Şaka gibi

Rafael ALGRANATİ Köşe Yazısı
27 Ağustos 2014 Çarşamba

Bugün pazar!.. Sabah sabah gazete manşetlerini görmek bile yetiyor insanın canının sıkılmasına. Okumayacağım dedim kendi kendime. Hepsini alıp bir kenara koydum. İsterseniz gerçeklerden kaçış deyin, başını kuma gömüyorsun deyin! Hiç itirazım olmaz… Gelin isterseniz bugün biraz hafif takılalım. Biraz saçmalayalım, gülelim…

Size de olur mu bilmem? Bazı şeyler sürekli ters çalışır. Düz çalıştıklarında ise yine terslik için çalışırlar. Murphy gibi…

Yaz ayları her İzmirli gibi Çeşme’deyiz. Sözde tatil.  Her gün sabah İzmir’e işe gider akşam Çeşme’ye dönerim. Her akşam Çeşme’ye varışımda Çeşme girişindeki trafik ışıkları istisnasız kırmızıdır. Kırk yılda bir karşıdan yeşili görsem “hah bugün yakaladım” desem, gaza basmama rağmen yetişemem. Yanına ulaşamadan kırmızı oluverir.

Geçenlerde oğlumla kırmızıda durduğumda; “sana da böyle olur mu?” diye sordum. Gülmeye başladı. İlaç kutularında başına geleni anlattı. Ne tesadüf bana da hep öyle olur dedim. Gidip eczaneden bir kutu ilaç aldınız. Ne kadar dikkatle açarsanız açın kutu prospektüsün olduğu taraftan açılır.

Senede 2-3 gece, yatmadan evvel soğuk bir yarım bardak süt çeker canım. Her zaman buzdolabında olan bir şeydir süt… Ama canım çektiği gece buzdolabındaki süt kutusu bitmiştir. Yenisi kilerdedir.

Hadi olsun yine de içeyim desem, süt kutusunun ağzındaki alüminyum folyoyu açarken ÇIT diye kopuverir. Tutacak yeri kalmaz. Başka bir şeyle açmak gerekir kutunun ağzını. Peki!.. Bir bıçak alır açarım. Ama gelin de dökün o sütü bardağa.  Her tarafından taşar… Elinize, bankonun üstüne, kutunu altına kadar her taraf süt olur. Pişman olurum içtiğime de içeceğime de.

Bir yere ancak yetişecek saatte çıktınız bulunduğunuz yerden. Sizi bekleyenler var. Olsun! 1-2 dakika gecikme ile de olsa yetişeceksiniz nasıl olsa… I ıhh! Ya trafik sıkışıktır ya da bir kaza olmuş yollar kilitlenmiştir.

Ya da bir uçak seyahatiniz vardır. Vaktinde orada olmak için evden zamanından önce çıkıp erkenden alanda olursunuz. Uçağınız iki saat rötar yapar…

Küçücük torununuz emekliyordur. Bir yerlere tutunarak yerinden kalkmaya çalışıyor. Gözünüz tutunduğu küçük masanın üstündeki kristal vazocuğa takılır. Aklınızdan geçmesi ile fırlamanız bir olur ama nafile… Yetişemezsiniz! Masa devrilmiş, vazo kırılmış ve torununuz ağlıyordur.

İnternetten bir sipariş verirsiniz… Ev adresinize… Kargo evinize geldiğinde evde teslim alacak kimse yoktur. Paketi alabilmek için günlerce peşinden koşar durursunuz.

Terslik dedik ya…   Adamın biri kahveye girmiş, bir çay söylemiş ancak bir iki yudum içtikten sonra aniden çıkıp bağırmaya başlamış;

- Yeşiller yukarı, yeşiller yukarııı! Sonra içeri dönüp çay içmeye devam etmiş.

Bu işlemi bir kaç kere tekrarlayınca kahveci dayanamayıp sormuş:

- Abi sen napıyon yav?
- Ben müteahhidim, bugün karşı evin bahçesine ağaç fideleri diktiriyorum. Ancak bütün işçiler Laz, bir terslik olmasın, ağaçları ters dikmesinler diye hep hatırlatıyorum.

