Mızmız

Bu yazıyı öfke ve üzüntüden biraz daha arındırarak yazmak isterdim ancak insanların giderek yerleşen duyarsızlığı karşısında duyarsızlaşamayanlardanım...

İdil HAZAN KOHEN Yaşam
27 Ağustos 2014 Çarşamba

Paylaşmak istediğim olay son yıllarda insan akınına uğrayan Çeşme’nin nitekim daha sakin sayılabilecek semtlerinden biri olan Ilıca’ya sığınan bir köpeğin hikâyesi.

Küçüklüğümden beri köpeklere, özellikle sokak köpeklerine, karşı duyarlı olmuşumdur. Nitekim kendilerine hayvan desek de birçok insanda göremeyeceğimiz kayıtsız bir sevgi, bağlılık ve yumuşaklık vardır gözlerinde. Belki de bu yüzden insanoğlunun kendi dışında hiçbir canlıya saygı duymadığı, kendi rahatı için önüne çıkan her şeyi yok edebildiği bir toplumda, ilk incinen sokak hayvanlarıdır.

Bu yaz başı bebekliğinden beri baktığım bir köpeğin kendi bebekleri olduğunu görünce sevinçten havalara sıçradım. Hatta yavrular da benle beraber sıçramaya, üstüme atlamaya başladılar. Ancak hemen sonra beni haklı çıkaracak bir endişeye kapıldım! İnsanlar...

Her şey tam da korktuğum gibi oldu. Seslerinden, varlıklarından hatta sevecenliklerinden bile rahatsız olan çevre insanı önce şikâyete, sonra ise müdahaleye başladılar.

Yazın ortasına geldiğimizde on bir yavrudan geriye sadece dört tane kalmıştı. En çok ses çıkarıp en çok sokulanların icabına bakmıştı sükûnet bağıran komşular. Bu dört yavruya ise annelerinden çok annelik eden bir köpek adeta adamıştı kendini.

Yavrulara yaklaşacak bir yabancı olsa avazı çıktığı kadar bağırıyor, kendisine yemek versek yemeyip yavrulara yediriyordu. Öz annesi olmamasına rağmen göğüslerinden süt emmeye çalışan yavruların iğne gibi batan sivri dişlerine bile aldırış etmiyor, sabırla direniyordu.

Belki yorumum komik belki de fazla duygusal gelecek size ama ‘annelik’ duygusunu bu kadar hissettiren, bu kadar hak eden hiçbir hayvan görmemiştim hayatımda.

Belki de bu yüzden şikâyet üzerine gelen belediye, köpeği kısırlaştırdığı gibi iyileşmesini bile beklemeden sokağa attığında daha fazla yaşamak istemedi bu köpek.

Sadece duygusal açıdan bile baktığımızda yaşam sürecinin en doğal hakkı olan üreme ve annelik içgüdüsü elinden alındığı için yaşama tutunmaktan vazgeçmiş diyebilirdik. Ancak bu sadece duygusal eziyet sonucu olurdu ve insanoğlu için yetersizdi. Bu duygusal travmanın bir de fiziksel boyutu vardı.

Ameliyat edildiği günün akşamı iltihap, iç kanama tüm riskler göz ardı edilerek sokağa salınan köpek, narkozun etkisiyle kafasını kaldıramıyorken yanına gidip şırınga ile verdiğim ilaçlarını bile kusuyordu. Köpeği götüren belediye çalışanları ve veterineri bulup aradığımda, “İyidir bir şeyi yok, mızmız bu,” dediler.

Ertesi gün değil yalpalamak ayağa bile kalkamıyordu köpek. Yanına gidip yemek vermeye çalıştığımda üstüme atlayan yavruları azarladığımı görünce zor bela ayağa kalkıp uzaklaşmaya çalıştı. Resmen “benim yüzümden onlara bağıracaksan ben gidiyorum, hem de bu halimle,” diyordu bana.

Sabah içimde büyük bir endişe, tekrar yanına gittiğimde ilk defa yavruların yanında olmadığını gördüm. Yaklaşık bir saat boyunca peşime takılan dört yavru ile karış karış aradım onu. İzbe bir tarlaya saklanmıştı. Gözlerini bile açamadı yanına sokulduğumda. Sonunda hasta olduğuna inandırabildiğim belediye çalışanları köpeği almaya geldi. Kısırlaştırmak için gelen aynı çalışanlardı ve köpek onları görünce son kalan can havliyle haykırıp direndiyse de iyileşeceği umuduyla bindirdik onu arabaya.

Ertesi gün veterineri aradım, “Biraz zayıflamış o kadar. Serum bağladık, mızmız bu,” diyerek telefonu kapattılar. Mızmızlık yapsa da en azından serum bağlanmış, iyileşecekti!

Ve ertesi gün tekrar aradım; “Köpeği görmeye gelmek istiyorum,” dedim, “Gelme burayı bulamazsın,” dediler. Barınağı aradım, “Veterineri ara” dediler! En son bugün tekrar aradığımda “Köpek kan kusmaya başladı, öldü,” dediler...

Ölen sadece o köpek değil, bizim insanlığımızdı aslında. Daha güçlü olduğumuz için bir canlının yaşama ve yaşatma hakkını elinden alabilen bencilliğimiz, umursamazlığımız, duyarsızlığımızdı o köpeği öldüren. İronik olan ise se ona hayvan kendimize insan diyor olabilmemiz...