarının karanlıkta kalan cinayetleri gibi örgütlü bir eylem de olabilir. Her iki ihtimalin de var olduğu bu koşullarda görev, devletin yakasından düşmemek, İçişleri Bakanlığına, emniyete, yargıya,  gerçekten derinlemesine soruşturma yapıp yapmadıkları konusunda bıkmadan hesap sormak.

Ayşe Günaysu

http://www.ozgur-gundem.com

 

  • ŞU AN SAAT 02.30 VE FÜZE SİRENLERİ ÇALMAYA BAŞLADIĞI İÇİN BEŞ YAŞINDAKİ OĞLUMU AZ ÖNCE YATAĞINDAN KALDIRDIM. ONU ‘GÜVENLİ BÖLGE’ İLAN ETTİĞİMİZ MERDİVEN BOŞLUĞUNDA, KUCAĞIMDA TUTUYORUM. BİR DAKİKA İÇİNDE BİRKAÇ GÜRÜLTÜLÜ PATLAMA DUYACAĞIZ, ÇELİK KUBBE’NİN BİZİ ÖLDÜRMEK İÇİN GÖNDERİLEN ROKETLERİ DURDURACAĞINI UMACAĞIZ

Kardeşim 20 yaşında, askerlik yapıyor ve Gazze’de çatışıyor. Diğer yandan ben, çatışmanın iki tarafının da işlediği bariz suçları belgelemek ve bu konuda kampanya yapmakla ciddi biçimde ilgilenen Uluslararası Af Örgütü’nün İsrail Şubesi Direktörü’yüm. Ben aynı zamanda bir vicdani retçiyim. Pozisyonum, günlerimi kardeşim ya da benzer durumda olan diğer akrabalarım için de endişelenerek geçirdiğim gerçeğini değiştirmiyor. Bu çatışmanın başlangıcından beri 1.800’den fazla Filistinli, 64 İsrail askeri ve üç sivil İsrailli öldü.

(...) Şu an saat 02.30 ve füze sirenleri çalmaya başladığı için beş yaşındaki oğlumu az önce yatağından kaldırdım. Onu ‘güvenli bölge’ ilan ettiğimiz merdiven boşluğunda, kucağımda tutuyorum. Bir dakika içinde birkaç gürültülü patlama duyacağız, Çelik Kubbe’nin bizi öldürmek için gönderilen roketleri durduracağını umacağız. Oğlum, Gazze’de de sirenlerin olup olmadığını merak ediyor. Ona Gazze’de siren ve Çelik Kubbe olmadığını açıklıyorum. “Oradaki çocukları ne koruyor?” diye soruyor. Gazze’deki çocuklar, benim çocuğum ve bu çatışmanın iki tarafındaki bütün siviller için son sınır; insan haklarının her ülke için aynı şekilde uygulanması ve muhafaza edilmesidir!

İnci Tulpar

http://www.posta.com.tr/cumartesipostasi/YazarHaberDetay/Huzun-dolu-bir-mektup.htm?ArticleID=242929&PageIndex=1

 

  • ÖZETLE BAŞLARINA YIKILAN BİNALAR VE ÖNLERİNE SERİLEN CESETLER FİLİSTİNLİLERİN BAKIŞINI DEĞİŞTİRMEDİ. DAHASI KIYAS KABUL ETMEZ ATEŞ GÜCÜ VE SAVUNMA ÜSTÜNLÜĞÜNE RAĞMEN İSRAİL İKİ KEZ GERİ ADIM ATMAK ZORUNDA KALDI

İsrail’in amacı tünelleri yıkmak, direnişin silahlarını imha etmek, İsrail’in caydırıcı etkisini göstermek yani bu örgütleri tekrar saldıramayacak duruma sokmak ve Hamas’a desteklerinden dolayı Gazzeliler'i pişman etmekti.

Peki amacına ulaştı mı?

İsrail’in sadece sınır bölgelerinde bir kısmını yıkabildiği tünellerin yeniden inşası uzun sürmez.

Azalan silah stokunu ikmal etmek de seri üretime geçen örgütler için zor değil.

Hamas ise El Fetih’le hükümet kurmaya mecbur kalacak kadar gerilemişken yeniden Gazzelilerin gözünde kahramanlaştı.

Görünüşe göre anlaşma sınırların kontrolüne El Fetih’i ortak ediyor ama Hamas zaten ortak hükümetle Gazze’yi tek başına yönetmekten vazgeçmişti.

Yani İsrail açısından bu hedefler tutmuş sayılmaz.