 …Bir arkadaşıma sıkça olur! Sürekli rejimdedir. Restorana gider ve kendine özel bir salata söyler. Bol domates, salatalık ve üstüne bir tane katı yumurta… “Yağ limonu ayrı getir kendim atacağım. Yanına başka hiçbir şey koymayın” diye de tembih eder. “Bir dilim de esmer ekmek lütfen. İyice anladın değil mi oğlum söylediklerimi?” diye de sorar üstelik. O daha söylerken ben olacak terslikleri görür gibi olurum. Salata, yanında roka ve havuçla süslenerek gelir. Üstünde de üç tane siyah zeytin vardır. Çıldırır! Geri gönderir üşenmeden salatayı. Bu arada masaya bir sepet ekmek gelir. Sepette zeytinlisinden ve cevizlisine kadar her tür ekmek vardır.  “Oğlum ben senden esmer tek bir dilim ekmek istemedim mi?”

“Çok özür dilerim unuttum Abicim!..”

Unutmak dedik de! Dursun 97’sinde, Temel ise 92’sinde; ikisi de yaşını başını almış insanlardır. Yıllardır dostlukları devam etmekte. Bir gün Dursun, Temel’in evine yemeğe davet edilir. Temel’in gece boyunca dikkatini çekmiş, Temel karısına hitap ederken ‘Gülüm’, ‘hayatım’, ‘balım’, ‘tatlım’, ‘şekerim’, ‘sevgilim’, ‘ruhum’ gibi laflar kullanıyor. Bir ara karısı mutfaktayken yine, “Bir tanem, nerelerdesin, yemeğin soğuyacak” demiş. Dursun dayanamamış. “Yahu dikkat ediyorum, karına ne iltifatlı laflar ediyorsun. Ballar, şekerler... Bunca seneden sonra olacak şey değil, aferin sana” demiş. Temel şöyle bir arkasını dönüp karısının hala mutfakta olduğundan emin olduktan sonra, “Sorma birader demiş. Ne balı şekeri... 10 yıl oluyor bizim hatunun adını unuttum. Bir türlü çıkaramıyorum.”

Tükettiğim şeyleri çeşitlerinin arasından deneyerek bir kez seçer, sonra da kolay kolay değiştirmem. Farz edin X marka bol tahıllı ekmeği beğendim. Bundan sonra onu yiyeceğim. Bir süre sonra market raflarında her marka her tür ekmeği bulursunuz ama benimki yok olur! Geçenlerde eve yeni bir dect telefon almak istedim. İnternette dolandım durdum ve bir tanesini çok beğendim. Ismarlamaya kalktım hiçbir sitede yok. Üşenmedim ithalatçısına telefon açtım. Cevap: “Beyefendi pahalı olduğu için satılmıyor, ithalatını kestik!”

Komodinim üstünde belki 30 yıllık bir radyolu bir saatim vardır. Üç tane kalem pille çalışır. Biri saati diğer ikisi radyosu içindir. Dijital falan değil bildiğimiz yelkovanlı akrepli bir saat. Neden radyolu diye sorsanız verilecek cevabım bile yoktur. Belki de senede bir iki kez de olsa zil sesi yerine müzikle uyanmak içindir. Eskidi artık. Benzeri de olsa yaklaşık 5-6 yıldır yenisini arıyorum. Yok! Tamam… Karar verdim yeni bir dijital alacağım. Varsın radyosuz olsun. Çok bilinen bir Alman markasının web sitesinde bir modelini beğendim. Düğmesine bastığınızda gece karanlığında lazer ışıkla tavana saati yazıyor.. Bunların satışının yapıldığı sitelere giriyorum, diğerlerinin hepsi var ama bu model yok. Yine telefona sarılıyorum. İki santralden ve üç yanlış departmandan geçtikten sonra nihayet yetkiliye ulaşıyorum. O model henüz Türkiye’ye ithal edilmedi beyefendi… Şaka gibi değil mi?

Yine ters bir fıkra ile bitirelim. Temel İngiltere’ye gitmiş, arabasıyla otobanda giderken bir anons duymuş:

- Delinin biri ters yönde gidiyor, dikkatli olun!
Temel:
- Hanci biri hanci biri, bu İnciluzlarin hepisu deli, hepisu deli!

Hepinize neşeli bir hafta diliyorum…