Hakkını helal et!

Mois GABAY Köşe Yazısı
27 Ağustos 2014 Çarşamba

Hakkını helal et! Bu topraklara bizim insanımıza özel, kimi gün taksiden inerken bozuğu çıkmayan şoförden duyduğumuz ya da bakkaldan alışveriş yaparken para üstü kaldığında ister istemez ağzımızdan çıkan, din, dil ırk demeden hepimizi birleştiren vicdanımızın sesidir hakkını ‘helal et’. Peki ya hakkını helal etmek sadece Müslümanlık’ta olan bir kavram mıdır? Bir Yahudi ne zaman helallik ister? Neden insanoğlu için bu kadar önemlidir kul hakkını almamak? Paranın, malın geçmeyeceği bir zamanda geriye günahlarımız, iftiralarımız kaldığında hepimiz korkmaz mıyız bir gün hesap vermekten? Bir itiraftır “Hakkını helal et” demek. Söyleyenin, bilmeden işlemiş olduğu kabahatleri ile yüzleşip huzur bulmasıdır. Cenaze törenlerinde ölenin arkasından Hoca Efendi bu sebepten cemaatle üç kez tekrarlar “Hakkınızı helal ediyor musunuz?” diye… Günü geldiğinde her insan hatası ile yüzleşip helallik istemelidir, zamanla varoluşunun parçası olan vicdan azapları ile hayatını zehir etmemek için.

Yahudilik inancına göre Kipur (Kefaret Günü) öncesi pişmanlık ve af (Teşuva) için en doğru zamandır. Tanrı’ya karşı işlenmiş olan günahların affı olduğu için, bu af insanlara karşı yapılan hataları kapsamaz. Bu yüzden de Kipur gününden önce bilmeden ve istemeyerek geçmiş yılda incittiğimiz kişilerden özür dilemek gerekir. İşte bu da bir nevi helalleşmedir. Hiç size de olur mu, maruz kaldığınız kötülük sonrasında “Hakkımı helal etmiyorum” diyerek yaşadığınız durumu Allah’a havale ettiğiniz? Bu hafta amacım ne haddim olmadan din dersi vermek ne de kul ile Allah arasındaki hesaba girmek. Sadece, toplumca yaşadığımız zor zamanlar sonrasında bir kez daha düşünüyorum. Şimdiye kadar vatanlarından sürülmüş, ya da bu vatana sığınıp haksızlıklara uğramış, doğup büyüdüğü toprakların özlemiyle yanıp tutuşmuş yüz binlerce insanın hakkını helal edip etmediğini… Çok geriye gitmeden sokağa çıkıp biraz dolaşıyorum. Savaştan zulümden kaçıp gerekli alt yapı sağlanamadığı için sokaklarda dilencilik yapmak zorunda kalan, hor gördüğümüz Suriyeli mültecilere içim acıyor. Yenikapı’nın arka sokaklarında, Kurtuluş son durakta beşerli onarlı ufacık evlerde yaşam mücadelesi veren Afrikalı göçmenleri düşünüyorum. Tarlabaşı’ndan aşağı doğru devam ediyorum. Bir gecede evinden yurdundan olan bizim Rumlarımız keşke burada olsaydı diyorum. Pılını pırtısını toplayıp can havliyle kaçan bu insanlar haklarını helal etmiş midir sizce? Yolun iki ayrı tarafında kendi doğruları ile yaşayan iki ayrı İstanbul’u görüyorum. Hepimiz eşit doğuyoruz belki ama eşit kalamıyoruz. Soma’da hayatını kaybedenleri, şehitlerimizi, kimsesiz çocukları, hayat işçilerini düşündükçe içim daha da kararıyor. Biz sadece kendimiz gibileri mi seviyoruz? Peki ya o herkesi kucaklayan kul hakkı almamayı her şeyden önemli tutan benim insanım nerede diyorum kendi kendime. Bizden farklı olan, kurallarımıza uymayan herkese her şeye gittikçe yabancılaşıp düşman görüyoruz. Şu son bir ayda yapılan haberlerin, edilen iftiraların yaraladığı bir avuç Türk Yahudi’si var ya, işte onlardan biri olarak ben de birilerine hakkımı helal edemiyorum. Daha birkaç gün evvel hunharca öldürülen masum insanların arkasından utanmadan dalga geçer gibi haber yapanları, her seferinde yaptıkları asılsız iftiralar sonrasında kelime oyunları arkasına saklananları düşündükçe hakkımı helal edemiyorum. Yaşanan her gerilim ortamında halkı kin ve nefrete sevk eden fırsatçıları da Allah’a havale ediyorum. Şimdi önümüzde yeni bir dönem var. Belli değerlere inanan, haksızlığa uğradığını düşünen ve hor görülen tüm çevrelerin bu yeni dönemde bir davası var. Öncelikle her türden eşitsizliğe ve adaletsizliğe karşı durmak gerektiğine inanıyorum. Ne kadar biz bu söylenenleri tasvip etmiyoruz desek de, bu suçları işleyenler nefret suçları konusunda yargılanmadıkları sürece bir taraf hep kırgın hep eksik kalacak. Bizleri eşit vatandaş olduğumuza ikna edebilmek, aynı acıları tekrar yaşamamak için tek yapılması gereken haklı bir mücadele göstermektir. Halimiz yarın ne ile karşılaşacağız diye düşünmekse eğer, her geçen gün yaşadıklarımızı sorgulamaktan başka ne yapabiliriz? Yeni Cumhurbaşkanımızın balkon konuşmasını hatırlayın. İşte şimdi o konuşmanın devamı olarak söylenenlerin fiile geçmesi için bir fırsat var. Gelin yeni Türkiye birbirimizle helalleştiğimiz bir Türkiye olsun!