İsrail’in algı operasyonları, propagandaya açık belli kesimlerde işe yaramış olabilir ama Filistin’de bunun bir karşılığı yok. Şöyle ki İsrail’in ‘terör tüneli’ dediği yeraltı şebekesine Filistinliler ‘savunma altyapısı’ gözüyle bakıyor; İsrail’in ‘Hamas terörü’ dediği silahlı mücadeleyi Gazzeliler ‘direniş’ olarak yüceltiyor; İsrail her şeyden Hamas’ı sorumlu tutarken Gazzeliler direniş beşlisini birden sayıyor: İzzeddin Kassam (Hamas), Saraya el Kuds (İslami Cihad), Ebu Mustafa Ali (FHKC), Nasır Selahaddin, Ahmet Ebu Riş Tugayları… El Fetih’in El Aksa Tugayları’nı da nezaketen buna ilave edenler yok değil.

Özetle başlarına yıkılan binalar ve önlerine serilen cesetler Filistinlilerin bakışını değiştirmedi.

Dahası kıyas kabul etmez ateş gücü ve savunma üstünlüğüne rağmen İsrail iki kez geri adım atmak zorunda kaldı. Önce ABD’nin getirdiği farklı önerileri reddedip Mısır’ın teklifinden başkasını kabul etmeyeceğini bildirdi ama bu tutumunu sürdüremedi. İkincisi ateşkessiz savaşı bitirip Filistinli örgütleri hiçbir şey elde etmeden yıkıntılar içinde bırakmaya kalkıştı ama masaya geri dönmek durumunda kaldı.

Bunu birkaç nedene bağlamak mümkün:

Filistinli örgütler Ben Gurion Havaalanı’nı kapattıracak şekilde Tel Aviv’i vurmayı başardı. – İsrail, tünelleri kullanıp arkadan çevirme yapan Filistinliler karşısında ilk kez bu kadar askeri kayıp verdi.

- Gazze’nin altına örülmüş tünellerden gelen tehlike nedeniyle karadan kentlerin içine giremedi. Filistinliler tünelleri kullanıp sokakta cephe çatışmasına girmedi. Sokaklarda silahlı tek bir asker ya da militana rastlamak mümkün değildi.

- Filistinlilerin roket stokunun kolayca tükenmeyeceği anlaşıldı.

Bu sonuçlar İsrail’in yenilmezlik efsanesini yıktı.

Fehim Taştekin

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/fehim_tastekin/zafer_mi_hezimet_mi-1209462#

 

Netten okumalar

 

  • YAHUDİ LOBİSİ TEHLİKELİ OYNUYOR – İBRAHİM KİRAS

http://haber.stargazete.com/yazar/yahudi-lobisi-tehlikeli-oynuyor/yazi-933914

 

  • TÜRKİYE, İRAN, İSRAİL VE ‘KÜRDİSTAN’ – EROL MANİSALI

http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/113049/Turkiye__iran__israil_ve__Kurdistan_.html#

 

  • ETYEN MAHÇUPYAN'IN 'EN HAKİKİ SINAVI'NDA NE YAPMALI? - DİKRAN M. ZENGİNKUZUCU

http://www.demokrathaber.net/etyen-mahcupyanin-en-hakiki-sinavinda-ne-yapmali-makale,7826.html

 

  • TELAVİV'DE İLGİNÇ BİR ANI – HALİT DERİNGÖR

http://www.aydinlikgazete.com/yazarlar/196-halit-deringor/49642-halit-derin-gor-telavivde-ilginc-bir-ani.html

 

  • ABD NEDEN İSRAİL’E TOZ KONDURMUYOR? – UFUK ULUTAŞ

http://ufukulutas.com/?p=8281

 

  • AMERİKALI AKADEMİSYENE TÜRKİYE'Lİ 'MESLEKTAŞINDAN' ŞOKE EDEN MESAJ!

http://www.medyatava.com/haber/amerikali-akademisyene-turkiyeli-meslektasindan-soke-eden-mesaj_112106#sthash.vqRb9152.L1JSN3SH.dpuf

 

  • GAZZE YANIYOR, AMA… - PROF. DR. ARİF ESİN

http://ekonomik-cozum.com.tr/prof-dr-arif-esin-gazze-yaniyor-ama.html

 

  • YOKSA BİZ IRKÇI MIYIZ?

http://www.milliyet.com.tr/yoksa-biz-irkci-miyiz-/pazar/haberdetay/31.08.2014/1933307/default.htm

 

  • JUDİTH BUTLER: BİR YAHUDİ OLARAK, BANA BASKIYA KARŞI SES ÇIKARMANIN ZORUNLU OLDUĞU ÖĞRETİLDİ

http://kaosgl.org/sayfa.php?id=17436